Most of us go through life trying to do our best at whatever we do, whether it's our job, family, school or anything else. I feel that way. I try my best. But some time ago, I came to a realization that I wasn't getting much better at the things I cared most about, whether it was being a husband or a friend or a professional or teammate, and I wasn't improving much at those things even though I was spending a lot of time working hard at them. I've since realized from conversations I've had and from research that this stagnation, despite hard work, turns out to be pretty common.
Çoğumuzun hayatı her şeyin en iyisini yapmaya çalışarak geçiyor; işimizde, ailemizde, okulda, herhangi bir şeyde... Ben de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Fakat bir süre önce, en fazla önem verdiğim şeylerde pek bir gelişme sağlamadığımın farkına vardım, bu bir eş veya bir arkadaş ya da bir profesyonel veya bir takım arkadaşı olmak olabilir, bunlar üzerinde çalışmama ve fazlaca zaman ayırmama rağmen gelişim göstermiyordum. Ettiğim sohbetlerden ve yaptığım araştırmalardan yola çıkarak sıkı çalışmaya rağmen bu kesatlığın oldukça yaygın olduğunu fark ettim.
So I'd like to share with you some insights into why that is and what we can all do about it. What I've learned is that the most effective people and teams in any domain do something we can all emulate. They go through life deliberately alternating between two zones: the learning zone and the performance zone.
Bunun nedenine ve bu konuda ne yapabileceğimize dair anladıklarımı paylaşmak isterim. Öğrendiğim şey, herhangi bir alandaki en etkili insanlar ve takımlar, örnek alabileceğimiz bir şey yapıyorlar. Hayatlarını iki alan hâlinde tasarlayarak yaşıyorlar: öğrenme alanı ve performans alanı.
The learning zone is when our goal is to improve. Then we do activities designed for improvement, concentrating on what we haven't mastered yet, which means we have to expect to make mistakes, knowing that we will learn from them. That is very different from what we do when we're in our performance zone, which is when our goal is to do something as best as we can, to execute. Then we concentrate on what we have already mastered and we try to minimize mistakes.
Öğrenme alanı, kendimizi geliştirdiğimiz zamandır. Henüz uzmanlaşmadığımız bir konuya odaklanarak gelişim için tasarlanmış aktiviteler yaparız, bu da hata yaparak öğreneceğimizi bilerek hata yapmayı beklediğimiz anlamına gelir. Bu, amacımızın bir şeyi olabildiğince iyi şekilde yapmak, sergilemek olduğu performans alanında yaptığımız şeyden çok farklıdır. Daha sonra uzmanlaştığımız konuya odaklanırız ve hataları indirgemeye çalışırız.
Both of these zones should be part of our lives, but being clear about when we want to be in each of them, with what goal, focus and expectations, helps us better perform and better improve. The performance zone maximizes our immediate performance, while the learning zone maximizes our growth and our future performance. The reason many of us don't improve much despite our hard work is that we tend to spend almost all of our time in the performance zone. This hinders our growth, and ironically, over the long term, also our performance.
Her iki alan da yaşamlarımızın birer parçası olmalı fakat her birinde ne zaman, ne amaçla, hangi odak ve beklentilerle bulunmak istediğimiz konusunda net olmak daha iyi performans göstermemizi ve gelişmemizi sağlar. Performans alanı, anlık performansımızı yükseltirken, öğrenme alanı da büyümemizi ve gelecekteki performansımızı yükseltir. Çoğumuzun sıkı çalışmaya rağmen yol alamamasının nedeni, vaktimizin neredeyse tamamını performans alanında geçiriyor olmamızdır. Bu büyümemizi engeller ve ironiktir ki uzun vadede performansımızı da engeller.
So what does the learning zone look like? Take Demosthenes, a political leader and the greatest orator and lawyer in ancient Greece. To become great, he didn't spend all his time just being an orator or a lawyer, which would be his performance zone. But instead, he did activities designed for improvement. Of course, he studied a lot. He studied law and philosophy with guidance from mentors, but he also realized that being a lawyer involved persuading other people, so he also studied great speeches and acting. To get rid of an odd habit he had of involuntarily lifting his shoulder, he practiced his speeches in front of a mirror, and he suspended a sword from the ceiling so that if he raised his shoulder, it would hurt.
Peki, öğrenme alanı nasıl bir şeydir? Demostenes'i düşünün, politik bir lider ve antik Yunan'daki en iyi konuşmacı ve avukat. En iyi olmak için tüm vaktini yalnızca bir konuşmacı veya avukat olarak geçirmedi, ki bu performans alanı olurdu. Bunun yerine, gelişim için tasarlanan aktiviteler yaptı. Elbette çok çalıştı. Akıl hocalarının rehberliğinde hukuk ve felsefe çalıştı fakat aynı zamanda avukat olmanın insanları ikna etmeyi de içerdiğini fark ettiği için konuşma ve rol yapma üzerine de çalıştı. İstemsizce omzunu kaldırma huyundan kurtulmak için ayna karşısında konuşma pratikleri yaptı ve omzunu kaldırdığı takdirde omzuna batıp canını acıtsın diye tavandan aşağı bir kılıç sarkıttı.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
To speak more clearly despite a lisp, he went through his speeches with stones in his mouth. He built an underground room where he could practice without interruptions and not disturb other people. And since courts at the time were very noisy, he also practiced by the ocean, projecting his voice above the roar of the waves.
Peltekliğine rağmen daha net konuşabilmek için savunmalarını ağzında taşlarla tekrar etti. Başkalarını rahatsız etmeden ve rahatsız edilmeden pratik yapabileceği bir yeraltı odası inşa etti. O zamanlarda mahkemeler çok sesli olduğu için ayrıca okyanusun yanında da sesini yüksek dalga seslerine uydurarak pratik yaptı.
His activities in the learning zone were very different from his activities in court, his performance zone. In the learning zone, he did what Dr. Anders Ericsson calls deliberate practice. This involves breaking down abilities into component skills, being clear about what subskill we're working to improve, like keeping our shoulders down, giving full concentration to a high level of challenge outside our comfort zone, just beyond what we can currently do, using frequent feedback with repetition and adjustments, and ideally engaging the guidance of a skilled coach, because activities designed for improvement are domain-specific, and great teachers and coaches know what those activities are and can also give us expert feedback. It is this type of practice in the learning zone which leads to substantial improvement, not just time on task performing. For example, research shows that after the first couple of years working in a profession, performance usually plateaus. This has been shown to be true in teaching, general medicine, nursing and other fields, and it happens because once we think we have become good enough, adequate, then we stop spending time in the learning zone. We focus all our time on just doing our job, performing, which turns out not to be a great way to improve. But the people who continue to spend time in the learning zone do continue to always improve. The best salespeople at least once a week do activities with the goal of improvement. They read to extend their knowledge, consult with colleagues or domain experts, try out new strategies, solicit feedback and reflect. The best chess players spend a lot of time not playing games of chess, which would be their performance zone, but trying to predict the moves grand masters made and analyzing them. Each of us has probably spent many, many, many hours typing on a computer without getting faster, but if we spent 10 to 20 minutes each day fully concentrating on typing 10 to 20 percent faster than our current reliable speed, we would get faster, especially if we also identified what mistakes we're making and practiced typing those words. That's deliberate practice.
Öğrenme alanındaki aktiviteleri performans alanı olan mahkemelerdeki aktivitelerinden çok farklıydı. Öğrenme alanında Dr. Anders Ericsson'ın incelikli pratik dediği şeyi yaptı. Bu, kabiliyetleri beceri parçalarına ayırmayı, geliştirmeye çalıştığımız alt beceri konusunda net olmayı, -omuzlarımızı aşağıda tutmak gibi- konfor alanımızın dışında sıkı bir mücadele vermeye konsantre olmayı, tekrar ve düzeltmelerle devamlı destek alarak şu anda yapabildiğimizin ötesine geçmeyi ve yetenekli bir koçun rehberliğinde çalışmayı içeriyor çünkü gelişim için tasarlanan aktiviteler birer uzmanlık alanıdır ve iyi öğretmenler ve koçlar bu aktivitelerin neler olduğunu bilir ve uzman görüşü verebilirler. Bizleri gerçek gelişime doğru götürecek olan bu tarz öğrenme alanı aktiviteleridir, yalnızca görev yerine getirmek değildir. Örneğin, araştırmalara göre bir mesleğin ikinci yılından sonra genelde performans durağanlaşıyor. Bunun öğretmenlik, genel tıp, hemşirelik ve diğer alanlarda doğru olduğu ortaya çıktı ve bunun nedeni, bir kez yeterince iyi ve yeterli olduğumuzu düşündüğümüz zaman öğrenme alanında zaman harcamayı bırakmamızdır. Tüm zamanımızı yalnızca işimizi yapmaya, performansa ayırıyoruz ve bu da iyi bir gelişim yolu değil. Fakat öğrenme alanında vakit harcamaya devam eden insanlar her zaman gelişmeye devam ederler. En iyi satıcılar haftada en az bir kez gelişim amacıyla aktivite yaparlar. Bilgi edinmek için okurlar meslektaşlarla veya uzmanlarla görüşürler yeni stratejiler dener geri bildirim isterler. En iyi satranç oyuncuları zamanın çoğunu performans alanında, yani satranç oynayarak değil büyük üstadların hamlelerini tahmin etmeye ve analiz etmeye çalışarak geçirirler. Her birimiz muhtemelen klavyede saatlerce yazı yazmışızdır. Buna rağmen hiç hızlanmamışızdır. Ancak mevcut hızımızdan yüzde 10 ila 20 oranla daha hızlı yazmaya tamamen odaklanarak her gün 10 ila 20 dakikamızı harcasak hızlanırız, özellikle de yaptığımız hataları saptarsak ve bu kelimeleri yazma konusunda pratik yaparsak. İşte bu incelikli pratiktir.
In what other parts of our lives, perhaps that we care more about, are we working hard but not improving much because we're always in the performance zone? Now, this is not to say that the performance zone has no value. It very much does. When I needed a knee surgery, I didn't tell the surgeon, "Poke around in there and focus on what you don't know."
Yaşamlarımızın diğer kısımlarında sıkı çalışmaya rağmen daha çok önem verdiğimiz şeylerde gelişmememizin nedeni daima performans alanında olmamız olabilir mi? Performans alanının değersiz olduğunu söylemiyorum. Gayet değerli. Dizimden ameliyat olacağım zaman doktora, "Oraları kurcala ve bilmediğin şeye odaklan" demedim.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
"We'll learn from your mistakes!" I looked for a surgeon who I felt would do a good job, and I wanted her to do a good job. Being in the performance zone allows us to get things done as best as we can. It can also be motivating, and it provides us with information to identify what to focus on next when we go back to the learning zone. So the way to high performance is to alternate between the learning zone and the performance zone, purposefully building our skills in the learning zone, then applying those skills in the performance zone.
"Hatalarından ders çıkarırız!" İyi iş çıkaracağını düşündüğüm bir cerrah aradım ve başarılı olmasını istedim. Performans alanında olmak, işleri yapabileceğimiz en iyi şekilde yapmamızı sağlar. Ayrıca motive edici olabilir ve bir sonraki sefer öğrenme alanında neye yoğunlaşmamız gerektiği hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlar. Neticede başarının sırrı öğrenme alanı ile performans alanı arasında gidip gelmektir. Öğrenme alanında becerilerimizi geliştirmek ve o becerileri performans alanında göstermektir.
When Beyoncé is on tour, during the concert, she's in her performance zone, but every night when she gets back to the hotel room, she goes right back into her learning zone. She watches a video of the show that just ended. She identifies opportunities for improvement, for herself, her dancers and her camera staff. And the next morning, everyone receives pages of notes with what to adjust, which they then work on during the day before the next performance. It's a spiral to ever-increasing capabilities, but we need to know when we seek to learn, and when we seek to perform, and while we want to spend time doing both, the more time we spend in the learning zone, the more we'll improve.
Beyonce turnedeyken, konser esnasında performans alanındadır ama her akşam otel odasına döndüğünde doğruca öğrenme alanına geçer. Az evvel biten konserin kaydını izler. Kendisini, dansçılarını ve kameramanlarını geliştirecek hamleleri tanımlar. Ertesi sabah da herkese nelerin ayarlanacağı ile ilgili sayfalarca not bırakılır ve bir sonraki konserden önce gün boyu bunlar üzerinde çalışılır. Bu, yeteneklerin sürekli arttığı bir sarmaldır ama ne zaman öğrenmemiz ve ne zaman performans göstermemiz gerektiğini ve her ikisini de yapacaksak, öğrenme alanına ne kadar çok zaman ayırırsak o kadar gelişeceğimizi bilmeliyiz.
So how can we spend more time in the learning zone? First, we must believe and understand that we can improve, what we call a growth mindset. Second, we must want to improve at that particular skill. There has to be a purpose we care about, because it takes time and effort. Third, we must have an idea about how to improve, what we can do to improve, not how I used to practice the guitar as a teenager, performing songs over and over again, but doing deliberate practice. And fourth, we must be in a low-stakes situation, because if mistakes are to be expected, then the consequence of making them must not be catastrophic, or even very significant. A tightrope walker doesn't practice new tricks without a net underneath, and an athlete wouldn't set out to first try a new move during a championship match.
Nasıl öğrenme alanına daha çok zaman ayırabiliriz? Öncelikle, kendimizi geliştirebileceğimize inanmalıyız ve anlamalıyız. Buna gelişim zihniyeti diyoruz. İkincisi, bir özelliğimizi geliştirmek istememiz lazım. Önemsediğimiz bir amaç olmalı çünkü zaman ve emek harcayacağız. Üçüncüsü, nasıl gelişeceğimiz hakkında bir fikrimiz olmalı, ne yapabileceğimiz hakkında. Benim ergenliğimde şarkıları tekrar tekrar çalarak gitar çalmayı öğrenmeye çalışmam gibi değil, incelikli pratik yaparak. Ve dördüncüsü, düşük risk altında olmalıyız. Çünkü beklenen hataları yapmanın sonucu felaket etkisi yaratmamalıdır hatta öyle pek önemli de olmamalıdır. Bir ip cambazı yeni hareketlerini altında ağ olmadan denemez ve bir sporcu yeni bir hareketin ilk denemesini bir şampiyonada sergilemez.
One reason that in our lives we spend so much time in the performance zone is that our environments often are, unnecessarily, high stakes. We create social risks for one another, even in schools which are supposed to be all about learning, and I'm not talking about standardized tests. I mean that every minute of every day, many students in elementary schools through colleges feel that if they make a mistake, others will think less of them. No wonder they're always stressed out and not taking the risks necessary for learning. But they learn that mistakes are undesirable inadvertently when teachers or parents are eager to hear just correct answers and reject mistakes rather than welcome and examine them to learn from them, or when we look for narrow responses rather than encourage more exploratory thinking that we can all learn from. When all homework or student work has a number or a letter on it, and counts towards a final grade, rather than being used for practice, mistakes, feedback and revision, we send the message that school is a performance zone.
Performans alanında çok fazla zaman geçirmemizin bir sebebi de çevremizin sıklıkla, gereksiz biçimde, riskli olması. Sadece öğrenmekle alakalı olması gereken okullarda bile birbirimiz için sosyal riskler yaratıyoruz ve kast ettiğim tek tip sınavlar değil. Söylemek istediğim, her gün her saniye ilkokuldan üniversiteye pek çok öğrenci hata yaptıkları an yetersiz görüneceklerini düşünüyorlar. Hep stresli olmalarına ve öğrenmek için gerekli riskleri almamalarına şaşmamak lazım. Öğretmenler veya ebeveynler sadece doğru cevapları duymak istediğinde hataları hoş karşılayarak düzeltmek, hatalardan öğrenmek yerine onları reddettiğinde veya yaratıcı düşünmeyi teşvik etmek yerine doğruya yakın cevaplar aradığımızda, hataların dikkatsiz ve istenmeyen şeyler olduğunu öğreniyorlar. Ödevlerin üzerinde bir not veya açıklama olduğunda okulun uygulama, hata yapma, geri bildirim ve revizyon için olmadığı, aslında bir performans alanı olduğu mesajını veriyoruz.
The same is true in our workplaces. In the companies I consult with, I often see flawless execution cultures which leaders foster to encourage great work. But that leads employees to stay within what they know and not try new things, so companies struggle to innovate and improve, and they fall behind.
Aynısı iş yerlerimiz için de geçerli. Danışmanlığını yaptığım şirketlerde, liderlerin başarı için kusursuz uygulamayı teşvik ettiğini sık sık görüyorum. Ama bu, çalışanları bildiklerine bağlı kalmaya ve yeni şeyler denememeye yönlendiriyor. Dolayısıyla şirketler yenilik ve gelişimde sıkıntı yaşıyor ve geri kalıyorlar.
We can create more spaces for growth by starting conversations with one another about when we want to be in each zone. What do we want to get better at and how? And when do we want to execute and minimize mistakes? That way, we gain clarity about what success is, when, and how to best support one another.
Büyümek için öncelikle birbirimizle ne zaman hangi alanda olmak istediğimiz konusunda iletişim kurmalıyız. Neyde daha iyi olmak istiyoruz ve nasıl? Ve ne zaman uygulamak ve hataları azaltmak istiyoruz? Nasıl ve ne zaman birbirimize en iyi şekilde destek olacağımızı bilirsek başarı netlik kazanır.
But what if we find ourselves in a chronic high-stakes setting and we feel we can't start those conversations yet? Then here are three things that we can still do as individuals. First, we can create low-stakes islands in an otherwise high-stakes sea. These are spaces where mistakes have little consequence. For example, we might find a mentor or a trusted colleague with whom we can exchange ideas or have vulnerable conversations or even role-play. Or we can ask for feedback-oriented meetings as projects progress. Or we can set aside time to read or watch videos or take online courses. Those are just some examples. Second, we can execute and perform as we're expected, but then reflect on what we could do better next time, like Beyoncé does, and we can observe and emulate experts. The observation, reflection and adjustment is a learning zone. And finally, we can lead and lower the stakes for others by sharing what we want to get better at, by asking questions about what we don't know, by soliciting feedback and by sharing our mistakes and what we've learned from them, so that others can feel safe to do the same.
Peki sürekli bir risk altındaysak ve henüz bu konuşmaları yapamayacağımızı düşünüyorsak? O zaman kendi başımıza yapabileceğimiz üç şey var. İlki, yüksek riskler denizinde bir düşük risk adası yaratabiliriz. Bunlar hataların az sonuç doğurduğu alanlardır. Mesela, kendisiyle fikir alışverişi ve hassas konuşmalar yapabileceğimiz ve hatta rol çalışabileceğimiz bir danışman veya güvenilir bir meslektaş bulabiliriz. Geri bildirim odaklı toplantılar isteyebiliriz. Okuma, videolar izleme ya da çevrim içi kurslar almaya zaman ayırabiliriz. Bunlar bir kısım örnekler. İkincisi, performansımızı ortaya koyar ama bir sonraki sefer neyi daha iyi yapabileceğimizi bulabiliriz -aynı Beyonce gibi- ve ustaları gözlemleyebilir, özenebiliriz. Gözlem, yansıtma ve düzeltme öğrenme alanıdır. Son olarak, öncü olabiliriz ve neyde gelişmek istediğimizi paylaşarak, bilmediklerimizi sorarak, geri bildirim isteyerek ve aynı hataları yaptıklarında korkmasınlar diye hatalarımızdan öğrendiklerimizi paylaşarak diğerleri için riskleri azaltabiliriz.
Real confidence is about modeling ongoing learning. What if, instead of spending our lives doing, doing, doing, performing, performing, performing, we spent more time exploring, asking, listening, experimenting, reflecting, striving and becoming? What if we each always had something we were working to improve? What if we created more low-stakes islands and waters? And what if we got clear, within ourselves and with our teammates, about when we seek to learn and when we seek to perform, so that our efforts can become more consequential, our improvement never-ending and our best even better?
Gerçek özgüven sürekli öğrenmeyi model almakta saklı. Bütün hayatımızı yapmak, yapmak, yapmak yerine getirmek, sergilemekle harcamak yerine keşfetmeye, sormaya, dinlemeye, denemeye, yansıtmaya, uğraşmaya ve başarmaya harcasaydık? Her birimizin her zaman, geliştirmeye çalıştığı bir şeyler olsaydı? Daha fazla düşük risk adaları ve denizleri yaratsaydık? Ve kendi içimizde ve takım arkadaşlarımıza karşı, gelişimimiz hiç durmasın, çabalarımız daha önemli olabilsin ve iyinin iyisini yapabilelim diye, ne zaman öğrenip ne zaman performans göstereceğimiz konusunda daha net olsaydık?
Thank you.
Teşekkür ederim.