Power. That is the word that comes to mind. We're the new technologists. We have a lot of data, so we have a lot of power. How much power do we have? Scene from a movie: "Apocalypse Now" -- great movie. We've got to get our hero, Captain Willard, to the mouth of the Nung River so he can go pursue Colonel Kurtz. The way we're going to do this is fly him in and drop him off. So the scene: the sky is filled with this fleet of helicopters carrying him in. And there's this loud, thrilling music in the background, this wild music. ♫ Dum da ta da dum ♫ ♫ Dum da ta da dum ♫ ♫ Da ta da da ♫ That's a lot of power. That's the kind of power I feel in this room. That's the kind of power we have because of all of the data that we have.
Güç Akla gelen kelime bu. Biz yeni teknoloji uzmanlarıyız. Çok fazla verimiz var, bu yüzden de çok fazla güce sahibiz. Peki, ne kadar gücümüz var? Bir filmden sahne, "Apocalypse Now (Kıyamet)" -- harika bir film. Kahramanımızı yani Kaptan Willard'ı Nung Nehri'nin ağzına götürmemiz gerek o da böylece Albay Kurtz'u takip edebilecek. Bunu yapmak için de, onu oraya uçurup iniş yaptıracağız. Ve sahne: gökyüzü onu oraya taşıyan helikopter filosuyla doludur. Ve arkada şu yüksek sesli, heyecanlı müzik çalar. Şu çılgınca parça. ♫ Dum da ta da dum ♫ ♫ Dum da ta da dum ♫ ♫ Da ta da da ♫ İşte bu büyük bir güç. Benim bu salonda hissettiğim türden güç. Bu, elimizdeki tüm o veriler sayesinde bizde olan türden bir güç.
Let's take an example. What can we do with just one person's data? What can we do with that guy's data? I can look at your financial records. I can tell if you pay your bills on time. I know if you're good to give a loan to. I can look at your medical records; I can see if your pump is still pumping -- see if you're good to offer insurance to. I can look at your clicking patterns. When you come to my website, I actually know what you're going to do already because I've seen you visit millions of websites before. And I'm sorry to tell you, you're like a poker player, you have a tell. I can tell with data analysis what you're going to do before you even do it. I know what you like. I know who you are, and that's even before I look at your mail or your phone.
Bir örnek ele alalım. Sadece bir kişinin verileriyle ne yapabiliriz? Mesela şuradaki adamın verileriyle ne yapabiliriz? Finansal kayıtlarına bakabilirim. Faturalarını zamanında ödeyip ödemediğini söyleyebilirim. Borç vermeye uygun olup olmadığını öğrenebilirim. Tıbbi kayıtlarına bakıp, kalbinin sağlam olup olmadığını görebilir -- böylece sigorta teklif etmeye uygun mu görebilirim. İnternet eğilimlerine bakabilirim. İnternet sayfama geldiğinde, aslında ne yapacağını önceden biliyorum. çünkü milyonlarca internet sayfasını ziyaret edişini gördüm Ve üzgünüm ama, tıpkı bir poker oyuncusu gibisin, bunu söylemek zorundayım. Veri analizleri ile ne yapacağını sana sen daha yapmadan söyleyebilirim. Nelerden hoşlandığını, kim olduğunu biliyorum. Hem de daha e-postana bakmadan önce bile ya da telefonuna.
Those are the kinds of things we can do with the data that we have. But I'm not actually here to talk about what we can do. I'm here to talk about what we should do. What's the right thing to do?
İşte bunlar elimizdeki verilerle yapabileceğimiz türden şeyler. Ama aslında neler yapabileceğimiz hakkında konuşmak için burada değilim. Neler yapmamız gerektiği hakkında konuşmak için buradayım. Yapılacak doğru şey ne?
Now I see some puzzled looks like, "Why are you asking us what's the right thing to do? We're just building this stuff. Somebody else is using it." Fair enough. But it brings me back. I think about World War II -- some of our great technologists then, some of our great physicists, studying nuclear fission and fusion -- just nuclear stuff. We gather together these physicists in Los Alamos to see what they'll build. We want the people building the technology thinking about what we should be doing with the technology.
Şaşkın bakışlar görüyorum sanki, "Bize doğru olanın ne olduğunu neden soruyorsun? Bu zımbırtıyı biz sadece geliştiriyoruz. Onu başkaları kullanıyor.” dercesine Peki, öyle olsun. Ama bu beni geçmişe götürüyor. II. Dünya Savaşını düşünüyorum da -- büyük teknoloji uzmanlarımızın bazıları, büyük fizikçilerimizin bazıları, nükleer fisyon ve füzyon üzerine çalışıyorlar -- sadece nükleer şeyler üzerine. Ne üreteceklerini görmek için tüm bu fizikçileri Los Alamos'ta bir araya getiriyoruz. Teknolojiyi üreten insanlar teknolojiyle ne yapmamız gerektiğini düşünen insanlar olsun istiyoruz.
So what should we be doing with that guy's data? Should we be collecting it, gathering it, so we can make his online experience better? So we can make money? So we can protect ourselves if he was up to no good? Or should we respect his privacy, protect his dignity and leave him alone? Which one is it? How should we figure it out?
Peki şu adamın verileriyle bizim ne yapmamız gerekiyor? Onları toplamalı, derlemeli miyiz, ki böylece onun internet deneyimini iyileştirebilelim? Böylece para kazanabilelim? Böylece eğer iyi biri değilse kendimizi koruyabilelim? Yoksa mahremiyetine saygı duymalı, itibarını korumalı ve onu rahat mı bırakmalıyız? Hangisi? Bunu nasıl anlayabiliriz?
I know: crowdsource. Let's crowdsource this. So to get people warmed up, let's start with an easy question -- something I'm sure everybody here has an opinion about: iPhone versus Android. Let's do a show of hands -- iPhone. Uh huh. Android. You'd think with a bunch of smart people we wouldn't be such suckers just for the pretty phones. (Laughter) Next question, a little bit harder. Should we be collecting all of that guy's data to make his experiences better and to protect ourselves in case he's up to no good? Or should we leave him alone? Collect his data. Leave him alone. You're safe. It's fine. (Laughter) Okay, last question -- harder question -- when trying to evaluate what we should do in this case, should we use a Kantian deontological moral framework, or should we use a Millian consequentialist one? Kant. Mill. Not as many votes. (Laughter) Yeah, that's a terrifying result. Terrifying, because we have stronger opinions about our hand-held devices than about the moral framework we should use to guide our decisions.
Ben biliyorum: Kitle kaynak. Bunu kitle kaynakla çözelim. Öyleyse biraz ısınmak üzere, kolay bir soru ile başlayalım -- buradaki herkesin bir fikri olduğuna emin olduğum bir şeyle: iPhone’a karşı Android. Haydi el kaldırarak gösterelim – iPhone diyenler. A-ha Android. Bir grup zeki insan olarak bizim o kadar da güzel telefon budalası olmayacağımızı düşünebilirsiniz. (Gülüşmeler) Sıradaki soru, birazcık daha zor Oradaki adamın deneyimlerini iyileştirmek için ve eğer o iyi biri değilse kendimizi korumak için onun tüm verilerini toplamalı mıyız? Yoksa onu rahat mı bırakmalıyız? Verileri toplayalım diyenler. Rahat bırakalım. Güvendesiniz. Sorun yok. (Gülüşmeler) Tamam, son soru -- daha zor bir soru -- böyle durumları değerlendirmeye çalışırken sizce ne yapmalıyız, Kantçı deontolojik bir ahlak çerçevesi mi kullanmalıyız, yoksa Mill tarzı bir sonuççuluk mu kullanmalıyız? Kant. Mill. Pek fazla oy yok. (Gülüşmeler) Evet, bu endişe verici bir sonuç. Endişe verici, çünkü taşınabilir cihazlarımız hakkında, kararlarımızı yönlendirirken kullanmamız gereken ahlaki çerçeve hakkında olduğundan daha güçlü fikirlerimiz var.
How do we know what to do with all the power we have if we don't have a moral framework? We know more about mobile operating systems, but what we really need is a moral operating system. What's a moral operating system? We all know right and wrong, right? You feel good when you do something right, you feel bad when you do something wrong. Our parents teach us that: praise with the good, scold with the bad. But how do we figure out what's right and wrong? And from day to day, we have the techniques that we use. Maybe we just follow our gut. Maybe we take a vote -- we crowdsource. Or maybe we punt -- ask the legal department, see what they say. In other words, it's kind of random, kind of ad hoc, how we figure out what we should do. And maybe, if we want to be on surer footing, what we really want is a moral framework that will help guide us there, that will tell us what kinds of things are right and wrong in the first place, and how would we know in a given situation what to do.
Elimizdeki tüm bu güç ile ne yapacağımızı, eğer bir ahlaki çerçevemiz yoksa nasıl bilebiliriz ki? Taşınabilir işletim sistemleri hakkında çok şey bilirken, aslında gerçek ihtiyacımız olan şey bir ahlaki işletim sistemi. Nedir ahlaki işletim sistemi? Doğru ve yanlışın ne olduğunu biliyoruz, değil mi? Doğru bir şey yaptığında kendini iyi hissedersin, Yanlış bir şey yaptığında kendini kötü hissedersin. Ebeveynlerimiz bize şunu öğretir: iyiyi yücelt, kötünün dersini ver. Ama neyin doğru neyin yanlış olduğunu nasıl anlayacağız? Günbegün kullandığımız tekniklerimiz var. Belki sadece kalbimizin sesini dinliyoruz. Belki oylama yapıyoruz – kitle kaynak kullanıyoruz Belki kumar oynuyoruz -- Hukukçulara sorup, ne dediklerine bakıyoruz. Bir başka deyişle, ne yapmamız gerektiğini nasıl bulduğumuz, bir bakıma rastlantısal, bir bakıma da “ad hoc” (niyete mahsus) Ve belki de, daha güvenilir bir temelde olmak istiyorsak gerçekte istediğimiz, bizi orada yönlendirmede yardım edecek, ilk etapta bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleyecek, ve belli bir durumda ne yapacağımızı nasıl bileceğimize yardım edecek ahlaki bir çerçevedir.
So let's get a moral framework. We're numbers people, living by numbers. How can we use numbers as the basis for a moral framework? I know a guy who did exactly that. A brilliant guy -- he's been dead 2,500 years. Plato, that's right. Remember him -- old philosopher? You were sleeping during that class. And Plato, he had a lot of the same concerns that we did. He was worried about right and wrong. He wanted to know what is just. But he was worried that all we seem to be doing is trading opinions about this. He says something's just. She says something else is just. It's kind of convincing when he talks and when she talks too. I'm just going back and forth; I'm not getting anywhere. I don't want opinions; I want knowledge. I want to know the truth about justice -- like we have truths in math. In math, we know the objective facts. Take a number, any number -- two. Favorite number. I love that number. There are truths about two. If you've got two of something, you add two more, you get four. That's true no matter what thing you're talking about. It's an objective truth about the form of two, the abstract form. When you have two of anything -- two eyes, two ears, two noses, just two protrusions -- those all partake of the form of two. They all participate in the truths that two has. They all have two-ness in them. And therefore, it's not a matter of opinion.
Öyleyse bir ahlaki çerçeve edinelim. Biz sayılarla yaşayan, çok sayıda kişiyiz. Ahlaki bir çerçeveye temel olacak şekilde, sayıları nasıl kullanabiliriz? Ben tam olarak bunu yapan birini tanıyorum, Parlak zekâlı bir adam -- 2.500 yıl önce öldü. Platon, evet doğru. Hatırladınız mı – hani şu eski filozof? O sırada derste uyuyordunuz. Ve Platon, bizim sahip olduğumuz aynı kaygılara çokça sahipti. Doğru ve yanlış hakkında meraklıydı. Neyin adil olduğunu bilmek istiyordu. Ama bu konuda tüm yaptığımızın bu konuda fikir alışverişi yapıyormuşuz gibi göründüğünden endişeliydi. Birine göre bir şey adilken, diğerine göre başka bir şey adil. Onun anlattığı da bunun anlattığı da bir bakıma ikna edici. Bir ileri bir geri gidiyorum bu şekilde, bir yere vardığım yok. Artık fikir istemiyorum, bilgi birikimi istiyorum. Adalet hakkındaki gerçeği bilmek istiyorum -- tıpkı matematikte gerçekliklerimizin olduğu gibi. Matematikte tarafsız olguları bilebiliriz. Bir sayı al, herhangi bir sayı -- iki En sevdiğim sayıdır. Bayılırım bu sayıya. İki hakkında gerçekler vardır. Herhangi bir şeyden iki tanesine sahipseniz, buna iki tane daha eklediğinizde, dört elde edersiniz. Neden bahsettiğiniz fark etmez, her şey için doğrudur. Bu iki olma biçimi hakkında, bu soyut biçim hakkında tarafsız bir olgudur. Herhangi bir şeyden iki tanesine sahipsen – iki göz, iki kulak, burun delikleri sadece iki çıkıntı -- tüm bunlar iki biçiminde yerini alır. İkinin sahip olduğu tüm gerçeklere ortak olur. Hepsinde sahip oldukları bir "ikilik" vardır. Ve dolayısıyla, bu bir kanaat meselesi değildir.
What if, Plato thought, ethics was like math? What if there were a pure form of justice? What if there are truths about justice, and you could just look around in this world and see which things participated, partook of that form of justice? Then you would know what was really just and what wasn't. It wouldn't be a matter of just opinion or just appearances. That's a stunning vision. I mean, think about that. How grand. How ambitious. That's as ambitious as we are. He wants to solve ethics. He wants objective truths. If you think that way, you have a Platonist moral framework.
Peki ya Platon, etiğin matematik gibi olduğunu düşünseydi? Ya adaletin saf bir biçimi varsa? Ya adalet hakkında gerçeklikler varsa, ve yalnızca dünyaya şöyle bir bakınarak nelerin bu gerçeğe ortak olup, bu adalet biçiminde yerini aldığını görebilseydik? Böylece gerçekte neyin adil olup neyin olmadığını bilebilirdik. Sadece kanaat veya sadece kalıplardan ibaret olmazdı. Bu çarpıcı bir görüş. Yani, bir düşünsenize. Ne kadar muazzam. Ne kadar hırslı. Tıpkı bizim kadar hırslı. Etiği çözmek istiyor. Tarafsız gerçeklikler istiyor. Eğer bu şekilde düşünüyorsanız, Platonist bir ahlaki çerçeveniz var demektir.
If you don't think that way, well, you have a lot of company in the history of Western philosophy, because the tidy idea, you know, people criticized it. Aristotle, in particular, he was not amused. He thought it was impractical. Aristotle said, "We should seek only so much precision in each subject as that subject allows." Aristotle thought ethics wasn't a lot like math. He thought ethics was a matter of making decisions in the here-and-now using our best judgment to find the right path. If you think that, Plato's not your guy. But don't give up. Maybe there's another way that we can use numbers as the basis of our moral framework.
Eğer böyle düşünmüyorsanız, öyleyse, batı felsefesinde pek çok fikir ortağınız var demektir, çünkü bu hatrı sayılır fikri – bilirsiniz, insanlar bunu eleştirdi. Aristo, bundan özellikle memnun kalmadı. O bunun kullanışsız olduğunu düşünüyordu. Aristo şöyle dedi, “Bizler herhangi bir konuda, ancak o konunun bize izin verdiği miktarda kesinlik arayabiliriz” Aristo etiğin matematiğe pek benzemediğini düşünüyordu. Etiğin, anlık bir karar verirken doğru yolu bulmak üzere, en iyi şekilde hüküm verme yetimizi kullanma meselesi olduğunu düşünüyordu. Eğer, Platon sizin adamınız değilse, yine de pes etmeyin. Belki, ahlaki çerçevemizde sayıları temel alarak kullanabileceğimiz başka bir yol vardır.
How about this: What if in any situation you could just calculate, look at the choices, measure out which one's better and know what to do? That sound familiar? That's a utilitarian moral framework. John Stuart Mill was a great advocate of this -- nice guy besides -- and only been dead 200 years. So basis of utilitarianism -- I'm sure you're familiar at least. The three people who voted for Mill before are familiar with this. But here's the way it works. What if morals, what if what makes something moral is just a matter of if it maximizes pleasure and minimizes pain? It does something intrinsic to the act. It's not like its relation to some abstract form. It's just a matter of the consequences. You just look at the consequences and see if, overall, it's for the good or for the worse. That would be simple. Then we know what to do.
Şuna ne dersiniz: Ya herhangi bir durumda hesaplamalar yapıp, seçeneklere bakıp, hangisinin daha iyi olduğunu ölçerek ne yapacağınızı bilebilirseniz? Bu tanıdık geliyor mu? İşte bu faydacı ahlak çerçevesi. John Stuart Mill bunun en büyük savunucusuydu -- ayrıca iyi bir adamdı -- ve sadece 200 yıl önce öldü. Dolayısıyla faydacılığın temeli -- En azından aşina olduğunuza eminim. Başlarda Mill için el kaldırmış üç kişi için bunlar tanıdıktır. Ama işte bu şekilde çalışır. Ya ahlak kuralları, yani bir şeyin ahlaklı olmasını sağlayanlar, onların sadece hazzı çoğaltması ve acıyı azaltması ile ilgiliyse? Eyleme içkin bir şey. Soyut bir biçim ile olan ilişkisi gibi değil. Ortaya çıkan sonuçlarla ilgili bir şey. Sadece sonuçlara bakıyorsunuz ve eylemin iyi veya kötü olduğunu görüyorsunuz. Böylesi basit olurdu. Böylece ne yapacağımızı bilebiliriz.
Let's take an example. Suppose I go up and I say, "I'm going to take your phone." Not just because it rang earlier, but I'm going to take it because I made a little calculation. I thought, that guy looks suspicious. And what if he's been sending little messages to Bin Laden's hideout -- or whoever took over after Bin Laden -- and he's actually like a terrorist, a sleeper cell. I'm going to find that out, and when I find that out, I'm going to prevent a huge amount of damage that he could cause. That has a very high utility to prevent that damage. And compared to the little pain that it's going to cause -- because it's going to be embarrassing when I'm looking on his phone and seeing that he has a Farmville problem and that whole bit -- that's overwhelmed by the value of looking at the phone. If you feel that way, that's a utilitarian choice.
Bir örnek ele alalım. İyice ileri gittiğimi varsayalım diyorum ki, “Telefonunu alacağım” Zamansız çaldığı için değil ama, onu alacağım çünkü küçük bir hesaplama yaptım. Bu adamın şüpheli göründüğünü düşündüm. Ya Bin Ladin’in saklandığı yere küçük mesajlar gönderip duruyorsa -- veya Bin Ladin’den sonra yerine geçen her kimse -- ve bu adam aslında bir terörist, emir bekleyen bir saldırgan. Ben bunu ortaya çıkartacağım, ve bunu yaptığımda, sebep olabileceği muazzam boyuttaki zararı önlemiş olacağım. Hasar önleme konusunda çok büyük faydası var bunun. Ve sebep olacağı azıcık ıstırabı, kıyasladığımda -- çünkü telefonuna bakıp aslında Farmville’de küçük bir problemi olduğunu gördüğümde bu biraz utanç verici olacak -- bu benim telefona bakmamın değeri karşısında hiçbir şey olmayacak. Eğer bu şekilde düşünüyorsanız, bu faydacı bir seçimdir.
But maybe you don't feel that way either. Maybe you think, it's his phone. It's wrong to take his phone because he's a person and he has rights and he has dignity, and we can't just interfere with that. He has autonomy. It doesn't matter what the calculations are. There are things that are intrinsically wrong -- like lying is wrong, like torturing innocent children is wrong. Kant was very good on this point, and he said it a little better than I'll say it. He said we should use our reason to figure out the rules by which we should guide our conduct, and then it is our duty to follow those rules. It's not a matter of calculation.
Ama belki, bu şekilde de düşünmüyorsunuz. Belki de sizce, bu onun telefonu. Bu adamın telefonunu almamız yanlış bir şey, çünkü o bir birey, onun kişisel hakları ve bir itibarı var, ve biz bunlara öylece müdahale edemeyiz. Onun bir özyönetimi var. Hesaplamaların ne olduğu mühim değil. İçkin olarak yanlış olan şeyler vardır -- mesela yalan söylemek yanlıştır, mesela masum çocuklara işkence etmek yanlıştır. Kant bu noktada çok iyidi, ve benim ifade edeceğimden biraz daha iyisini söyledi. O, davranışlarımızı yönlendirmemiz gereken kuralları belirlemek için idrakımızı kullanmamız gerektiğini söyledi. Sonrasında bu kuralları takip etmek bizim görevimiz. Bu hesaplanacak bir şey değil.
So let's stop. We're right in the thick of it, this philosophical thicket. And this goes on for thousands of years, because these are hard questions, and I've only got 15 minutes. So let's cut to the chase. How should we be making our decisions? Is it Plato, is it Aristotle, is it Kant, is it Mill? What should we be doing? What's the answer? What's the formula that we can use in any situation to determine what we should do, whether we should use that guy's data or not? What's the formula? There's not a formula. There's not a simple answer.
Öyleyse şimdi duralım. Bu meselenin felsefi çalılıklarında dolaşmakta haklıyız. Ve bu binlerce yıldır sürüyor, çünkü bunlar zor sorular, ve benim yalnızca 15 dakikam var. Öyleyse sadede gelelim. Kararlarımızı nasıl vermeliyiz? Platon mu, Aristo mu, Kant mı, yoksa Mill mi? Ne yapmalıyız? Cevap ne? O adamın verilerini kullanıp kullanmama konusunda ne yapmamız gerektiğini belirlemek için, Her durumda kullanabileceğimiz türden formül ne? Nedir bunun formülü? Böyle bir formül yok. Basit bir cevap yok.
Ethics is hard. Ethics requires thinking. And that's uncomfortable. I know; I spent a lot of my career in artificial intelligence, trying to build machines that could do some of this thinking for us, that could give us answers. But they can't. You can't just take human thinking and put it into a machine. We're the ones who have to do it. Happily, we're not machines, and we can do it. Not only can we think, we must. Hannah Arendt said, "The sad truth is that most evil done in this world is not done by people who choose to be evil. It arises from not thinking." That's what she called the "banality of evil." And the response to that is that we demand the exercise of thinking from every sane person.
Etik zordur. Etik düşünmeyi gerektirir. Ve bu tatsız bir durum. Biliyorum, kariyerimin çoğunu yapay zeka için kullandım, bizim için düşünme işinin bir kısmını yapabilecek, bize cevaplar verebilecek makineler üretmeye çalışmakta. Ama yapamıyorlar. Gidip insan düşüncesini alıp aynen bir makineye yerleştiremiyorsunuz. Bu işi yapması gereken bizleriz. Şükür ki biz makine değiliz ve biz bunu yapabiliyoruz. Sadece düşünmeyi becermekle kalmıyoruz, buna mecburuz. Hannah Arendt şöyle söylüyor, “Acı gerçek şu ki dünyadaki kötülüklerin çoğu kötü olmayı seçen kişiler tarafından yapılmıyor. Düşünmemekten kaynaklanıyor.” Bu, onun “kötülüğün bayağılığı” dediği şey. Ve buna verilecek karşılık, aklı başında her insan tarafından düşünme tatbikine gereksinim duymamız.
So let's do that. Let's think. In fact, let's start right now. Every person in this room do this: think of the last time you had a decision to make where you were worried to do the right thing, where you wondered, "What should I be doing?" Bring that to mind, and now reflect on that and say, "How did I come up that decision? What did I do? Did I follow my gut? Did I have somebody vote on it? Or did I punt to legal?" Or now we have a few more choices. "Did I evaluate what would be the highest pleasure like Mill would? Or like Kant, did I use reason to figure out what was intrinsically right?" Think about it. Really bring it to mind. This is important. It is so important we are going to spend 30 seconds of valuable TEDTalk time doing nothing but thinking about this. Are you ready? Go.
Öyleyse yapalım. Haydi düşünelim. Gerçekten, şimdi başlayalım. Bu salondaki herkes şunu yapsın: karar vermenizi gerektiren son zamanı düşünün doğru olanı yapmak için kaygılandığınız, Ne yapmalıyım acaba?” diye merak ettiğiniz. Aklınıza getirin. Ve şimdi üzerine kafa yorun deyin ki, “Bu karara nasıl vardım?” Ne yaptım? Kalbimin sesini mi dinledim? Birilerinin kanaatine mi sundum? Bir hukukçuya mı danıştım? Veya artık birkaç tercihimiz daha var. “En çok hazzı verecek şeye göre mi değerlendirme yaptım, Mill’in yapacağı gibi?” Yoksa Kant gibi, içkin doğruyu bulmak için sağduyumu mu kullandım? Bunu bir düşünün. Gerçekten aklınızda canlandırın. Bu önemli. Bu öylesine önemli ki değerli TEDTalk zamanımızın 30 saniyesini buna harcayacağız hiçbir şey yapmayıp, sadece bunun hakkında düşüneceğiz. Hazır mısınız? Başla.
Stop. Good work. What you just did, that's the first step towards taking responsibility for what we should do with all of our power.
Tamam dur. Güzel. Az önce yaptığınız, gücümüzle ne yapmamız gerektiği konusunda sorumluluk alma yolunda ilk adımdı.
Now the next step -- try this. Go find a friend and explain to them how you made that decision. Not right now. Wait till I finish talking. Do it over lunch. And don't just find another technologist friend; find somebody different than you. Find an artist or a writer -- or, heaven forbid, find a philosopher and talk to them. In fact, find somebody from the humanities. Why? Because they think about problems differently than we do as technologists. Just a few days ago, right across the street from here, there was hundreds of people gathered together. It was technologists and humanists at that big BiblioTech Conference. And they gathered together because the technologists wanted to learn what it would be like to think from a humanities perspective. You have someone from Google talking to someone who does comparative literature. You're thinking about the relevance of 17th century French theater -- how does that bear upon venture capital? Well that's interesting. That's a different way of thinking. And when you think in that way, you become more sensitive to the human considerations, which are crucial to making ethical decisions.
Şimdi bir sonraki adım – şunu deneyin. Gidip bir arkadaşınızı bulun ve ona bu kararı nasıl aldığınızı anlatın. Şimdi değil. Konuşmamızı bitirene kadar bekleyin. Öğle yemeğinden sonra yapın. Ve gidip yine bir teknoloji uzmanı bulmayın; sizden farklı olan birini bulun. Bir sanatçı veya yazar bulun -- veya tanrı göstermesin, bir felsefeci bulup onunla konuşun. Hakikaten, beşeri bilimlerden birini bulun. Niye? Çünkü onlar sorunlar hakkında biz teknoloji uzmanlarından farklı düşünür. Birkaç gün önce, buranın karşı sokağında, yüzlerce insan toplanmıştı. Teknoloji uzmanları ve hümanistler, şu büyük BiblioTech konferansındaydı. Bir araya geldiler çünkü teknoloji uzmanları, beşeri bilimler perspektifiyle düşünmenin nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istiyordu. Google'da çalışan birini karşılaştırmalı edebiyat üzerine çalışan biri ile konuşurken buluyordunuz. Şimdi 17inci yüzyıl Fransız tiyatrosunu düşünüyorsunuz -- bunun risk sermayesi ile nasıl bir ilgisi olabilir? Evet ilginç. Bu farklı bir düşünme şekli. Ve bu şekilde düşündüğünüzde, insani hususlara karşı daha duyarlı hale geliyorsunuz, ki bunlar etik kararlar alırken oldukça can alıcı.
So imagine that right now you went and you found your musician friend. And you're telling him what we're talking about, about our whole data revolution and all this -- maybe even hum a few bars of our theme music. ♫ Dum ta da da dum dum ta da da dum ♫ Well, your musician friend will stop you and say, "You know, the theme music for your data revolution, that's an opera, that's Wagner. It's based on Norse legend. It's Gods and mythical creatures fighting over magical jewelry." That's interesting. Now it's also a beautiful opera, and we're moved by that opera. We're moved because it's about the battle between good and evil, about right and wrong. And we care about right and wrong. We care what happens in that opera. We care what happens in "Apocalypse Now." And we certainly care what happens with our technologies.
Öylese şimdi şunu hayal edin gittiniz ve müzisyen bir arkadaşınızı buldunuz. Ona hakkında konuştuğumuz şeyi anlatıyorsunuz, tüm bu veri devrimini ve tüm bunları -- hatta belki şu parçamızdan birkaç ölçü mırıldanıyorsunuz. ♫ Dum ta da da dum dum ta da da dum ♫ Müzisyen arkadaşınız sizi durdurup şunu söyleyecek, “Hani şu müzik parçası var ya şu veri devrimi için, işte o bir opera, bir Wagner eseri. İskandinav efsaneleri üzerine. Tanrılar ve mitsel yaratıklar sihirli mücevherler için savaşıyorlar.” Bu enteresan. Ayrıca güzel de bir opera. Biz bu opera ile duygulanıyoruz. Duygulanıyoruz, çünkü bu opera iyi ile kötü arasında doğru ile yanlış arasında geçen bir savaş hakkında yazılmış. Ve biz doğru ile yanlışı önemsiyoruz. Biz o operada ne olduğunu önemsiyoruz. Biz “Kıyamet” filminde ne olduğunu önemsiyoruz. Ve biz kesinlikle teknolojimizle neler olduğunu önemsiyoruz.
We have so much power today, it is up to us to figure out what to do, and that's the good news. We're the ones writing this opera. This is our movie. We figure out what will happen with this technology. We determine how this will all end.
Bugün çok fazla gücümüz var, ne yapacağımızı belirlemek bizim elimizde. Ve işte iyi haber de bu. Burada bu operayı yazanlar bizleriz. Bu bizim filmimiz. Bu teknoloji ile neler olacağını biz belirliyoruz. Nasıl biteceğini biz belirliyoruz.
Thank you.
Teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkışlar)