Hello, my name is Dom Price and I'm a work futurist, which is a made-up job that no one's called me out on yet, but it's got me here on this stage today. My job's all about predicting the future, the future of work, society, the economy and education. Which, surely you can imagine this year of all the years, it's been pretty fascinating. Now, there's a huge amount of self-help literature out there that will help you be happier over time. But today, I want to talk to you specifically about being happy in a year like 2020.
Merhaba, benim adım Dom Price ve ben bir iş gelecek bilimcisiyim ki bu şu ana kadar kimsenin benden yardım istemediği, uydurma bir meslek ama bugün beni buraya çıkardı. Yaptığım meslek tamamen geleceğin, iş dünyasının, toplumun, ekonominin ve eğitimin geleceğinin öngörülmesiyle alakalı. Bu yılın da oldukça enteresan geçtiğini tahmin edersiniz. Artık, zamanla kendinizi daha mutlu hissetmenize yardımcı olacak pek çok kişisel gelişim kaynağı bulunuyor. Ancak bugün sizlerle bilhassa 2020 gibi bir senede mutlu olmak üzerine konuşmak istiyorum.
It's a year like no other. It's a year when many of us haven't felt of much happiness or our happy days have been reduced to happy minutes and moments. And the uncertainty of the future has quite rightly weighed heavily on our minds. But to talk to you about a year like 2020, and to talk about how shit it's been, first of all, I have to tell you how shit my year has been.
Bu sene diğerlerine göre oldukça farklı. Pek çoğumuzun kendini mutlu hissetmediği ya da yaşadığımız mutlu günlerin keyifli dakikalara ve anlara indirgendiği bir sene. Geleceğin belirsizliği haklı olarak zihinlerimizi fazlasıyla meşgul etti. Ancak sizinle 2020 gibi bir seneden ve bu senenin ne kadar berbat geçtiğinden bahsetmek gerekirse öncelikle size kendi senemin ne kadar berbat geçtiğini anlatmam gerekiyor.
You see, my sister is my best friend, and a few years ago I got the call that no brother wants to get. Trudy had been diagnosed with stage IV breast cancer, and given that she lived a 24-hour flight away in Manchester, England, as a single mother of two boys, I'm sure you can imagine how I felt. But she's stubborn as an ox. And six years later, at the start of 2020, she was still with us. Then February rolled in. I got another call. This time it was my doctor telling me that I had early-stage bowel cancer. A week later, I had a subtotal colectomy and I had my colon removed. Strangely, the same day my sister went to see her specialist in the UK, who confirmed that they were ceasing all treatment. She had a matter of months left to live.
Şöyle ki, kız kardeşim benim en iyi arkadaşım ve birkaç sene önce hiçbir erkek kardeşin duymak istemeyeceği bir telefon aldım. Trudy’ye IV. evre meme kanseri teşhisi konmuştu ve iki erkek çocuk sahibi olan bekar bir annenin Manchester, İngiltere’de 24 saatlik bir uçuş mesafesinde yaşadıklarını göz önünde bulundurursak, eminim nasıl hissettiğimi tahmin edebilirsiniz. Fakat kendisi katır gibi inatçıdır. Bundan altı sene sonra, yani 2020′nin başlarında bile hâlâ bizimle yaşıyordu. Sonra aylardan Şubat’tı. Yine bir telefon aldım. Bu kez doktorum bana kanserin erken evresinde olduğumu söylüyordu. Bir hafta sonra subtotal kolektomi ameliyatı oldum ve kalın bağırsağımın bir kısmı alındı. İşin garibi, aynı gün kız kardeşim İngiltere’deki uzmanına muayene olmaya gitti ve o da tüm tedaviyi sonlandırdıklarını bildirdi. Yaşamak için birkaç ayı kalmıştı.
Now, post-surgery, I wasn't officially allowed to travel due to COVID travel restrictions, but I managed to get an exemption from the government and I was on one of very few flights out to Manchester in April to look after my sister and her two boys. A few weeks later, on Tuesday, May 19, Trudy collapsed suddenly at home. Despite trying CPR, she died in my arms before the ambulance arrived. She was 45.
Şimdi, ameliyat sonrasında, COVID kaynaklı kısıtlamalar nedeniyle resmi seyahat etmeme izin verilmiyordu, ancak hükümetten bir ayrıcalık kazanmayı başardım ve Nisan ayında kız kardeşime ve iki oğluna göz kulak olmak amacıyla Manchester’a giden çok az sayıdaki uçak seferinden birine bindim. Bundan birkaç hafta sonra, 19 Mayıs Salı günü ise Trudy evde aniden yere yığıldı. Kalp masajı denememe rağmen daha ambulans gelmeden kollarımda vefat etti. Henüz 45 yaşındaydı.
After some very emotional goodbyes to family, the only thing certain in my immediate future was 14 days in quarantine. But before I got on that plane, I gave my nephews an extra special uncle-Dom hug. And in those 14 days in quarantine, you're kind of left alone with your own thoughts. And it got me thinking, where does our happiness actually come from? How can a year this shit make anyone happy? And the problem with those thoughts is when you've got 14 days, you really do get to invest in them. And it got me thinking, how can we find our happiness? And as is with death, sometimes, I actually started thinking with renewed clarity about life and work and COVID and all the things that mattered.
Ailemle duygusal bir vedadan sonra, yakın geleceğimle alakalı kesinlik kazanan tek şey 14 gün karantinada kalmaktı. Ancak o uçağa binmeden önce yeğenlerimi candan bir sevgiyle amcaları olarak bağrıma bastım. Bu 14 günlük karantina sürecinde kendi düşüncelerinizle baş başa kalıyorsunuz. Bu beni düşündürdü, mutluluğumuz gerçekten nereden geliyor? Böyle bir sene insanı nasıl mutlu edebilir ki? Bu düşüncelerdeki sorun, 14 gününüz varken bunlara ciddi anlamda kendinizi vermeniz. Mutluluğu nasıl bulabileceğimizi düşünmeye başladım. Bazen ölüm konusunda olduğu gibi, hayat, çalışma, COVID ve önem taşıyan her şey üzerinde yenilenen bir netlikle kafa yormaya başladım.
In Bronnie Ware's book "The Top Five Regrets of the Dying," Bronnie will tell you the second-biggest regret is "I wish I hadn't spent so much time in the office." But you don't need me to tell you that. You know what's important on your deathbed, the love of friends and family, the legacy you're leaving behind, knowing that you've done things that made you happy, knowing that you've done great things. And yet few of us can honestly say this is how we're living our lives today.
Bronnie Ware’in “Ölmeden Önce En Çok Pişman Olduğumuz 5 Şey” adlı kitabında, Bronnie size en büyük ikinci pişmanlığın “Keşke ofiste bu kadar çok zaman geçirmeseydim” olduğunu söyleyecektir. Ancak size bunu benim anlatmam gerekmiyor. İnsan ölüm döşeğindeyken neyin önemli olduğunu bilir; dostlarının ve ailesinin sevgisi, ardında bıraktığın miras, sana mutluluk veren işler yaptığını bilmen, büyük işler başardığını bilmen. Yine de çok azımız bugünkü yaşantımızı dürüstçe sürdürdüğümüzü söyleyebiliriz.
Take work, for example. Work today stems from the Industrial Revolution 300 years ago. That's when we were the machines, we were the robots. It was all about presenteeism. We worked on the production line. We were measured by speed and efficiency. It was about how much work you could get done in one day. Let's be honest, it was about making your boss richer. And in that time, we had these measures of success, economic growth and productivity.
Mesela çalışmayı ele alalım. Günümüzdeki çalışma hayatı 300 yıl önceki Sanayi Devrimi’nden kaynaklanıyor. Bu, bizlerin makineler, yani robotlar olduğumuz zamanlardı. Her şey presenteeism (hastayken çalışmak) üzerine kuruluydu. Bizler üretim hattında çalışıyorduk. Hıza ve üretkenliğe bakılarak ölçülüyorduk. Mesele bir günde ne kadar iş yapabildiğinizdi. Açık konuşalım, bu patronunuzu daha zengin etmekle alakalıydı. O dönemde bu tür başarı, ekonomik büyüme ve üretkenlik ölçütlerine sahiptik.
We’re 300 years later, and it’s simply not working. Productivity growth has stagnated. Australia is one of the worst-performing countries in terms of longer working hours. And this idea of productivity that governments and businesses speak about all the time, it measures 10 million dollars invested in a hospital, the same as 10 million dollars spent on a coal-fired power plant. And our most precious resource, the planet, is dying, and we have no planet B.
Aradan 300 yıl geçmesine rağmen, bu yöntemler hâlâ işe yaramıyor. Üretim artışında durgunluk yaşanmakta. Daha uzun çalışma saatleri bakımından Avustralya en düşük büyüme oranına sahip ülkelerden biri. Hükümetlerin ve işletmelerin her zaman sözünü ettiği bu üretkenlik düşüncesi, hastaneye yatırılan 10 milyon dolar ile kömür yakıtlı bir enerji santraline harcanan 10 milyon doları eş değer tutar. Elimizdeki en değerli kaynak olan gezegenimiz giderek yok oluyor ve bizim B gezegenimiz yok.
So we're not happy at work. And we're not productive. And oddly, in the time of the pandemic, when we're touting mental health and wellness and the importance of people, studies show we've actually extended the average working day by 40 minutes since March this year. All in the pursuit of productivity. And I think it's because we first thought that COVID was a fleeting moment. You see, COVID is like a snowstorm. After years of what seemed like endless sunshine outside, we looked out and we saw snow. So we did the right thing. We closed the windows and doors and we stayed inside. But a few weeks later, we looked out and it was still snowing. And we're like, "Ah, it's not a snowstorm, it's winter." So we did the right thing. We went online, bought a new jumper jacket and a scarf. But by the time they were delivered to our door, we realized it wasn't winter. It was the ice age. What was the moment when you realized that this was the ice age?
Yani işimizde mutlu değiliz. Üretken değiliz. İşin tuhaf yanı, pandemi döneminde ruh sağlığı, sıhhat ve insanların öneminden dem vururken, yapılan araştırmalar bu yılın Mart ayından beri ortalama çalışma gününü 40 dakika uzattığımızı ortaya koyuyor. Tüm bunlar üretkenliğin peşinde koşmak adına. Sanırım bunun nedeni COVID’in göz açıp kapayana kadar geçecek bir süreç olduğunu sanmamız. Anlayacağınız, COVID bir kar fırtınası gibi. Yıllarca dışarıda bitmeyen bir güneş varmış gibi gelen havanın ardından dışarı baktığımızda kar yağdığını gördük. Bu yüzden doğru olanı yaptık. Pencereleri ve kapıları kapatıp içeride kaldık. Ancak birkaç hafta geçtiğinde dışarı baktığımızda hâlâ kar yağıyordu. “Ah, bu kar fırtınası değil, sonuçta kış.” falan dedik. Böylece biz de doğrusunu bulduk. İnternet üzerinden yeni bir kazak, ceket ve atkı sipariş ettik. Fakat kapımıza teslim edilene kadar bunun kış olmadığını fark ettik. Bu buz çağıydı. Bu dönemin buzul çağı olduğunu fark ettiğiniz an neydi?
Think about it. That moment when you sat there and thought, "It's kind of not an eight-week thing anymore, this, is it? It's been here for a while. In fact, maybe it's here forever." And how did that moment of realization make you feel about work, something that you spend about a third of your time doing, by the way?
Bunu bir düşünün. O an orada oturup şöyle düşündünüz: “Bu artık sekiz haftalık falan bir süreç değil, öyle değil mi? Epeydir buradaymış. Hatta belki de ezelden beri burada.” Peki bu farkına varma süreci, zamanınızın yaklaşık üçte birini geçirdiğiniz işiniz konusunda size neler hissettiriyordu?
I can tell you how it made 5,000 people feel across Australia, the US, Japan, France and Germany in a recent study commissioned by Atlassian. Despite the fact that people weren't commuting to work and therefore saving that time, nearly half of respondents said they had less time for personal pursuits. Personal pursuits, the things that actually make you happy. And the number one complaint at this time? Work-life balance. Me personally, I've put on five kilos since March. I'm drinking more and I'm sleeping less. That's COVID's fault, right? Or is it simply that I'm just not happy? That in my relentless pursuit of productivity, I've lost sight of what's really important.
Atlassian firmasının yakın zamanda gerçekleştirdiği bir araştırmada bu durumun Avustralya, ABD, Japonya, Fransa ve Almanya’da 5.000 insana nasıl hissettirdiğini sizlere anlatabilirim. İnsanlar işe gidip gelmedikleri ve bu nedenle zamandan kazandıkları gerçeğine rağmen, ankete katılanların yaklaşık yarısı kişisel uğraşlarına ayıracak daha az zamanları kaldığını ifade etti. Kişisel uğraşlar, yani sizi gerçekten mutlu eden işler. Peki şu anda bir numaralı şikayet ne? İş-yaşam dengesi. Bendeniz Mart ayından bu yana beş kilo aldım. Giderek daha fazla içiyorum ve daha az uyuyorum. Bu COVID’in kabahati, değil mi? Yoksa basitçe mutlu olmadığım anlamına mı geliyor? Durmak bilmeyen üretkenlik arayışımda, gerçekten nelerin önemli olduğunu gözden kaçırdım.
Now, we could spend the rest of this talk sharing stories about how unhappy we are, or we can actually flip the tables and talk about what we can do. I'm choosing to do the latter. I'd like you to close your eyes for a second. I want you to imagine a world where our measure of success is not productivity. I want you to imagine a world where instead of thinking about busyness and titles and bank balances, we think about our impact on the world. I want you to imagine a world where status isn't the reason for our existence. Open your eyes.
Konuşmanın devamında ne kadar mutsuz olduğumuza dair hikâyeleri paylaşabilir ya da tam tersi, neler yapabileceğimizi konuşabiliriz. Ben ikincisini yapmayı seçiyorum. Bir saniyeliğine gözlerinizi kapatmanızı istiyorum. Başarımızın ölçütünü üretkenliğin belirlemediği bir dünya düşlemenizi istiyorum. Sizden meşguliyet, unvanlar ve bankalardaki hesap bakiyeleri yerine dünya üzerindeki etkimizi dikkate aldığımız bir dünya düşlemenizi istiyorum. Varlığımızın sebebinin mevki olmadığı bir dünya düşlemenizi istiyorum. Gözlerinizi açın.
I'd now like to introduce you to the Personal Moral Inventory. The Personal Moral Inventory is inspired by two pieces of work. The first, the work from the world of finance, something called the quadruple bottom line, aimed at getting businesses to report in a more rounded fashion. The second, an exercise that elite military personnel go through to self-assess themselves and their teammates before going into battle. I believe that these four things, Productivity and Profit, People, the Planet and our Purpose, are the secret to our happiness. And what's important in the time of the ice age, the time we're in right now, is not to get distracted by the things we can't do, but to find the things that we can do. It's on us to take ownership and control of our own happiness.
Artık sizlere Kişisel Ahlâk Envanteri’ni takdim etmek istiyorum. Kişisel Ahlâk Envanteri iki çalışmadan esinlenerek hazırlandı. Bunlardan ilki, finans dünyasında yapılan ve dörtlü alt çizgi adı verilen, işletmelerin daha kapsamlı bir çerçevede rapor vermelerini amaçlayan çalışma. İkincisiyse, seçkin askeri personelin savaşa girmeden önce kendilerini ve ekip arkadaşlarını değerlendirmek amacıyla uyguladıkları bir egzersiz. Bu dört noktanın, Üretkenlik ve Kazanç, İnsanlar, Gezegen ve Amacımızın, mutluluğumuzun anahtarı olduğuna inanıyorum. Şu anda içerisinde bulunduğumuz buzul çağı döneminde önemli olan, yapamayacağımız şeylerle kafamızı dağıtmak değil, aksine yapabilecek olduğumuz işleri bulmak. Kendi mutluluğumuzu sahiplenme ve kontrol altına alma sorumluluğu bize ait.
Let's do the exercise together. What I’m going to do is rate each area minus one, zero or one. One is you're nailing it. High fives all round, good on you. Zero is you're getting by. Not awesome. Not awful. And minus one is you're struggling. Here's mine for this year. For Productivity and Profit, I'm a one. I have a good job, I have a good salary, I have a roof over my head, I can pay the bills. But here's the thing. You can't score more than a one, so it becomes impossible to pack all your happiness into one category. And it's like we're all trying to get to a two on Productivity, but to what extent? The next area is People. People is about how you think about your personal, mental and physical health. You have to start with yourself. You have to put your own oxygen mask on before you can help others. This is also about how you impact family, friends, society. It's about being human and having a positive impact on humanity. For this, I score myself a zero. Planet. Let's just say I took over 100 flights last year, so I'm going to score myself a minus one. And finally, Purpose. Purpose is about the impact you want to have and the legacy you want to leave behind. It's the why you do what you do. For this, I score myself a zero.
Hadi birlikte alıştırma yapalım. Yapacağım iş, her alana eksi bir, sıfır ya da bir puan vermek. Bir, her şeyi hallediyorsun demek. Çak bir beşlik, aferin size. Sıfır, idare ediyorsunuz anlamına gelir. Muhteşem değil. Berbat değil. Eksi bir de zorluk çekiyorsunuz. İşte benim bu seneki notum. Üretkenlik ve Kazanç açısından benimki bir. Güzel bir işim var, iyi bir maaşım var, başımı sokacak bir evim var, faturalarımı ödeyebiliyorum. Fakat şöyle bir durum söz konusu. Bir’den fazla puan alamıyorsunuz, bu yüzden tüm mutluluğunuzu tek bir gruba sığdırmanız mümkün değil. Hepimiz Üretkenlikten iki puan almaya çalışıyoruz ama hangi ölçüde? Bir sonraki grup ise İnsanlar. İnsanlar kişisel, zihinsel ve fiziksel sağlığınızı nasıl düşündüğünüz ile alakalı. Önce kendinizden başlamalısınız. Diğerlerine yardım etmek için önce kendi oksijen maskenizi takmalısınız. Bu aynı zamanda ailenizi, arkadaşlarınızı ve toplumu nasıl etkilediğinizle de alakalı. Bu, insan olmak ve insanlık üzerinde olumlu bir etkiye sahip olmakla alakalı. Bu konuda kendime sıfır puan veriyorum. Gezegen. Şöyle diyelim, geçtiğimiz yıl 100′den fazla uçak yolculuğu yaptım, bu yüzden kendime eksi bir vereceğim. Son olarak da Amaç. Amaç, yaratmak istediğiniz etki ve ardınızda bırakmak istediğiniz mirasla alakalı. Ne yapıyorsanız neden yaptığınızla alakalı. Bunun için kendime sıfır puan veriyorum.
Now, I can already tell the keen beans in the room and online are trying to add this up and net this off. That is not how it works. Your positive impacts in one category doesn't mitigate your negative impacts in another category. For me, the fact that I'm financially well off doesn't make up for the fact that I'm killing the planet. It wasn't this realization, though, that got me thinking something had to change.
Şu anda, odadaki ve internetteki hevesli kişilerin bu puanları toplayıp sonuç çıkarmaya çalıştıklarını söyleyebilirim. Ancak böyle yürümüyor. Bir kategorideki olumlu etkiniz, başka bir kategoride yarattığınız olumsuz etkiyi azaltmaz. Benim için, maddi olarak iyi durumda olmam, gezegeni yok ettiğim gerçeğini telafi etmiyor. Yine de bir şeylerin değiştirilmesi gerektiğini düşünmeme neden olan şey bu farkındalık değildi.
Shortly after my sister passed away, I did this exercise on her behalf. And it got me thinking. For Productivity and Profit, she was a zero. She struggled financially. In her final few years she couldn't work, but she got by. For People, she was a definite one. She really knew her own identity. She invested in her life. She had a lot of fun. You all remember the party you were at with Trudy. And she invested in the local school, community, friends and family. For Planet, she was also a one. She had a very low carbon footprint. She very rarely flew anywhere. She didn't own a car. She was avid at reduce, reuse, recycle. And in winter, she would make you put a jumper on before she'd let you turn the heating on. And on Purpose, she was also a strong one. She knew the legacy she wanted to leave behind. She knew exactly why she was on this planet. Purpose isn't about being a superhero. It's not about wearing a cape or single-handedly saving the world. Trudy's purpose was to give those two boys the best upbringing in the small time that she had available.
Kız kardeşimin vefatından kısa bir süre sonra bu alıştırmayı onun adına yaptım. Bu da beni düşündürmeye başladı. Üretkenlik ve Kazanç açısından o bir sıfırdı. Maddi olarak zorlanıyordu. Ömrünün son birkaç yılında çalışamadı ama yine de geçinip gitti. İnsanlar konusunda ise bir numaraydı. Kim olduğunu gerçekten biliyordu. Kendi hayatına yatırım yaptı. Bol bol eğlenirdi. Hepiniz Trudy ile gittiğiniz partiyi hatırlıyorsunuz. Yerel okula, topluma, arkadaşlarına ve ailesine katkıda bulunurdu. Gezegene göre, o aynı zamanda bir puandı. Çok düşük bir karbon ayak izi vardı. Uçağa çok nadir binerdi. Hiç arabası yoktu. Azalt, tekrar kullan, geri dönüşüm konularında çok hevesliydi. Kışın, klimayı açmadan önce üzerinize bir kazak giymenizi isterdi. Amaç konusunda da oldukça güçlü biriydi. Ardında bırakmak istediği mirasın farkındaydı. Tam olarak neden bu gezegende olduğunu biliyordu. Amaç bir süper kahraman olmak demek değil. Ne bir pelerin giymek ne de tek başına dünyayı kurtarmakla alakalı. Trudy’nin amacı, elindeki kısıtlı zamanda o iki çocuğa en iyi eğitimi vermekti.
I learned two things doing this exercise for her. Firstly, I learned that happiness is contextual. Like, for Trudy, the fact that she was financially struggling, she didn't let that dictate her happiness. She didn't put all her eggs in that basket and shut up shop. But the second realization hit me a lot harder. Despite everything, Trudy was happier than me.
Bu alıştırmayı yaparken onun için iki temel şey öğrendim. Birincisi, mutluluğun bağlama bağlı olduğunu öğrendim. Örneğin, Trudy’nin maddi açıdan sıkıntıda olması onun mutluluğunu etkilemesine izin vermedi. Tüm yumurtalarını o sepete koyup kepenkleri indirmedi. Ancak ikinci farkındalık beni çok daha fazla etkiledi. Trudy her şeye rağmen benden daha mutluydu.
Here's where we get to take our happiness into our own hands. What I want you to do is to think about the areas where you would score zero or minus one and commit to doing something to improve. So whatever you commit to do, I want you to give it a red hot go in the next summer. Why? Well, the best time to plant a tree was 20 years ago. The second best time is today. So we're going to do this right now. For me, my worst score was Planet. I'm going to commit to going meat-free for three days a week and then I'll reassess. I've already changed my energy provider to one that's carbon neutral. And I've invested in a company that's trying to save our oceans. Small steps, but then I can reassess. On People, I'm going to commit to be more present with the people I care about. For the last four years, I've essentially been single and if I'm really honest, I was emotionally unavailable. But I've actually been very fortunate to meet someone amazing. So what I’m going to do is commit to investing in that relationship with openness, authenticity and vulnerability. And a little bit of cheekiness. And on Purpose, a year ago, I was actually a one on Purpose. My purpose was twofold, it was the impact I was having on people through my public speaking, and it was the precious time I got to spend with my sister. But in a few short weeks at the start of 2020, both of those disappeared. And in the months since, I've been really trying to rediscover my purpose. And I'll be honest, I've really struggled to find it. And I think that's OK. But then I realized that I have this, today, this moment. This is me rediscovering my purpose.
İşte burada mutluluğumuza kendi ellerimizle sahip çıkmalıyız. Sizlerden yapmanızı istediğim şey, sıfır ya da eksi bir puan alacağınız alanları düşünmeniz ve bu alanları iyileştirmek üzere bir şeyler yapmayı taahhüt etmeniz. Yani her ne yapmaya karar verirseniz verin, önümüzdeki yaz bunu sıcağı sıcağına denemenizi istiyorum. Neden mi? Bir ağaç dikmenin en iyi zamanı 20 yıl önceydi. İkinci en iyi zaman ise bugün. Öyleyse bunu hemen şimdi gerçekleştireceğiz. Bana göre en kötü puanım Gezegen’di. Haftanın üç günü et yemeyeceğimi söyleyecek ve sonra durumu yeniden değerlendireceğim. Şimdiden enerji sağlayıcımı karbon nötr bir sağlayıcı ile değiştirdim. Ayrıca okyanuslarımızı korumaya yönelik bir şirkete para yatırdım. Önce ufak adımlar, sonra yeniden değerlendirebilirim. İnsanlar konusunda, değer verdiklerimin yanında daha fazla bulunmaya gayret edeceğim. Geçtiğimiz dört yıl boyunca aslında bekar biriydim ve samimi olmam gerekirse duygu bakımından müsait değildim. Ancak inanılmaz biriyle tanışma şansına nail oldum. Bu yüzden yapacağım şey, kendimi bu ilişkiye samimiyetle, açıklıkla ve hassasiyetle yatırım yapmaya adamak olacak. Biraz da arsızca. Bundan bir yıl önce, aslında tek bir amacım vardı. Amacım hem topluluk önünde yaptığım konuşmalarla insanlar üzerinde yarattığım etki hem de kız kardeşimle geçirdiğim değerli zamandı. Ne var ki 2020′nin başında geçirdiğim kısa birkaç hafta içinde bu iki amacım da yok oldu. Aradan geçen aylarda amacımı yeniden bulmaya çalışıyorum. Dürüst olacağım, amacımı bulmakta epey zorlandım. Bence bunda bir sorun yok. Ancak sonra fark ettim ki bugün, işte bu ana sahibim. Amacımı bu şekilde yeniden keşfediyorum.
What are you going to do? What action are you going to take? Whatever action you do take, you suddenly realize that you can stop hinging all your happiness on one category of the personal moral inventory. Instead, you invest in taking control of your own happiness. Our future is not predetermined. Our future is not written and our future is not waiting for us. I'm building mine and I believe you are building yours. And how happy we are in our future will be based solely on our action or inaction across all facets of life, not just the working week. I am the key to unleashing my own happiness, and I believe you are the key to unleashing your own happiness.
Siz ne yapacaksınız? Ne gibi bir eylemde bulunacaksın? Her ne yaparsanız yapın, birdenbire tüm mutluluğunuzu kişisel ahlak envanterinin bir kategorisinde aramaktan vazgeçebileceğinizi fark edersiniz. Bunun yerine, mutluluğunuzun kontrolünü elinize almak için yatırım yaparsınız. Geleceğimiz önceden belirlenmiş durumda değil. Geleceğimiz yazılı değil ve gelecek bizi beklemiyor. Kendi geleceğimi kuruyorum ve inanıyorum ki siz de kendi geleceğinizi kuracaksınız. Geleceğimizde ne kadar mutlu olacağımız, yalnızca çalışma haftasında değil, hayatın her alanında ne yaptığımıza ya da yapmadığımıza bağlı olacak. Kendi mutluluğumun anahtarı benim ve inanıyorum ki siz de kendi mutluluğunuzun arkasındaki anahtarsınız.
I can safely say that Trudy didn't have any regrets, but she did have one wish. To see me on stage, live, presenting at TEDx.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Trudy’nin hiçbir pişmanlığı yoktu elbette, ancak bir dileği vardı. TEDx’te sunum yaptığım sırada beni sahnede, canlı olarak görmek.
Thank you very much.
Çok teşekkür ederim.