Hello, friends. I'm happy to see all of you here today. This is actually exactly what I say to the people who visit us at the La Crosse Public Library. And I say it because I mean it. The children who come into our library are my friends in that I care about their needs and their futures. I want them to be happy and successful. I hope that they'll find great books or a movie that delights them. Or the solution to a tricky problem.
Merhaba arkadaşlar. Hepinizi burada görmekten çok mutluyum. La Crosse Halk Kütüphanesi'nde bizleri ziyaret eden insanlara söylediğim şey de tam olarak bu. Ve söylediklerimde ciddiyim. Kütüphanemize gelen çocuklar benim arkadaşlarım çünkü ihtiyaçlarını ve geleceklerini önemsiyorum. Mutlu ve başarılı olmalarını istiyorum. Umarım hoşlarına giden muhteşem kitaplar, filmler bulurlar. Veya zor bir problemin çözümünü.
Libraries in general have this wonderful reputation of really caring about our communities. We put out mission statements and statements of purpose that say that we connect our community to the broader world. We engage minds, we create lifelong learners. And these ideals are really important to us as libraries, because we know the power they have to create a better world. A more connected world, a more engaged and empathetic world. Books have power, information has power. And for the powerless in our communities, being able to connect to that is even more important.
Kütüphaneler genel olarak topluluklarıyla gerçekten ilgilenme ününe sahiptir. Topluluğumuzu daha kapsamlı bir dünyaya bağladığımızı belirten hedef tanımımız ve niyet mektubumuz var. Zihinleri çalıştırıyoruz, yaşam boyu öğrenciler yaratıyoruz. Kütüphaneler olarak, bu fikirler bizim için çok önemli çünkü daha iyi bir dünya için sahip oldukları gücün farkındayız. Daha birleşik bir dünya, daha bağlantılı ve anlayışlı bir dünya. Kitapların gücü vardır, bilginin gücü vardır. Topluluklardaki güçsüzler için ise, buna bağlanabilmek çok daha önemlidir.
In 1995, Betty Hart and Todd Risley published a study that found that working class families and those being served by welfare experience what we now refer to as the "30 million word gap." Essentially, what they learned is that children in these families are hearing so many fewer words each day that by the time they are three years old, there's this enormous disparity in their learned language. And that gap in words follows them as they enter school, and it results in later reading, poorer reading skills, a lack of success overall. Children need to hear words every day and they need to hear not just our day-to-day conversation, they have to hear rare words: those outside the common lexicon we share, of around 10,000.
1995'de Betty Hart ve Todd Risley işçi sınıfı ailelerin ve refahta yaşayanların şu anda "30 milyon kelime farkı" adını verdiğimiz şeyi deneyimlediğini belirten bir çalışma gerçekleştirdi. Esasen öğrendikleri şey şuydu; bu ailelerdeki çocuklar her gün o kadar az kelime duyuyorlar ki, üç yaşına geldiklerinde, öğrendikleri dilde muazzam bir fark oluyor. Bu kelime farkı onları okula başladıklarında takip ediyor ve bu da geç okuma, zayıf okuma becerileri ve başarısızlıkla sonuçlanıyor. Çocukların her gün kelimeler duyması gerekiyor ve yalnızca gündelik sohbetlerimizi değil, nadir kelimeleri de duymaları gerek: paylaştığımız ortak sözlüğün dışında yaklaşık 10.000 kelime var.
I'm going to read you a short snippet from a children's book by one of our favorite authors in the children's room, Eric Carle. Some of you might know his work "The Very Hungry Caterpillar." But this is from "'Slowly, Slowly, Slowly,' said the Sloth."
Çocuk odasında favori yazarlarımızdan birisi olan Eric Carle'ın bir çocuk kitabından kısa bir parça okuyacağım. Bazılarınız bunu biliyor olabilir "Aç Tırtıl". Fakat bu "Ben Tembel Değilim" adlı kitabından.
"Finally, the sloth replied, 'It is true that I am slow, quiet and boring. I am lackadaisical, I dawdle and I dillydally. I am also unflappable, languid, stoic, impassive, sluggish, lethargic, placid, calm, mellow, laid-back and, well, slothful! I am relaxed and tranquil, and I like to live in peace. But I am not lazy.' Then the sloth yawned and said, 'That's just how I am. I like to do things slowly, slowly, slowly.'" So you can see from this very brief example from one book in our library how Eric Carle used 20 different words to get the same idea across to children.
"Sonunda, diye cevapladı tembel hayvan, 'yavaş olduğum doğru, sessiz ve sıkıcıyım da. uyuşuğum, aylağım ve vakit öldürüyorum. Ayrıca soğukkanlı, gevşek, sabırlı, ruhsuz, miskin, uykulu, durgun, sakin, yumuşak, rahat ve peki, üşengecim! Rahat ve sükunetliyim ve huzurlu yaşamayı seviyorum. Fakat tembel değilim'. Sonra tembel hayvan esnedi ve dedi ki, 'Ben böyleyim. Bazı şeyleri yavaş yavaş, yavaş yavaş yapmayı seviyorum." Kütüphanemizde bulunan bir kitaptan aldığım bu örnekte gördüğünüz gibi, Eric Carle çocuklara bir fikri vermek için 20 farklı kelime kullanıyor.
Now we know that a lot of the families visiting us at the library, a lot of our friends, are struggling financially. We know that some of them are living in poverty, and don't have enough to eat or anywhere safe to live. We know that our friend James, who comes in after school and is staying at a local shelter, isn't reading at grade level and has probably never read at grade level. We know we have that 30 million word gap and a corresponding achievement gap by the time kids enter the third grade, both of which directly correlate to income level.
Kütüphanede bizleri ziyaret eden birçok ailenin, arkadaşlarımızın çoğunun maddi zorluk yaşadığını biliyoruz. Kiminin fakirlik içerisinde yaşadığını, yemek paralarının veya yaşayacak güvenli bir yerleri olmadığını biliyoruz. Bir barınakta kalan ve okuldan sonra gelen arkadaşımız James'in, sınıf düzeyinde okumadığını biliyoruz ve muhtemelen sınıf düzeyinde hiç okumadı. 30 milyon kelime farkına ve çocuklar üçüncü sınıfa geldiklerinde oluşacak başarı farkına sahibiz ve her ikisi de doğrudan gelir seviyesi ile bağlantılı.
So what's the responsibility of libraries in addressing these gaps? How can we help our friends be more successful, more educated and some day, better global citizens? It starts with ensuring free and equitable access to everything libraries offer them. Books level the playing field by exposing children of every socioeconomic background to words. At the library, we provide programs that are based on the five tenants of early literacy: playing, singing, talking, reading and writing. We offer programs for adults on computer classes and job-skills training. Business start-ups. We do all of this great work for our community members and at the same time, we counteract it by charging fines and fees of our patrons.
Peki kütüphanelerin bu farklara hitaben sorumlulukları nedir? Arkadaşlarımızın daha başarılı, daha eğitimli ve bir gün daha iyi birer dünya vatandaşı olmaları için ne yapabiliriz? Kütüphanelerin sağladığı her şeye ücretsiz ve eşitlikçi erişim sağlamakla başlıyor. Kitaplar, her sosyoekonomik geçmişten gelen çocuğu kelimelerle tanıştırarak, oyun alanını eşitler. Kütüphanede erken okur-yazarlığın beş sakini ile alakalı programlar sağlıyoruz: oynama, şarkı söyleme, konuşma, okuma ve yazma. Yetişkinlere, bilgisayar dersleri ve mesleki kabiliyet eğitimleri üzerine programlar sunuyoruz. İş başlangıçları. Bu muhteşem şeylerin tamamını topluluk üyelerimiz için yapıyoruz ve aynı zamanda, müşterilerimize para cezası ve harçla karşılık veriyoruz.
Today in La Crosse, 10,000 of our users are unable to check out library materials because of fines and fees. If we narrow in on our neighborhoods experiencing the most poverty, those where 82 percent of the student body is considered economically disadvantaged, the number rises to 23 percent of the neighborhood. And these are local numbers, it's true, but they hold true nationwide. In libraries across the country that charge fines, the poorest neighborhoods have the most number of people blocked from use. In fact, the Colorado State Library was so worried about this, they published a white paper and they stated unequivocally that it's the fear of fines that keeps poor families out of libraries.
Bugün La Crosse'de kullanıcıların 10.000'i ceza bedeli ve harçlar nedeniyle kütüphane materyallerini kullanamıyor. Konuyu civarımızdaki en çok yoksulluk yaşayan mahallelere daraltırsak, öğrenci yoğunluğunun yüzde 82'sinin ekonomik olarak yoksun görüldüğü yerlerde, sayı mahallenin yüzde 23'üne yükseliyor. Bunlar yerel sayılar, bu doğru fakat ülke çapında da doğrular. Ülkede para cezası talep eden kütüphanelerde kullanımı engellenen kişi sayısı daha çok en fakir mahallelerden çıkıyor. Colorado Halk Kütüphanesi bu konuda öyle endişeliydi ki, beyaz bülten yayınladılar ve fakir aileleri kütüphaneden uzak tutanın şeyin, tartışmasız para cezası korkusu olduğunu belirttiler.
A colleague of mine took a ride in a Lyft in Atlanta last year, and he started chatting with his driver about libraries, as we do. And she told him she grew up visiting her local library, she loved it. But now that she's a parent with three children of her own, there's no way she would allow them to get a library card, because of the strict deadlines libraries impose. She said, "It would be like another credit card that I can't pay."
Bir meslektaşım geçen sene Atlanta'da bir Lyft taksi yolculuğu yaptı ve şoförü ile kütüphanelerden konuşmaya başladı, bizim yaptığımız gibi. Halk kütüphanelerini ziyaret ederek büyüdüğünü, bundan zevk aldığını söyledi. Ama şimdi üç çocuklu bir anne. Kütüphanelerin dayattığı katı teslim tarihi nedeniyle çocuklarının kütüphane kartı almalarına izin vermiyor. "Ödeyemeyeceğim başka bir başka kredi kartı." benzetmesi yapıyor.
Meanwhile, when other libraries have experimented with eliminating fines, like one in San Rafael that took away children's fines, they had a 126-percent increase in child card applications within the first few months. When people aren't afraid of the fines they might accrue, they line up to access what we have to offer. So what are we telling people, then? We have these two disparate ideas.
Para cezasını bertaraf eden kütüphanelerde var, çocuklardan para almayan San Rafael'deki kütüphane gibi. Birkaç ay içerisinde çocuklar için hazırlanan kart talebinde %126 oranında artış görüldü. Sürekli artan para cezasından korkmadıkları zaman, önerdiğimiz teklife erişmek isteyeceklerdir. Peki, biz insanlara ne diyoruz? İki farklı fikrimiz var.
On the one hand, we're champions of democracy and we claim that we're there so that every citizen can educate themselves. We're advocates for the power early literacy has to reduce that achievement gap and eliminate the word gap. We tell people, "We're here to help you." On the other hand, if you're struggling financially, and you make a mistake, the kind of mistake that anyone in this room could make -- your tote bag that belongs to the library sits by your back door for a couple of weeks longer than it should, you lose a CD, you spill your coffee on a book, suddenly, we're not here for you so much anymore, because if that happens, we're going to make you pay for it. And if you can't pay for it, you're out of luck.
Bir taraftan, demokrasinin savunucularındanız, her vatandaşın kendini eğitebilmesi için burada olduğumuzu söylüyoruz. Erken okuryazarlığın başarı farkını azaltıp kelime farkını yok edeceğini savunuyoruz. İnsanlara "Yardım etmek için buradayız," diyoruz. Diğer taraftan, eğer mali açıdan zor durumdaysan ve bir hata yapmışsan, bu odadaki herkesin yapabileceği türden bir hata yapmışsan; kütüphaneye ait olan çanta kapının arkasında olması gerektiğinden daha uzun süre kaldıysa, bir CD'yi kaybettiysen, kitabın üzerine kahveni dökmüşsen, artık senin için orada olmayıveririz çünkü bunlardan biri olduysa, ödemesini yapman kaçınılmazdır. Ve eğer ödeyemezsen, şansına küs.
I have been a librarian for a lot of years. And in the past few years, I myself have paid over 500 dollars in late fines. Now, you might wonder why, I mean, I'm there every day, and I certainly know how the system works. But like all of our friends at the library, I am busy, I lose track of things, my house is sometimes messy, and I have lost a DVD or two under the sofa. And I have been fortunate enough to be able to pay that 500 dollars over the last several years. If not happily, I at least had the means to do it. So is that fair and equitable service if some of us can pay our fines and continue to operate as we always have, and others of us make one mistake and no longer are welcome back? It's simply not.
Yıllardır kütüphanecilik yapıyorum. Geçen birkaç yıl içinde 500 doların üstünde gecikme ücreti ödedim. Yani her gün oradayım, sistemin nasıl işlediğini tabii ki biliyorum. Ama tıpkı kütüphanedeki bütün herkes gibi ben de meşgulüm, bazı şeyler aklımdan uçup gidiyor, bazen evim karman çorman oluyor ve koltuğun altındaki CD'yi bulamıyorum. Ama son birkaç yıl içinde ödemiş olduğum 500 doları karşılayacak gücüm vardı. İsteyerek olmasa da, en azından ödeyecek param vardı. Eğer bazılarımız cezayı karşılayabilir ve kütüphane haklarımıza devam edebiliyorken, tek bir hata yaptığı için hoş karşılanmayanların olması adil bir hizmet mi? Basbayağı değil.
Now, why would we continue to operate under a model that hurts our most vulnerable patrons the most? There are reasons. There are reasons like responsibility. There are some libraries that really feel that it's our job to teach people responsibility. And they haven't figured out that there might be ways to do that that don't equate to dollars. There's also this idea that we share the resources collectively in a community, and so we have to take turns. If I keep my "My Little Pony" movie for too long, and somebody else wants to watch it, it's not fair. And then, there's the money. Community members often love their libraries, and they don't want us to not be able to sustain the services we offer.
Öyleyse neden devamlı müşterilerimizi bile incitebilecek bir sisteme devam etmekteyiz? Nedenleri elbette var. Bu nedenler daha çok sorumluluk gibi. Pek çok kütüphaneci işimizin insanlara sorumluluk öğretmek olduğunu düşünüyor. Ama bu öğretinin para dışında başka yollarının da olabileceğini bilmiyorlar. Toplumda kaynakları kolektif olarak kullandığımıza dair bir fikir de var, yani dönüşümlü yapmalıyız. Eğer 'My Little Pony' filmi gereğinden fazla bende kaldıysa ve izlemek isteyen başka biri varsa, hiç adil olmaz. Ve işe yine para karışıyor. Toplum genellikle kütüphanelerini seviyor ve sunduğumuz hizmetin kesilmesini istemiyorlar.
Luckily, we can address all of these things in a variety of ways without scaring away our most vulnerable populations. Some libraries have gone to a Netflix model. You might be familiar with this: you check things out, when you're done with them, you return them. If you don't return them, you can't check more things out, but once you do, it's all forgiven, it's fine. You can check out again. Others continue to charge fines, but they want to offer alternatives to their library patrons, and so they do things like food for fines, where you bring in canned goods, or read away your fines, where you can read off your fines. There's even another library in Wisconsin that offers scratch-off tickets at their counter, so you can scratch off and get 10 or 20 percent off your fines that day. And there are amnesty days. One day a year, you bring back your late materials and all is forgiven. There was a library in San Francisco that did an amnesty day last year, and they welcomed back 5,000 users who had been blocked. That same day, they received more than 700,000 items that were overdue. Among them was one book that was 100 years overdue.
Neyse ki, değerli kitlemizi korkutup kaçırmadan, bu tür şeyleri farklı yollarla da iletebiliyoruz. Bazı kütüphaneciler Netflix tarzını benimsediler. İhtiyacınız olana bakın, iade edin. İade etmezseniz daha fazlasına erişemezsiniz. İade gerçekleştikten sonra, hakkınız yenilenir. Tekrardan göz atabilirsiniz. Diğerleri ceza kesmeye devam etmekte ama devamlı müşterilerine alternatifler sunmak istiyorlar. Konserve ürünleri ile para yerine yemek getirmeniz ya da cezadan kurtulmak için sesli kitap okumanız talep ediliyor. Wisconsin'deki bir başka kütüphanede kazı-kazan biletleri sunuyorlar. Yani sadece kazıyarak ödemede %10-20 indirim kazanıyorsun. Ve af günleri de var. Yılda bir kez, unuttuğun ürünleri cezasız geri getirebilirsin. Geçen yıl San Francisco'daki bir kütüphane af çıkardı, hakları engellenmiş 5.000 kullanıcıyı aralarına kattılar. Aynı gün, vadesi geçmiş 700.000'den fazla ürüne kavuştular. İçlerinden birinin vade günü 100 yıl kadar önceydi.
So I know that sounds ridiculous, but I know from experience that people will stay away from the library rather than face the authority of the librarian when they have late items. As Michael might have mentioned, I've been a librarian for 15 years and my mom hasn't been in a library in decades, because when she was young, she lost a book.
Kulağa komik gelebilir ama vadesi geçiş ürünleri olduğunda kütüphane yetkilileriyle yüzleşmek yerine, insanların kütüphanelerden uzak durduklarını deneyimlerimden çıkarabilirim. Micheal'ın bahsettiği gibi, 15 yıldır kütüphaneciyim. Annem 10 yıldan fazladır kütüphaneye ayak basmadı. Nedeniyse küçükken kaybettiği bir kitap.
So, these are great baby steps. But they don't go far enough, because they make people jump through hoops. They have to come on the right days, at the right times. They might have to have extra food to share. They want to read away their fines, they need to be literate. If we want people to use the library again, we should just get rid of fines altogether.
Bunlar daha küçük adımlar. Ama yeterli değiller. İnsanları engellerle karşı karşıya bırakıyorlar. Doğru günde, doğru saatte gelmeliler. Paylaşacak fazladan yemekleri olmak zorunda. Para cezasından kurtulmak için okuryazar olmak zorundalar. İnsanların kütüphaneleri kullanmaları için tamamen para cezasını kaldırmalıyız.
Now, you might think I've forgotten a money piece, where we need to finance libraries, right? But there's a couple of things to consider when we think about how fines function in library budgets. The first is that fines have never been a stable source of revenue. They've always fluctuated, and in fact, they've continued to go down over the last few decades. When the recession hit, especially, people's ability to pay was hit, as well. So for a lot of those 10,000 friends that we've got at the library that aren't able to use it, they might never be able to pay us. When we talk about eliminating their fines, we're not losing money so much as the idea of money. And thirdly, you might be surprised to know fines on average, nationally, are about one and a half percent of a library's operating budget. Now that can still be a lot of money. If you're looking at a large library or a large library system, the dollar amount can be high. But it's an achievable cut for most libraries to absorb.
Kütüphanelere finansal destek yapmamız gerektiği konusunu unutmuş olduğumu düşünüyorsunuzdur. Ama düşünülmesi gereken bazı şeyler var. Mesela para cezası kütüphane bütçesinde nasıl işlev görüyor? Öncelikle, para cezası asla sabit bir gelir kaynağı olamaz. İnişli çıkışlı bir ilişki var ve aslında son 10 yılı aşkın sürede düşüşe geçmiş durumdalar. Düşüşe geçen aslında insanların mali yeterliliği. Kütüphanemize gelen 10 bin kişiden çoğu haklarını kullanamayacak olanlar, bize belki de asla ödeme yapamayacaklar. Aslında para cezalarını kaldırmak para kaybediyoruz anlamına gelmiyor. Üçüncüsü, bu sizi şaşırtabilir, para cezaları ortalama olarak bir kütüphanenin gelirine %1,5 oranında gelir sağlıyor. Tabii bu hâlâ çok para demek. Bir kütüphanede dolar miktarı fazla olabilir. Bu çoğu gazetecinin faydalandığı başarılı bir pay.
And finally, and maybe most importantly, fines cost us money to collect. When you start to factor in all of the ways that we collect fines, supplies like mailers that we send out to remind people of their fines, services, like collections management services, even telephone and email notifications can cost libraries money. And staff time is a huge cost for libraries. So that our frontline staff is standing there, talking to people about their fines, sometimes arguing with people about fines. When we eliminate all of those pieces, if we got rid of fines, we might actually save money in our libraries. Or at the very least, we would be able to reallocate our staff time to pursuits that better fit those missions we talked about.
En önemlisi ve son olarak, cezalar para tahsilatı yapmamıza neden oluyor. Para cezalarını toplama şekillerini düşündüğünüzde; hatırlatıcı görevini üstlenen mail tarzı yöntemler, bilgi edinme hizmetleri, hatta telefon ve e-mail bildirileri için para harcanıyor. Ve tabii mali destek gereken kadro taslağı da var. Aktif kadromuz, insanlarla para cezaları hakkında konuşuyor, bazen de tartışıyor. Bunların tümünü saf dışı bırakırsak, cezalardan kurtulursak, parayı muhafaza edebiliriz. Ya da en azından, bahsettiğimiz misyonlara daha iyi uyan bir takip için kadro taslağımızı yeniden tahsis edebiliriz.
The other thing I want everybody to come away understanding is that fines don't actually work to do what we think they do. The debate about fines -- whether we should fine, how much we should fine, it isn't new. We've been talking about it for almost 100 years. As long as that book was overdue. Study after study has shown that the reason libraries fine is because of strongly held beliefs about the effectiveness of getting materials back on time backed by no evidence. Basically, we fine because we've always fined. So, the best option for your libraries is to put their mission first. And they will do that if their community members ask it of them.
İnsanların şu algıdan sapmasını istediğim bir başka konuysa para cezaları düşündüğümüz şekilde işlemiyor. Cezalarla ilgili çelişki -- ceza kesmeli miyiz, ne kadar kesmeliyiz süregelen bir konu. Yaklaşık 100 yıldır bunu konuşuyoruz. Kitabın gecikmesi suretiyle. Yapılan çalışmalar, bu cezanın nedenini materyallerin zamanında geri alınmasındaki etkililik hakkındaki güçlü inanç olduğunu kanıtsız ortaya koydu. Özünde ceza kesiyoruz çünkü hep yapıyorduk. Kütüphaneler için en iyi seçenek misyonlarına öncelik vermeleri. Ve topluluk üyeleri bunu talep ederlerse, yapacaklardır.
When you leave here, I hope you'll visit your public library and talk to your librarians, talk to your neighbors and community members who serve on library boards. Tell them that you know how important literacy is to everyone in your community. That if our libraries are truly for everyone, that they have to get rid of fines and embrace their entire community.
Buradan ayrıldığınızda, umarım halk kütüphanesine gidersiniz kütüphaneciniz ile, kütüphane adına çalışan komşularınızla ve üyelerle konuşursunuz. Toplumunuzdaki herkese okuryazarlığın ne kadar önemli olduğunu söyleyin onlara. Eğer kütüphaneler herkes içinse, cezaları kaldırmalı ve toplumla kucaklaşmalılar.
Thank you.
Teşekkürler
(Applause)
(Alkışlar)