For many of us right now, our lives are quieter than normal. And quiet can be unnerving. It can make you feel lonely, or just all too aware of the things you're missing out on.
Şu anda çoğumuz için hayatlarımız normalden daha sessiz. Sessizlik sinir bozucu olabilir. Kendinizi yalnız hissetmenize veya kaçırdığınız şeylerin tamamen farkına varmanıza neden olabilir.
I think about sound all the time. I'm a sound designer, and I host the podcast "Twenty Thousand Hertz." It's all about the world's most recognizable and interesting sounds. But I think this is the perfect time to talk about silence. Because what I've come to understand is that there is no such thing as silence. And the person who opened my mind to this idea is one of the most influential composers in history.
Her zaman sesi düşünürüm. Ben bir ses tasarımcısı ve "Twent Thousand Hertz" adlı podcast'in sunucusuyum. Her şey dünyanın en tanınabilir ve ilginç sesleriyle ilgili. Fakat bence bu, sessizlik hakkında konuşmak için mükemmel bir zaman çünkü anlamaya başladığım şey, sessizlik diye bir şey olmadığı. Aklımı bu fikre açan kişi, tarihteki en etkili bestecilerden biri.
(Piano music)
(Piyano müziği)
John Cage has made an impact on artists in many genres, from avant-garde musicians, to modern dance, to pop music. Right now, we're listening to his 1948 piece called "In a Landscape." This version was recorded in 1994 by Stephen Drury.
John Cage, avangart müzisyenlerden modern dansa ve pop müziğe kadar pek çok türde sanatçı üzerinde etkili oldu. Şu anda, 1948 tarihli "In a Landscape" adlı parçasını dinliyoruz. Bu versiyon 1994 yılında Stephen Drury tarafından kaydedildi.
(Piano music)
(Piyano müziği)
This piece is actually not very typical of John Cage's writing. He's more known for his innovations and avant-garde techniques. But despite his reputation, no one was prepared for what he did in 1952, when he created the most daring piece of his career. It was called "4'33''," and it was a piece that some critics even refused to call "music," because for the entire duration of the piece, the performer plays nothing at all. Well, to be technical, the performer is actually playing rest. But to the audience, it looks like nothing is happening.
Bu parça aslında John Cage'in yazılarının pek tipik bir örneği değil. Yenilikleri ve avangart teknikleriyle tanınır. Ününe rağmen kariyerinin en cüretkar parçası olan 1952'de yaptığı şeye kimse hazır değildi. Adı "4'33" olan ve bazı eleştirmenlerin "müzik" demeyi bile reddettiği bir parçaydı çünkü parça boyunca sanatçı hiçbir şey çalmıyor. Teknik olarak sanatçı dinleniyor. Fakat seyirciye, hiçbir şey olmuyormuş gibi görünüyor.
John Cage's "4'33''" was performed for the first time in the summer of 1952, by renowned pianist David Tudor. It was at the Maverick Concert hall in Woodstock, New York. This is a beautiful wooden building with huge openings to the outdoors. So, David Tudor walked out on stage, sat down at the piano, then closed the piano lid. He then sat in silence, only moving to open and close the piano lid between each of the three movements. After the time was up, he got up and walked off the stage.
John Cage'in "4'33" "şarkısı ilk kez 1952 yazında ünlü piyanist David Tudor tarafından çalındı. New York, Woodstock'taki Maverick Konser salonundaydı. Bu, dışarıya açılan büyük açıklıkları olan güzel ahşap bir yapı. David Tudor sahneye çıktı, piyanoya oturdu ve kapağını kapattı. Daha sonra sessizce oturdu, yalnızca üç hareket arasında piyano kapağını açıp kapatmak için hareket etti. Zaman dolduktan sonra ayağa kalktı ve sahneyi terk etti.
(Piano music)
(Piyano müziği)
The audience had no idea what to think. It made people wonder if Cage is even taking his career seriously. A close friend even wrote to him, begging that he not turn his career into a joke. John Cage had, well, if you could call it, composed a piece of music that really challenged some very established ideas about music composition. It's something that musicians still debate today.
Seyircinin, ne düşüneceği konusunda hiçbir fikri yoktu. İnsanları, Cage'in kariyerini ciddiye alıp almadığını merak ettirdi. Hatta yakın bir arkadaşı, kariyerini çöpe atmaması için yalvararak ona yazdı. John Cage, müzik kompozisyonu hakkındaki bazı yerleşik fikirlere gerçekten meydan okuyan bir müzik parçası bestelemişti. Bu, müzisyenlerin bugün hala tartıştığı bir konu.
To understand just what John Cage was thinking, let's back up to the 1940s. Back then, John Cage was making a name for himself composing for the prepared piano.
John Cage'in tam olarak ne düşündüğünü anlamak için 1940'lara geri dönelim. O zamanlar John Cage Hazırlanmış piyano için beste yaparken adından söz ettiriyordu.
(Piano music)
(Piyano müziği)
To make music like this, John Cage would put objects inside the piano, between the strings. Things you just find lying around, like screws, tape and rubber erasers. So now, you've transformed the piano from a tonal instrument with high and low pitches into a collection of unique sounds. The music you're hearing is Cage's "Sonata V," from "Sonatas and Interludes for Prepared Piano." Probably his most famous work outside of "4'33''." This version was performed by Boris Berman. John Cage wrote incredibly detailed instructions about where to place each object in the piano. But it's impossible for every performer to get the exact same objects, so the sound you get is always different. Basically, it comes down to random chance. This was pretty bananas and pretty alien to the way most composers and musicians are taught to do things.
Böyle müzik yapmak için John Cage, piyanonun içine, tellerin arasına nesneler koyardı. Bunlar vida, bant ve lastik silgiler gibi etrafta bulduğunuz şeylerdi. Piyanoyu yüksek ve alçak perdelere sahip tonal bir enstrümandan benzersiz seslerden oluşan bir koleksiyona dönüştürdünüz. Duyduğunuz müzik, "Sonatas and Interludes for Prepared Piano"dan Cage'in "Sonata V" şarkısı. Muhtemelen "4'33" dışındaki en ünlü eseri. Bu versiyon Boris Berman tarafından gerçekleştirildi. John Cage, her bir nesnenin piyanoda nereye yerleştirileceğiyle ilgili inanılmaz derecede ayrıntılı talimatlar yazdı. Ancak her sanatçı için aynı nesneleri elde etmek imkansız bu nedenle aldığınız ses her zaman farklı. Temel olarak rastgele şansa bağlı. Bu oldukça zorluydu ve çoğu besteci ve müzisyene bir şeyler yapmayı öğretme şekline oldukça yabancıydı.
John Cage was becoming increasingly interested in chance and randomness and letting the universe provide the answer to the question "What note should I play next?" But to hear the answer to the question, first, you have to listen. And in the 1940s, listening to the universe was getting harder to do.
John Cage, şans ve rastlantısallıkla gittikçe daha fazla ilgileniyor ve evrenin "Bundan sonra hangi notayı çalmalıyım?" sorusuna yanıtlamasına izin veriyordu. Sorunun cevabını duymak için önce dinlemelisiniz. 1940'larda evreni dinlemek gittikçe zorlaşıyordu.
(Elevator music)
(Asansör müziği)
The Muzak company was founded in the '30s. It really took off, and soon, there was constant background music nearly everywhere. It was almost impossible to escape. John Cage realized that people were losing the option to shut out the background music of the world. He worried that Muzak would prevent people from hearing silence altogether.
Muzak şirketi 30'lu yıllarda kuruldu. Gerçekten yükseldi ve kısa süre sonra neredeyse her yerde sürekli fon müziği vardı. Kaçmak neredeyse imkansızdı. John Cage, insanların dünyanın fon müziğini kapatma seçeneğini kaybettiklerini fark etti. Muzak'ın insanların sessizliği tamamen duymasını engelleyeceğinden endişeliydi.
In 1948, four years before he wrote "4'33''," John Cage mentioned that he wanted to write a four-and-a-half-minute-long piece of silence and sell it to the Muzak company. It started as something of a political statement or an offhand comment, but this idea struck a nerve and quickly evolved. John Cage was starting to think deeply about silence. And when he visited a truly quiet place, he made a startling discovery.
1948'de, "4'33" yazmadan dört yıl önce John Cage, dört buçuk dakikalık bir sessizlik yazıp Muzak şirketine satmak istediğinden bahsetti. Politik bir açıklama ya da hazırlıksız bir yorum olarak başladı ancak bu fikir yükseldi ve hızla gelişti. John Cage sessizlik hakkında derinlemesine düşünmeye başlamıştı. Gerçekten sessiz bir yeri ziyaret ettiğinde şaşırtıcı bir keşif yaptı.
John Cage visited an anechoic chamber at Harvard University. Anechoic chambers are rooms that are acoustically treated to minimize sound to almost zero. There are no sounds in these rooms, so John Cage didn't expect to hear anything at all. But he actually heard his own blood circulating.
John Cage, Harvard Üniversitesi'nde sessiz bir odayı ziyaret etti. Sessiz odalar, sesi neredeyse sıfıra indirmek için akustik olarak işlenen odalar. Bu odalarda ses yok bu yüzden John Cage herhangi bir şey duymayı beklemiyordu. Yine de kendi kan akışını duydu.
(Pulse)
(Nabız)
I've personally experienced an anechoic chamber, and it's a really wild experience that can completely change your perceptions about sound and silence. It really felt like my brain just turning up an amplifier, grasping for anything to hear. Just like John Cage, I could very clearly hear my blood pushing through my body.
Kişisel olarak sessiz bir oda deneyimledim ve ses ve sessizlikle ilgili algılarınızı tamamen değiştirebilecek gerçekten etkileyici bir deneyim. Gerçekten, beynimin aç gözlüce herhangi bir şey duymak için yükselticiye dönüştüğünü hissettim. Tıpkı John Cage gibi kanımın vücudumda dolaştığını çok net bir şekilde duyabiliyordum.
John Cage realized, in that moment, that no matter where we are, even our bodies are making sound. There's basically no such thing as true silence. As long as you are in your body, you're always hearing something.
John Cage o anda nerede olursak olalım bedenlerimizin bile ses çıkardığını fark etti. Temelde mutlak sessizlik diye bir şey yok. Vücudunuzda olduğunuz sürece, her zaman bir şeyler duyarsınız.
This is where John Cage's interest in chance and randomness met his interest in silence. He realized that creating an environment with no distractions wasn't about creating silence. It wasn't even about controlling noise. It was about the sounds that were already there, but you suddenly hear for the first time when you're really ready to listen.
John Cage'in şansa ve rastlantısallığa olan ilgisi sessizliğe olan ilgisini burada karşıladı. Dikkat dağıtıcı olmayan bir ortam yaratmanın sessizlik yaratmakla ilgili olmadığını fark etti. Gürültüyü kontrol etmekle ilgili bile değildi. Zaten orada olan seslerle ilgiliydi. Ama gerçekten dinlemeye hazır olduğunuzda aniden ilk kez duyarsınız.
That's what's so often misunderstood about "4'33''." People assume it's a joke, but that couldn't be further from the truth. It sounds different everywhere you play it. And that's the point. What John Cage really wanted us to hear is the beauty of the sonic world around us.
"4'33'' hakkında sıklıkla yanlış anlaşılan şey bu. İnsanlar bunun bir şaka olduğunu varsayıyor ancak bu, gerçeğin ta kendisi. Çaldığınız her yerde farklı duyuluyor. Mesele de bu. John Cage'in gerçekten duymamızı istediği şey, çevremizdeki sonik dünyanın güzelliği.
(Birds chirping)
(Kuş cıvıldaması)
(Overlapping voices)
(Örtüşen sesler)
(Church bell ringing)
(Kilise çanı)
(Crickets chirping and owl hooting)
(Cırcır böcekleri cıvıldaması ve baykuş ötmesi)
"4'33''" should be a mindful experience that helps you focus on accepting things just the way they are. It's not something that anyone else can tell you how you're supposed to feel. It's deeply personal. It also brings up some pretty big questions about our sonic world. Is "4'33''" music, is it sound, is sound music? Is there even a difference? John Cage reminds us that music isn't the only kind of sound worth listening to. All sounds are worth thinking about.
"4'33''" olayları olduğu gibi kabul etmeye odaklanmanıza yardımcı olacak dikkatli bir deneyim olmalı. Bu, başka birinin size nasıl hissetmeniz gerektiğini söyleyebileceği bir şey değil. Tamamen kişisel. Aynı zamanda sonik dünyamız hakkında oldukça büyük soruları da gündeme getiriyor. "4'33''" müzik mi, ses mi, sesli müzik mi? Bir farkı var mı? John Cage, müziğin dinlemeye değer tek ses türü olmadığını hatırlatıyor. Tüm sesler düşünmeye değer.
We have a once-in-a-lifetime opportunity to reset our ears. And if we become more conscious of what we hear, we'll inherently make our world sound better. Quietness is not when we turn off our minds to sound, but when we can really start to listen and hear the world in all of its sonic beauty.
Kulaklarımızı sıfırlamak için ömür boyu bir kez fırsatımız var. Duyduklarımızın bilincine varırsak doğamız gereği dünyamızın sesini daha iyi hale getireceğiz. Sessizlik, zihnimizi sese kapattığımızda değil, dünyayı tüm ses güzelliğiyle gerçekten dinlemeye ve duymaya başlayabildiğimiz zaman oluşur.
So in this spirit, let's perform "4'33''" together, wherever you are. It's three movements, and I'll let you know when they start. Listen to the texture and rhythm of the sounds around you right now. Listen for the loud and soft, the harmonic, the dissonant, and all the small details that make every sound unique. Spend this time as mindful and focused in this real-life sonic moment. Enjoy the magnificence of hearing and listening. So here comes the first movement. Starting ... now.
Bu ruhla nerede olursanız olun birlikte "4'33"" çalalım. Sadece üç hareketten oluşuyor ve başladıklarında size haber vereceğim. Şu anda çevrenizdeki seslerin dokusunu ve ritmini dinleyin. Her sesi benzersiz kılan yüksek ve yumuşak, armonik, ahenksiz ve tüm küçük ayrıntıları dinleyin. Bu zamanı bu gerçek hayattaki sonik anda dikkatli ve odaklanmış olarak geçirin. İşitme ve dinlemedeki ihtişamın tadını çıkarın. İşte ilk hareket geliyor. Başlıyor... şimdi.
[I. Tacet]
[I. Sessizlik]
(No audio)
(Ses yok)
And here's movement two. It will be two minutes and 23 seconds.
Şimdi de ikinci hareket. 2 dakika, 23 saniye sürecek.
[II. Tacet]
[II. Sessizlik]
(No audio)
(Ses yok)
And here is the final movement. It will be one minute and 40 seconds.
Son hareket. 1 dakika, 40 saniye sürecek
[III. Tacet]
[III. Sessizlik]
(No audio)
(Ses yok)
And that's it. We did it. Thanks for listening.
Bu kadar. Başardık. Dinlediğiniz için teşekkürler.