It's a great time to be a molecular biologist. (Laughter) Reading and writing DNA code is getting easier and cheaper. By the end of this year, we'll be able to sequence the three million bits of information in your genome in less than a day and for less than 1,000 euros. Biotech is probably the most powerful and the fastest-growing technology sector. It has the power, potentially, to replace our fossil fuels, to revolutionize medicine, and to touch every aspect of our daily lives.
Moleküler biyolog olmak için harika bir zaman. (Kahkaha) DNA kodunu okumak ve yazmak gittikçe kolaylaşıyor ve ucuzluyor. Bu yılın sonunda, bin euro dan ve bir günden daha az bir zamanda genomunuzdaki üç milyon bit bilginın dizilimini yapabileceğiz. Biyoteknoloji muhtemelen en güçlü ve en hızlı gelişen teknoloji sektörü. Bu teknoloji, potansiyel olarak, fosil yakıtlarımıızın yerini alacak, tıp alanında devrim yapacak, ve günlük hayatımızı her yönüyle etkileyecek potansiyele sahip.
So who gets to do it? I think we'd all be pretty comfortable with this guy doing it. But what about that guy? (Laughter) (Laughter)
Peki bunu kim yapacak? Sanırım bu işi yapanın bu adam olması, hepimizi oldukça rahatlatırdı. Peki, bu adama ne dersiniz? (Gülüşmeler) (Gülüşmeler)
In 2009, I first heard about DIYbio. It's a movement that -- it advocates making biotechnology accessible to everyone, not just scientists and people in government labs. The idea is that if you open up the science and you allow diverse groups to participate, it could really stimulate innovation. Putting technology in the hands of the end user is usually a good idea because they've got the best idea of what their needs are. And here's this really sophisticated technology coming down the road, all these associated social, moral, ethical questions, and we scientists are just lousy at explaining to the public just exactly what it is we're doing in those labs. So wouldn't it be nice if there was a place in your local neighborhood where you could go and learn about this stuff, do it hands-on? I thought so.
2009 yılında ilk kez DIYbio'yu duydum. (Do It Yourself Bio) Biyoteknolojiyi uygulamayı savunan bu hareket, bunu sadece bilim insanları ve hükumet laboratuvarlarındaki insanlar için değil herkes için erişilebilir kılıyor. Bu fikir, eğer bilime bir alan açarsanız ve farklı grupların katılımına izin veririrseniz, gerçekten yenilikleri teşvik edebileceğini söylüyor. Teknolojiyi son kullanıcının eline koymak aslında iyi bir fikirdir çünkü onlar, neye ihtiyacı oldukları hakkında en iyi fikre sahiptirler. Ve işte bu gerçekten gelişmiş teknoloji bütün sosyal, ahlaki ve etik sorularıyla beraber yolda geliyor ve biz bilim insanları, o laboratuvarlarda tam olarak neler yaptığımızı kamuoyuna açıklamakta çok kötüyüz. Eğer semtinizde gidip birşeyler öğrenebileceğiniz ve bizzat birşeyler yapabileceğiniz bir yer olsaydı, fena olmaz mıydı? Ben de öyle düşünmüştüm.
So, three years ago, I got together with some friends of mine who had similar aspirations and we founded Genspace. It's a nonprofit, a community biotech lab in Brooklyn, New York, and the idea was people could come, they could take classes and putter around in the lab in a very open, friendly atmosphere.
Üç yıl önce ben ve benimle benzer isteklere sahip birkaç arkadaşla Genspace'i kurduk. Bu, Brooklyn, New York'ta kurulmuş olan ve kar amacı gütmeyen halka açık bir biyoteknoloji laboratuvarı. Fikir, insanların geleceği, ders alıp laboratuvarda zaman geçirebileceği çok açık ve dost canlısı bir atmosfer yaratmaktı.
None of my previous experience prepared me for what came next. Can you guess? The press started calling us. And the more we talked about how great it was to increase science literacy, the more they wanted to talk about us creating the next Frankenstein, and as a result, for the next six months, when you Googled my name, instead of getting my scientific papers, you got this. ["Am I a biohazard?"] (Laughter) It was pretty depressing. The only thing that got us through that period was that we knew that all over the world, there were other people that were trying to do the same thing that we were. They were opening biohacker spaces, and some of them were facing much greater challenges than we did, more regulations, less resources. But now, three years later, here's where we stand. It's a vibrant, global community of hackerspaces, and this is just the beginning. These are some of the biggest ones, and there are others opening every day. There's one probably going to open up in Moscow, one in South Korea, and the cool thing is they each have their own individual flavor that grew out of the community they came out of.
Benim önceki deneyimlerinden hiçbiri bunun sonrasında ne olacağı hakkında bana yardımcı olmadı. Tahmin edebilir misiniz? Basın, bizi aramaya başladı. Ve biz bilim okuryazarlığını artırmayı ne kadar konuştuysak, onlar da geleceğin Frankstein'ını yaratmayı o kadar konuşmak istedi. ve sonuç olarak önümüzdeki altı ay içinde benim adımı Google'da arattığınız zaman benim bilimsel makalelerimi görmek yerine, bunu görüyordunuz. ["Ben bir biyotehlike miyim?"] (Kahkaha) Bu oldukça iç karartıcıydı. Bu süreci atlatmamızı sağlayan tek şey dünyada başka insanların da bizim yapmaya çalıştığımız şeyi yapmaya çalıştıklarını biliyor olmamızdı. Onlar biyohacker alanları açıyorlardı ve bazıları daha çok yasa ve daha az kaynak ile bizim yaşadığımızdan daha fazla zorlukla karşılaşıyorlardı. Ama şimdi, üç yıl sonra, işte bulunduğumuz nokta. Hacker alanları canlı, küresel bir topluluk ve bu daha sadece başlangıç. Bunlar büyük alanlardan birkaçı ve diğerleri her geçen gün açılıyor. Bir kişi muhtemelen Moskova'da bir tane açacak, bir kişi Güney Kore'de ve harika olan şey her birinin içinden çıktığı topluluktan büyümüş olan kendine özgü bireysel lezzeti var.
Let me take you on a little tour. Biohackers work alone. We work in groups, in big cities — (Laughter) — and in small villages. We reverse engineer lab equipment. We genetically engineer bacteria. We hack hardware, software, wetware, and, of course, the code of life. We like to build things. Then we like to take things apart. We make things grow. We make things glow. And we make cells dance.
Sizi küçük bir geziye çıkarayım. Biyohackerlar tek başına çalışır. Biz gruplar halinde büyük şehirlerde — (Kahkaha) — ve küçük köylerde çalışırız. Biz, laboratuvar ekipmanlarına tersine mühendislik uygularız. Biz bakterileri genetik olarak düzenleriz. Biz donanım, yazılım, yazılım&lab, (wetlab-software) ve tabii ki, yaşamın şifresini hackleriz. Biz birşeyler inşa etmekten hoşlanırız. Biz bazı şeyleri birbirinden ayırmaktan hoşlanırız. Biz bazı şeyleri büyümesini sağlarız. Bazı şeylerin parlamasını da. Ve biz hücrelerin dans etmesini de sağlarız.
The spirit of these labs, it's open, it's positive, but, you know, sometimes when people think of us, the first thing that comes to mind is bio-safety, bio-security, all the dark side stuff. I'm not going to minimize those concerns. Any powerful technology is inherently dual use, and, you know, you get something like synthetic biology, nanobiotechnology, it really compels you, you have to look at both the amateur groups but also the professional groups, because they have better infrastructure, they have better facilities, and they have access to pathogens.
Bu laboratuvarların ruhu, açık, pozitif, fakat, insanlar ne zaman bizi düşünmeye başlarsa akıllarına ilk gelen biyogüvenlik biyoemniyet ve o tüm karanlık şeyler oluyor. Ben bu sorunları en aza indirmeyeceğim. Her güçlü teknolojinin bir çift kullanımı vardır ve, bilirsiniz, sentetik biyoloji, nanobiyoteknoloji gibi şeylerden bahsediyoruz. Bunlar sizi gerçekten zorlayan şeyler. Siz amatör gruplara baktığınız kadar profesyonel meslek gruplarına da bakmalısınız çünkü onların daha iyi bir altyapısı, daha iyi tesisleri ve patojenlere erişimleri vardır.
So the United Nations did just that, and they recently issued a report on this whole area, and what they concluded was the power of this technology for positive was much greater than the risk for negative, and they even looked specifically at the DIYbio community, and they noted, not surprisingly, that the press had a tendency to consistently overestimate our capabilities and underestimate our ethics. As a matter of fact, DIY people from all over the world, America, Europe, got together last year, and we hammered out a common code of ethics. That's a lot more than conventional science has done.
Birleşmiş Milletler tam da bunu yaptı ve geçenlerde bütün bu alanı konu alan bir rapor yayınladı ve bu teknolojinin olumlu gücünün, olumsuz gücünden daha büyük olduğu sonucuna vardı ve hatta DIYbio topluluğuna özel olarak baktılar ve onlar, doğal olarak, basının bizim yapabileceklerimizi sürekli olarak abartma, etik anlayışımızı ise küçümseme eğilimde olduğunu söylediler. Gerçek şu ki, dünyanın her yerindeki DIY fertleri Amerika, Avrupa, geçen yıl toplandılar ve biz bildiğimiz etik kural hakkında kafa yorduk. Bu geleneksel bilimin yaptığından daha çok.
Now, we follow state and local regulations. We dispose of our waste properly, we follow safety procedures, we don't work with pathogens. You know, if you're working with a pathogen, you're not part of the biohacker community, you're part of the bioterrorist community, I'm sorry. And sometimes people ask me, "Well, what about an accident?" Well, working with the safe organisms that we normally work with, the chance of an accident happening with somebody accidentally creating, like, some sort of superbug, that's literally about as probable as a snowstorm in the middle of the Sahara Desert. Now, it could happen, but I'm not going to plan my life around it.
Şimdi biz devlet ve yerel yasalara uyuyoruz. Biz atıklarımızı düzgün bir biçimde yok ediyoruz. Biz güvenlik prosedürlerine uyuyoruz, patojenler ile çalışmıyoruz. Bilirsiniz, bir patojen ile çalışıyorsanız, biohacker toplumunun bir parçası değil, bir biyoterörist topluluğunun bir parçasısınız. Üzgünüm. Bazen insanlar bana soruyor, "Peki, ya bir kaza olsa?" Her zaman çalıştığımız güvenli organizmalarla çalışırken kazara birinin bir süperböcek yaratması ihtimali gerçek anlamda Sahara Çölünde bir kar fırtınası olma ihtimaliyle eşdeğer. Şimdi, bu olabilir, ama ben hayatımı bu ihtmalin çevresinde planlamayacağım.
I've actually chosen to take a different kind of risk. I signed up for something called the Personal Genome Project. It's a study at Harvard where, at the end of the study, they're going to take my entire genomic sequence, all of my medical information, and my identity, and they're going to post it online for everyone to see. There were a lot of risks involved that they talked about during the informed consent portion. The one I liked the best is, someone could download my sequence, go back to the lab, synthesize some fake Ellen DNA, and plant it at a crime scene. (Laughter) But like DIYbio, the positive outcomes and the potential for good for a study like that far outweighs the risk.
Ben aslında farklı bir tür risk almayı seçtim. Kişisel Genom Projesi adı verilen bir şey için kaydoldum. Bu Harvard'daki çalışmanın sonunda benim bütün genom dizilimimi, tüm tıbbi bilgilerimi ve kimliğimi alıp, onları herkesin görmesi için internette erişilebilir yapacaklar. Bilgilendirme ve izin bölümü sırasında olabilecek riskler hakkında konuştular. Benim en çok hoşuma giden birinin benim dizilimimi indirip, laboratuvara gidip, biraz sahte Ellen DNA sentezleyip onu suç mahaline koyması fikriydi. (Kahkaha) Ama DIYbio gibi olumlu sonuçları ve potansiyeli olan iyi çalışmaların olması riskten faktöründen çok daha ağır basıyor.
Now, you might be asking yourself, "Well, you know, what would I do in a biolab?" Well, it wasn't that long ago we were asking, "Well, what would anyone do with a personal computer?" So this stuff is just beginning. We're only seeing just the tip of the DNA iceberg. Let me show you what you could do right now. A biohacker in Germany, a journalist, wanted to know whose dog was leaving little presents on his street? (Laughter) (Applause) Yep, you guessed it. He threw tennis balls to all the neighborhood dogs, analyzed the saliva, identified the dog, and confronted the dog owner. (Laughter) (Applause) I discovered an invasive species in my own backyard. Looked like a ladybug, right? It actually is a Japanese beetle. And the same kind of technology -- it's called DNA barcoding, it's really cool -- You can use it to check if your caviar is really beluga, if that sushi is really tuna, or if that goat cheese that you paid so much for is really goat's. In a biohacker space, you can analyze your genome for mutations. You can analyze your breakfast cereal for GMO's, and you can explore your ancestry. You can send weather balloons up into the stratosphere, collect microbes, see what's up there. You can make a biocensor out of yeast to detect pollutants in water. You can make some sort of a biofuel cell. You can do a lot of things. You can also do an art science project. Some of these are really spectacular, and they look at social, ecological problems from a completely different perspective. It's really cool.
Şimdi, kendinize "Evet, yani, ben bir biyoloji laboratuvarında ne yapardım?" Evet, kısa zaman önce biz de, "Bir insan bir kişisel bilgisayar ile ne yapardı'' diye de soruyorduk. Yani bu şey daha sadece başlangıç. Biz DNA buzdağının sadece ucunu görüyoruz. Gelin şimdi size hemen şu an ne yapabiliyor olabileceğinizi göstereyim. Almanya'da bir biyohacker, bir gazeteci, sokaktaki küçük hediyelerin kimin köpeği tarafından bırakıldığını bilmek istedi. (Kahkaha) (Alkış) Evet, tahmin ettiğiniz gibi. Bütün mahalleye tenis topu attı, tükürük analizi yaptı. Köpeği tespit etti ve köpek sahibi ile konuştu. (Kahkaha) (Alkış) Ben de kendi arka bahçemde istilacı bir tür keşfettim. Uğur böceğine benziyor, değil mi? Aslında o bir Japon böceği. Ve aynı tür teknoloji -- DNA barkodlama denir, gerçekten harika-- Havyarınızın gerçek bir morina balığından yapılıp yapılmadığına, yediğiniz suşinin gerçekten ton balığı olup olmadığına ya da o çok para verip aldığınız keçi peynirinin gerçek olup olmadığına bakabilirsiniz. Biyohacker alanında, genomunuzu mutasyonları görmek için analiz edebilirsiniz. Kahvaltı gevreğinizi GDO için analiz edebilir ve köklerinize doğru bir keşfe çıkabilirsiniz. Stratosfere orada ne olduğunu görmek ve mikroplar toplamak için hava balonları gönderebilirsiniz. Sudaki kirletici maddeleri bulmak için mayadan bir biyosensör yapabilirsiniz. Biyoyakıt hücrelerine benzer şeyler yapabilirsiniz. Bir çok şey yapabilirsiniz. Bir Sanat-Bilim projesi yapabilirsiniz. Bunların bazıları gerçekten muhteşemler ve bu projeler sosyal ekolojik sorunlara tamamen farklı bir perspektiften bakmaktalar. Bu gerçekten harika.
Some people ask me, well, why am I involved? I could have a perfectly good career in mainstream science. The thing is, there's something in these labs that they have to offer society that you can't find anywhere else. There's something sacred about a space where you can work on a project, and you don't have to justify to anyone that it's going to make a lot of money, that it's going to save mankind, or even that it's feasible. It just has to follow safety guidelines. If you had spaces like this all over the world, it could really change the perception of who's allowed to do biotech. It's spaces like these that spawned personal computing. Why not personal biotech? If everyone in this room got involved, who knows what we could do? This is such a new area, and as we say back in Brooklyn, you ain't seen nothin' yet. (Laughter) (Applause)
Bazı insanlar benim neden bu işe dahil olduğumu soruyorlar. Normal bilim yaparak gayet iyi bir kariyerim olabilirdi. Olay şu ki, bu laboratuvardaki herhangi birşey topluma başka yerde bulamayacağınız şeyler sunmalı. Bu yer ile ilgili kutsal bir şey var, o da bu alanlarda bir proje üzerinde çalışabilirsiniz ve bu projenin çok büyük paralar kazandırması, insanlığı kurtarması hatta yapılabilir bile olması hakkında birini ikna etmeniz gerekmez. Sadece güvenli yönergelerini takip etmeniz yeterlidir. Dünyanın her yerinde bu gibi alanlar olsaydı, Bu gerçekten kimin biyoteknolojiyi kullanma izni olması gerektiği hakkında fikrimizi değiştirebilirdi. Bu gibi alanlar kişisel bilgisayar kullanımını meydana getirdi. Neden kişisel biyoteknoloji olmasın? Bu salonun içindeki herkes bu işe katılsaydı, ne yapılabileceğini kim bilebilirdi ki? Bu gerçekten çok yeni bir alan ve Brooklyn'de söylediğimiz gibi daha hiçbir şey görmediniz. (Kahkaha) (Alkış)