Human beings are everywhere. With settlements on every continent, we can be found in the most isolated corners of Earth’s jungles, oceans, and tundras. Our impact is so profound, most scientists believe humanity has left a permanent mark on Earth’s geological record. So what would happen if suddenly, every human on Earth disappeared?
İnsanlar her yerde. Her kıtada bulunan yerleşim yerlerimizle Dünya'nın ormanları, okyanusları ve tundralarının en ıssız köşelerinde bulunabiliriz. Etkimiz öyle derin ki çoğu bilim insanı Dünya'nın jeolojik tarihinde kalıcı bir iz bıraktığımızı düşünüyor. Öyleyse Dünya'daki herkes aniden kaybolsaydı ne olurdu?
With no one maintaining them, some of our creations backfire immediately. Hours after we disappear, oil refineries malfunction, producing month-long blazes at plants like the ones in western India, the southern United States, and South Korea. In underground rail systems like those in London, Moscow, and New York City, hundreds of drainage pumps are abandoned, flooding the tunnels in just three days. By the end of the first week, most emergency generators have shut down, and once the fires have gone out, the earth goes dark for the first time in centuries.
Bakacak kimse olmadığından icatlarımızdan bazıları hemen ters teperdi. Kaybolmamızdan saatler sonra batı Hindistan, Güney Amerika ve Güney Kore'dekiler gibi petrol rafineleri arızalanıp bitkiler için aylarca sürecek alevlere sebep olurdu. Londra, Moskova ve New York şehirlerindeki gibi yeraltı yaylı sistemlerinde yüzlerce boşaltma pompası terkedildiğinden sadece üç günde tünelleri su basardı. İlk haftanın sonunda çoğu acil durum jeneratörü devre dışı kalırdı ve yangınlar da bittiğinde yüzyıllardır ilk defa dünya kapkaranlık olurdu.
After the first catastrophic month, changes come more gradually. Within 20 years, sidewalks have been torn apart by weeds and tree roots. Around this time, flooded tunnels erode the streets above into urban rivers. In temperate climates, the cycle of seasons freezes and thaws these waterways, cracking pavement and concrete foundations. Leaking pipes cause the same reaction in concrete buildings, and within 200 winters, most skyscrapers buckle and tumble down. In cities built in river deltas like Houston, these buildings eventually wash away completely - filling nearby tributaries with crushed concrete.
İlk felaket ayından sonra değişimler azar azar gelmeye başlardı. 20 yıl içinde kaldırımlar, otlar ve ağaç kökleri tarafından paramparça olurdu. Bu süreçte su dolu tüneller üstlerindeki caddeleri aşındırarak onları şehir nehirlerine dönüştürürdü. Ilıman iklimlerde mevsim döngüsü duraklardı ve bu da su yollarını çözer, asfaltı ve beton yapıları çatlatırdı. Sızdıran borular da beton binalarda aynı etkiyi yapardı, 200 kış içerisinde gökdelenlerin çoğu yerle bir olurdu. Houston gibi nehir deltalarının üstüne kurulmuş şehirlerde bu binalar eninde sonunda tamamen suya kapılarak yakınlarındaki kanalları ezilmiş beton ile doldururdu.
Rural and suburban areas decay more slowly, but in largely unsurprising ways. Leaks, mold, bug and rodent infestations - all the usual enemies of the homeowner- now go uncontested. Within 75 years, most houses' supporting beams have rotted and sagged, and the resulting collapsed heap is now home to local rodents and lizards.
Kırsal ve banliyo kesimleri daha yavaş ama çok da farklı olmayan yollarla çürürdü. Sızıntılar, küf, böcek ve kemirgen istilaları - ev sahibinin olağan düşmanları - artık rakipsiz olurdu. 75 yıl içinde, çoğu evin destek kirişleri çürümüş ve sarkmış olurdu, bu da çöküntü yığınını yerli kemirgen ve kertenkelelerin evine dönüştürürdü.
But in this post-human world, “local” has a new meaning. Our cities are full of imported plants, which now run wild across their adopted homes. Water hyacinth coat the waterways of Shanghai in a thick green carpet. Poisonous giant hogweeds overgrow the banks of London’s Thames River. Chinese Ailanthus trees burst through New York City streets. And as sunken skyscrapers add crumbled concrete to the new forest floor, the soil acidity plummets, potentially allowing new plant life to thrive.
Fakat bu insan-sonrası dünyada "yerli" yeni bir anlam ifade ederdi. Şehirlerimiz, şimdilere ana vatanlarının her yerine yayılmış ithal bitkilerle dolardı. Su sümbülü, Şanghay'ın su yollarını kalın yeşil bir halı gibi kaplardı. Zehirli dev tavşancıl otları Londra Thames Nehri kıyılarını kaplardı. Kokar ağaçlar New York City caddelerine taşardı. Batan gökdelenler ufalanmış betonlarını yeni orman yüzeyine dökerken yağ asidi düşer, olası yeni bitki yaşamının gelişmesini sağlardı.
This post-human biodiversity extends into the animal kingdom, as well. Animals follow the unchecked spread of native and non-native plants, venturing into new habitats with the help of our leftover bridges. In general, our infrastructure saves some animals and dooms others. Cockroaches continue to thrive in their native tropical habitats, but without our heating systems, their urban cousins likely freeze and die out in just two winters. And most domesticated animals are unable to survive without us – save for a handful of resourceful pigs, dogs, and feral housecats. Conversely, the reduced light pollution saves over a billion birds each year whose migrations were disrupted by blinking communication tower lights and high-tension wires. And mosquitos multiply endlessly in one of their favorite manmade nurseries – rubber tires, which last for almost a thousand years.
Bu insan-sonrası biyoçeşitlilik hayvanlar âlemine kadar uzanıyor. Hayvanlar, başıboş halde yayılmış yerli ve yabancı bitkileri takip eder ve artakalan köprüleri kullanarak yeni yaşam alanları edinirdi. Genel olarak altyapımız bazı hayvanları kurtarır, diğerlerini ise lanetler. Hamamböcekleri, yerli tropikal yaşam alanlarında büyümeye devam ederdi ama ısıtma sistemlerimiz olmadan şehirli kuzenleri muhtemelen iki kış içerisinde donup ölürlerdi. Çoğu evcil hayvan da -birkaç becerikli domuz, köpek ve yabani ev kedisi dışında- bizler olmadan hayatta kalamazdı. Diğer taraftan azalan ışık kirliliği, yanıp sönen iletişim kulesi ışıkları ve yüksek gerilim telleri tarafından göçleri kesintiye uğrayan milyarlarca kuşu kurtarırdı. Sivrisineklerin sayısı, favorileri olan lastik tekerlek gibi binlerce yıl çözünmeyen yapay ortamlarında durmadan katlanırdı.
As fauna and flora flourish, Earth’s climate slowly recovers from millennia of human impact. Within 35,000 years, the plant cycle removes the last traces of lead left by the Industrial Revolution from Earth’s soil, and it may take up to 65,000 years beyond that for CO2 to return pre-human levels. But even after several million years, humanity’s legacy lives on. Carved in unyielding granite, America’s Mt. Rushmore survives for 7.2 million years. The chemical composition of our bronze sculptures keeps them recognizable for over 10 million. And buried deep underground, the remnants of cities built on floodplains have been preserved in time as a kind of technofossil.
Hayvanlar ve bitkiler gelişirken Dünya'nın iklimi, milenyumluk insan tesirinden yavaşça kurtulurdu. 35.000 yıl içerisinde bitki döngüsü, Sanayi Devriminden kalan son kurşun izlerini de yeryüzünden silerdi ve bunun ötesinde CO2'in insan-öncesi seviyesine dönmesi 65.000 yılı bulabilirdi. Fakat birkaç milyon yıl sonra bile insanlığın mirası yaşamaya devam ederdi. Amerika'nın, dayanıklı granite oyulmuş Rushmore Dağı Anıtı 7,2 milyon yıl sağlam kalabilir. Bronz heykellerimizin kimyasal bileşimi onları 10 milyon yıldan fazla tanınabilir tutabilir. Yerin derinliklerinde gömülü, taşkın yatağı üzerindeki şehir kalıntıları bir çeşit teknofosil olarak muhafaza edilirdi.
Eventually, these traces, too, will be wiped from the planet’s surface. Humanity hasn’t always been here, and we won’t be here forever. But by investigating the world without us, perhaps we can learn more about the world we live in now.
Eninde sonunda bu izler de gezegen yüzeyinden silinip giderdi. İnsanlık her zaman burada değildi, sonsuza kadar da burada olmayacak. Muhtemelen, bizsiz dünyayı araştırarak şu an yaşadığımız dünya hakkında daha fazla şey öğrenebiliriz.