I had a fire nine days ago. My archive: 175 films, my 16-millimeter negative, all my books, my dad's books, my photographs. I'd collected -- I was a collector, major, big-time. It's gone. I just looked at it, and I didn't know what to do. I mean, this was -- was I my things? I always live in the present -- I love the present.
9 gün önce bir yangın vardı. Arşivlerim: 175 film, 16-milimetre negativim, bütün kitaplarım, babamın kitapları, biriktirirdim -- ben bir koleksiyoncuydum, çok büyük, geniş -- hepsi yok oldu. Sadece bakakalmıştım, ve ne yapacağımı bilmiyordum. Demek istediğim, bu -- ben, sahip olduğum şeyler miydim? Her zaman günü yaşarım -- "Bugün"ü severim.
I cherish the future. And I was taught some strange thing as a kid, like, you've got to make something good out of something bad. You've got to make something good out of something bad. This was bad! Man, I was -- I cough. I was sick. That's my camera lens. The first one -- the one I shot my Bob Dylan film with 35 years ago. That's my feature film. "King, Murray" won Cannes Film Festival 1970 -- the only print I had. That's my papers.
Geleceğe değer veririm. Ve küçükken bana oldukça ilginç bir şey öğretmişlerdi, her zaman kötü bir şeyi iyi bir şeye çevirmek zorundayız. Kötü bir şeyi iyi bir şeye çevirmek zorundayız. Bu kötü bir şeydi! Ben -- öksürüyordum. Hastaydım. Bu, benim kamera lensim. İlk lensim -- 35 yıl önce Bob Dylan filmimi çektiğim lensim. Bu, uzun metrajlı filmim. "Kral, Murray" 1970 Cannes Film Festivali ödülünü kazandı -- elimdeki tek baskısıydı. Bunlar benim kağıtlarım.
That was in minutes -- 20 minutes. Epiphany hit me. Something hit me. "You've got to make something good out of something bad," I started to say to my friends, neighbors, my sister. By the way, that's "Sputnik." I ran it last year. "Sputnik" was downtown, the negative. It wasn't touched. These are some pieces of things I used in my Sputnik feature film, which opens in New York in two weeks downtown. I called my sister. I called my neighbors. I said, "Come dig." That's me at my desk. That was a desk took 40-some years to build. You know -- all the stuff. That's my daughter, Jean. She came. She's a nurse in San Francisco.
Herşey dakikalar içinde olmuştu -- 20 dakika. Epifani beni sarstı. Bir şey beni sarstı. "Kötü bir şeyi iyi bir şeye dönüştürmek zorundasın," Arkadaşlarıma, komşularıma, kız kardeşime bunu söylemeye başladım. Bu arada, bu "Sputnik", geçen sene çekmiştim. "Sputnik" negatifti. Ona dokunulmamıştı. Bunlar uzun metrajlı çektiğim ve New York'ta iki hafta içinde gösterilecek olan Sputnik'te kullandığım bazı parçalar. Kardeşimi çağırdım. Komşularımı çağırdım. Dedim, "Gelin, kazın." Bu benim, masamdayım. Yapılması 40 küsür sene süren bir masaydı. Bilirsiniz -- bütün herşey. Bu kızım, Jean. O da geldi. Kendisi San Francisco'da bir hemşire.
"Dig it up," I said. "Pieces. I want pieces. Bits and pieces." I came up with this idea: a life of bits and pieces, which I'm just starting to work on -- my next project. That's my sister. She took care of pictures, because I was a big collector of snapshot photography that I believed said a lot. And those are some of the pictures that -- something was good about the burnt pictures. I didn't know. I looked at that -- I said, "Wow, is that better than the --" That's my proposal on Jimmy Doolittle. I made that movie for television. It's the only copy I had. Pieces of it. Idea about women.
"Kazıp çıkarın" dedim. "Parçalar. Parçaları istiyorum. Kırıntılar ve parçalar." Henüz başlamak üzere olduğum bu fikir aklıma geldi: küçük parça ve kırıntıların hayatı -- sıradaki projem. Bu kız kardeşim. O resimlerle ilgileniyor, çünkü söze gerek bırakmadığını düşündüğüm büyük bir enstantane fotoğraf koleksiyonum var. Ve bunlar da resimlerin bazıları -- resimlerin yanmış olması bir bakıma güzel gibiydi. Bilmiyordum. Ona baktım -- dedim "Vay, bunlar daha mı güzel --" Bu Jimmy Doolittle hakkında bir taslak. Bu filmi televizyon için yapmıştım. O elimdeki tek kopyaydı -- onun parçaları. Kadınlar hakkında fikirler.
So I started to say, "Hey, man, you are too much! You could cry about this." I really didn't. I just instead said, "I'm going to make something out of it, and maybe next year ... " And I appreciate this moment to come up on this stage with so many people who've already given me so much solace, and just say to TEDsters: I'm proud of me. That I take something bad, I turn it, and I'm going to make something good out of this, all these pieces. That's Arthur Leipzig's original photograph I loved. I was a big record collector -- the records didn't make it. Boy, I tell you, film burns. Film burns. I mean, this was 16-millimeter safety film. The negatives are gone.
Ve kendime dedim ki, "Hey, üzerine çok fazla gidiyorsun! Neredeyse ağlayacaksın." Ağlamadım. Ama sadece dedim ki, "Bunlardan bir şey yapacağım, belki gelecek yıla ..." Ve bu ana minettarım, burada sahnedeyim ve bana çok teselli vermiş olan insanlarla birlikteyim, ve TEDcilere şunu söylemek istiyorum: Kendimle gurur duyuyorum. Öyle ki, kötü bir şeyi alıp çevirip, ondan iyi bir şey yapacağım, bütün hepsinden. Bu Arthur Leipzig'in çok sevdiğim orjinal fotografi. Büyük plak koleksiyonum vardı -- onları kurtaramadım. Evlat, diyorum ki, filmler yanar, filmler yanar. Misal, bu 16-milimetrelik bir güvenlik filmiydi. Negatiflerin hepsi gitti.
That's my father's letter to me, telling me to marry the woman I first married when I was 20. That's my daughter and me. She's still there. She's there this morning, actually. That's my house. My family's living in the Hilton Hotel in Scotts Valley. That's my wife, Heidi, who didn't take it as well as I did. My children, Davey and Henry. My son, Davey, in the hotel two nights ago.
Bu babamın, 20 yaşında ilk evlendiğim kadınla evlenmemi söylediği mektup. Bu kızım ve ben Hala orada. Bu sabah oradaydı aslında. Bu benim evim. Ailem Scotts Vadisi'ndeki Hilton Oteli'nde kalıyor. Bu eşim, Heidi, kendisi olanları benim gibi kabullenemedi. Çocuklarım, Davey ve Henry. Oğlum, Davey, otelde iki gece önce.
So, my message to you folks, from my three minutes, is that I appreciate the chance to share this with you. I will be back. I love being at TED. I came to live it, and I am living it. That's my view from my window outside of Santa Cruz, in Bonny Doon, just 35 miles from here. Thank you everybody.
Yani bu üç dakikalık sürede size söylemek istediğim şu: Sizlerle paylaşma şansını elde ettiğim için minnettarım. Gerş döneceğim. TED'de olmayı seviyorum. Onu yaşamaya geldim, ve şu an yaşıyorum. Bu, Bonny Doon'daki -Santa Cruz'un hemen dışındaki- penceremin manzarası, buraya sadece 35 mil ( ~55 km) uzaklıkta. Herkese teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkışlar)