When I was a kid, I was obsessed with the Guinness Book of World Records, and I really wanted to set a world record myself. But there was just one small problem: I had absolutely no talent. So I decided to set a world record in something that demanded absolutely no skill at all. I decided to set a world record in crawling.
Çocukken, Guinnnes Rekorlar Kitabı'na bayılırdım ve kendi rekorumu kırmayı gerçekten çok istiyordum. Ama küçük bir problem vardı: Ciddi anlamda yeteneksizdim. Ben de herhangi bir yetenek gerektirmeyen bir şeyle ilgili rekor kırmaya karar verdim. Emeklemekte dünya rekoru.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Now, the record at the time was 12 and a half miles, and for some reason, this seemed totally manageable.
O zamanki rekor 20 km. idi ve bu kesinlikle yapılabilir gibi geliyordu.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I recruited my friend Anne, and together we decided, we didn't even need to train.
Arkadaşım Anne'den yardım aldım ve birlikte antreman yapmaya bile gerek olmadığına karar verdik.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
And on the day of our record attempt, we put furniture pads on the outside of our good luck jeans and we set off, and right away, we were in trouble, because the denim was against our skin and it began to chafe, and soon our knees were being chewed up. Hours in, it began to rain. Then, Anne dropped out. Then, it got dark. Now, by now, my knees were bleeding through my jeans, and I was hallucinating from the cold and the pain and the monotony. And to give you an idea of the suffer-fest that I was undergoing, the first lap around the high school track took 10 minutes. The last lap took almost 30.
Rekor deneme günü geldiğinde uğurlu kotlarımızın dışına keçeden pedler yerleştirdik ve emeklemeye başladık. Çok zaman geçmeden başımız beladaydı, çünkü kot pantalon cildimizi tahriş etmişti ve dizlerimiz sürtünmeden dolayı acıyordu. Saatler sonra yağmur yağmaya başladı. Anne pes etti. Daha sonra hava karardı ve dizlerim pantalonumun içinde kanıyordu ve soğuktan ve acıdan dolayı halüsinasyonlar görüyordum. Ve gerçekten nasıl çok acı çektiğimi şöyle anlatayım: Lisenin parkuru etrafındaki ilk tur 10 dakika sürdü. Son tur ise 30 dakika.
After 12 hours of crawling, I stopped, and I had gone eight and a half miles. So I was short of the 12-and-a-half-mile record.
12 saatlik emeklemeden sonra durdum ve toplamda 13 km. katetmiştim. Yani rekorun 7 km. gerisindeydim.
Now, for many years, I thought this was a story of abject failure, but today I see it differently, because when I was attempting the world record, I was doing three things. I was getting outside my comfort zone, I was calling upon my resilience, and I was finding confidence in myself and my own decisions. I didn't know it then, but those are not the attributes of failure. Those are the attributes of bravery.
Yıllar boyunca bu deneyimimin küçük düşürücü bir şey olduğunu düşündüm, fakat şu anda farklı olarak bakabiliyorum, çünkü bu rekoru kırmak isterken üç şey yapıyordum. Rahatlık bölgemden çıkıp dayanıklılığımı test ederek kendime olan güvenimi bulmaya çalışıyordum ve kendi kararlarımı verebiliyordum. O zaman bunu fark etmemiştim ama bu bir başarısızlık örneği değildi. Bu cesaretin bir örneğiydi.
Now, in 1989, at the age of 26, I became a San Francisco firefighter, and I was the 15th woman in a department of 1,500 men.
1989 yılında 26 yaşımda San Francisco'da itfaiyeciliğe başladım ve içinde 1500 erkek olan birimde, 15. kadındım.
(Applause)
(Alkışlar)
And as you can imagine, when I arrived there were many doubts about whether we could do the job. So even though I was a 5'10", 150-pound collegiate rower, and someone who could endure 12 hours of searing knee pain --
Tahmin edebileceğiniz üzere, bu işi yapıp yapamayacağıma dair bir çok şüphe vardı. 175 cm. 68 kiloluk bir kürek sporcusu olmama ve 12 saatlik diz ağrılarına dayanabilen biri olmama rağmen --
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I knew I still had to prove my strength and fitness.
Gücümü ve sağlamlığımı kanıtlamam gerektiğini biliyordum.
So one day a call came in for a fire, and sure enough, when my engine group pulled up, there was black smoke billowing from a building off an alleyway. And I was with a big guy named Skip, and he was on the nozzle, and I was right behind, and it was a typical sort of fire. It was smoky, it was hot, and all of a sudden, there was an explosion, and Skip and I were blown backwards, my mask was knocked sideways, and there was this moment of confusion. And then I picked myself up, I groped for the nozzle, and I did what a firefighter was supposed to do: I lunged forward, opened up the water and I tackled the fire myself. The explosion had been caused by a water heater, so nobody was hurt, and ultimately it was not a big deal, but later Skip came up to me and said, "Nice job, Caroline," in this surprised sort of voice.
Bir gün, bir yangın çağrısı aldık ve elbette ekibimiz olay yerine vardığında dar sokaktaki bir binadan siyah dumanlar çıkıyordu. Skip adlı iri yarı arkadaşımla beraberdim. O, hortumun hemen başındaydı ve ben hemen arkasındaydım. Tipik bir yangın vakasıydı. Ortalık dumanlı ve sıcaktı. Aniden bir patlama meydana geldi ve Skip ile ben arkaya doğru uçtuk, maskem sağa sola vurdu ve bir süre şaşkınlık yaşadım. Ayağa kalktım ve hortumu elime alarak bir itfaiyecinin yapması gereken şeyi yaptım: İleri doğru bir hamle yaparak suyu açtım ve yangını kendim söndürmeye çalıştım. Patlamanın sebebi bir su ısıtıcısıydı. Kimse yaralanmamıştı ve çok büyütülecek bir şey yoktu. Daha sonra Skip yanıma geldi ve şaşırmış bir ses tonuyla: 'İyi iş çıkardın, Caroline' dedi.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
And I was confused, because the fire hadn't been difficult physically, so why was he looking at me with something like astonishment? And then it became clear: Skip, who was by the way a really nice guy and an excellent firefighter, not only thought that women could not be strong, he thought that they could not be brave either. And he wasn't the only one. Friends, acquaintances and strangers, men and women throughout my career ask me over and over, "Caroline, all that fire, all that danger, aren't you scared?" Honestly, I never heard a male firefighter asked this. And I became curious. Why wasn't bravery expected of women?
Bu tepkisine şaşırmıştım, çünkü yangın fiziksel olarak çok da zorlayıcı değildi. Öyleyse neden bana şaşkınlık içerisinde bakıyordu? Olay daha sonra açıklığa kavuştu. Çok nazik ve iyi bir itfaiyeci olan Skip, sadece kadınların bu kadar güçlü olabileceğini değil aynı zamanda bu kadar cesur olabileceğini de düşünmemişti. Ve bunu düşünen sadece o değildi. Arkadaş, eş dost, beni tanıyan tanımayan, herkes kariyerim boyunca bana bu soruyu sordular: 'Caroline onca ateşin ve tehlikenin içinde hiç korkmadın mı?' Doğrusu, bir erkek itfaiyeci hiç böyle bir soru sormamıştı. Ben de merak etmeye başladım. Cesaret neden kadınlardan beklenen bir şey değil ki?
Now, the answer began to come when a friend of mine lamented to me that her young daughter was a big scaredy-cat, and so I began to notice, and yes, the daughter was anxious, but more than that, the parents were anxious. Most of what they said to her when she was outside began with, "Be careful," "Watch out," or "No." Now, my friends were not bad parents. They were just doing what most parents do, which is cautioning their daughters much more than they caution their sons.
Cevabı arkadaşlarımdan birinin bana genç kızının çok ürkek bir yapıya sahip olduğunu yakınmasıyla aldım. Kızının ürkek olduğunu ama bunun da ötesinde ailelerinin kızlarından daha çok ürkek olduklarını fark ettim. Kızlarına sürekli 'dikkatli ol,' 'dikkat et,' 'hayır' deyip duruyorlardı. Arkadaşlarım kötü ebeveyn değillerdi. Sadece çoğu ebeveynin yaptığı şeyleri yapıyorlardı. Kızlarını, erkek çocuklarından daha fazla tembihliyorlardı.
There was a study involving a playground fire pole, ironically, in which researchers saw that little girls were very likely to be warned by both their moms and dads about the fire pole's risk, and if the little girls still wanted to play on the fire pole, a parent was very likely to assist her. But the little boys? They were encouraged to play on the fire pole despite any trepidations that they might have, and often the parents offered guidance on how to use it on their own. So what message does this send to both boys and girls? Well, that girls are fragile and more in need of help, and that boys can and should master difficult tasks by themselves. It says that girls should be fearful and boys should be gutsy.
Parkta oynayan çocukları inceleyen bir araştırmada, araştırmacılar ironik bir şekilde itfaiye direğiyle oynamak isteyen küçük kızların anne ve babaları tarafından uyarıldığını ve kız çocukları bu direkle oynamakta ısrar ettiklerinde, ebeveynlerden birinin mutlaka yardım ettiğini söylüyor. Peki erkek çocuklar? Herhangi bir kaygının aksine, aileleri tarafından cesaretlendirilerek genellikle kendi başlarına oynamaları konusunda yönlendiriliyorlardı. Bunun kız ve erkek çocuklara nasıl bir mesaj verdiğini düşünün. Kızların narin ve yardıma daha çok ihtiyacı olduğu, erkeklerin ise zor görevlerin üstesinden kendi başlarına gelebildikleri algısı. Mesaj, kızların korkak, erkeklerin ise gözü pek olması gerektiğini söylüyor.
Now, the irony is that at this young age, girls and boys are actually very alike physically. In fact, girls are often stronger until puberty, and more mature. And yet we adults act as if girls are more fragile and more in need of help, and they can't handle as much. This is the message that we absorb as kids, and this is the message that fully permeates as we grow up. We women believe it, men believe it, and guess what? As we become parents, we pass it on to our children, and so it goes.
Küçük yaştaki kız ve erkek çocukların fiziksel olarak oldukça benzer yapıda olması da ayrı bir ironi. Aslında, kızlar genellikle ergenliğe kadar daha güçlü ve daha olgundur. Ama, yine de biz yetişkinler, kızlar daha narinmiş ve yardıma ihtiyaçları varmış gibi davranırız. Bu çocukken özümsediğimiz ve büyüdükten sonra da devam ettirdiğimiz bir mesaj. Kadınlar ve erkekler olarak bunun böyle olması gerektiğine inanıyoruz. Biz de, ebeveyn olduğumuzda, aynı şeyi kendi çocuklarımıza yapıyoruz ve böyle devam ediyor.
Well, so now I had my answer. This is why women, even firewomen, were expected to be scared. This is why women often are scared.
Artık cevabımı aldım. Bu yüzden kadınların, hatta itfaiyeci kadınların bile korkması bekleniyordu. Bu yüzden kadınlar genelde korkuyordu.
Now, I know some of you won't believe me when I tell you this, but I am not against fear. I know it's an important emotion, and it's there to keep us safe. But the problem is when fear is the primary reaction that we teach and encourage in girls whenever they face something outside their comfort zone.
İçinizden bazılarının bu söylediğime inanmayacağını biliyorum, ama ben korkuya karşı değilim. Bunun önemli bir his olduğunu ve bizi korumak için var olduğunu biliyorum. Ama sorun, kızların konfor alanlarının dışında herhangi bir şeyle karşılaştıklarında onlara öğrettiğimiz ve teşvik ettiğimiz ilk tepkilerinin korku olmasıdır.
So I was a paraglider pilot for many years --
Bu yüzden yıllarca yamaç paraşütü pilotluğu yaptım.
(Applause)
(Alkışlar)
and a paraglider is a parachute-like wing, and it does fly very well, but to many people I realize it looks just like a bedsheet with strings attached.
Yamaç paraşütü bir kanat gibidir ve çok iyi uçar. Birçok insan için bu, birbirine iplerle bağlı çarşaf gibi bir şeydir.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
And I spent a lot of time on mountaintops inflating this bedsheet, running off and flying. And I know what you're thinking. You're like, Caroline, a little fear would make sense here. And you're right, it does. I assure you, I did feel fear. But on that mountaintop, waiting for the wind to come in just right, I felt so many other things, too: exhilaration, confidence. I knew I was a good pilot. I knew the conditions were good, or I wouldn't be there. I knew how great it was going to be a thousand feet in the air. So yes, fear was there, but I would take a good hard look at it, assess just how relevant it was and then put it where it belonged, which was more often than not behind my exhilaration, my anticipation and my confidence. So I'm not against fear. I'm just pro-bravery.
Dağların zirvesinde çarşafıma sarılıp uçarak çok zaman geçirdim. Ne düşündüğünüzü biliyorum. Sizler, Caroline burada biraz korkmak gerekir diyebilirsiniz. Evet gerçekten haklısınız. Sizi temin ederim, ben o korkuyu hissettim. Ama bir dağın zirvesinde rüzgârın doğru zamanda gelmesini beklerken başka şeyler de hissettim: Canlılık ve kendime güven. İyi bir pilot olduğumu biliyordum. İyi olduğumu bilmesem orada olmazdım. Havada o kadar yüksekte olmanın nasıl iyi hissettirebileceğini biliyordum. Evet, korku oradaydı ama ona şöyle bir göz atıp ne kadar yersiz olduğunu anladıktan sonra ait olduğu yere, hayat enerjimin, beklentilerimin ve kendime olan güvenimin önünde tutmayarak uzaklaştırdım. Yani korkuya karşı değilim. Sadece cesaretten yanayım.
Now, I'm not saying your girls must be firefighters or that they should be paragliders, but I am saying that we are raising our girls to be timid, even helpless, and it begins when we caution them against physical risk. The fear we learn and the experiences we don't stay with us as we become women and morphs into all those things that we face and try to shed: our hesitation in speaking out, our deference so that we can be liked and our lack of confidence in our own decisions.
Kızlarınızın itfaiyeci ya da paraşütçü olması gerektiğini söylemiyorum. Söylemeye çalıştığım, kızlarımızı ürkek ve aciz yetiştiriyoruz ve bu, fiziksel risklere karşı uyarılarla başlar. Öğrendiğimiz korku ve öğrenmediğimiz deneyimlerimiz kadın olunca bizimle kalıyor ve bazı tavırlarımız, yüksek sesle konuşma tereddütümüz, beğenilmek için gösterdiğimiz tevazu ve kararlarımızı vermedeki güvensizliğimiz gibi bunların birer yansımasıdır.
So how do we become brave? Well, here's the good news. Bravery is learned, and like anything learned, it just needs to be practiced. So first, we have to take a deep breath and encourage our girls to skateboard, climb trees and clamber around on that playground fire pole. This is what my own mother did. She didn't know it then, but researchers have a name for this. They call it risky play, and studies show that risky play is really important for kids, all kids, because it teaches hazard assessment, it teaches delayed gratification, it teaches resilience, it teaches confidence. In other words, when kids get outside and practice bravery, they learn valuable life lessons.
Peki nasıl cesur oluruz? İşte iyi haber. Cesaret öğrenilir ve her öğrenilen şey gibi sadece alıştırma yapılması gerekir. İlk olarak, derin bir nefes almalıyız ve kızlarımızı kaykaya binme, ağaca tırmanma ve parktaki itfaiye direğinde oynamaları için yüreklendirmeliyiz. Benim annem de, tam olarak bunu yaptı. Başlangıçta bilmiyordu, ama araştırmacılar buna bir isim verdiler. Buna riskli oyun dediler ve çalışmalar bu riskli oyunun bütün çocuklar için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bu, çocuklara risk değerlendirmesini, geciktirilmiş tatmin duygusunu, dirençliliği, kendisine güveni öğretiyor. Bir başka deyişle, çocuklar dışarı çıktıklarında ve cesaret gösterdiklerinde, önemli hayat dersleri öğreniyorlar.
Second, we have to stop cautioning our girls willy-nilly. So notice next time you say, "Watch out, you're going to get hurt," or, "Don't do that, it's dangerous." And remember that often what you're really telling her is that she shouldn't be pushing herself, that she's really not good enough, that she should be afraid.
İkinci olarak, kızlarımızı gerekli gereksiz uyarmaya son vermeliyiz. Bir dahaki sefere, 'dikkat et, yaralanacaksın,' veya 'yapma, çok tehlikeli' derken dikkat edin. Gerçekte ona söylediğiniz şeylerin, kendini zorlamaması gerektiği, gerçekten yeterince iyi olmadığı, korkması gerektiği anlamlarına geldiğini hatırlayın.
Third, we women have to start practicing bravery, too. We cannot teach our girls until we teach ourselves. So here's another thing: fear and exhilaration feel very similar -- the shaky hands, the heightened heart rate, the nervous tension, and I'm betting that for many of you the last time you thought you were scared out of your wits, you may have been feeling mostly exhilaration, and now you've missed an opportunity. So practice. And while girls should be getting outside to learn to be gutsy, I get that adults don't want to get on hoverboards or climb trees, so we all should be practicing at home, in the office and even right here getting up the guts to talk to someone that you really admire.
Üçüncü olarak, biz kadınlar da cesaret duygusunu hayatlarımızda uygulamalıyız. Kendimize öğretmediğimiz taktirde, kızlarımıza da öğretemeyiz. Başka bir nokta da şu: Korku ve neşe gerçekten çok benzer duygulardır -- Titreyen eller, hızlı kalp atışları, sinir gerginliği. Bahse girerim birçoğunuz en son korktuğunuzu düşündüğünüzde, aslında kendinizi canlı hissetmişsinizdir ve şimdi bir fırsatı kaçırdınız. Öyleyse alıştırma yapın. Kızlar dışarıdaki hayatta cesur olmayı öğrenirken, yetişkinlerin ağaca tırmanmaktan veya yeni şeyleri denemekten çekindiğini görüyorum. Bu yüzden hepimiz cesur olma alıştırması yapmalıyız. Evde, ofiste, hatta burada hayranı olduğunuz biriyle konuşma fırsatını yakalamak için cesur olun.
Finally, when your girl is, let's say, on her bike on the top of the steep hill that she insists she's too scared to go down, guide her to access her bravery. Ultimately, maybe that hill really is too steep, but she'll come to that conclusion through courage, not fear. Because this is not about the steep hill in front of her. This is about the life ahead of her and that she has the tools to handle and assess all the dangers that we cannot protect her from, all the challenges that we won't be there to guide her through, everything that our girls here and around the world face in their future.
Son olarak, kızınızın bisikletiyle dik bir tepeden aşağıya inmeye korktuğunu hissettiğinizde, içindeki cesareti keşfetmesine öncülük edin. Sonuç olarak, belki de o tepe gerçekten çok diktir, ama bunu korkuyla değil cesaret sayesinde öğrensin. Çünkü bu önündeki dik tepeyle alakalı değil. Bu, onun önündeki hayatla ve onu koruyamayacağımız tehlikeli durumlarla, ona yol gösteremeyeceğimiz zorluklarla, buradaki ve dünya üzerindeki kızlarımızın gelecekte karşılaşacakları her şeyle baş etmesi için yeterli malzemeye sahip olduğu gerçeği ile ilgilidir.
So by the way, the world record for crawling today --
Bu arada, yeri gelmişken, bugünün emekleme rekoru --
(Laughter)
(Gülüşmeler)
is 35.18 miles, and I would really love to see a girl go break that.
56.61 km. ve bir kızın bu rekoru aştığını görmeyi çok isterim.
(Applause)
(Alkışlar)