As a child growing up in Nigeria, books sparked my earliest imagination, but films, films transported me to magical places with flying cars, to infinite space with whole universes of worlds to discover. And my journey of discovery has led to many places and possibilities, all linked with ideas and imagination.
Nijerya'da büyümüş bir çocuk olarak kitaplar hayal gücümü harekete geçirdi. Fakat filmler beni büyülü yerlere sürükledi. Uçan arabalar, sonsuz uzay ve gezegenler keşfedilmeyi bekliyordu. Keşif serüvenim yeni yerleri ve imkânları da beraberinde getirdi. Hepsi fikirler ve hayal gücüyle doluydu.
A decade and a half ago, I moved from working in law and technology in New York to financing, producing and distributing films in Nairobi, Lagos and Johannesburg. I've been privileged to see firsthand how in Africa, film powerfully explores the marvelous and the mundane, how it conveys infinite possibilities and fundamental truths. Afrofuturist films like "Pumzi," Wanuri Kahiu's superb sci-fi flick, paint brilliant pictures of Africa's future, while Rungano Nyoni's "I Am Not A Witch" and Akin Omotoso's "Vaya" show us and catalogue our present. These filmmakers offer nuanced snapshots of Africa's imagined and lived reality, in contrast to some of the images of Africa that come from outside, and the perspectives that accompany all of these images, whether sympathetic or dismissive, shape or distort how people see Africa.
15 yıl önce, New York'ta hukuk ve teknoloji alanında çalışmayı bırakıp Nairobi, Lagos ve Johannesburg'da film yapmaya, onları finanse etmeye ve dağıtmaya gittim. Afrika'da bir filmin olağanüstü ve sıradanı nasıl keşfettiğini sonsuz olasılıkları ve temel gerçekleri nasıl aktardığını doğrudan görmek için ayrıcalıklı bir konumdaydım. "Pumzi" gibi Afrofütürist filmler, Wanuri Kahiu'nun harika bilim kurgu filmi, Afrika'nın geleceğinin zekice bir resmini çizdi. Bu sırada, Rugano Nyoni'nin "I Am Not A Witch" ile Akin Omotoso'nun "Vaya" filmleri bize, şimdimizi gösteriyor ve bilgi veriyordu. Afrika dışı kaynaklı bazı imajların ve bu imajlara eşlik eden insanların Afrikayı görüş biçimini şekillendiren ya da çarpıtan, sempatik veya küçümseyici perspektiflerin aksine bu yapımcılar Afrika'nın hayali ve yaşanmış gerçekliklerine ait nüanslı enstantaneler sunuyorlar.
And the truth is, many people think Africa is screwed up. Images play a big part of the reason why. Many tropes about Africa persist from pictures, pictures of famine in Ethiopia 30 years ago, pictures of the Biafran war half a century ago. But on a continent where the average age is 17, these tragic events seem almost prehistoric. Their images are far removed from how people in Africa's many countries see themselves and their neighbors. For them, these images do not represent their reality.
Ve gerçek şu ki çoğu kişi Afrika'nın berbat olduğunu düşünüyor. İmaj, bu kanının büyük bir kısmını oluşturuyor. Afrika hakkındaki pek çok kinaye filmlerde üsteleniyor; 30 yıl önceki Etiyopya kıtlığı filmleri, yarım yüzyıl önceki Biafran savaşı filmleri gibi. Ancak ortalama yaşın 17 olduğu bir kıtada, bu trajik olaylar neredeyse tarih öncesi sayılır. Onların Afrika imajları, buradakilerin kendilerini ve komşularını nasıl gördüklerinden çok uzak. Onlar için, bütün bu imaj gerçeği yansıtmamaktadır.
So what is Africa's reality, or rather, which of Africa's many realities do we choose to focus on? Do we accept Emmanuel Macron's imagination of Africa in 2017 as a place in which all women have seven or eight children? Or do we instead rely on the UN's account that only one of Africa's 54 countries has a fertility rate as high as seven? Do we focus on the fact that infant mortality and life expectancy in Africa today is roughly comparable to the US a hundred years ago, or do we focus on progress, the fact that Africa has cut infant mortality in half in the last four decades and has raised life expectancy by 10 years since the year 2000? These dueling perspectives are all accurate. Well, aside from Macron's. He's just wrong.
Peki, Afrika'nın gerçeği nedir? Daha doğrusu, Afrika'nın pek çok gerçekliğinden hangisine odaklanmayı seçiyoruz. Emmanuel Macron'un; Afrika'yı 2017'de, kadınların 7-8 çocuk sahibi olduğu bir yer olarak tasavvur edişine katılıyor muyuz veya onun yerine BM'nin, 54 Afrika ülkesinden sadece bir tanesinde doğum oranının 7 kadar yüksek olduğu hesabına güvenebilir miyiz? Bugünün Afrika'sındaki bebek ölüm oranının ve yaşam beklentisinin kabaca yüzyıl önceki ABD ile karşılaştırılabilir olduğuna veya Afrika'nın bebek ölüm oranını son 40 yılda yarı yarıya düşürdüğüne ve yaşam beklentisini 2000'den bu yana 10 yıl artırdığına mı odaklanalım? Bütün bu meydan okuyucu bakış açıları doğrudur. Peki, Macron açısından... Kesinlikle hatalı.
(Laughter)
(Gülme sesleri)
But one version makes it easy to dismiss Africa as hopeless, while the other fuels hope that a billion people can continue to make progress towards prosperity. The fact that Africans do not have the luxury of turning their gaze elsewhere, the fact that we must make progress or live with the consequence of failure, are the reason we must continue to tell our own stories and show our own images, with honesty and primarily to an African audience, because the image that matters most is the image of Africa in African imaginations.
Diğer yakıtlar bir milyar insanın refah yönünde ilerleme kaydedeceğini umarken bir versiyon, Afrika'yı umutsuz olarak savmayı kolaylaştırıyor. Gerçek şu ki Afrikalıların bakışlarını başka bir yöne çevirme lüksü yok. Gerçek şu ki, ilerleme kaydetmeliyiz veya başarısızlığın sonuçları ile yaşamalıyız. Bu sebeple kendi hikâyelerimizi anlatmaya devam etmeliyiz, ayrıca, dürüstçe ve öncelikle Afrikalı izleyicilere kendi imajımızı sergilemeliyiz. Çünkü Afrika'nın imajları arasında en önemli olanı Afrikalıların hayal gücünde olandır.
Now, honesty requires that we acknowledge that Africa is behind the rest of the world and needs to move swiftly to catch up. But thinking of a way forward, I'd like us to engage in a thought exercise. What if we could go back a hundred years, say to the US in 1917, but we could take with us all the modern ideas, innovations, inventions that we have today? What could we achieve with this knowledge? How richly could we improve quality of life and living conditions for people? How widely could we spread prosperity? Imagine if a hundred years ago, the education system had all the knowledge we have today, including how best to teach. And doctors and scientists knew all we do about public health measures, surgery techniques, DNA sequencing, cancer research and treatment? If we had access then to modern semiconductors, computers, mobile devices, the internet? Just imagine. If we did, we could take a quantum leap forward, couldn't we. Well, Africa can take a leap of that magnitude today. There's enough untapped innovation to move Africa a century forward in living conditions if the will and commitment is there.
Şimdi, dürüstlük Afrika'nın dünyanın gerisinde kaldığını ve hızlıca yetişmesi gerektiğini kabul etmeyi gerektirir. İleriye giden yolu düşünürken, düşünce egzersizine katılmanızı isterim. Eğer 100 yıl önceye gitseydik, diyelim ki 1917 Amerika'sındayız ama inovasyon, buluşlar gibi bugün sahip olduğumuz bütün modern fikirleri yanımıza alabiliyoruz. Bu bilgi ile neyi başarabiliriz? İnsanların yaşam kalitesi ve şartlarını ne kadar zenginleştirebiliriz? Refahı ne kadar yayabiliriz? Yüz yıl önce eğitim sisteminin en iyi öğretme yöntemleri de dâhil olmak üzere bugün sahip olduğumuz tüm bilgiye sahip olduğunu bunun yanında doktor ve bilim insanlarının halk sağlığı önlemleri, cerrahi teknikleri, DNA dizilimi, kanser araştırmaları ve tedavisi hakkında bugün bildiğimiz her şeyi bildiğini hayal edin. Eğer modern yarı iletkenlere, bilgisayarlara, mobil cihazlara ve internete erişebilseydik. Sadece hayal edin. Eğer yapabilseydik, kuantum sıçramasını yapabilirdik, değil mi? Peki, Afrika bugün bu büyüklükte bir sıçrama yapabilir mi? Eğer istek ve adanmışlık varsa Afrika'yı yaşam standartları bakımından yüzyıl ileri taşıyacak kadar kullanılmayan inovasyon var.
This is not just a possibility; it's an imperative for Africa's future, a future that will see Africa's population double to two and a half billion people in just three decades, a future that will see Africa have the world's largest workforce, just as the idea of work itself is being radically reconsidered.
Bu sadece bir ihtimal değil, Afrika'nın geleceği için bir zorunluluk. Afrika'nın nüfusunun 30 yılda ikiye katlanıp 2,5 milyar olduğu bir gelecek... Afrika'nın dünyanın en büyük iş gücüne sahip olacağı bir gelecek, tıpkı iş fikrinin temelinden gözden geçirileceği gibi.
Now taking the leap forward isn't that far-fetched. There are tons of examples that demonstrate the potential for change in Africa. Just 20 years ago, Nigeria had fewer than half a million working phone lines. Today it has a hundred million mobile phone subscriptions, and this mobile miracle is mirrored in every African country. There are over three quarters of a billion mobile phones in use in Africa today, and this has spurred justified excitement about leapfrogging, about bringing the sharing economy, artificial intelligence, autonomous machines to Africa. And this is all promising, but we need to think about sequencing. Forget putting the cart before the horse. You can't put the self-driving car before the roads.
Şu anda ileriye sıçramak o kadar da zor değil. Afrika'nın değişim potansiyelini gösteren tonlarca örnek mevcut. Sadece 20 yıl önce, Nijerya yarım milyondan az çalışır durumda telefon hattına sahipti. Bugün yüz milyon cep telefonu abonesi var ve bu mobil mucizesi her Afrika ülkesine yansıtılıyor. Bugün Afrika'da 750 milyonun üzerinde cep telefonu kullanımda ve bu Afrika'yı; paylaşımcı ekonomi, yapay zekâ ve otonom makineler gibi sıçrayışlar konusunda haklı bir heyecana teşvik etti. Bütün bunlar umut verici ama öncelikler hakkında düşünmemiz lazım. At olmadan arabasını yola süremezsiniz. Yolu inşa etmeden kendi kendine giden araba yapamazsınız.
(Applause)
(Alkış)
There's a whole infrastructural and logical layer to innovation that we take for granted, but we have to triage for Africa, because some of the biggest infrastructure gaps are for things that are so basic that Westerners rarely have to think about them.
Hafife aldığımız inovasyon için kocaman bir altyapısal ve mantıksal katman mevcut ama Afrika için aciliyet sıralaması var. Çünkü en büyük altyapı boşluklarının bazıları, Batılıların nadiren düşünmeleri gereken çok temel şeyler hakkındadır.
So let's explore this. Imagine your internet access went off for a day, and when it came back, it only stayed on for three hours at a time, with random 15-hour outages? How would your life change? Now replace internet access with electricity. Think of your fridges, your TVs, your microwaves, just sitting idly for days. Now extend this nightmare to government offices, to businesses, to schools, to hospitals. This, or worse, is the type of access that hundreds of millions of Africans have to electricity, and to water, and to healthcare, and to sanitation, and to education. We must fix this. We must fix this because ensuring widespread and affordable access to decent infrastructure and services isn't just low-hanging fruit: it's fundamental to achieving the hundred-year leap. And when we fix it, we might find some unexpected benefits.
Hadi bunu keşfedelim. İnternetinizin bir gün boyunca gittiğini hayal edin ve geri geldiğinde tek seferde sadece 3 saat kalıyor, rastgele 15 saat ise kesiliyor. Hayatınız nasıl değişirdi? Şimdi interneti elektrik ile yer değiştirelim. Düşünün ki buzdolabınız, televizyonunuz, mikrodalganız boş bir şekilde günlerce duruyor. Şimdi bu kabusu hükûmet ofislerine, iş yerlerine, okullara, hastanelere doğru genişletelim. Yüz milyonlarca Afrikalı bunun gibi veya daha kötü bir şekilde bazı şeylere ulaşabiliyor; elektrik, su, sağlık hizmeti, temizlik işleri, ve eğitim. Bunu düzeltmek zorundayız. Zorundayız çünkü uygun altyapı ve hizmetin yayılmasını garantiye almak ve uygun fiyata ulaşılabilir hâle getirmek sadece kolay yapılabilir değil, aynı zamanda yüz yıllık bir sıçramanın temel taşıdır. Ve biz bunu düzelttiğimizde, bazı beklenmedik faydalara da ulaşabiliriz.
One unexpected benefit of the mobile miracle was that it led to what is perhaps the greatest cultural resurgence that Africa has seen in a generation: the rebirth of African popular music. For musicians like P-Square, Bongo Maffin and Wizkid, mobile phones paved the path to local dominance and global stardom. And the impact isn't limited just to music. It extends to film, too. Beautiful, engaging films like these stills of "Pumzi," "Vaya," and "I Am Not A Witch" show. For while its external image might be dated, Africa continues to evolve, as does African film. Now, every now and again, the rest of the world catches on, perhaps with Djo Munga's hard-hitting "Viva Riva!" with Newton Aduaka's intense "Ezra," or with Abderrahmane Sissako's poetic "Timbuktu." With mobile, Africans are discovering more and more of these films, and what that means is that it really matters less in Kinshasa or Cotonou what Cannes thinks of African film, or if those opinions are informed or fair.
Mobil mucizenin beklenmedik faydalarından biri Afrika'nın bir nesilde gördüğü belki de en büyük kültürel canlanmaya neden olmasıydı: Afrika popüler müziğinin yeniden doğuşu. P-Square, Bongo Maffin ve Wizkid gibi müzisyenler için mobil telefonlar yerel egemenliğe ve küresel yıldızlığa giden yolu açtı. Ve bu etki sadece müzikle kısıtlı değildi. Filmlere de sıçradı. Güzel, çekici filmler tıpkı "Pumzi", "Vaya" ve "I Am Not A Witch" tarzlarında. Bir süredir dış kaynaklı Afrika imajları eskimiş olabilir. Afrika evrilmeye devam ediyor, tıpkı Afrika filmlerinin yaptığı gibi. Şimdi, dünyanın kalanı kavrayabilir; belki Djo Munga'nın vurucu filmi "Viva Riva!" ile, Newton Aduaka'nın çarpıcı filmi "Ezra" ile veya Abderrahmane Sissako'nun şiirsel "Timbuktu"su ile. Mobil telefonlar ile Afrikalılar bu filmlerin daha fazlasını ve Kinshasa veya Cotonou'da Cannes'ın bu filmler hakkında ne düşündüğünün veya onların fikirlerinin bilgili veya adil olduğunun daha az umursanmasının ne anlama geldiğini keşfediyorlar.
Who really cares what the "New York Times" thinks? What matters is that Africans are validating African art and ideas, both critically and commercially, that they are watching what they want, and that African filmmakers are connecting with their core audiences. And this is important. It's important because film can illuminate and inspire. Film can bring visions of the future to us here in the present. Films can serve as a conveyor belt for hope. And film can change perspectives faster than we can build roads.
Gerçekten "New York Times"ı kim takar ki? Önemli olan Afrikalıların hem eleştirel hem de ticari olarak Afrika sanatını ve fikirlerini onaylamalarıdır. Onlar istediklerini izlerler, Afrikalı yapımcılar da çekirdek izleyicileri ile buluşmuş olur. Bu çok önemlidir. Önemli çünkü filmler aydınlatır ve ilham verir. Filmler geleceğin vizyonunu bize buraya, şimdiye getirirler. Filmler umut için taşıma bandı olarak hizmet ederler. Ve filmler bakış açılarını, yolları inşa ettiğimizden daha hızlı değiştirirler
In just over a decade, Nigeria's film industry, Africa's largest, has taken the country's words and languages into the vocabulary and imaginations of millions in many other African countries. It has torn down borders, perhaps in the most effective way since the Berlin Conference sowed linguistic and geographic division across Africa. Film does speak a universal language, and boy, Nigerian film speaks it loudly.
10 yıldan fazla bir sürede, Afrika'nın en büyüğü olan Nijerya film endüstrisi ülkenin kelimelerini ve dillerini diğer pek çok Afrika ülkesinin kelime hazinesi ve hayal gücüne kattı. Bu sınırları alt üst etti, belki de bunu Berlin Konferansı'nın Afrika'yı boydan boya dilsel ve coğrafi bölüşünden bu yana en etkili yolla yaptı. Filmler evrensel bir dil konuşur, Nijerya filmleri ise yüksek sesle konuşur.
Making Africa's hundred-year leap will require that Africans summon the creativity to generate ideas and find the openness to accept and adapt ideas from anywhere else in the world to solve our pervasive problems. With focus on investment, films can help drive that change in Africa's people, a change that is necessary to make the hundred-year leap, a change that will help create a prosperous Africa, an Africa that is dramatically better than it is today.
Afrika'nın yüz yıllık sıçrayışı; Afrikalıların fikir üretmek için yaratıcılığı desteklemelere, ayrıca açık sözlülüğü kabul edip yaygın problemlerini çözmek için nereden gelirse gelsin fikirlere açık olmalarına ihtiyaç duyacak. Yatırımlara odaklanılırsa filmler Afrika halklarının değişimine yön verebilir, yüz yıllık bir sıçrayış yapmak için gerekli olan bir değişim, refah yaratmaya yardım edecek bir değişim ve bugün olduğundan çok daha iyi bir Afrika.
Thank you.
Teşekkür ederim.
Asante sana.
Asante sana.
(Applause)
(Alkış)