I grew up in Northern Ireland, right up in the very, very north end of it there, where it's absolutely freezing cold. This was me running around in the back garden mid-summer.
Ben Kuzey İrlanda'da büyüdüm, şuradaki en kuzey uçta, kışları buz gibidir. Burada da yazın ortasında arka bahçede koşarken.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I couldn't pick a career. In Ireland the obvious choice is the military, but to be honest it actually kind of sucks.
Bir meslek seçemedim. İrlanda'da en gözde seçim askerlik ama açıkçası pek de hoş değil.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
My mother wanted me to be a dentist. But the problem was that people kept blowing everything up. So I actually went to school in Belfast, which was where all the action happened. And this was a pretty common sight. The school I went to was pretty boring. They forced us to learn things like Latin. The school teachers weren't having much fun, the sports were very dirty or very painful. So I cleverly chose rowing, which I got very good at.
Annem bir diş doktoru olmamı istedi. Ama sorun şuydu, insanlar durmadan bir şeyleri havaya uçuruyordu. Ben de aslında Belfast'te, tüm hareketin esas yaşandığı yerde okula gittim. Ve bu da çok olağan bir manzaraydı. Gittiğim okul çok sıkıcıydı. Bizi Latince gibi şeyler öğrenmeye zorlarlardı. Öğretmenler pek de iyi vakit geçirmiyordu, sporlar ya çok kirli ya da çok sertti. Akıllılık edip kürek sporunu seçtim, sonrasında da bayağı ilerlettim.
And I was actually rowing for my school here until this fateful day, and I flipped over right in front of the entire school. And that was the finishing post right there.
Ve burada da okulum için kürek çekiyorum -- ta ki bu uğursuz gün, bütün okulun önünde baş aşağı dönene kadar. Ve hemen şuradaki de bitiş çizgisi.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
So this was extremely embarrassing. But our school at that time got a grant from the government, and they got an incredible computer -- the research machine 3DZ -- and they left the programming manuals lying around. And so students like myself with nothing to do, we would learn how to program it. Also around this time, at home, this was the computer that people were buying. It was called the Sinclair ZX80. This was a 1K computer, and you'd buy your programs on cassette tape.
Kısacası fazlasıyla utanç vericiydi. Ama o sıralarda okulumuz devletten bir bağış almıştı, muhteşem bir bilgisayar bağışlanmıştı, araştırma makinesi 3DZ ve programlama kılavuzlarını ortalıkta bıraktılar. Ve de benim gibi yapacak hiçbir işi olmayan öğrenciler, programlama yapmayı öğrenirdik. Ayrıca o sıralarda, evlere de, insanlar bu bilgisayarı alıyordu. Adı Sinclair ZX80, 1K'lık bir bilgisayardı ve programlarınızı kasetlerde alıyordunuz.
Actually I'm just going to pause for one second, because I heard that there's a prerequisite to speak here at TED -- you had to have a picture of yourself from the old days with big hair. So I brought a picture with big hair.
Bu arada bir saniyeliğine ara vermek istiyorum, çünkü duydum ki TED'de konuşma yapmak için bir ön koşul varmış -- eski günlerden kabarık saçlı bir resminiz olması gerekiyormuş. Ben de kabarık saçlı bir resim getirdim.
(Laughter).
(Gülüşmeler)
I just want to get that out of the way. So after the Sinclair ZX80 came along the very cleverly named Sinclair ZX81.
Bunu da aradan çıkartayım dedim. Sinclair ZX80'den sonra dâhice adlandırılmış Sinclair ZX81 çıktı.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
And -- you see the picture at the bottom? There's a picture of a guy doing homework with his son. That's what they thought they had built it for. The reality is we got the programming manual and we started making games for it. We were programming in BASIC, which is a pretty awful language for games, so we ended up learning Assembly language so we could really take control of the hardware. This is the guy that invented it, Sir Clive Sinclair, and he's showing his machine. You had this same thing in America, it was called the Timex Sinclair1000.
Ve -- alttaki resmi görüyor musunuz? Oğluyla ev ödevi yapan bir adamın resmi var. ZX81'i bu iş için yaptıklarını sanıyorlardı. Ama gerçek şu ki, biz programlama kılavuzunu bulduk ve oyunlar yapmaya başladık. BASIC ile programlama yapıyorduk, ama oyunlar için berbat bir dildir, biz de sonunda Assembly dilini öğrenmeye başladık ki donanımın tam olarak kontrolünü ele alabilelim. Bu ZX81'i icat eden kişi, Sir Clive Sinclair, ve burada makinesini gösteriyor. Amerika'da sizlerde de aynısı vardı, adı Timex Sinclair1000'di.
To play a game in those days you had to have an imagination to believe that you were really playing "Battlestar Galactica." The graphics were just horrible. You had to have an even better imagination to play this game, "Death Rider." But of course the scientists couldn't help themselves. They started making their own video games. This is one of my favorite ones here, where they have rabbit breeding, so males choose the lucky rabbit.
O günlerde oyun oynamak için hayal gücünüz olması gerekirdi ki oynadığınız şeyin "Battlestar Galactica" olduğuna inanasınız. Grafikler tek kelimeyle berbattı. Bu oyunu oynamak için daha da fazla hayal gücüne ihtiyacınız vardı, "Death Rider." Ama tabi bilim adamları kendilerini tutamadılar. Kendi oyunlarını yapmaya başladılar. Bu benim en sevdiklerimden biri, tavşanları çiftleştiriyorsunuz, yani erkeklere şanslı tavşanı seçiyorsunuz.
It was around this time we went from 1K to 16K, which was quite the leap. And if you're wondering how much 16K is, this eBay logo here is 16K. And in that amount of memory someone programmed a full flight simulation program. And that's what it looked like. I spent ages flying this flight simulator, and I honestly believed I could fly airplanes by the end of it.
Bu sıralarda 1K'dan 16K'ya geçtik, ki bu büyük bir sıçrayıştı. Eğer 16K'nın ne kadar olduğunu merak ediyorsanız, bu eBay logosu 16K. Ve bu kadarlık bir hafızaya birileri tam teşekküllü bir uçuş simülasyonu programlamıştı. İşte böyle görünüyordu. Bu uçuş simülasyonunu uçurarak çok zaman geçirdim ve sonunda gerçekten de uçakları uçurabileceğime inanıyordum.
Here's Clive Sinclair now launching his color computer. He's recognized as being the father of video games in Europe. He's a multi-millionaire, and I think that's why he's smiling in this photograph.
İşte Clive Sinclair, bu sefer renkli bilgisayarını piyasaya sürüyor. Avrupa'da bilgisayar oyunlarının babası olarak tanınır. Multimilyonerdir ve sanırım bu yüzden bu fotoğrafta gülümsüyor.
So I went on for the next 20 years or so making a lot of different games. Some of the highlights were things like "The Terminator," "Aladdin," the "Teenage Mutant Hero Turtles." Because I was from the United Kingdom, they thought the word ninja was a little too mean for children, so they decided to call it hero instead. I personally preferred the Spanish version, which was "Tortugas Ninja." That was much better.
Velhasılı sonraki yaklaşık 20 yılı birçok farklı oyun yaparak geçirdim. Öne çıkanlardan bazıları şunlar, "The Terminator", "Aladdin", "Teenage Mutant Hero Turtles". Birleşik Krallık'tan olduğum için ninja kelimesinin çocuklar için biraz fazla zalim olduğunu düşündüler ve de hero(kahraman) demeye karar verdiler. Ben kişisel olarak İspanyolca uyarlamasını seviyorum, "Tortugas Ninja". Bu çok daha iyiydi.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Then the last game I did was based on trying to get the video game industry and Hollywood to actually work together on something -- instead of licensing from each other, to actually work.
Sonrasında yaptığım son oyun, bilgisayar oyunu sektörünü Hollywood'a götürüp, birbirinden lisans almak yerine, bilfiil bir şeyin üzerinde birlikte çalışmak üzerine kuruluydu.
Now, Chris did ask me to bring some statistics with me, so I've done that. The video game industry in 2005 became a 29 billion dollar business. It grows every year. Last year was the biggest year. By 2008, we're going to kick the butt of the music industry. By 2010, we're going to hit 42 billion. 43 percent of gamers are female. So there's a lot more female gamers than people are really aware.
Şimdi, Chris yanımda birkaç istatistik getirmemi istedi, ben de öyle yaptım. 2005'te bilgisayar oyunu sektörü 29 milyar dolarlık bir iş sahası oldu. Her yıl daha da büyüyor. Geçtiğimiz yıl en büyük yıldı. 2008'e geldiğimizde müzik sektörünü geride bırakacağız. 2010'a geldiğimizde 42 milyara ulaşacağız. Oyuncuların yüzde 43'ü bayan. Yani insanların düşündüklerinden çok daha fazla bayan oyuncu var.
The average age of gamers? Well, obviously it's for children, right? Well, no, actually it's 30 years old. And interestingly, the people who buy the most games are 37. So 37 is our target audience. All video games are violent. Of course the newspapers love to beat on this. But 83 percent of games don't have any mature content whatsoever, so it's just not true.
Oyuncuların ortalama yaşı? Besbelli ki oyunlar çocuklar için, değil mi? Aslına bakarsanız, hayır, gerçekte ortalama yaş 30. Ve ilginçtir ki, en çok oyun alan insanlar 37 yaşında. Yani hedef kitlemiz 37 yaşındakiler. Tüm bilgisayar oyunları şiddet içerir. Tabii gazeteler bunun üstüne gitmekten çok hoşlanıyorlar. Ama oyunların yüzde 83'ü hiçbir yetişkine yönelik içeriğe sahip değil, yani bu doğru değil.
Online gaming statistics. I brought some stuff on "World of Warcraft." It's 5.5 million players. It makes about 80 million bucks a month in subscriptions. It costs 50 bucks just to install it on your computer, making the publisher about another 275 million. The game costs about 80 million dollars to make, so basically it pays for itself in about a month. A player in a game called "Project Entropia" actually bought his own island for 26,500 dollars. You have to remember that this is not a real island. He didn't actually buy anything, just some data. But he got great terms on it. This purchase included mining and hunting rights, ownership of all land on the island, and a castle with no furniture included.
Çevrimiçi oyunculuk istatistikleri. "World of Warcraft" ile ilgili bir şeyler getirdim, 5.5 milyon oyuncusu var. Üyeliklerden her ay yaklaşık 80 milyon dolar kazanıyor. Sadece bilgisayarınıza yüklemek 50 dolar tutuyor, bu da yayımcıya 275 milyon daha kazandırıyor. Oyunu yapmak yaklaşık 80 milyon dolar tutuyor, yani esasında yaklaşık bir ay içinde kendi masrafını çıkartıyor. Bir oyundaki "Project Entropia" adlı bir oyuncu 26.500 dolara kendi adasını satın aldı. Unutmayın ki bu gerçek bir ada değil. Gerçekten de bir şey satın almadı, sadece biraz veri. Ama satış anlaşmasının şartları gayet iyi. Bu satış, madencilik ve avcılık haklarını, adadaki tüm arazinin mülkiyetini ve döşeli olmayan bir kaleyi içeriyordu.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
This market is now estimated at over 800 million dollars annually. And what's interesting about it is the market was actually created by the gamers themselves. They found clever ways to trade items and to sell their accounts to each other so that they could make money while they were playing their games. I dove onto eBay a couple of days ago just to see what was gong on, typed in World of Warcraft, got 6,000 items. I liked this one the best: a level 60 Warlock with lots of epics for 174,000 dollars. It's like that guy obviously had some pain while making it.
Şu anda bu pazarın yıllık 800 milyon doların üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Ve ilginç olan da şu, pazar bizzat oyuncuların kendileri tarafından kuruldu. Eşyalarının ticaretini yapmanın ve hesaplarını birbirlerine satmanın parlak yollarını buldular, böylece oyun oynarken aynı zamanda para kazanabileceklerdi. Birkaç gün önce neler olup bittiğini görmek için eBay'i şöyle bir araştırdım, World of Warcraft yazdım, 6.000 eşya çıktı. En çok bunu beğendim. 174.000 dolara birçok kahramanlığı olan 60. seviye bir Warlock. Galiba bu arkadaş karakterini oluştururken bayağı çekmiş.
So as far as popularity of games, what do you think these people are doing here? It turns out they're actually in Hollywood Bowl in Los Angeles listening to the L.A. Philharmonic playing video game music. That's what the show looks like. You would expect it to be cheesy, but it's not. It's very, very epic and a very beautiful concert. And the people that went there absolutely loved it.
Oyunların popülerliğinden bahsediyorken, sizce bu insanlar burada ne yapıyor? Görüldüğü üzere Los Angeles'ta Hollywood Bowl'dalar, L.A. Philharmonic'in çaldığı bilgisayar oyunu müziklerini dinliyorlar. Gösteri işte böyle görünüyor. Uyduruk bir şey bekliyorsunuz, ama öyle değil. İnanılmaz destansı ve harika bir konser. Ve gitmiş olan insanlar gerçekten çok hoşlandılar.
What do you think these people are doing? They're actually bringing their computers so they can play games against each other. And this is happening in every city around the world. This is happening in your local cities too, you're probably just not aware of it.
Peki bu insanlar ne yapıyor? Birbirlerine karşı oyun oynayabilmek için bilgisayarlarını getiriyorlar. Ve bu dünyadaki her şehirde oluyor. Bu sizin kendi şehrinizde de oluyor, muhtemelen henüz farkında değilsiniz.
Now, Chris told me that you had a timeline video a few years ago here just to show how video game graphics have been improving. I wanted to update that video and give you a new look at it. But what I want you to do is to try to understand it. We're on this curve, and the graphics are getting so ridiculously better. And I'm going to show you up to maybe 2007. But I want you to try and think about what games could look like 10 years from now. So we're going to start that video.
Şimdi, Chris dedi ki birkaç yıl önce burada, bilgisayar oyunlarının grafiklerinin nasıl geliştiğini kronolojik olarak gösteren bir video izlemişsiniz. Ben o videoyu güncelleyip yeniden bir bakasınız istedim. Ama yapmanızı istediğim şey videoyu anlamaya çalışmanız. Biz bu eğrideyiz ve grafikler gittikçe abartılı bir biçimde daha iyi oluyor. Ve ben de yaklaşık 2007'ye kadar olan kısmını göstereceğim. Ama oyunların 10 yıl içinde nasıl görüneceklerini düşünmeye çalışmanızı istiyorum. Şimdi videoyu başlatacağız.
Video: Throughout human history people have played games. As man's intellect and technology have evolved so too have the games he plays.
Video: İnsanlar tarihleri boyunca oyunlar oynadılar. İnsanoğlunun zekası ve teknolojisi ilerledikçe oynadıkları oyunlar da ilerledi.
(Music)
(Müzik)
(Applause)
(Alkışlar)
David Perry: The thing again I want you to think about is, don't look at these graphics and think of that's the way it is. Think about that's where we are right now, and the curve that we're on means that this is going to continue to get better. This is an example of the kind of graphics you need to be able to draw if you wanted to get a job in the video game industry today. You need to be really an incredible artist. And once we get enough of those guys, we're going to want more fantasy artists that can create places we've never been to before, or characters that we've just never seen before.
David Perry: Yine söylüyorum, düşünmenizi istediğim şey şu, bu grafiklere bakıp böyleler işte diye düşünmeyin. Bunun şu an olduğumuz yer olduğunu düşünün ve üstünde bulunduğumuz eğri bunun gittikçe daha iyi olacağı anlamına geliyor. Bu, bugün bilgisayar oyunu sektöründe bir iş istiyorsanız, çizebiliyor olmanız gereken grafik düzeyine bir örnek. Gerçekten olağanüstü bir ressam olmalısınız. Ve bu adamlardan yeteri kadarını aldıktan sonra, daha önce hiç gitmediğimiz yerler veya daha önce hiç görmediğimiz karakterler yaratabilecek fantezi ressamları arayacağız.
So the obvious thing for me to talk about today is graphics and audio. But if you were to go to a game developers conference, what they're all talking about is emotion, purpose, meaning, understanding and feeling. You'll hear about talks like, can a video game make you cry? And these are the kind of topics we really actually care about.
Bugün konuşabileceğim şey besbelli ki grafikler ve sesler. Ama eğer bir oyun yapımcıları konferansına gitseniz, tüm konuştukları duygu, amaç, anlam, anlayış ve his olacaktır. "Bir bilgisayar oyunu sizi ağlatabilir mi?" gibi konuşmalar duyacaksınız. Ve aslında ilgilendiğimiz, bu türden konular.
I came across a student who's absolutely excellent at expressing himself, and this student agreed that he would not show his video to anybody until you here at TED had seen it. So I'd like to play this video. So this is a student's opinion on what his experience of games are.
Kendini ifade etmek konusunda çok başarılı olan bir öğrenciyle karşılaştım ve bu videoyu burada TED'de olanlar görmeden başkasına göstermemeyi kabul etti. Şimdi bu videoyu oynatmak istiyorum. Bu, bir öğrencinin oyunlar konusundaki deneyimlerinin neler olduğu hakkındaki fikirleri.
Video: I, like many of you, live somewhere between reality and video games. Some part of me -- a true living, breathing person -- has become programmed, electronic and virtual. The boundary of my brain that divides real from fantasy has finally begun to crumble. I'm a video game addict and this is my story.
Video: Ben, çoğunuz gibi, gerçeklik ve bilgisayar oyunları arasında bir yerde yaşıyorum. Bir yanım -- yaşayan, nefes alan gerçek bir insan -- programlanmış durumda, elektronik ve sanal. Beynimin gerçeği hayalden ayıran sınırı artık yok olmaya başladı. Ben bir bilgisayar oyunu bağımlısıyım ve bu benim hikâyem.
(Music)
(Müzik)
In the year of my birth the Nintendo Entertainment System also went into development. I played in the backyard, learned to read, and even ate some of my vegetables. Most of my childhood was spent playing with Legos. But as was the case for most of my generation, I spent a lot of time in front of the TV. Mr. Rogers, Walt Disney, Nick Junior, and roughly half a million commercials have undoubtedly left their mark on me.
Doğduğum yıl Nintendo Entertainment System'ın yapımına başlandı. Arka bahçede oynadım, okumayı öğrendim ve hatta sebzelerimden bile biraz yedim. Çocukluğumun çoğu Legolarla oynayarak geçti. Fakat kendi neslimin çoğu gibi, televizyon karşısında çokça zaman geçirdim. Mr. Rogers, Walt Disney, Nick Junior ve kabaca yarım milyon reklam şüphesiz ki bende izler bıraktı.
When my parents bought my sister and I our first Nintendo, whatever inherent addictive quality this early interactive electronic entertainment possessed quickly took hold of me. At some point something clicked.
Ebeveynlerim bana ve kız kardeşime ilk Nintendo'muzu aldığında, bu eski etkileşimli elektronik eğlencenin içerdiği, doğasında olan bu bağımlılık yapıcı özellik beni ele geçirdi. Bir gün bir şeylerin farkına vardım.
(Music)
(Müzik)
With the combination of simple, interactive stories and the warmth of the TV set, my simple 16-bit Nintendo became more than just an escape. It became an alternate existence, my virtual reality.
Basit, etkileşimli hikayeleri ve televizyon setinin sıcaklığının birleşimiyle, basit 16-bit Nintendo'm bir kaçıştan fazlasına dönüştü. Farklı bir varoluşa dönüştü, benim sanal gerçekliğime.
(Music)
(Müzik)
I'm a video game addict, and it's not because of a certain number of hours I have spent playing, or nights I have gone without sleep to finish the next level. It is because I have had life-altering experiences in virtual space, and video games had begun to erode my own understanding of what is real and what is not. I'm addicted, because even though I know I'm losing my grip on reality, I still crave more.
Ben bir bilgisayar oyunu bağımlısıyım ve bunun nedeni oyun oynayarak geçirdiğim bunca saat ya da bir sonraki bölümü geçmek için uykusuz kaldığım geceler değil. Bunun nedeni sanal uzayda başımdan geçen yaşamımı değiştiren deneyimler ve bilgisayar oyunları, neyin gerçek olup neyin olmadığı konusundaki anlayışımı aşındırmaya başladı. Bağımlıyım, çünkü gerçeklikle olan bağlarımı kaybediyor olduğumu bilsem de, daha fazlası için can atıyorum.
(Music)
(Müzik)
From an early age I learned to invest myself emotionally in what unfolded before me on screen. Today, after 20 years of watching TV geared to make me emotional, even a decent insurance commercial can bring tears to my eyes. I am just one of a new generation that is growing up. A generation who may experience much more meaning through video games than they will through the real world. Video games are nearing an evolutionary leap, a point where game worlds will look and feel just as real as the films we see in theatres, or the news we watch on TV. And while my sense of free will in these virtual worlds may still be limited, what I do learn applies to my real life. Play enough video games and eventually you will really believe you can snowboard, fly a plane, drive a nine-second quarter mile, or kill a man. I know I can.
Küçük yaşlardan beri ekranda gördüğüm şeyleri duygusal olarak biriktirmeyi öğrendim. Bugün, televizyon izleyerek geçen 20 yıl beni duygusal bir hale getirdi, basit bir sigorta reklamı bile gözlerimi doldurabilir. Ben sadece büyüyen yeni nesile mensup biriyim. Bilgisayar oyunlarında, gerçek dünyadakinden çok daha anlamlı deneyimler yaşayabilecek bir nesil. Bilgisayar oyunları evrimsel bir sıçrayışın eşiğinde, oyun dünyalarının sinemalarda gördüğümüz filmler ya da televizyonda izlediğimiz haberler kadar gerçek görüneceği ve hissettireceği noktada. Ve özgür irade algım bu sanal dünyalarda hala sınırlı olabilirse de, öğrendiklerim gerçek hayatımda da geçerli oluyor. Yeterince bilgisayar oyunu oynayın ve en sonunda snowboard yapabileceğinize, bir uçağı uçurabileceğinize, arabayla çeyrek mili dokuz saniyede alabileceğinize ya da bir adamı öldürebileceğinize inanacaksınız. Biliyorum ki yapabilirim.
Unlike any pop culture phenomenon before it, video games actually allow us to become part of the machine. They allow us to sublimate into the culture of interactive, downloaded, streaming, HD reality. We are interacting with our entertainment. I have come to expect this level of interaction. Without it, the problems faced in the real world -- poverty, war, disease and genocide -- lack the levity they should. Their importance blends into the sensationalized drama of prime time TV.
Kendisinden önce gelen bütün popüler kültür fenomenlerinden farklı olarak, bilgisayar oyunları gerçekten makinenin bir parçası olmamıza izin veriyor. İnteraktif, yüklenmiş, gerçek zamanlı, yüksek tanımlı gerçekliğe karışmamızı sağlıyorlar. Çevremizle etkileşim içindeyiz. Bu düzeyde bir etkileşimi arar hale geldim. Bu olmadan, gerçek dünyada karşılaşılan sorunlar -- açlık, savaş, hastalık ve soykırım -- içermeleri gereken ciddiyetsizliğe sahip değiller. Önemleri abartılı prime time televizyon dramlarına karışıyor.
But the beauty of video games today lies not in the lifelike graphics, the vibrating joysticks or virtual surround sound. It lies in that these games are beginning to make me emotional. I have fought in wars, feared for my own survival, watched my cohorts die on beaches and woods that look and feel more real than any textbook or any news story.
Ama bugünün bilgisayar oyunlarının güzelliğinin temeli gerçekçi grafikler, titreşen oyun çubukları ya da sanal üç boyutlu ses değil. Temeli bu oyunların beni duygulandırmaya başlamış olması. Savaşlarda yer aldım, hayat mücadelesi verdim, bütün ders kitaplarından ya da haber makalelerinden daha gerçekçi görünen ve hissettiren kumsallarda ve ormanlarda müfrezemin ölüşünü seyrettim.
The people who create these games are smart. They know what makes me scared, excited, panicked, proud or sad. Then they use these emotions to dimensionalize the worlds they create. A well-designed video game will seamlessly weave the user into the fabric of the virtual experience. As one becomes more experienced the awareness of physical control melts away. I know what I want and I do it. No buttons to push, no triggers to pull, just me and the game. My fate and the fate of the world around me lie inside my hands. I know violent video games make my mother worry. What troubles me is not that video game violence is becoming more and more like real life violence, but that real life violence is starting to look more and more like a video game.
Bu oyunları yapan insanlar akıllı. Beni neyin korkuttuğunu, heyecanlandırdığını, telaşlandırdığını, gururlandırdığını ya da üzdüğünü biliyorlar. Sonra da bu duyguları yarattıkları dünyalara farklı boyutlar katmak için kullanıyorlar. İyi tasarlanmış bir bilgisayar oyunu, kullanıcıyı sanal deneyimin kumaşına kusursuz bir şekilde dokur. Daha deneyimli hale geldikçe fiziksel kontrol bilinci eriyip gider. Ne istediğimi biliyorum ve istediğimi yapıyorum. Basılacak tuşlar yok, çekilecek tetikler yok, sadece oyun ve ben. Kaderim ve etrafımdaki dünyanın kaderi avucumun içinde. Biliyorum, şiddet içeren bilgisayar oyunları annemi endişelendiriyor. Beni düşündürense bilgisayar oyunlarındaki şiddetin git gide gerçek hayattaki şiddete benzemesi değil, gerçek hayattaki şiddetin git gide bilgisayar oyunlarına benzemeye başlaması.
(Music)
(Müzik)
These are all troubles outside of myself. I, however, have a problem very close to home. Something has happened to my brain.
Bunlar hep benim dışımda kalan meseleler. Bunun yanında, beni daha yakından ilgilendiren bir sorunum var. Beynime bir şey oldu.
(Music)
(Müzik)
Perhaps there is a single part of our brain that holds all of our gut instincts, the things we know to do before we even think. While some of these instincts may be innate, most are learned, and all of them are hardwired into our brains. These instincts are essential for survival in both real and virtual worlds. Only in recent years has the technology behind video games allowed for a true overlap in stimuli. As gamers we are now living by the same laws of physics in the same cities and doing many of the same things we once did in real life, only virtually. Consider this -- my real life car has about 25,000 miles on it. In all my driving games, I've driven a total of 31,459 miles. To some degree I've learned how to drive from the game. The sensory cues are very similar. It's a funny feeling when you have spent more time doing something on the TV than you have in real life. When I am driving down a road at sunset all I can think is, this is almost as beautiful as my games are.
Belki beynimizin bir parçası tüm içtepilerimizi, düşünemeden önce bile yapmayı bildiğimiz şeyleri, tutuyordur. Bu içgüdülerin bir kısmı doğuştan olabilir, ama çoğu öğrenilmiştir ve hepsi beynimize sıkıca işlenmiştir. Bu içgüdüler hem gerçek hem de sanal dünyalarda hayatta kalmak için gereklidir. Bilgisayar oyunlarının arkasındaki teknoloji ancak son yıllarda uyaranları gerçek hayata benzetmeye başladı. Oyuncular olarak artık aynı fizik kanunlarına göre, aynı şehirlerde yaşıyor ve bir zamanlar gerçek hayatta yaptığımız birçok şeyi yapıyoruz; tek bir farkla, sanal olarak. Şunu bir düşünün -- gerçek hayattaki arabam yaklaşık 40.200 kilometre yapmış. Tüm yarış oyunlarımda, toplamda 50.628 kilometre sürdüm. Bir dereceye kadar nasıl araba süreceğimi oyundan öğrendim. Algısal ipuçları çok benzer. Televizyon karşısında bir şeyi yapmak için harcadığınız vaktin gerçek hayattakinden fazla olması tuhaf bir duygu. Gün batımında araba sürerken tek düşünebildiğim, neredeyse oyunlarım kadar güzel olduğu.
For my virtual worlds are perfect. More beautiful and rich than the real world around us. I'm not sure what the implications of my experience are, but the potential for using realistic video game stimuli in repetition on a vast number of loyal participants is frightening to me. Today I believe Big Brother would find much more success brainwashing the masses with video games rather than just simply TVs. Video games are fun, engaging, and leave your brain completely vulnerable to re-programming. But maybe brainwashing isn't always bad.
Çünkü sanal dünyalarım kusursuz. Etrafımızdaki gerçek dünyadan daha güzel ve zengin. Deneyimimin altında neler yattığından emin değilim, ama gerçekçi bilgisayar oyunu uyaranlarının devamlı olarak muazzam sayıda sadık katılımcılar üzerinde kullanılması potansiyeli bana korkutucu geliyor. Bugün Büyük Birader'in, kitlelerin beynini yıkamada sadece televizyonları kullanmak yerine, bilgisayar oyunlarını kullanarak çok daha etkili olacağına inanıyorum. Bilgisayar oyunları eğlenceli, çekici ve beyninizi yeniden programlamaya tamamıyla savunmasız bırakıyor. Fakat belki de beyin yıkama her zaman kötü değildir.
Imagine a game that teaches us to respect each other, or helps us to understand the problems we're all facing in the real world. There is a potential to do good as well. It is critical, as these virtual worlds continue to mirror the real world we live in, that game developers realize that they have tremendous responsibilities before them. I'm not sure what the future of video games holds for our civilization. But as virtual and real world experiences increasingly overlap there is a greater and greater potential for other people to feel the same way I do.
Bir oyun hayal edin, bize birbirimize saygı duymayı öğreten ya da hepimizin gerçek hayatta karşılaştığı sorunları anlamamıza yardım eden bir oyun. İyi olanı yapma potansiyeli de var. Sanal dünyalar, içinde yaşadığımız gerçek dünyayı yansıtmaya devam ederken, oyun yapımcılarının sırtlarında çok büyük bir sorumluluk olduğunu fark etmesi çok önemli. Bilgisayar oyunlarının geleceğinin uygarlığımız için neler getireceğinden emin değilim. Ama sanal ve gerçek dünyadaki deneyimler birbirleriyle daha fazla örtüşmeye devam ettikçe diğer insanların benim hissettiğim gibi hissetmesi konusunda gittikçe daha büyük bir potansiyel oluşuyor.
What I have only recently come to realize is that beyond the graphics, sound, game play and emotion it is the power to break down reality that is so fascinating and addictive to me. I know that I am losing my grip. Part of me is just waiting to let go. I know though, that no matter how amazing video games may become, or how flat the real world may seem to us, that we must stay aware of what our games are teaching us and how they leave us feeling when we finally do unplug.
Yakın zamanda fark ettim ki grafiklerin, sesin, oynanışın ve duygunun ötesinde büyüleyici ve benim için bağımlılık yapıcı olan gerçeği yıkabilme gücü. Gittikçe kontrolü kaybettiğimin farkındayım. Bir kısmım kopup gitmek için bekliyor. Ama yine de, bilgisayar oyunları ne kadar muhteşem olursa olsun ya da gerçek dünya ne kadar boş görünürse görünsün, oyunların bize ne öğretmeye çalıştığının ve fişi çektiğimizde geriye ne gibi hislerle baş başa bıraktıklarının farkında olmamız gerektiğini biliyorum.
(Applause)
(Alkışlar)
DP: Wow.
DP: Vay be.
(Applause)
(Alkışlar)
I found that video very, very thought provoking, and that's why I wanted to bring it here for you guys to see. And what was interesting about it is the obvious choice for me to talk about was graphics and audio. But as you heard, Michael talked about all these other elements as well. Video games give an awful lot of other things too, and that's why people get so addicted. The most important one being fun.
DP: Bu videoyu çok, çok düşündürücü buluyorum, ve buraya getirip sizlere göstermek istememin nedeni bu. Ve ilginç olan da şu, benim için konuşulacak bariz konu grafikler ve sesler. Ama duyduğunuz gibi, Michael tüm diğer unsurlardan da bahsetti. Bilgisayar oyunları daha birçok şey getirdi, işte bu yüzden insanlar bu kadar bağımlı hale geliyor. En önemlisi eğlenceli olmaları.
The name of this track is "The Magic To Come." Who is that going to come from? Is it going to come from the best directors in the world as we thought it probably would? I don't think so. I think it's going to come from the children who are growing up now that aren't stuck with all of the stuff that we remember from the past. They're going to do it their way, using the tools that we've created. The same with students or highly creative people, writers and people like that.
Bu bölümün adı "Gelecekteki Sihir". Kimden gelecek? Düşündüğümüz gibi dünyanın en iyi yönetmenlerinden mi gelecek? Sanmam. Bence, bugün büyümekte olan, bizim geçmişten hatırladığımız hiçbir şeye bağlı olmayan çocuklardan gelecek. Bizim yarattığımız araçları kullanarak kendi yöntemleriyle yapacaklar. Aynen öğrenciler veya çok yaratıcı insanlar, yazarlar ve bu tür insanlar gibi.
As far as colleges go, there's about 350 colleges around the world teaching video game courses. That means there's literally thousands of new ideas. Some of the ideas are really dreadful and some of them are great. There's nothing worse than having to listen to someone try and pitch you a really bad video game idea.
Üniversitelere bakarsak, dünyada bilgisayar oyunu dersleri veren yaklaşık 350 üniversite var. Bu da kelimenin tam anlamıyla binlerce yeni fikir demek. Bu fikirlerin bazıları gerçekten berbat ve bazıları da harika. Birinin çok kötü bir bilgisayar oyunu fikrini size anlatmaya çalışmasını dinlemekten daha kötü bir şey yok.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Chris Anderson: You're off, you're off. That's it. He's out of time.
Chris Anderson: Bu kadar yeter, bu kadar yeter. Tamam artık. Süresi doldu.
DP: I've just got a little tiny bit more if you'll indulge me.
DP: Müsaade edersen çok az daha var.
CA: Go ahead. I'm going to stay right here though.
CA: Devam et. Ama ben burada bekleyeceğim.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
DP: This is just a cool shot, because this is students coming to school after class. The school is closed; they're coming back at midnight because they want to pitch their video game ideas. I'm sitting at the front of the class, and they're actually pitching their ideas. So it's hard to get students to come back to class, but it is possible.
Bu güzel bir kare, çünkü öğrencileri dersten sonra okula gelirken gösteriyor. Okul kapalı, gece yarısı geri geliyorlar çünkü bilgisayar oyunu fikirlerini anlatmak istiyorlar. Ben sınıfın önünde duruyorum ve onlar da fikirlerini söylüyorlar. Öğrencileri derse geri getirmek zordur, ama mümkündür de.
This is my daughter, her name's Emma, she's 17 months old. And I've been asking myself, what is Emma going to experience in the video game world? And as I've shown here, we have the audience. She's never going to know a world where you can't press a button and have millions of people ready to play. You know, we have the technology. She's never going to know a world where the graphics just aren't stunning and really immersive. And as the student video showed, we can impact and move. She's never going to know a world where video games aren't incredibly emotional and will probably make her cry. I just hope she likes video games.
Bu benim kızım, adı Emma, 17 aylık. Ve kendime Emma'nın bilgisayar oyunu dünyasında ne gibi deneyimler yaşayacağını soruyorum. Ve burada gösterdiğim gibi hedef kitleye sahibiz. Sadece bir düğmeye basarak oyun oynamaya hazır milyonlarca insan bulamadığınız bir dünyayı hiçbir zaman bilmeyecek. Biliyorsunuz, teknolojimiz var. Grafiklerin muhteşem olmadığı ve sizi gerçekten sarmadığı bir dünyayı hiçbir zaman bilmeyecek. Ve öğrencinin videosunun gösterdiği gibi, insanları etkileyebilir ve duygulandırabiliriz. Bilgisayar oyunlarının inanılmaz derecede duygusal olmadığı bir dünyayı hiçbir zaman bilmeyecek ve muhtemelen oyunlar onu ağlatacak. Sadece umarım bilgisayar oyunlarını sever.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
So, my closing thought. Games on the surface seem simple entertainment, but for those that like to look a little deeper, the new paradigm of video games could open entirely new frontiers to creative minds that like to think big. Where better to challenge those minds than here at TED?
Ve kapanış düşüncelerim. Yüzeyde oyunlar salt eğlence olarak görünüyor, ama biraz daha derine bakmayı sevenler için, bilgisayar oyunlarının bu yeni hali, büyük düşünmeyi seven yaratıcı akıllara yepyeni keşif sahaları açacak. Bu akılları zorlayacak TED'den daha iyi neresi var?
Thank you.
Teşekkürler.
Chris Anderson: David Perry. That was awesome.
Chris Anderson: David Perry. Harikaydı.