I thought I'd start with telling you or showing you the people who started [Jet Propulsion Lab]. When they were a bunch of kids, they were kind of very imaginative, very adventurous, as they were trying at Caltech to mix chemicals and see which one blows up more. Well, I don't recommend that you try to do that now. Naturally, they blew up a shack, and Caltech, well, then, hey, you go to the Arroyo and really do all your tests in there.
Sizlere JPL [Jet İtiş Laboratuvarı]'nı başlatan insanları tanıtarak başlamak istiyorum. Onlar daha küçük birer çocukken, çok hayalperest, maceraperest çocuklardı, okulda kimyasalları karıştırıp hangisinin daha çok patlama yaratacağını görmeye çalışırlardı. Tabii, şuan bunu denemenizi tavsiye etmiyorum. Doğal olarak, bir barakayı havaya uçurdular, madem öyle, İşin özü, Arroyo'ya gider, bütün testlerinizi orada yaparsınız.
So, that's what we call our first five employees during the tea break, you know, in here. As I said, they were adventurous people. As a matter of fact, one of them, who was, kind of, part of a cult which was not too far from here on Orange Grove, and unfortunately he blew up himself because he kept mixing chemicals and trying to figure out which ones were the best chemicals. So, that gives you a kind of flavor of the kind of people we have there. We try to avoid blowing ourselves up.
Evet, işte bizim ilk beş çalışanımız diye adlandırdığımız çay molasındayken, malum, burada. Söylediğim gibi, onlar maceraperest insanlardı. Aslında, onlardan biri, buradan çok uzak olmayan Orange Grove bölgesinde bir çeşit tarikat üyesi gibi birşeydi ve maalesef kendini havaya uçurdu, çünkü kimyasalları karıştırıp duruyordu ve hangi kimyasalların en iyi olduğunu bulmaya çalışıyordu. Evet, burada ne tür insanların çalıştığına dair, bir fikir edinmişsinizdir. Kendimizi havaya uçurmamaya çalışıyoruz.
This one I thought I'd show you. Guess which one is a JPL employee in the heart of this crowd. I tried to come like him this morning, but as I walked out, then it was too cold, and I said, I'd better put my shirt back on. But more importantly, the reason I wanted to show this picture: look where the other people are looking, and look where he is looking. Wherever anybody else looks, look somewhere else, and go do something different, you know, and doing that. And that's kind of what has been the spirit of what we are doing.
Bunu size göstermem gerektiğini düşündüm. Bu kalabalığın içindeki bir JPL çalışanın hangisi olduğunu tahmin edin bakalım. Bu sabah onun gibi gelmeyi denedim, fakat çıkar çıkmaz, çok soğuk olduğunu farkettim, ve dedimki, en iyisi üstümü tekrar giyeyim. Fakat daha önemlisi, bu resimi göstermem istememin sebei: diğer insanların nereye baktığına bakın, bir de onun nereye baktığına bakın. Herkes nereye bakıyorsa, siz başka biryere bakın, ve gidip farklı şeyler yapın, bilirsiniz, ve o da bunu yapıyor. Ve bu da Yaptığımız işin ruhunun ne çeşit bir şey olduğudur.
And I want to tell you a quote from Ralph Emerson that one of my colleagues, you know, put on my wall in my office, and it says, "Do not go where the path may lead. Go instead where there is no path, and leave a trail." And that's my recommendation to all of you: look what everybody is doing, what they are doing; go do something completely different. Don't try to improve a little bit on what somebody else is doing, because that doesn't get you very far.
Sizlere meslektaşım Ralph Emerson'dan bir alıntı yapmak istiyorum ofisimin duvarında asılı, der ki,"Yolun seni götürebileceği yerlere gitme. Aksine yol olmayan bir yere git, ve ardında bir iz bırak." Ve benim hepinize tavsiyem: herkesin neler yaptığına bakın, her ne yapıyorlarsa; gidip tamamen farklı birşey yapın. Başka birinin yaptığı işi biraz geliştirmeye çalışmayın, çünkü bu sizi fazla ileriye taşımaz.
In our early days we used to work a lot on rockets, but we also used to have a lot of parties, you know. As you can see, one of our parties, you know, a few years ago. But then a big difference happened about 50 years ago, after Sputnik was launched. We launched the first American satellite, and that's the one you see on the left in there. And here we made 180 degrees change: we changed from a rocket house to be an exploration house. And that was done over a period of a couple of years, and now we are the leading organization, you know, exploring space on all of your behalf.
İlk günlerimizde roketler üzerinde çok çalışırdık, ama ayrıca bol bol parti yapıyorduk, bilirsiniz. Görüyorsunuz, birkaç yıl önceki bir eğlencemiz. Fakat yaklaşık 50 yıl önce Sputnik'in fırlatılmasının ardından, büyük bir değişim yaşandı. ilk Amerikan uydusunu fırlattık, şurada solda görebilirsiniz. Burada tam 180 derecelik bir dönüş yaptık: Bir roket evinden araştırma evine dönüştük. Ve bu birkaç yıl içerisinde yapıldı. bildiğiniz gibi şuan önde gelen organizasyonuz, bilirsiniz hepinizin adınıza uzayı keşfediyoruz.
But even when we did that, we had to remind ourselves, sometimes there are setbacks. So you see, on the bottom, that rocket was supposed to go upward; somehow it ended going sideways. So that's what we call the misguided missile. But then also, just to celebrate that, we started an event at JPL for "Miss Guided Missile."
Üstelik bu işi yaparken, kendimize sürekli bazı aksilikler olabileceğini hatırlatıyoruz. İşte, alttada gördüğünüz gibi, bu roketin yukarı gitmesi lazımken; bir şekilde yana doğru gitt. İşte yolunu şaşırmış füze dediğimiz bu. Fakat ardından, sırf bunu kutlamak için, JPL'de "Yolunu Şaşırmış Füze" için bir etkinlik düzenledik
So, we used to have a celebration every year and select -- there used to be competition and parades and so on. It's not very appropriate to do it now. Some people tell me to do it; I think, well, that's not really proper, you know, these days. So, we do something a little bit more serious. And that's what you see in the last Rose Bowl, you know, when we entered one of the floats. That's more on the play side. And on the right side, that's the Rover just before we finished its testing to take it to the Cape to launch it. These are the Rovers up here that you have on Mars now. So that kind of tells you about, kind of, the fun things, you know, and the serious things that we try to do. But I said I'm going to show you a short clip of one of our employees to kind of give you an idea about some of the talent that we have.
Her sene bir kutlama ve seçim yapmaya, geçit törenleri ve yarışmaları gelenek haline getirdik. Bunu şimdi yapmak pek doğru değil. Bazıları yapmamı söylüyor; Bence de bugünlerde bunu yapmak pek doğru değil. Bu yüzden, biz de biraz daha ciddi bir şeyler yaptık. Ve bu son balomuzdan gördüğünüz manzara, yürüyüş ekiplerinden birindeki gidişimizi gösteriyor. Bu daha çok işin oyun tarafı, ve sağdaki ise Gezgin, tam testleri bitirip kalkış için Cape'e götürmeden hemen önce. Bu Gezginler şu an Mars'takiler. Böylelikle yapmaya çalıştığımız işlerdeki eğlenceli denebilecek ve ciddi denebilecek şeyleri anlatmıştır denebilir. Ama size söylediğim gibi, nasıl yeteneklere sahip olduğumuzla ilgili fikir verebilmek için, çalışanlarımızdan birine ait kısa bir klip göstereceğim
Video: Morgan Hendry: Beware of Safety is an instrumental rock band. It branches on more the experimental side. There's the improvisational side of jazz. There's the heavy-hitting sound of rock. Being able to treat sound as an instrument, and be able to dig for more abstract sounds and things to play live, mixing electronics and acoustics. The music's half of me, but the other half -- I landed probably the best gig of all. I work for the Jet Propulsion Lab. I'm building the next Mars Rover. Some of the most brilliant engineers I know are the ones who have that sort of artistic quality about them. You've got to do what you want to do. And anyone who tells you you can't, you don't listen to them. Maybe they're right - I doubt it. Tell them where to put it, and then just do what you want to do. I'm Morgan Hendry. I am NASA.
Video: Morgan Hendry: "Beware of Safety" sözsüz bir rock grubu. Daha çok deneysel tarafa doğru dallanmış durumda. Jazz'ın doğaç tarafı var. Rock'ın sert vuruşlu sesi var. Sesi bir müzik aleti olarak davranabilmek ve daha soyut sesler için kazı yapmak ve canlı çalmak, elektronik ve akustiği birleştirmek. Benim bir yarım müzik, ama diğer yarım -- belki de en iyi işe sahibim. Jet İtiş Laboratuvarları için çalışıyorum. Yeni Mars Gezgini'ni inşa ediyorum. Tanıdığım en parlak mühendislerden bazıları kendilerinde bir çeşit sanatçı kalitesi taşıyanlardı. Yapmak istediğini yapmak zorundasın. Ve sana hep yapamayacağını söyleyenleri, onları siz dinlemeyin. Belki haklılar - bu konuda şüphem var. Onların söylediklerini nereye koyacağınızı söyleyin, ve sadece yapmak istediğinizi yapın. Ben Morgan Henry'yim. Ben NASA'yım.
Charles Elachi: Now, moving from the play stuff to the serious stuff, always people ask, why do we explore? Why are we doing all of these missions and why are we exploring them? Well, the way I think about it is fairly simple. Somehow, 13 billion years ago there was a Big Bang, and you've heard a little bit about, you know, the origin of the universe. But somehow what strikes everybody's imagination -- or lots of people's imagination -- somehow from that original Big Bang we have this beautiful world that we live in today.
Charles Elachi: Şimdi, oyun işlerinden ciddi işlere hareket ediyoruz, İnsanlar her zaman soruyor, neden keşfediyoruz? Neden bütün bu görevleri yapıyoruz ve neden onları keşfediyoruz. Aslında, düşüncem aslında oldukça basit. Yaklaşık 13 milyar yıl önce bir "Büyük Patlama" oldu, hakkında az çok birşeyler duymuşsunuzdur, bilirsiniz, evrenin kaynağı. Ama bir şekilde herkesin hayal gücünü etkileyen şey -- ya da birçok kişinin hayal gücünü -- bir şekilde o kaynak "Büyük Patlama"dan bugünkü yaşadığımız güzel dünyamıza sahibiz.
You look outside: you have all that beauty that you see, all that life that you see around you, and here we have intelligent people like you and I who are having a conversation here. All that started from that Big Bang. So, the question is: How did that happen? How did that evolve? How did the universe form? How did the galaxies form? How did the planets form? Why is there a planet on which there is life which have evolved? Is that very common? Is there life on every planet that you can see around the stars? So we literally are all made out of stardust. We started from those stars; we are made of stardust. So, next time you are really depressed, look in the mirror and you can look and say, hi, I'm looking at a star here. You can skip the dust part. But literally, we are all made of stardust.
Dışarıya bakıyorsunuz: gördüğünüz bütün güzellikler, etrafınızda gördüğünüz bütün o hayat, ve bu zeki konuşmayı yapan buradaki sizin ve benim gibi zeki insanlar. Herşey o Büyük Patlama ile başladı. O zaman, soru şu: Nasıl oldu? Nasıl gelişti? Evren biçimini nasıl aldı? Galaksiler nasıl oluştu? Gezegenler nasıl oluştu? Üzerinde hayatın geliştiği bir gezegen neden var? Buna çok mu sık rastlanır? Yıldızların etrafında gördüğümüz her gezegende hayat var mı? Yani aslında hepimiz bu yıldız tozundan yapılmışızdır. O yıldızlardan başladık; yıldız tozundan yapıldık. Aslında, bir daha gerçekten moral çöküntüye uğradığınızda, aynaya bakın ve kendinize bakıp, merhaba, burada bir yıldıza bakıyorum diyebilirsiniz. Toz kısmını da es geçebilirsiniz. Ama gerçekten, biz hepimiz yıldız tozlarından meydana geldik.
So, what we are trying to do in our exploration is effectively write the book of how things have came about as they are today. And one of the first, or the easiest, places we can go and explore that is to go towards Mars. And the reason Mars takes particular attention: it's not very far from us. You know, it'll take us only six months to get there. Six to nine months at the right time of the year. It's a planet somewhat similar to Earth. It's a little bit smaller, but the land mass on Mars is about the same as the land mass on Earth, you know, if you don't take the oceans into account. It has polar caps. It has an atmosphere somewhat thinner than ours, so it has weather. So, it's very similar to some extent, and you can see some of the features on it, like the Grand Canyon on Mars, or what we call the Grand Canyon on Mars. It is like the Grand Canyon on Earth, except a hell of a lot larger.
Aslında, keşfimizde yapmaya çalıştığımız şey, bugün gördüğümüz şeylerin nasıl olduğunun kitabını etkili bir şekilde yapmak. Ve ilk, ya da en kolay, gidip keşfedebileceğimiz yer de Mars'tır. Mars'ın özellikle dikkat çekmesinin sebebi ise: Bizden çok uzak olmamasıdır. Bilirsiniz, oraya gitmek sadece 6 ay alır. Yılın doğru zamanında 6 ila 9 ay arasında. Bir şekilde Dünya'ya benziyor. Biraz daha ufak, ama okyanusları hesaba katmazsanız Mars'ın yer kütlesi bilirsiniz, Dünya'nın yer kütlesi ile yaklaşık olarak aynı büyüklükte. Kutup bölgeleri var. Bizimkinden ince bir atmosferi var, bu nedenle hava olayları var. Yani, bir noktaya kadar oldukça benziyor, ve üstünde Mars'daki Büyük Kanyon gibi, ya da bizim Mars'ın Büyük Kanyon'u olarak adlandırdığımız, bazı özellikler görebilirsiniz. Dünya'daki Büyük Kanyon'a benziyor, sadece çok fazla büyük.
So it's about the size, you know, of the United States. It has volcanoes on it. And that's Mount Olympus on Mars, which is a kind of huge volcanic shield on that planet. And if you look at the height of it and you compare it to Mount Everest, you see, it'll give you an idea of how large that Mount Olympus, you know, is, relative to Mount Everest. So, it basically dwarfs, you know, Mount Everest here on Earth. So, that gives you an idea of the tectonic events or volcanic events which have happened on that planet. Recently from one of our satellites, this shows that it's Earth-like -- we caught a landslide occurring as it was happening. So it is a dynamic planet, and activity is going on as we speak today.
Aslında, bilirsiniz, Birleşik Devletler kadar büyük. Volkanları var. Ve şu da Mars'taki Olympus Dağı, gezegen üstünde büyük volkanik bir katman. Ve yüksekliğine bir bakarsanız ve Everest Dağı ile karşılaştırırsanız, Olympus Dağı'nın, Everest'e göre kadar büyük olduğunu görürsünüz. Bu yüzden,bilirsiniz, aslında Everest Dünya'da bodur kalır. Bu da size o gezegen üzerinde meydana gelen tektonik veya volkanik olaylarla ilgili bilgi verir. Kısa bir süre önce, uydularımızdan, Dünya'dakine benzyen bir toprak kaymasını olurken yakaladık. Yani hareketli bir gezegen, ve faaliyet bugün biz konuşurken de devam ediyor.
And these Rovers, people wonder now, what are they doing today, so I thought I would show you a little bit what they are doing. This is one very large crater. Geologists love craters, because craters are like digging a big hole in the ground without really working at it, and you can see what's below the surface. So, this is called Victoria Crater, which is about a few football fields in size. And if you look at the top left, you see a little teeny dark dot. This picture was taken from an orbiting satellite. If I zoom on it, you can see: that's the Rover on the surface. So, that was taken from orbit; we had the camera zoom on the surface, and we actually saw the Rover on the surface. And we actually used the combination of the satellite images and the Rover to actually conduct science, because we can observe large areas and then you can get those Rovers to move around and basically go to a certain location.
Ve bu Gezginler, insanlar şimdi, bugün ne yaptığını merak ediyor, bu yüzden size kısaca ne yaptıklarını göstermeyi düşündüm. Burası çok büyük bir krater. Jeologlar kraterleri çok sever, çünkü kraterler yeryüzünde gerçekten üzerinde çalışmadan açılmış büyük çukurlardır, ve yüzeyin altında ne olduğunu görebilirsiniz. Pekala, şunun adı Victoria Krateri, birkaç futbol sahası büyüklüğünde. Ve sol üste bakarsanız, ufak minik koyu noktayı görürsünüz. Bu resim yörüngedeki bir uydudan çekildi. Eğer ona yaklaşırsam, yüzeydeki şeyin Gezgin olduğunu görebilirsiniz. Aslında bu yörüngeden çekildi; kameranın yüzeye doğru yakın çekim yapmasını sağladık ve gerçekte yüzeyde Gezgin'i görüyoruz. Ve Aslında uydu görüntülerin birleşimini Gezgin'in gerçekte bilim yapması için kulandık, çünkü büyük bölgeleri gözlemleyebiliriz ve ardından o Gezginleri etrafta dolandırabilir ve temelde belli bir yere gönderebilirsiniz.
So, specifically what we are doing now is that Rover is going down in that crater. As I told you, geologists love craters. And the reason is, many of you went to the Grand Canyon, and you see in the wall of the Grand Canyon, you see these layers. And what these layers -- that's what the surface used to be a million years ago, 10 million years ago, 100 million years ago, and you get deposits on top of them. So if you can read the layers it's like reading your book, and you can learn the history of what happened in the past in that location.
Yani, aslında şu anda burada yaptığımız şey o Gezgin'i şuradaki kraterin içine gidiyor. Söylediğim gibi, jeologlar kraterleri çok severler. Ve bunun sebebi de, birçoğunuz Büyük Kanyon'a gitmişsinizdir, ve Büyük Kanyon'un duvarlarını görmüşsünüzdür, ve o katmanları da görürsünüz. Ve bu katmanlar nelerdir -- bir milyon, on milyon yüz milyon yıl önceki yeryüzü o katmanlardı, şimdi de birbiri üzerine birikmiş halde onlara sahipsiniz. Aslında bu katmanları okuyabilirseniz, kitap okumak gibidir, ve o bölgeninin geçmişinde neler olduğunun tarihini öğrenebilirsiniz.
So what you are seeing here are the layers on the wall of that crater, and the Rover is going down now, measuring, you know, the properties and analyzing the rocks as it's going down, you know, that canyon. Now, it's kind of a little bit of a challenge driving down a slope like this. If you were there you wouldn't do it yourself. But we really made sure we tested those Rovers before we got them down -- or that Rover -- and made sure that it's all working well.
Böylelikle, krater duvarının üstündeki katmanlardan gördüğünüz şey, ve şimdi Gezgin aşağıya iniyor, ölçüyor, bilirsiniz, özelliklerini ve kayaları inceliyor ve kanyondan inerken, bilirsiniz, Şimdi, böyle bir eğimden aşağıya inerken biraz meydan meydan okuma gibi oluyor. Eğer orada olsaydınız, siz kendi başınıza bunu yapmazdınız. Ama göndermeden önce, biz gerçekten o Gezginler'i test ettiğimizden emin olduk -- ya da o Gezgin'i-- ve herşeyin doğru çalıştığından emin olduk.
Now, when I came last time, shortly after the landing -- I think it was, like, a hundred days after the landing -- I told you I was surprised that those Rovers are lasting even a hundred days. Well, here we are four years later, and they're still working. Now you say, Charles, you are really lying to us, and so on, but that's not true. We really believed they were going to last 90 days or 100 days, because they are solar powered, and Mars is a dusty planet, so we expected the dust would start accumulating on the surface, and after a while we wouldn't have enough power, you know, to keep them warm.
En son geldiğimde, inişten kısa bir süre sonraydı -- Sanırım, inişten 100 gün sonra gibi birşeydi -- Size o Gezginler'in 100 gün bile dayandıklarını görmenin beni şaşırttığını söylemiştim. İşte, 4 yıl sonra buradayız, ve onlar hala çalışıyor. Şimdi diyebilirsiniz ki, Charles, sen bize yalan söylüyorsun ve falan filan, ama doğru değil. Gerçekten 90 ile 100 gün dayanacağını tahmin ediyorduk, çünkü güneş enerjisi ile çalışıyorlar, ve Mars da tozlu bir gezegen, yani biz tozun araç yüzeyinde birikeceğini bekliyorduk, ve bir süre sonra yeterli miktarda enerjimiz olmayacaktı, bilirsiniz, onları yeteri kadar güneşli tutmak için.
Well, I always say it's important that you are smart, but every once in a while it's good to be lucky. And that's what we found out. It turned out that every once in a while there are dust devils which come by on Mars, as you are seeing here, and when the dust devil comes over the Rover, it just cleans it up. It is like a brand new car that you have, and that's literally why they have lasted so long. And now we designed them reasonably well, but that's exactly why they are lasting that long and still providing all the science data. Now, the two Rovers, each one of them is, kind of, getting old. You know, one of them, one of the wheels is stuck, is not working, one of the front wheels, so what we are doing, we are driving it backwards. And the other one has arthritis of the shoulder joint, you know, it's not working very well, so it's walking like this, and we can move the arm, you know, that way. But still they are producing a lot of scientific data. Now, during that whole period, a number of people got excited, you know, outside the science community about these Rovers, so I thought I'd show you a video just to give you a reflection about how these Rovers are being viewed by people other than the science community.
Aslında, akıllı olmanın her zaman önemli olduğunu söylerim, ama arada bir de şanslı olmak güzel. Ve bulduğumuz da oydu. Şurada gördüğünüz üzere, arada bir Mars'ta gezen toz şeytanları geliyordu, ve bu toz şeytanları Gezgin'in üstüne gelince, temizlik yapıyor. Yeni aldığınız bir araba gibi oluyor, ve aslında bu kadar uzun süre devam etmelerinin sebebi budur. Şimdi biz bu araçları oldukça iyi tasarım yaptık ama asıl bu kadar uzun süre çalışmalarının asıl sebebi bu ve hala bilimsel veri sağlıyorlar. Şimdi, iki Gezgin, her birisi de, bir şekilde, yaşlanıyor Bilirsiniz, birisinin bir tekerleği sıkıştı ve çalışmıyor, ön tekerleklerden birisi, Bu nedenle şunu yapıyoruz, onu geri geri sürüyoruz. Ve diğerinin de omuz eklemlerinden birinde artirit var, b,lirsiniz, düzgün çalışmıyor, dolayısıyla şu şekilde yürüyor, ve biz diğer kolu, bilirsiniz, şu şekilde hareket ettirebiliyoruz. Ama hala birçok bilimsel veri üretiyorlar. Aslında bütün bu süreçte, bilirsiniz, Gezgin'lerle ilgili bilim toplumunun dışında birçok insan heyecanlandı, o nedenle size bilim toplumdan farklı toplulukların Gezginler'i nasıl gördüklerine ilişkin bir yansımasının nasıl olduğunu göstermeyi düşündüm.
So let me go on the next short video. By the way, this video is pretty accurate of how the landing took place, you know, about four years ago. Video: Okay, we have parachute aligned. Okay, deploy the airbags. Open. Camera. We have a picture right now. Yeah! CE: That's about what happened in the Houston operation room. It's exactly like this. Video: Now, if there is life, the Dutch will find it. What is he doing? What is that? CE: Not too bad.
Şimdi benim bir sonraki videoya geçmeme izin verin. Bu arada, inişin nasıl meydana geldiğini gösteren oldukça gerçekçi bir video, bilirsiniz yaklaşık olarak 4 yıl önce Video: Tamam, paraşüt kullanıma hazır. Tamam, hava yastıklarını harekete geçir. Aç. Kamera. Görüntü şu an geldi. Evet! Bu Houston'daki operasyon odasınada olanlar gibi. Tam da böyle. Şimdi, eğer hayat varsa Dutch onu bulur. Ne yapıyor? O ne? Fena değil.
So anyway, let me continue on showing you a little bit about the beauty of that planet. As I said earlier, it looked very much like Earth, so you see sand dunes. It looks like I could have told you these are pictures taken from the Sahara Desert or somewhere, and you'd have believed me, but these are pictures taken from Mars. But one area which is particularly intriguing for us is the northern region, you know, of Mars, close to the North Pole, because we see ice caps, and we see the ice caps shrinking and expanding, so it's very much like you have in northern Canada. And we wanted to find out -- and we see all kinds of glacial features on it. So, we wanted to find out, actually, what is that ice made of, and could that have embedded in it some organic, you know, material.
CE: Evet her neyse, devam edip size biraz da gezegenin güzelliklerini göstermeme izin verin. Öncede söylediğim gibi, Dünya'ya çok benziyordu, işte toprak kum tepeciklerini görüyorsunuz. Size bu resimlerin Sahra Çölü'nden veya başka yerden çekildiğini söyleyebilirdim, ve öyle görünüyor ki siz de bana inanırdınız, ama bu resimler Mars'ta çekildi. Ancak, bizim ilgimizi özellikle çeken bir kısım, kuzey kısmı, bilirsiniz, Mars'ın Kuzey Kutup'una yakın bölgelerde, çünkü burada buz tabakaları görüyoruz, ve bu buz tabakaları küçülüyor ve büyüyor, yani burada kuzey Kanada'dakine çok benzer bir şey. Ve ortaya çıkarmak istedik -- ev her türlü buzul özelliğini görebiliyoruz. Dolayısıyla, gerçekte, buzun neden yapılmış olduğunu, ve içinde biraz organik, bilirsiniz, maddenin gömülü olabileceğini bulmak istedik.
So we have a spacecraft which is heading towards Mars, called Phoenix, and that spacecraft will land 17 days, seven hours and 20 seconds from now, so you can adjust your watch. So it's on May 25 around just before five o'clock our time here on the West Coast, actually we will be landing on another planet. And as you can see, this is a picture of the spacecraft put on Mars, but I thought that just in case you're going to miss that show, you know, in 17 days, I'll show you, kind of, a little bit of what's going to happen.
Bu nedenle Phoenix adında bir uzay aracımız Mars'a doğru yol alıyor ve şu andan itibaren 17 gün, 20 saat 20 saniye sonra iniş yapacak dolayısıyla saatlerinizi ayarlayabilirsiniz. Mayısın 25'inde, buradaki batı sahili saatine göre tam da 5 civarlarında, gerçekte diğer bir gezegene iniş yapmış olacağız. Ve gördüğünüz üzere, bu da Mars yüzeyine bıraktığımız bir uzay aracı, ama düşündüm de bütün bu gösteriyi kaçırma ihtimalinize karşı, bilirsiniz, 17 gün içinde, size bir şekilde neler olacağının bir kısmını göstereceğim.
Video: That's what we call the seven minutes of terror. So the plan is to dig in the soil and take samples that we put them in an oven and actually heat them and look what gases will come from it. So this was launched about nine months ago. We'll be coming in at 12,000 miles per hour, and in seven minutes we have to stop and touch the surface very softly so we don't break that lander.
Video: Bu bizim "Yedi Dakikalık Terör" diye adlandırdığımız birşey. Yani plan toprağı kazmak ve örnekler almak ve bu örnekleri fırına koymak ve gerçekte onları ısıtmak ve hangi gazların çıkacağına bakmak. Aslında bu yaklaşık olarak dokuz ay önce fırlatıldı. Saate yaklaşık 12,000 mil hıza yaklaşacağız ve yedi dakikada durup yüzeye çok yumuşak bir şekilde dokunacağız böylelikle iniş takımlarına zarar vermemiş olacağız.
Ben Cichy: Phoenix is the first Mars Scout mission. It's the first mission that's going to try to land near the North Pole of Mars, and it's the first mission that's actually going to try and reach out and touch water on the surface of another planet.
Ben Cichy: Phoneix ilk Mars Gezgin görevi. Mars'ın Kuzey Kutup'unun yakınlarına yapılacak çalışacak ilk görev bu olacak, ve aslında başka bir gezegen yüzeyinde suya erişip dokunmaya çalışacağımız ilk görev olacak
Lynn Craig: Where there tends to be water, at least on Earth, there tends to be life, and so it's potentially a place where life could have existed on the planet in the past.
Lynn Craig: Nerede su olma olasılığı varsa, orada hayat olma olasılığı da vardır, en azından Dünya öyle ve orası potansiyel olarak gezegenin üstünde bir zamanlar hayatın var olmuş olabileceği bir yer.
Erik Bailey: The main purpose of EDL is to take a spacecraft that is traveling at 12,500 miles an hour and bring it to a screeching halt in a soft way in a very short amount of time. BC: We enter the Martian atmosphere. We're 70 miles above the surface of Mars. And our lander is safely tucked inside what we call an aeroshell.
Erik Bailey: EDL'in temel amacı, saatte 12.500 mil hızla hareket eden uzay aracını kısa bir süre içinde yumuşakça acı bir frenle durdurmak. BC: Mars atmosferine giriyoruz. Mars yüzeyinden 70 mil yukarıdayız. Ve iniş cihazı hava-dolmuşu diye tabir ettiğimiz cihazın içine tıkıştırılmış durumda.
EB: Looks kind of like an ice cream cone, more or less.
EB: Az çok dondurmaya benzeyen bir koni gibi görünüyor.
BC: And on the front of it is this heat shield, this saucer-looking thing that has about a half-inch of essentially what's cork on the front of it, which is our heat shield. Now, this is really special cork, and this cork is what's going to protect us from the violent atmospheric entry that we're about to experience.
BC: Ve önünde de şu ısı kalkanı, bu uzay gemisi gibi görünen şey, özellikle ön taraftaki bizim ısı kalkanımız olan yaklaşık yarım inç kadar olan mantar. Aslında bu çok özel bir mantar, ve bu mantar bizi deneyimlenecek olan vahşi atmosfer girişinden koruyacak olan şey.
Rob Grover: Friction really starts to build up on the spacecraft, and we use the friction when it's flying through the atmosphere to our advantage to slow us down. BC: From this point, we're going to decelerate from 12,500 miles an hour down to 900 miles an hour.
Rob Grover: Sürtüne uzay gemisinin üstüne birikmeye başlıyor, ve sürtünmeyi atmosferde uçup avantajımıza kullanarak yavaşlamada kullanıyoruz. BC: Bu noktadan sonra, saatte 12,500 milden, saatte yaklaşık 900 mile kadar hıza yavaşlayacağız.
EB: The outside can get almost as hot as the surface of the Sun.
EB: Dışı Güneşin yüzeyi kadar sıcak olabilir.
RG: The temperature of the heat shield can reach 2,600 degrees Fahrenheit.
RG: Isı kalkanınn sıcaklığı 2,600 Fahrenheit'a kadar ulaşabilir.
EB: The inside doesn't get very hot. It probably gets about room temperature. Richard Kornfeld: There is this window of opportunity within which we can deploy the parachute.
EB: İçerisi çok ısınmaz. Muhtemelen oda sıcaklığında olur. Richard Kornfeld: İçerisinden paraşütün harekete geçirilebilme olasığımız olan bir penceremiz var.
EB: If you fire the 'chute too early, the parachute itself could fail. The fabric and the stitching could just pull apart. And that would be bad.
EB:Eğer paraşütü çok erken açarsak, paraşütün kendisi başarısız olabilir. Kumaş yırtılabilir ve dikiş yerleri ayrılabilir. Ve bu da kötü olurdu.
BC: In the first 15 seconds after we deploy the parachute, we'll decelerate from 900 miles an hour to a relatively slow 250 miles an hour. We no longer need the heat shield to protect us from the force of atmospheric entry, so we jettison the heat shield, exposing for the first time our lander to the atmosphere of Mars.
BC: Paraşütün harekete geçirilmesinden sonraki ilk 15 saniyede, saatte 900 milden, izafi olarak daha yavaş denebilecek saatte 250 mile kadar yavaşlayacağız. Bu noktadan sonra ısı kalkanının bizi atmosfere giriş kuvvetinden korumasına ihtiyacımız yok, bu nedenle iniş aracını ilk defa Mars atmosferine maruz bırakarak ısı kalkanını yükten atıyoruz.
LC: After the heat shield has been jettisoned and the legs are deployed, the next step is to have the radar system begin to detect how far Phoenix really is from the ground.
LC: Isı kalkanı yükten atılınca ve ayakları harekete geçmeye başladıktan sonra, bir sonraki adım radar sisteminin Phoneix'in yeryüzünden gerçekte ne kadar uzak olduğunu taraması gerekiyor.
BC: We've lost 99 percent of our entry velocity. So, we're 99 percent of the way to where we want to be. But that last one percent, as it always seems to be, is the tricky part.
BC: Atmosfere giriş hızımızın %99'unu kaybettik. Bu nedenle, ulaşmak istediğimiz noktaya %99 varmış durumdayız. Ama bu son %1, her zaman olduğu gibi, en zorlu kısım.
EB: Now the spacecraft actually has to decide when it's going to get rid of its parachute.
EB: Şimdi uzay aracının aslında paraşütten ne zaman kurtulması gerekeceğine karar vermesi gerekiyor.
BC: We separate from the lander going 125 miles an hour at roughly a kilometer above the surface of Mars: 3,200 feet. That's like taking two Empire State Buildings and stacking them on top of one another.
BC: İniş yapıcak olan parçayı saatte 125 mille hareket ederken, kabaca Mars'ın yüzeyinden bir kilometre (3.200 feet) yukarıda ayıracağız. Şuna benziyor, İki tane Empire State binasını alıp birbirinin üstüne istifleyin.
EB: That's when we separate from the back shell, and we're now in free-fall. It's a very scary moment; a lot has to happen in a very short amount of time. LC: So it's in a free-fall, but it's also trying to use all of its actuators to make sure that it's in the right position to land.
EB: İşte o an arka kalkandan ayıracağız, ve şimdi serbest düşüşteyiz. Çok korkunç bir an: çok kısa bir zaman diliminde birçok şey olabilir. LC: İşte şimdi serbest düşüşte, aynı zaman da bütün uyarıcılarını kullanarak doğru yere ineceğinden emin olma gayretinde.
EB: And then it has to light up its engines, right itself, and then slowly slow itself down and touch down on the ground safely.
EB: Bundan sonra motorlarını kendi başına ateşleyip yavaş yavaş alçalıp yere güvenli bir şekilde iniş yapmak zorunda.
BC: Earth and Mars are so far apart that it takes over ten minutes for a signal from Mars to get to Earth. And EDL itself is all over in a matter of seven minutes. So by the time you even hear from the lander that EDL has started it'll already be over.
BC: Dünya ve Mars biririnden o kadar uzak mesafedeki, bir sinyalin Mars'tan Dünya'ya ulaşması için 10 dakikadan fazla süre alıyor. Ve EDL de yaklaşık olarak 7 dakikalık bir mesafede. Yani iniş cihazından EDL'in çalışmaya başladığını duyduğunuzda zaten herşey bitmiş oluyor.
EB: We have to build large amounts of autonomy into the spacecraft so that it can land itself safely.
EB Aracın kendi kendini güvenli bir şekilde indirebilmesi için, büyük oranda kendi kendini yönetebilecek şekilde inşa etmeniz gerek.
BC: EDL is this immense, technically challenging problem. It's about getting a spacecraft that's hurtling through deep space and using all this bag of tricks to somehow figure out how to get it down to the surface of Mars at zero miles an hour. It's this immensely exciting and challenging problem.
BC: EDL büyük oranda teknik olarak meydan okuyan bir sorun. Derin uzayda son sürat giden ve elinde olan her türlü imkanı kullanarak bir şekilde Mars yüzeyine saatte sıfır kilometreyle nasıl ineceğini hesaplayabilen bir uzay aracı. Yoğun derecede heyecan verici ve meydan okuyan bir sorun.
CE: Hopefully it all will happen the way you saw it in here. So it will be a very tense moment, you know, as we are watching that spacecraft landing on another planet.
CE: Umarım herşey burada gördüğünüz gibi gerçekleşir. Bilirsiniz, bu neden uzay gemisinin başka bir gezgene iniş yapmasını izlemek oldukça gergin anlara yaşatacak.
So now let me talk about the next things that we are doing. So we are in the process, as we speak, of actually designing the next Rover that we are going to be sending to Mars. So I thought I would go a little bit and tell you, kind of, the steps we go through. It's very similar to what you do when you design your product. As you saw a little bit earlier, when we were doing the Phoenix one, we have to take into account the heat that we are going to be facing. So we have to study all kinds of different materials, the shape that we want to do. In general we don't try to please the customer here. What we want to do is to make sure we have an effective, you know, an efficient kind of machine.
Şimdi size yapacağımız sonraki işler hakkında bilgi vereyim. Aslında, konuştuğumuz sıralarda, Mars'a göndereceğimiz diğer Gezgin'in tasarımlarını geliştirme sürecindeyiz. Bu nedenle, düşündüm ki, size bir şekilde, nasıl basamaklardan geçtiğimiz hakkında kısaca bahsedeyim. Sizin projeinizi tasarlarken neler yaptığınıza çok benziyor. Az önce de gördüğünüz üzere, Phoenix'i inşa ederken nelerle karşılaşabileceğimiz ısının hesabını yapıyoruz. Bu nedenle her çeşit malzeme, yapmak istediğimiz şekil üzerinde çalışmalar yapıyoruz. Genelde müşteri memnuniyeti için çalışmıyoruz. Yapmak isteiğimiz şey, etkili, bilirsiniz, ve verimli bir makine yapımından emin olmaya çalışıyoruz.
First we start by we want to have our employees to be as imaginative as they can. And we really love being close to the art center, because we have, as a matter of fact, one of the alumni from the art center, Eric Nyquist, had put a series of displays, far-out displays, you know, in our what we call mission design or spacecraft design room, just to get people to think wildly about things. We have a bunch of Legos. So, as I said, this is a playground for adults, where they sit down and try to play with different shapes and different designs.
İlk önce çalışanlarımızdan, olabildikleri kadar yaratıcı olmalarını istiyoruz. Ve gerçekten sanat merkezi gibi olmayı çok seviyoruz, çünkü, aslında, bir tane sanat merkezi mezunumuz bile var. Eric Nyquiest, bir dizi sunuş yaptı, çok farklı sunuşlar, bilirsiniz, bizim görev tasarım ya da uzay gemisi tasarım odası diye adlandırdığımız odada, insanları sadece çılgın düşünmeye itmek için. Birçok Lego'muz var. Yani, söylediğim gibi, burası oturup, farklı şekiller tasarımlarla oynamaya çalışan yetişkinler için bir oyun alanı.
Then we get a little bit more serious, so we have what we call our CAD/CAMs and all the engineers who are involved, or scientists who are involved, who know about thermal properties, know about design, know about atmospheric interaction, parachutes, all of these things, which they work in a team effort and actually design a spacecraft in a computer to some extent, so to see, does that meet the requirement that we need. On the right, also, we have to take into account the environment of the planet where we are going. If you are going to Jupiter, you have a very high-radiation, you know, environment. It's about the same radiation environment close by Jupiter as inside a nuclear reactor.
Ondan sonra biraz daha fazla ciddileşiyoruz, bu nedenle CAD/CAM diye adlandırdığımız, bütün mühendislerimizin veya bilim adamlarımızın müdahil olduğu, sıcaklık özelliklerini bilen, tasarım bilen, atmosfer etkileşimlerini bilen, paraşütler ve bütün bunları bilien, bir takım gayretiyle çalışan, ve aslında bilgisayarda bir yere kadar uzay gemisinin tasarımını yapan, yani ne ihtiyacımız varsa onu yapanlar. Sağ tarafta, gezegende nereye doğru gittiğimize dikkat da etmemiz gerekiyor. Jupiter'e gidiyorsanız, çok yüksel bir radyasyona maruz kalırısnız, bilirsiniz, çevre. Burada yaklaşık olarak Jupiter'e yakın bir yerdeki radyasyon bir nükleer bir reaktörün içindekine eşit.
So just imagine: you take your P.C. and throw it into a nuclear reactor and it still has to work. So these are kind of some of the little challenges, you know, that we have to face. If we are doing entry, we have to do tests of parachutes. You saw in the video a parachute breaking. That would be a bad day, you know, if that happened, so we have to test, because we are deploying this parachute at supersonic speeds. We are coming at extremely high speeds, and we are deploying them to slow us down. So we have to do all kinds of tests. To give you an idea of the size, you know, of that parachute relative to the people standing there.
Yani düşünün: bilgisayarınızı alıp nükleer bir reaktöre atıyorsunuz ve hala çalışmak zorunda. Aslında bunlar, yüzyüze gelmek zorunda olduğunuz,bilirsiniz, çeşitli ufak meydan okumalar. Eğer giriş yapacaksak, paraşütleri test etmek zorundayız. Videoda paraşütün yırtıldığını gördünüz. Olsaydı kötü bir gün olurdu olurdu, bilirsiniz, eğer olursa diye test etmek zorundayız, çünkü bu paraşütü ses hızının üstünde hızlarda açıyoruz. Aşırı yüksek hızlara yaklaşıyoruz, ve bizi yavaşlatsın diye onları açıyoruz. Bu nedenle her türlü testi yapmak zorundayız. Size o paraşütün boyutları ile ilgili orada ayakta duran insanlarla oransal bir bir bilgi vermek gerekirse, bilirsiniz.
Next step, we go and actually build some kind of test models and actually test them, you know, in the lab at JPL, in what we call our Mars Yard. We kick them, we hit them, we drop them, just to make sure we understand how, where would they break. And then we back off, you know, from that point. And then we actually do the actual building and the flight. And this next Rover that we're flying is about the size of a car. That big shield that you see outside, that's a heat shield which is going to protect it. And that will be basically built over the next year, and it will be launched June a year from now. Now, in that case, because it was a very big Rover, we couldn't use airbags. And I know many of you, kind of, last time afterwards said well, that was a cool thing to have -- those airbags. Unfortunately this Rover is, like, ten times the size of the, you know, mass-wise, of the other Rover, or three times the mass. So we can't use airbags. So we have to come up with another ingenious idea of how do we land it. And we didn't want to take it propulsively all the way to the surface because we didn't want to contaminate the surface; we wanted the Rover to immediately land on its legs.
Bir sonraki adım, gidip gerçekten test modellerini inşa ediyoruz ve onları gerçekten test ediyoruz, bilirsiniz Mars Bahçesi adını verdiğimiz JPL laboratuarlarında. Tekmeliyoruz, dövüyoruz, düşürüyoruz, nasıl, nerede çalışmayacaklarını anladığımızdan emin olmak istiyoruz. Ve sonra geri çekiliyoruz, bilirsiniz, bu noktadan sonra. Ve ondan sonra asıl inşa ve uçuşu yapıyoruz. Ve bu da bir sonraki uçuracağımız yaklaşık bir araba büyüklüğündeki Gezgin. Dışıda gördüğünüz o büyük kalkan, onu koruyacak olan ısı kalkanı o. Ve aslında gelecek yıl boyunca inşaa edilecek, ve bu yıldan bir yıl sonra Hazian ayında fırlatılacak. Şimdi, bu durumda, çok büyük bir Gezgin olduğu için, hava yastığı kullanamıyoruz. Ve birçoğunuzun, bir şekilde, son geldiğimde, o hava yastığı olması çok iyi olurdu demiştiniz. Aslında bu Gezgin, bilirsiniz, boyut bakımından diğer Gezgin'in 10 katı büyüklüğünde, ve kütle bakımından 3 katı büyüklüğünde. Dolayısıyla, hava yastığı kullanamayız. Bu nedenle inişle ilgili çok daha zekice bir fikirle geldik. Ve itiş gücüyle yüzeye kadar gitmek istemedik çünkü yüzeyin kirlenmesini istemiyorduk, Gezgin'in o an ayakları üstüne iniş yapmasını istedik.
So we came up with this ingenious idea, which is used here on Earth for helicopters. Actually, the lander will come down to about 100 feet and hover above that surface for 100 feet, and then we have a sky crane which will take that Rover and land it down on the surface. Hopefully it all will work, you know, it will work that way. And that Rover will be more kind of like a chemist. What we are going to be doing with that Rover as it drives around, it's going to go and analyze the chemical composition of rocks. So it will have an arm which will take samples, put them in an oven, crush and analyze them. But also, if there is something that we cannot reach because it is too high on a cliff, we have a little laser system which will actually zap the rock, evaporate some of it, and actually analyze what's coming from that rock. So it's a little bit like "Star Wars," you know, but it's real. It's real stuff. And also to help you, to help the community so you can do ads on that Rover, we are going to train that Rover to actually in addition to do this, to actually serve cocktails, you know, also on Mars.
Dolayısıyla Dünya'da helikopterlerde kullandığımız bu müthiş fikri bulduk. Aslında, inişten sorumlu bölüm yerden 100 feet kadar yukarıya gelip yüzeyin 100 feet yukarısında asılı duracak, ve bundan sonra Gezgin'i alıp yüzeye iniş yapmasını sağlayacak bir bir gökyüzü vincimiz var. Umarım herşey yolunda gider, bilirsiniz, çalışması gerektiği gibi. Ve bu Gezgin daha çok bir kimyacıya benzeyecek. Etrafta gezerken o Gezgin'le yapacağımız şey şu ki, gidip kayaların kimyasal bileşimlerini analiz edecek. Bu nedenle örnek toplayan, onları fırına koyan, parçalayan ve analiz eden bir kolu var. Ama aynı zamanda, çok yüksek bir uçurumda olup ulaşamayacağımız birşeyler olursa, kayaya enerji gönderip, bir kısmını buharlaştırdıktan sonra, aslında kayanın nelerden oluşacağını analiz edecek ufak lazerli bir sistemimiz var. Aslında, biraz Yıldız Savaşları gibi, bilirsiniz, ama bu gerçek. Bu gerçeği. Ve bir de size yardımcı olması için, topluma faydası olsun diye onunla reklam yapabilmeniz için yaptıklarının yanısıra, koktail sunması konusunda onu eğiteceğiz, bilirsiniz, Mars yüzeyinde de.
So that's kind of giving you an idea of the kind of, you know, fun things we are doing on Mars. I thought I'd go to "The Lord of the Rings" now and show you some of the things we have there. Now, "The Lord of the Rings" has two things played through it. One, it's a very attractive planet -- it just has the beauty of the rings and so on. But for scientists, also the rings have a special meaning, because we believe they represent, on a small scale, how the Solar System actually formed. Some of the scientists believe that the way the Solar System formed, that the Sun when it collapsed and actually created the Sun, a lot of the dust around it created rings and then the particles in those rings accumulated together, and they formed bigger rocks, and then that's how the planets, you know, were formed.
Dolayısıyla Mars yüzeyinde yapacağımız eğlenceli şeyler hakkında bir çeşit bilgi veriyor. Şimdi "Yüzüklerin Efendisi"ne gitmeliyim diye düşünüyorum ve orada bulduğumuz bazı şeyleri göstermeliyim. Şimdi, Yüzüklerin Efendisi'nin iki önemli özelliği var. Birincisi, çok çekici bir gezegen -- halkaları çok güzel falan filan. Ama bilim insanları için, halkaların özel bir anlamı da var, Çünkü biz onların, ufak boyutta, Güneş sisteminin aslında nasıl oluştuğunu temsil ettiğine inanıyoruz. Bazı bilim insanları Güneş Sistemi'nin şu şekilde oluştuğuna inanıyor, Güneş üzerine çoküp aslında Güneş'i oluşturunca etrafındaki tozların birçoğu halkaları oluşturdu, ardından bu parçacıklar biraraya gelip bütünleştiler, ve daha büyük kayaları oluşturdular, ve bu şekilde gezegenler, bilirsiniz, oluştu.
So, the idea is, by watching Saturn we're actually watching our solar system in real time being formed on a smaller scale, so it's like a test bed for it. So, let me show you a little bit on what that Saturnian system looks like. First, I'm going to fly you over the rings. By the way, all of this is real stuff. This is not animation or anything like this. This is actually taken from the satellite that we have in orbit around Saturn, the Cassini. And you see the amount of detail that is in those rings, which are the particles. Some of them are agglomerating together to form larger particles. So that's why you have these gaps, is because a small satellite, you know, is being formed in that location. Now, you think that those rings are very large objects. Yes, they are very large in one dimension; in the other dimension they are paper thin. Very, very thin. What you are seeing here is the shadow of the ring on Saturn itself. And that's one of the satellites which was actually formed on that one. So, think about it as a paper-thin, huge area of many hundreds of thousands of miles, which is rotating.
Dolayısıyla, Satürn'ü izleyerek aslında güneş sistemimizin gerçek zamanda nasıl oluştuğunu ufak ölçekte izlemiş oluyoruz, yani bir test ortamı gibi görülebilir. Yani, size şimdi bu Satürn sisteminin neye benzediği hakkında ufak birşeyler göstereyim. İlk önce, sizi halkaların üzerinden uçuracağım. Bu arada, bütün bu gördükleriniz gerçek . Bunlar animasyon veya benzer başka birşey değil. Bu aslen Saturn etrafında yörüngede bulunan Cassini adlı uydumuzdan alınmıştır. Ve oradaki halkalardaki detayın boyutunu görüyorsunuz ki onlar da parçacıklardır. Bazıları birleşerek büyük parçacıkları oluştururlar. O yüzden buradaki boşluklar mevcut, sebebi de, bilirsiniz, o bölgede ufak bir uydu oluştuğundandır. Şimdi, bu halkaların çok büyük nesneler olduğunu düşünüyorsunuz. Evet, çok büyükler ama bir boyutta; diğer boyutta bir kağıt kalınlığındadırlar. Çok, çok ince. Burada gördüğünüz şey, halkaların Satürn'ün kendi üstüneki gölgesidir. Ve şu da tam da üstünde oluşan uydularından birininkidir. Aslında, kağıt kalınlığında, yüzlerce binlik millik geniş bir arazi boyutlarında, dönen ince bir kağıt olarak düşünün.
And we have a wide variety of kind of satellites which will form, each one looking very different and very odd, and that keeps scientists busy for tens of years trying to explain this, and telling NASA we need more money so we can explain what these things look like, or why they formed that way. Well, there were two satellites which were particularly interesting. One of them is called Enceladus. It's a satellite which was all made of ice, and we measured it from orbit. Made of ice. But there was something bizarre about it. If you look at these stripes in here, what we call tiger stripes, when we flew over them, all of a sudden we saw an increase in the temperature, which said that those stripes are warmer than the rest of the planet.
Ve pekçok çeşitli nitelikte uydularımız var, herbiri de çok farklı ve garip görünüyor, ve bunu da açıklamaya çalışmak için bilim insanlarını onyıllardır uğraşıyor, ve neye benzedikleri veya neden bu şekilde oluştuklarını açıklayabilmek için NASA'ya daha çok paraya ihtiyacımız olduğunu söylüyorlar. Aslında, özellikle ilginç olan iki uydu var. Birisinin adı Enceladus. Bu tamamen buzdan meydana gelmiş bir uydu, ve bunu da yörüngesinde dolaşırken ölçtük. Buzdan yapılmış. Ama onun hakkında garip birşey vardı. Şurada gördüğünüz şeritler ki biz onlara kaplan şeritleri diyoruz, üstlerinden geçerken, bir anda sıcaklığın arttığını tespit ettik ki bu da o şeritlerin gezegenin diğer bölgelerinden daha sıcak olduğunu söyler.
So as we flew by away from it, we looked back. And guess what? We saw geysers coming out. So this is a Yellowstone, you know, of Saturn. We are seeing geysers of ice which are coming out of that planet, which indicate that most likely there is an ocean, you know, below the surface. And somehow, through some dynamic effect, we're having these geysers which are being, you know, emitted from it. And the reason I showed the little arrow there, I think that should say 30 miles, we decided a few months ago to actually fly the spacecraft through the plume of that geyser so we can actually measure the material that it is made of. That was [unclear] also -- you know, because we were worried about the risk of it, but it worked pretty well. We flew at the top of it, and we found that there is a fair amount of organic material which is being emitted in combination with the ice. And over the next few years, as we keep orbiting, you know, Saturn, we are planning to get closer and closer down to the surface and make more accurate measurements.
Biraz uzaklaştıktan sonra, geriye baktık. Ve tahmin edin ne oldu? Yüzeyden dışarıya doğru püsküren Gayzerleri gördük Yani burası Satürn'ün "Yellow Stone" parkı gibiyidi. O gezegenden çıkan buz gayzerleri görüyoruz, bunlar da okyanusun varlığını işaret ediyor, bilirsiniz, yüzeyin altında. Ve bir şekilde, dinamik bir etki sayesinde, bilirsiniz, ondan püsküren bu gayzerleri görüyoruz. Ve buradaki bu ufak oku göstermemin sebebi ise Sanırım 30 mil diyor, aslında birkaç ay önce bir uzay aracını bir gayzerin çıkış ağzının üzerinden uçurmaya karar verdik böylelikle neden yapıldığını ölçebiliriz. Bu da aslında -- bilirsiniz, çünkü riskten endişelendik, ama herşey yolunda gitti. Tam üstünde uçtuk, ve fırlatılan ince buzun içinde oldukça tatmin edici miktarlarda organik madde bulduk. Ve birkaç yıl içinde, Satürn etrafında yörüngeyken, bilirsiniz, yüzeye daha da yakınlaşmayı ve daha keskin ölçümler yapmayı planlıyoruz.
Now, another satellite also attracted a lot of attention, and that's Titan. And the reason Titan is particularly interesting, it's a satellite bigger than our moon, and it has an atmosphere. And that atmosphere is very -- as dense as our own atmosphere. So if you were on Titan, you would feel the same pressure that you feel in here. Except it's a lot colder, and that atmosphere is heavily made of methane. Now, methane gets people all excited, because it's organic material, so immediately people start thinking, could life have evolved in that location, when you have a lot of organic material. So people believe now that Titan is most likely what we call a pre-biotic planet, because it's so cold organic material did not get to the stage of becoming biological material, and therefore life could have evolved on it.
Şimdi, epey bir ilgimizi çeken bir diğer bir uydu, ve o Titan. Ve ilgi çekmesinin özellikli sebebi, bizim uydumuz Ay'dan daha büyük, ve atmosferi var. Ve bu atmosfer çok -- bizim atmosferimiz kadar yoğun. Aslında eğer Titan'da olsaydınız, yaklaşık olarak buradakiyle aynı basıncı hissedebilirdiniz. O atmosferin çok soğuk olması ve yoğunlukla metandan oluşması dışında Şimdi, metan birçok insanı heyecanlandırıyor, çünkü organik bir madde, bu nedenle insanlar hemen düşünmeye başlıyor, birçok organik maddenin olduğu o bölgede hayat evrimleşmiş olabilir mi. Bu nedenle insanlar Titan'ın daha çok bir biyoloji öncesi gezegen olduğuna inanıyor, çünkü o kadar soğuk ki organik madde biyolojik madde evresine gelememiş, ve bu nedenle üzerindeki hayat evrimleşebilir.
So it could be Earth, frozen three billion years ago before life actually started on it. So that's getting a lot of interest, and to show you some example of what we did in there, we actually dropped a probe, which was developed by our colleagues in Europe, we dropped a probe as we were orbiting Saturn. We dropped a probe in the atmosphere of Titan. And this is a picture of an area as we were coming down. Just looked like the coast of California for me. You see the rivers which are coming along the coast, and you see that white area which looks like Catalina Island, and that looks like an ocean. And then with an instrument we have on board, a radar instrument, we found there are lakes like the Great Lakes in here, so it looks very much like Earth. It looks like there are rivers on it, there are oceans or lakes, we know there are clouds. We think it's raining also on it. So it's very much like the cycle on Earth except because it's so cold, it could not be water, you know, because water would have frozen. What it turned out, that all that we are seeing, all this liquid, [is made of] hydrocarbon and ethane and methane, similar to what you put in your car.
Yani 3 milyar yıl önceki, gerçekte hayatın başlamasından önceki donmuş Dünya olabilir. Bu nedenle çok ilgi çekiyor, ve size orada ne yaptığımıza dair bir örnek göstermek gerekirse, aslında Avrupa'daki meslekdaşlarımızın geliştiriği bir keşif aracı gönderdik, Saturn etrafında yörüngedeyken bu keşif aracını bıraktık. Titan'ın atmosferine bıraktık. Bu resimde inerken çekilen bir bölgenin fotoğrafı. Bana göre tam da Kaliforniya sahillerine benziyor. Kıyı boyunca uzanan nehirleri görüyorsunuz, ve Catalina Adası'na benzeyen beyaz bölgeyi görüyorsunuz, ve şu da okyanusa benziyor. Ve aracın üzerinde bulunan bir cihazla, radar cihazıyla, Buradaki Büyük Göller'e benzeyen göller bulduk, yani Dünya'ya oldukça benziyor. Öyle görünüyor ki, üzerinde nehirler, okyanuslar ve göller var, bulutların olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda yağmur da yağdığını düşünüyoruz. Aslında çok soğuk olmasının haricinde Dünya'daki döngüye çok benziyor, orada su da olmayabilir, bilirsiniz, çünkü su donmuş olmalı. Aslında iş şuna dönüşüyor ki orada bütün gördüklerimiz, o sıvı, hidrokarbon, etan ve metan, arabanıza koyduğunuza benzer birşey.
So here we have a cycle of a planet which is like our Earth, but is all made of ethane and methane and organic material. So if you were on Mars -- sorry, on Titan, you don't have to worry about four-dollar gasoline. You just drive to the nearest lake, stick your hose in it, and you've got your car filled up. On the other hand, if you light a match the whole planet will blow up. So in closing, I said I want to close by a couple of pictures. And just to kind of put us in perspective, this is a picture of Saturn taken with a spacecraft from behind Saturn, looking towards the Sun. The Sun is behind Saturn, so we see what we call "forward scattering," so it highlights all the rings. And I'm going to zoom. There is a -- I'm not sure you can see it very well, but on the top left, around 10 o'clock, there is a little teeny dot, and that's Earth. You barely can see ourselves. So what I did, I thought I'd zoom on it. So as you zoom in, you know, you can see Earth, you know, just in the middle here. So we zoomed all the way on the art center.
İşte burada bizim Dünya'mız gibi bir döngüsü olan bir gezegen var, ama tamamen etan, metan ve organik maddeden oluşmuş Yani eğer Mars'ta olsaydınız -- pardon Titan'da, 4 dolarlık benzin fiyatı ile ilgili endişelenmek zorunda olmazdınız. En yakın göle gider, hortumunuzu sokar, ve aracınızın deposu tamamen doldurmuş olurdunuz. Diğer bir yandan, eğer bir kibrit çakarsanız tüm gezegen havaya uçar. Kapanışta, birkaç fotoğrafla kapatmak istediğimi söylemiştim. Sadece bize bir bakış açısı vermesi için, bu fotoğraf Saturn'ün arka tarafındaki bir uzay aracından çekilen Saturn'ün bir fotoğrafı, Güneş'e bakıyor. Güneş Saturn'ün arkasında, gördüğümüz "öne saçılma" olarak adlandırdığımız birşey, bu da bütün halkaları parlaklaştırıyor. Ve şimdi yakınlaştıracağım. Burada -- çok iyi görebiliyor musunuz emin değilim, sol üstte, saat 10 konumunda, ufak minik bir noktacık var, ve o da Dünya. Kendimizi ancak görebiliyorsunuz. Yani yaptığım şey şuydu, düşündüm ki yakınlaşmalıyım. Yani yakınlaştıkça, bilirsiniz, dünyayı görebilirsiniz, tam da şurada ortalarda. Bu nedenle biz de sanat merkezine kadar yakınlaştık.
So thank you very much.
Çok teşekkür ederim.