The constant thud underneath your feet, the constrained space, and the monotony of going nowhere fast. It feels like hours have gone by, but it's only been eleven minutes, and you wonder, "Why am I torturing myself? This thing has got to be considered a cruel and unusual punishment."
Aralıksız ayak sesleri, kısıtlı alan ve bir arpa boyu yol gidememenin monotonluğu. Saatler geçmiş gibi geliyordur fakat yalnızca on bir dakika olmuştur Şöyle düşünürsünüz: “Neden kendime işkence ediyorum ki? Bu şeyin insanlık dışı bir ceza olarak görülmesi gerekiyor.
Actually, that's exactly what it is, or was. You see, in the 1800s, treadmills were created to punish English prisoners.
Aslında tam da böyledir ya da böyleydi. Koşu bantları 1800’lerde İngiliz mahkumlarını cezalandırmak için yapılmıştır.
At the time, the English prison system was abysmally bad. Execution and deportation were often the punishments of choice, and those who were locked away faced hours of solitude in filthy cells. So social movements led by religious groups, philanthropies, and celebrities, like Charles Dickens, sought to change these dire conditions and help reform the prisoners.
O dönemlerde İngiliz cezaevi sistemi berbat derecede kötüydü. İdam ve sürgün çoğunlukla tercih edilen cezalardı. Kilit altında olanlar, çok pis hücrelerde saatlerce tecrit ediliyordu. Bu nedenle dini gruplar, yardımseverler ve Charles Dickens gibi ünlülerin öncülüğündeki hareketler bu vahim koşulları değiştirmeye
When their movement succeeded, entire prisons were remodeled and new forms of rehabilitation, such as the treadmill, were introduced.
ve mahkumların düzelmesine yardım etmeye çalıştı. Hareketleri başarıya ulaştığında cezaevlerinin tamamı yeniden şekillendirildi ve koşu bandı gibi yeni rehabilitasyon yöntemleri getirildi.
Here's how the original version, invented in 1818 by English engineer Sir William Cubitt, worked. Prisoners stepped on 24 spokes of a large paddle wheel. As the wheel turned, the prisoner was forced to keep stepping up or risk falling off, similar to modern stepper machines. Meanwhile, the rotation made gears pump out water, crush grain, or power mills, which is where the name "treadmill" originated.
İngiliz mühendis Sör William Cubitt’in 1818’de geliştirdiği özgün versiyon böyle çalışıyordu. Mahkumlar büyük bir çarkın, 24 dişli boşluğuna basıyordu. Çark döndükçe mahkum, düşme riskine karşı adım atmaya devam etmek zorunda kalıyordu. Modern step makinalarına benzer şekilde. Bu arada dişlilerin dönüşü suyu pompalıyor, tahılları öğütüyor ya da değirmene güç sağlıyordu. “Ayak değirmeni” adı bundan gelmektedir.
These devices were seen as a fantastic way of whipping prisoners into shape, and that added benefit of powering mills helped to rebuild a British economy decimated by the Napoleonic Wars. It was a win for all concerned, except the prisoners.
Bu mekanizmalar, mahkumları adam etmenin harika bir yolu olarak görüldü. Değirmenlere güç sağlanması, Napolyon Savaşları’ndan dolayı daralan İngiliz ekonomisinin yeniden inşa edilmesine de fayda sağladı.
It's estimated that, on average, prisoners spent six or so hours a day on treadmills, the equivalent of climbing 5,000 to 14,000 feet. 14,000 feet is roughly Mount Everest's halfway point. Imagine doing that five days a week with little food.
Bu, mahkumlar hariç herkes için bir kazançtı. Öyle tahmin ediliyor ki mahkumlar ortalama olarak koşu bandında günde 6 saate kadar kaldılar. Bu da 1524 ile 4267 metre tırmanmaya eşdeğerdir. 4267 metre, aşağı yukarı Everest Dağı’nın yarı noktasıdır.
Cubitt's idea quickly spread across the British Empire and America. Within a decade of its creation, over 50 English prisons boasted a treadmill, and America, a similar amount.
Bunu haftanın beş günü az bir besinle sürdürdüğünüzü düşünün. Cubitt’in tasarımı, İngiliz İmparatorluğu ve Amerika’da hızlı biçimde yayıldı. İcadından sonraki on yıl içinde, 50’den fazla İngiliz cezaevi bir koşu bandına sahip olmuştu.
Unsurprisingly, the exertion combined with poor nutrition saw many prisoners suffer breakdowns and injuries, not that prison guards seemed to care. In 1824, New York prison guard James Hardie credited the device with taming his more boisterous inmates, writing that the "monotonous steadiness, and not its severity...constitutes its terror," a quote many still agree with.
Amerika’da da rakam benzer seviyedeydi. Beklendiği üzere yetersiz beslenme ve bu efor birleşince pek çok mahkumun çöküntü ve sakatlıklar yaşadığı, cezaevi gardiyanlarının ise bunlarla ilgilenmedikleri görüldü. 1824’te New York cezaevi gardiyanı James Hardie daha taşkın tutukluların ehlileştirilmesinde mekanizmanın hakkını teslim ediyor, “korkuyu tesis eden, monoton devamlılık ve zorluk” diye yazıyordu, halen birçok kişinin hemfikir olduğu bir alıntıyı.
And treadmills lasted in England until the late 19th century, when they were banned for being excessively cruel under the Prison's Act of 1898.
İngiltere’de 19. yüzyılın sonuna kadar kullanılan koşu bantları, aşırı acımasız bulunarak 1898’deki Cezaevi Yasası’yla yasaklandı. Fakat elbette bu işkence aleti
But of course the torture device returned with a vengeance, this time targeting the unsuspecting public. In 1911, a treadmill patent was registered in the U.S., and by 1952, the forerunner for today's modern treadmill had been created.
bir intikamla, bu kez her şeyden habersiz halkı hedef alarak geri döndü. 1911’de ABD’de bir koşu bandı patenti tescil edildi ve 1952’ye gelindiğinde günümüzün modern koşu bandının öncüsü yapılmıştı. 1970’lerde ABD’de koşu çılgınlığı patlak verdiğinde koşu bandı,
When the jogging craze hit the U.S. in the 1970s, the treadmill was thrust back into the limelight as an easy and convenient way to improve aerobic fitness, and lose unwanted pounds, which, to be fair, it's pretty good at doing. And the machine has maintained its popularity since.
aerobik kondisyonu geliştirmenin ve istenmeyen kiloları vermenin kolay ve kullanışlı bir yöntemi olarak yeniden ilgi odağı oldu ki dürüst olmak gerekirse bu işte gerçekten iyi. Bu makine o zamandan beri popülerliğini korudu. Dolayısıyla daha önce insanlık dışı bir ceza olan şeyle
So the next time you voluntarily subject yourself to what was once a cruel and unusual punishment, just be glad you can control when you'll hop off.
bir dahaki sefere kendi isteğinizle karşı karşıya kaldığınızda ne zaman ineceğinize kendiniz karar verdiğiniz için memnuniyet duyabilirsiniz.