It's the fifth time I stand on this shore, the Cuban shore, looking out at that distant horizon, believing, again, that I'm going to make it all the way across that vast, dangerous wilderness of an ocean. Not only have I tried four times, but the greatest swimmers in the world have been trying since 1950, and it's still never been done.
Bu kıyıda beşinci duruşum, Küba kıyısında... Ufuğa bakarken, bu uçsuz bucaksız okyananusun tehlikeli vahşiliğiyle başa çıkabileceğime yeniden inanıyorum. Sadece ben bunu dört kez denemedim, dünyanın en iyi yüzücüleri de 1950'den beri başarmaya çalışıyorlar ve hâlâ kimse bunu yapamadı.
The team is proud of our four attempts. It's an expedition of some 30 people. Bonnie is my best friend and head handler, who somehow summons will, that last drop of will within me, when I think it's gone, after many, many hours and days out there. The shark experts are the best in the world -- large predators below. The box jellyfish, the deadliest venom in all of the ocean, is in these waters, and I have come close to dying from them on a previous attempt. The conditions themselves, besides the sheer distance of over 100 miles in the open ocean -- the currents and whirling eddies and the Gulf Stream itself, the most unpredictable of all of the planet Earth.
Takım, dört denememizden gurur duyuyor. Bu, 30 kişilik bir takımın çabası. Bonnie, en yakın arkadaşım ve ekibin başı, orada günler geçirdikten sonra ben umudumu neredeyse kaybettiğim zamanlarda içimdeki son başarma arzusunu canlandırmayı bir şekilde başarıyor. Köpekbalığı uzmanları dünyanın en iyileri -- aşağıda büyük avcılar var. Okyanusun en ölümcül zehrine sahip kutu denizanası bu sularda yaşıyor ve bir önceki denememde bu yüzden neredeyse ölecektim. Açık okyanusta 160 km uzaklığı gitmek zorunda olmamın yanında akıntılar, girdaplar ve Dünya'nın en tahmin edilemez akıntısı olan Körfez Akıntısı'nın ta kendisi, şartları zorlaştırıyor.
And by the way -- it's amusing to me that journalists and people, before these attempts, often ask me, "Well, are you going to go with any boats or any people or anything?"
Bu arada, gazetecilerin ve başkalarının bana denemelerimden önce "Yanınızda tekneler veya yardımcılar olacak mı?" diye sormalarını
(Laughter)
komik buluyorum.
And I'm thinking, what are they imagining? That I'll just sort of do some celestial navigation --
Ne düşündüklerini merak ediyorum. Gökyüzündeki yıldızlara bakarak yönümü bulacağımı,
(Laughter)
ağzımda bir rambo bıçağıyla
And carry a bowie knife in my mouth, and I'll hunt fish and skin them alive and eat them, and maybe drag a desalinization plant behind me for fresh water.
balıkları avlayıp canlı canlı derilerini yüzüp yiyeceğimi ve tuzu filtreleyerek bana içme suyu sağlayacak bir aracı arkamda sürükleyeceğimi mi düşünüyorlar?
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Yes, I have a team.
Evet, bir ekibim var. (Gülüşmeler)
(Laughter)
Uzman bir ekip, cesurlar
And the team is expert, and the team is courageous, and brimming with innovation and scientific discovery, as is true of any major expedition on the planet.
ve sürekli yenilikler ve bilimsel buluşlar yapıyorlar, dünyadaki diğer ciddi keşiflerde olduğu gibi.
And we've been on a journey. And the debate has raged, hasn't it, since the Greeks, of isn't it what it's all about? Isn't life about the journey, not really the destination? And here we've been on this journey, and the truth is, it's been thrilling. We haven't reached that other shore, and still, our sense of pride and commitment, unwavering commitment. When I turned 60, the dream was still alive from having tried this in my 20s -- dreamed it and imagined it. The most famous body of water on the Earth today, I imagine, Cuba to Florida. And it was deep. It was deep in my soul.
Bir yolculuktayız. Yunanlar'dan beri tartışmalar yapılıyor, bütün amacı bu değil mi? Hayat, varış yeri değil de yolculuktan ibaret değil mi? Biz, yolculuğa bir süre önce başladık ve işin doğrusu, heyecan verici bir yolculuk bu. Diğer kıyıya ulaşamadık, yine de gururluyuz ve kendimizi sarsılmaz bir şekilde adadık. 60 yaşına geldiğimde, hâlâ bunun hayalini kuruyordum, 20'lerimde denemiştim ve hâlâ bunun rüyasını görüp hayal ediyordum. Dünya'daki sanırım en ünlü su kütlesi Küba ile Florida arasındakiydi. Ve derindi. Ruhumda da yeri derindi.
When I turned 60, it wasn't so much about the athletic accomplishment, it wasn't the ego of "I want to be the first." That's always there and it's undeniable. But it was deeper. It was "how much life is there left?" Let's face it -- we're all on a one-way street, aren't we? And what are we going to do? What are we going to do as we go forward, to have no regrets looking back? And all this past year in training, I had that Teddy Roosevelt quote to paraphrase it, floating around in my brain. It says, "You go ahead. You go ahead and sit back in your comfortable chair and you be the critic, you be the observer, while the brave one gets in the ring and engages and gets bloody and gets dirty and fails over and over and over again, but yet isn't afraid and isn't timid and lives life in a bold way."
60 yaşıma geldiğimde olay atletik başarı değildi, "ilk ben olmak istiyorum" böbürlenmesi de değildi. O hep orada ve inkar edilemez. Ama daha derindi. Geriye ne kadar yaşam kaldı? Haydi kabul edelim, hepimiz tek yönlü bir yolda değil miyiz ve ne yapacağız? Geçmişimize dair pişmanlıklarımız olmasın diye ne yapacağız? Antremanlarla geçen bu geçen yıl boyunca Teddy Roosevelt'in şöyle özetleyebileceğim sözü beynimde dolanıyordu. "Devam et, rahat koltuğunda oturmaya devam et ve eleştirmen ol, gözleyici ol, bu sırada cesur olan ringe çıksın ve çarpışsın ve kanasın ve pislensin ve düşsün defalarca ve defalarca, ama korkmasın ve çekinmesin, ve yaşamı cesurca yaşasın."
And so of course I want to make it across. It is the goal, and I should be so shallow to say that this year, the destination was even sweeter than the journey.
Elbette karşıya geçmek istiyorum. Amaç bu ve şunu söyleyecek kadar da sığım, bu yıl varış noktası yolculuktan daha tatlıydı.
(Laughter)
(Gülüşmeler) (Alkış)
(Applause)
Ama yolculuk da denemeye değerdi.
But the journey itself was worthwhile taking. And at this point, by this summer, everybody -- scientists, sports scientists, endurance experts, neurologists, my own team, Bonnie -- said it's impossible. It just simply can't be done, and Bonnie said to me, "But if you're going to take the journey, I'm going to see you through to the end of it, so I'll be there."
Bu noktada, bu yaz, herkes -- bilim insanları, spor bilimcileri, dayanıklılık uzmanları, nörologlar, benim ekibim, Bonnie -- bunun imkansız olduğunu söylediler. Yapılamazdı ve Bonnie bana "Eğer bu yolculuğa çıkacaksan, sonuna kadar seninleyim, orada olacağım." dedi.
And now we're there. As we're looking out, kind of a surreal moment before the first stroke, standing on the rocks at Marina Hemingway, the Cuban flag is flying above, all my team is out in their boats, hands up in the air, "We're here! We're here for you!" Bonnie and I look at each other and say, this year, the mantra is -- and I've been using it in training -- Find a way. You have a dream and you have obstacles in front of you, as we all do. None of us ever get through this life without heartache, without turmoil, and if you believe and you have faith and you can get knocked down and get back up again and you believe in perseverance as a great human quality, you find your way. And Bonnie grabbed my shoulders, and she said, "Let's find our way to Florida."
Ve şimdi oradayız. Orada ilk kulaçtan önce, o gerçeküstü anda ufuğa bakarken, Hemingway Marinası'ndaki kayaların üzerinde, Küba bayrağı üzerimizde dalgalanıyor, ekibim teknelerinde elleri havada "Buradayız, senin için buradayız." diyorlar. Bonnie ve ben birbirimize bakıyoruz ve bu yılın sözü -- bunu antremanlarda hep tekrarlıyoruz -- bir yolunu bul. Bir hayalin var önünde bazı engeller var, hepimizin olduğu gibi. Hiçbirimiz bu hayatı kalbimiz kırılmadan, hengamelerle boğuşmadan geçiremeyiz ve inanırsak, düşüp yeniden kalkarsak ve insanların harika bir özelliği olan inatla inanırsak bir yolunu bulabiliriz. Bonnie omuzlarımdan tutup "Haydi Florida'ya yolumuzu bulalım."
And we started, and for the next 53 hours, it was an intense, unforgettable life experience. The highs were high, the awe -- I'm not a religious person, but I'll tell you, to be in the azure blue of the Gulf Stream as if, as you're breathing, you're looking down miles and miles and miles, to feel the majesty of this blue planet we live on -- it's awe-inspiring. I have a playlist of about 85 songs, and especially in the middle of the night ... That night, because we use no lights -- lights attract jellyfish, lights attract sharks, lights attract baitfish that attract sharks, so we go in the pitch black of the night. You've never seen black this black. You can't see the front of your hand, and the people on the boat, Bonnie and my team on the boat -- they just hear the slapping of the arms, and they know where I am, because there's no visual at all. And I'm out there kind of tripping out on my little playlist.
Başladık ve önümüzdeki 53 saat boyunca yoğun ve unutulmaz bir yaşam tecrübesi edindik. Sarhoşluk içindeydik, huşu, dindar birisi değilimdir, ama size şunu söyleyebilirim, Körfez Akıntısı'nın gökmavisinde sanki her nefes alışınızda kilometrelerce aşağıya bakıp yaşadığımız mavi gezegenin görkemini hissetmek huşu verici. 85 şarkılık bir listem var ve özellikle gecenin ortasında o gece, çünkü ışık kullanmıyoruz -- ışık denizanalarını, köpekbalıklarını çekiyor, başka balıkları, onlar da köpekbalıklarını çekiyor, bu yüzden alacakaranlıkta yol alıyoruz. Siyahı hiç bu kadar siyah görmediniz. Elinizi göremiyorsunuz, teknedeki Bonnnie ve ekibim sadece kulaçlarımın sesini duyuyorlar ve orada olduğumu anlıyorlar, çünkü hiçbir şey gözükmüyor. Ve şarkı listemle kafam yavaş yavaş güzelleşiyor.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I've got tight rubber caps, I don't hear a thing. I've got goggles and I'm turning my head 50 times a minute, and I'm singing ...
Sıkı bir bonem var, bu yüzden bir şey duymuyorum. Gözlüklerim var ve başımı dakikada 50 defa döndürüyorum ve şarkı söylüyorum
(Singing) Imagine there's no heaven
(Ç.N. Imagine - John Lennon) ♪ Cennetin olmadığını hayal et ♪
(Laughter)
♪ duu duu duu duu duu ♪
doo doo doo doo doo It's easy if you try doo doo doo doo doo
♪ Denersen aslında kolay ♪ ♪ duu duu duu duu duu ♪ Bu şarkıyı arka arkaya bin defa söyleyebilirim.
And I can sing that song a thousand times in a row.
(Gülüşmeler)
(Laughter)
Bu da kendince bir yetenek.
Now there's a talent unto itself.
(Gülüşmeler) (Alkış)
(Laughter)
(Applause)
Ve burasını her bitirişimde
And each time I get done with,
♪ Hayalperest olduğumu söyleyebilirsin, ama tek başıma değilim ♪
(Singing) Oh, you may say I'm a dreamer but I'm not the only one
222.
222.
(Singing) Imagine there's no heaven
♪ Cennetin olmadığını hayal et ♪
(Laughter)
John Lennon'ın "Imagine" şarkısını
And when I get through the end of a thousand of John Lennon's "Imagine," I have swum nine hours and 45 minutes ... exactly.
bininci söyleyişimin sonuna geldiğimde dokuz saat kırk beş dakika yüzmüştüm, tam olarak.
(Laughter)
Krizler de yaşadık. Tabii ki krizler de oldu.
And then there are the crises. Of course there are. And the vomiting starts, the seawater -- you're not well. You're wearing a jellyfish mask for the ultimate protection. It's difficult to swim in. It's causing abrasions on the inside of the mouth, but the tentacles can't get you. And the hypothermia sets in. The water's 85 degrees, and yet you're losing weight and using calories. And as you come over toward the side of the boat -- not allowed to touch it, not allowed to get out, but Bonnie and her team hand me nutrition and ask me how I'm doing, am I all right. I am seeing the Taj Mahal --
Kusma başladı, deniz suyu, kendinizi iyi hissetmezsiniz, tam koruma için deniz anası maskesi giyersiniz, bunun içinde yüzmek zordur. Ağzın içinde tahriş yapar ama denizanaları size ulaşamaz. Ateş başlar. Su 30 derece, ama kilo kaybediyorsunuzdur ve kalori harcıyorsunuzdur, teknenin kenarına gelince tekneyi elleyemezsiniz, üstüne çıkamazsınız, Bonnie ve ekip bana yiyecek veriyor ve nasıl gidiyor, iyi miyim diye soruyorlar, bense orada Taç Mahal'i görüyorum.
(Laughter)
Over here. I'm in a very different state --
Ben farklı bir ruh halindeyim
(Laughter)
ve düşünüyorum orada Taç Mahal'e
And I'm thinking, "Wow! I never thought I'd be running into the Taj Mahal out here. It's gorgeous! I mean, how long did it take them to build that? It's just ... So, uh -- wooo -- you know?
rastlayacağımı hiç düşünmemiştim. Harika görünüyor. Bunu yapmaları kaç yıl aldı acaba? Bu, vay canına... (Gülüşmeler)
(Laughter)
We kind of have a cardinal rule that I'm never told how far it is, because we don't know how far it is. What's going to happen to you between this point and that point? What's going to happen to the weather and the currents and, God forbid, you're stung, when you don't think you could be stung in all this armor. Bonnie made a decision coming into that third morning that I was suffering, and I was hanging on by a thread. And she said, "Come here," and I came close to the boat, and she said, "Look, look out there." And I saw light, because the day is easier than the night, and I thought we were coming into day. I saw a stream of white light along the horizon, and I said, "It's going to be morning soon." And she said, "No, those are the lights of Key West." It was 15 more hours, which for most swimmers would be a long time.
Şöyle bir kuralımız var ne kadar kaldığını bana söylemiyorlar, çünkü ne kadar uzak olduğunu bilmiyoruz. Bu noktayla o nokta arasında size neler olacak? Havaya ne olacak, akıntılar ve tanrı göstermesin, bu zırhın içinde olacağına inanmasanız da sokulmuşsunuzdur. Bonnie orada bir karar verdi üçüncü sabaha yaklaşırken acı çekiyordum ve pamuk ipliğiyle dayanıyordum, bana "Buraya gel," dedi tekneye yaklaştım ve "Oraya bak," dedi ve ışık gördüm, gündüzleri geceden daha kolaydır, günün ağardığını düşündüm ve ufukta beyaz ışık kümesi gördüm, "Yakında sabah olacak." dedim. "Hayır, bunlar Florida'nın ışıkları." dedi. 15 saat daha vardı, bu birçok yüzücü için uzun bir zamandır.
(Laughter)
(Gülüşmeler) (Alkış)
(Applause)
Kaç defa 15 saatlik antremanlar yaptığımı tahmin edemezsiniz.
You have no idea how many 15-hour training swims I had done.
So here we go, and I somehow, without a decision, went into no counting of strokes and no singing and no quoting Stephen Hawking on the parameters of the universe. I just went into thinking about this dream, and why and how. As I said, when I turned 60, it wasn't about that concrete "Can you do it?" That's the everyday machinations. That's the discipline, and it's the preparation, and there's a pride in that. But I decided to think, as I went along, about -- you know, the phrase usually is, "reaching for the stars." And in my case, it's reaching for the horizon. And when you reach for the horizon, as I've proven, you may not get there. But what a tremendous build of character and spirit that you lay down; what a foundation you lay down in reaching for those horizons.
Kesin bir karar vermeden, orada, kulaçlarımı saymamaya başladım, şarkı söylememeye, Stephen Hawking'den evrenin parametreleriyle ilgili alıntılar yapmamaya başladım. Sadece bu hayali düşünmeye başladım, neden ve nasıl. Dediğim gibi, 60 yaşıma girdiğimde olay "Bunu yapabilir misin?" değildi. Bunlar her günkü kuruntular. Bu disiplin ve çalışma, bundan gurur duyarsınız. Gittikçe şunu düşünmeye karar verdim, genelde kullanılar deyim yıldızlara uzanmaktır, benim durumumda, ufuğa uzanmak oldu bu. Ufuğa uzandığınızda benim daha önce bunu kanıtladığım gibi, oaraya ulaşamayabilirsiniz, ama ortaya koyduğunuz, devasa bir karakter ve azimdir. Ufuğa uzandığınızda ortaya koyduğunuz ciddi bir temeldir.
And now, the shore is coming. And there's just a little part of me that's sad. The epic journey is going to be over.
Şimdi kıyı yaklaşıyor ve benim küçük bir kısmım üzülüyor. Bu epik yolculuk sona eriyor.
So many people come up to me now and say, "What's next?"
Bana o kadar çok insan gelip "Sırada ne var? Buna bayıldık!
(Laughter)
"We love that!"
(Laughter)
Bilgisayardaki o minik yer göstergesi?
"That little tracker on the computer? When are you going to do the next one? We can't wait to follow the next one." Well, they were just there for 53 hours, and I was there for years. And so there won't be another epic journey in the ocean.
Sıradakini ne zaman yapacaksınız? Bir dahakini takip etmek için sabırsızlanıyoruz." diyorlar. Onlar sadece 53 saattir oradaydılar, bense yıllardır oradaydım. Yani okyanusta yeni bir epik yolculuk olmayacak.
But the point is, and the point was, that every day of our lives is epic. And I'll tell you, when I walked up onto that beach, staggered up onto that beach ... I had so many times, in a very puffed-up ego way, rehearsed what I would say ...
Ama olay şu ki ve olay şuydu ki hayatımızın her günü epiktir ve size şunu söyleyebilirim o gün kumsala yürüyünce, o kumsalda sendelerken, o zamana kadar tüm egomla kumsalda ne diyeceğimi defalarca çalışmıştım.
(Laughter)
on the beach. When Bonnie thought the back of my throat was swelling up, she brought the medical team over to our boat to say, "She's really beginning to have trouble breathing; another 12, 24 hours in the saltwater ..." -- the whole thing -- I just thought, in my hallucinatory moment, that I heard the word "tracheotomy."
Bonnie boğazımın arkasının şiştiğini düşününce tıbbi ekibi tekneye getirdi ve nefes almakta zorlandığımı söyledi. Tuzlu suda 12, 24 saat daha -- ben o halüsinasyon anımda soluk borusu açımı denildiğini duyuyorum.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Bonnie said to the doctor, "I'm not worried about her not breathing. If she can't talk when she gets to the shore, she's going to be pissed off."
Bonnie doktora "Endişendiğim onun nefes alması değil. Kıyıya vardığında konuşamazsa, kızgınlıktan delirecek."
(Laughter)
(Gülüşmeler)
But the truth is, all those orations that I had practiced, just to get myself through some training swims as motivation -- it wasn't like that. It was a very real moment, with that crowd, with my team. We did it. I didn't do it. We did it. And we'll never forget it. It'll always be part of us.
Ama işin aslı şu ki, antremanlarda kendime motivasyon sağlamak için konuşmalar çalışmıştım, ama düşündüğüm gibi olmadı. Gayet gerçek bir andı, bütün o kalabalık, ekibim. Başarmıştık. Bunu ben yapmadım. Biz yaptık. Ve hiçbir zaman unutmayacağız. Her zaman bir parçamız olacak.
The three things I did sort of blurt out when we got there, was first: Never, ever give up. I live it. What's the phrase from today from Socrates?
Oraya vardığımızda ağzımdan çıkan ilk şey "Asla ve asla vazgeçme." Bunu yaşıyorum. Socrates'in o sözü neydi?
Audience: To be is to do.
Olmak yapmaktır.
Diana Nyad: To be is to do. So I don't stand up and say, "Don't ever give up." I didn't give up. There was action behind these words.
Burada durduğum yerde, asla vazgeçme demiyorum. Ben vazgeçmedim, bu sözlerimin arkasında yaptıklarım var. İkincisi "Her yaşta hayallerinin peşinden koşabilirsiniz,
The second is: You can chase your dreams at any age; you're never too old. Sixty-four; a thing no one, at any age, any gender, could ever do has done it. And there's no doubt in my mind that I am at the prime of my life today.
hiçbir zaman çok yaşlı değilsinizdir." Altmış dört, hiçbir yaştaki hiçbir kimse, bunu yapamamıştı ve bugün hayatımın zirvesinde olduğuma dair hiçbir şüphem yok.
(Applause)
(Alkış)
Yeah.
Evet.
(Applause)
Teşekkür ederim.
Thank you.
And the third thing I said on that beach was, it looks like the most solitary endeavor in the world, and in many ways, of course, it is. And in other ways, and the most important ways, it's a team. And if you think I'm a badass, you want to meet Bonnie.
O kumsalda söylediğim üçüncü şeyse "Bu, dünyadaki en ıssız macera gibi gözüküyor ve evet birçok açıdan öyle. Ama başka açılardan ve en önemli açılardan bu bir ekip işi ve eğer benim uğraşılması zor birisi olduğumu düşünüyorsanız Bonnie'yle tanışmalısınız."
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Bonnie, where are you? Where are you? There's Bonnie Stoll.
Bonnie, neredesin? Neredesin? İşte Bonnie Stoll. (Alkış)
(Applause)
Dostum.
My buddy.
(Applause)
Henry David Thoreau şöyle diyor
The Henry David Thoreau quote goes, "When you achieve your dreams, it's not so much what you get as who you have become in achieving them." And yeah, I stand before you now. In the three months since that swim ended, I've sat down with Oprah, and I've been in President Obama's Oval Office; I've been invited to speak in front of esteemed groups such as yourselves; I've signed a wonderful major book contract. All of that's great, and I don't denigrate it. I'm proud of it all, but the truth is, I'm walking around tall because I am that bold, fearless person, and I will be, every day, until it's time for these days to be done.
"Hayallerinizi başardığınızda önemli olan elinize geçen bunu başarırken kime dönüştüğünüzdür." Evet, karşınızda duruyorum. Bu yüzme bittikten sonraki üç ayda Oprah Winfrey'in programına çıktım Başkan Obama'n'ın Oval Ofisi'nde bulundum. Sizin gibi harika gruplar karşısında konuşmak için davet edildim. Büyük bir kitap anlaşması imzaladım. Bütün bunlar harika, bunları küçümsemiyorum. Bunlardan gurur duyuyorum, ama gerçek şu ki gururla yürüyorum çünkü o cesur, korkusuz insan benim ve günlerimin sonuna kadar olacağım.
Thank you very much and enjoy the conference.
Çok teşekkür ederim ve konferansın tadını çıkarın.
Thank you. Thank you!
Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (Alkış)
(Applause)
Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.
Thank you. Thank you. Thank you. Thank you! Thank you.
Teşekkür ederim.
(Applause)
Bir yolunu bulun! (Alkış)
Find a way!
(Applause)