So here's the good news about families. The last 50 years have seen a revolution in what it means to be a family. We have blended families, adopted families, we have nuclear families living in separate houses and divorced families living in the same house. But through it all, the family has grown stronger. Eight in 10 say the family they have today is as strong or stronger than the family they grew up in.
İşte size aileler hakkında güzel bir haber. Geçtiğimiz 50 yıl aile olmanın anlamı açısından bir devrime şahit oldu. Karışık aileler var, evlat edinmiş aileler var ayrı evlerde yaşayan çekirdek aileler olduğu gibi aynı evde yaşayan boşanmış aileler var. Fakat bununla beraber, aileler güçlenerek büyüdü. 10 kişiden 8'i bugün sahip oldukları ailelerinin içinde büyüdükleri aileleri kadar ya da daha güçlü olduğunu söylüyor.
Now, here's the bad news. Nearly everyone is completely overwhelmed by the chaos of family life. Every parent I know, myself included, feels like we're constantly playing defense. Just when our kids stop teething, they start having tantrums. Just when they stop needing our help taking a bath, they need our help dealing with cyberstalking or bullying.
Şimdi de size kötü bir haber. Neredeyse herkes aile hayatının kaosundan dolayı bunalmış durumda. Ben dahil tanıdığım her ebeveyn, sürekli savunmayı oynuyoruz gibi hissediyor. Çocuklarımız diş dökmeyi bitirir bitirmez öfke nöbetleri geçiriyorlar. Bizim yardımımız olmadan banyo yapmaya başladıklarında Internet tacizciliği ya da zorbalık konusunda yardıma ihtiyaç duyuyorlar.
And here's the worst news of all. Our children sense we're out of control. Ellen Galinsky of the Families and Work Institute asked 1,000 children, "If you were granted one wish about your parents, what would it be?" The parents predicted the kids would say, spending more time with them. They were wrong. The kids' number one wish? That their parents be less tired and less stressed.
Tüm bu haberlerin en kötüsü ise, çocuklarımızın, bizim kontrolü kaybettiğimizi düşünmeleri. Aile ve Çalışma Enstitüsü'nden Ellen Galinsky 1000 çocuğa "Anne ve babanla ilgili bir dilek tutman istenseydi, ne dilerdin?" diye sordu. Ebeveynler çocuklarının onlarla daha fazla zaman geçirmeyi dilemiş olacaklarını düşündü. Yanıldılar. Çocukların ilk sıradaki dilekleri ne miydi? Ebeveynlerinin daha az yorgun ve stresli olmaları.
So how can we change this dynamic? Are there concrete things we can do to reduce stress, draw our family closer, and generally prepare our children to enter the world?
Bu gidişatı nasıl değiştirebiliriz? Stresi azaltacak, ailemizi daha çok yakınlaştıracak ve çocuklarımızı dünyaya katılmaya hazırlayacak somut şeyler var mı?
I spent the last few years trying to answer that question, traveling around, meeting families, talking to scholars, experts ranging from elite peace negotiators to Warren Buffett's bankers to the Green Berets. I was trying to figure out, what do happy families do right and what can I learn from them to make my family happier?
Ben son birkaç yılımı bu soruyu cevaplamak adına seyahat ederek, ailelerle tanışarak, eğitimcilerle konuşarak seçkin barış müzakerecilerinden tutun da Warren Buffet'in bankacılarına ve Yeşil Bereliler'e varana kadar birçok uzmanla geçirdim. Mutlu ailelerin neyi doğru yaptığını ve kendi ailemi mutlu edebilmek için öğrenebileceklerimi çözmeye çalışıyordum.
I want to tell you about one family that I met, and why I think they offer clues. At 7 p.m. on a Sunday in Hidden Springs, Idaho, where the six members of the Starr family are sitting down to the highlight of their week: the family meeting. The Starrs are a regular American family with their share of regular American family problems. David is a software engineer. Eleanor takes care of their four children, ages 10 to 15. One of those kids tutors math on the far side of town. One has lacrosse on the near side of town. One has Asperger syndrome. One has ADHD.
Tanıştığım bir aileden, ve bunların neden bu konuda ipuçları sunduğundan size bahsetmek istiyorum. Idaho, Hidden Springs'te bir Pazar akşam 7'de, Starr ailesinin altı üyesi haftalarının ilginç olaylarını aile toplantılarında tartışıyorlar. Starr ailesi, sıradan Amerikan aile problemleri olan sıradan bir Amerikan ailesi. David, yazılım mühendisi. Eleanor, ailesinin yaşları 10-15 arasındaki dört çocuğuna bakıyor. Çocuklardan biri şehrin öbür ucunda matematik dersi veriyor. Diğeri şehre yakın bir yerde lakros oynuyor. Biri Asperger sendromlu. Bir diğerininse Hiperaktivite sorunu (ADHD) var.
"We were living in complete chaos," Eleanor said.
'Büyük bir kaosun içerisinde yaşıyorduk', diyordu Eleanor.
What the Starrs did next, though, was surprising. Instead of turning to friends or relatives, they looked to David's workplace. They turned to a cutting-edge program called agile development that was just spreading from manufacturers in Japan to startups in Silicon Valley. In agile, workers are organized into small groups and do things in very short spans of time. So instead of having executives issue grand proclamations, the team in effect manages itself. You have constant feedback. You have daily update sessions. You have weekly reviews. You're constantly changing. David said when they brought this system into their home, the family meetings in particular increased communication, decreased stress, and made everybody happier to be part of the family team. When my wife and I adopted these family meetings and other techniques into the lives of our then-five-year-old twin daughters, it was the biggest single change we made since our daughters were born. And these meetings had this effect while taking under 20 minutes.
Buna rağmen, sonrasında, Starrların yapmış olduğu şey şaşırtıcıydı, Arkadaşlarına ya da akrabalarına danışmak yerine, David'in çalışma yerine odaklandılar. Agile geliştirme adında en son teknoloji ürünü olan, Japonya'daki imalatçılardan Silikon Vadisi'ndeki yeni kurulan şirketlere kadar yayılmakta olan bir program üzerine yoğunlaştılar. Agile geliştirmede, çalışanlar küçük gruplara ayrılıyor ve çok kısa zaman dilimlerinde işlerini yapıyorlar. Yani yöneticilere büyük duyurular yaptırmak yerine, takım kendi kendini yönetiyor aslında. Sürekli geri dönüş alıyorsunuz. Günlük güncelleme seanslarınız var. Haftalık değerlendirmeniz var. Sürekli değişiyorsunuz. David, bu sistemi evlerine getirdiklerinde, aile toplantılarının özellikle iletişimi arttırdığını, stresi azalttığını ve bunun herkesi ailenin bir parçası yaptığı için mutlu ettiğini söyledi. Ben ve eşim bu aile toplantılarını ve diğer teknikleri o zaman beş yaşında olan ikiz kızlarımızın hayatlarına dahil ettiğimizde bu kızlarımızın doğumundan bu yana yaptığımız en büyük değişiklik oldu. Bu toplantılar bu etkiyi 20 dakikadan az sürse de yarattılar.
So what is Agile, and why can it help with something that seems so different, like families? In 1983, Jeff Sutherland was a technologist at a financial firm in New England. He was very frustrated with how software got designed. Companies followed the waterfall method, right, in which executives issued orders that slowly trickled down to programmers below, and no one had ever consulted the programmers. Eighty-three percent of projects failed. They were too bloated or too out of date by the time they were done. Sutherland wanted to create a system where ideas didn't just percolate down but could percolate up from the bottom and be adjusted in real time. He read 30 years of Harvard Business Review before stumbling upon an article in 1986 called "The New New Product Development Game." It said that the pace of business was quickening -- and by the way, this was in 1986 -- and the most successful companies were flexible. It highlighted Toyota and Canon and likened their adaptable, tight-knit teams to rugby scrums. As Sutherland told me, we got to that article, and said, "That's it." In Sutherland's system, companies don't use large, massive projects that take two years. They do things in small chunks. Nothing takes longer than two weeks. So instead of saying, "You guys go off into that bunker and come back with a cell phone or a social network," you say, "You go off and come up with one element, then bring it back. Let's talk about it. Let's adapt." You succeed or fail quickly. Today, agile is used in a hundred countries, and it's sweeping into management suites. Inevitably, people began taking some of these techniques and applying it to their families. You had blogs pop up, and some manuals were written. Even the Sutherlands told me that they had an Agile Thanksgiving, where you had one group of people working on the food, one setting the table, and one greeting visitors at the door. Sutherland said it was the best Thanksgiving ever.
O zaman nedir bu 'Agile', çok değişik gibi gözüken, aile gibi bir konuda bile niçin yardımcı olabilir ? 1983 yılında, Jeff Sutherland İngiltere'de bir finans şirketinde teknolojist olarak çalışıyordu. Yazılımların nasıl dizayn edildiği konusunda büyük hayal kırıklıkları yaşıyordu. Şirketler, waterfall denen üst düzey yöneticilerin emirlerini hiyerarşik yapı içinde alt kademedeki programcılara doğru onlara hiç danışmadan aktardıkları bir metodu takip ediyorlardı. Projelerin yüzde seksenüçü başarısız oldu. Tamamlandıklarında ya çok şişirilmiş oluyorlardı ya da güncelliklerini kaybediyorlardı. Sutherland fikirlerin sadece yukarıdan aşağıya değil aynı zamanda aşağıdan yukarıya da yönlenebileceği ve de gerçek zamanlı olarak ayarlanabileceği bir sistem yaratmak istiyordu. Harvard Business Review'ın 30 yıllık makalelerini okudu ta ki 1986 yılında 'Yepyeni Ürün Geliştirme Oyunu' adlı bir makaleye rastlayana kadar. Makalede iş hayatının hızının arttığından -- bu arada yıl 1986 -- ve de en başarılı şirkletlerin esnek olanlar olduğundan bahsediliyordu. Toyota ve Canon'un altını çiziyordu ve onların sıkı sıkıya bağlı ekiplerini rugby oynarken kenetlenen oyunculara benzetti. Sutherland'ın bana söylediği gibi, bu makaleyi anladık ve 'İşte budur' dedik. Sutherland'ın sisteminde şirketler, iki yıl süren çok büyük projeleri kullanmıyorlar. İşleri küçük parçalara bölerek hallediyorlar. Hiçbirşey iki haftadan uzun sürmüyor. Bu sayede, 'Arkadaşlar, gidin şu sığınağa girin ve geri döndüğünüzde elinizde bir cep telefonu veya sosyal bir ağ olsun' demek yerine ' Gidin, tek bir öğe üzerinde çalışın sonra getirin onu, konuşalım onun üzerinde. Adapte edelim beraberce' diyorsunuz. Çok kısa sürede başarıyorsunuz ya da başaramıyorsunuz. Bugün, agile yüzlerce ülkede kullanılıyor ve de yönetimlerin içine giriyor. Kaçınılmaz bir şekilde, insanlar bu tekniklerden bazılarını kullanmaya ve de ailelerine uygulamaya başladılar. Ortaya çıkan bloglar, yazılan el kitapçıkları oldu. Hatta Sutherlands bana, 'Agile Şükran Günü' kutlaması yaparken, yemekleri hazırlamakla, masayı hazırlamakla ve de misafirleri karşılamakla uğraşan bir grup insandan bahsetti. Sutherlands bunun o güne kadar ki en iyi Şükran Günü olduğundan söz etti.
So let's take one problem that families face, crazy mornings, and talk about how agile can help. A key plank is accountability, so teams use information radiators, these large boards in which everybody is accountable. So the Starrs, in adapting this to their home, created a morning checklist in which each child is expected to tick off chores. So on the morning I visited, Eleanor came downstairs, poured herself a cup of coffee, sat in a reclining chair, and she sat there, kind of amiably talking to each of her children as one after the other they came downstairs, checked the list, made themselves breakfast, checked the list again, put the dishes in the dishwasher, rechecked the list, fed the pets or whatever chores they had, checked the list once more, gathered their belongings, and made their way to the bus. It was one of the most astonishing family dynamics I have ever seen.
Şimdi, ailelerin karşılaştıkları bir sorunu, çılgın sabahları, ele alıp agile'ın nasıl yardım edebileceğinden konusaşlım. Önemli bir konu da sorumluluk, ekipler bilgi radyatörlerini, herkesin sorumluluklarının yazdığı kocaman tahtaları kullanılıyor. Böylece Starr'lar, bunu evlerine adapte ederek, her çocuğun bitirmesi gereken işlerin içinde olunduğu bir sabah listesi hazırladılar. Bir sabah onları ziyarete gittiğimde, Eleanor aşağıya indi, kendisine bir fincan kahve koydu, sallanan bir sandalyeye oturdu, ve otururken sıcak bir şekilde karşıladığı çocukları tek tek aşağıya indiler, listeyi gözden geçirdiler, kendilerine kahvaltı hazırladılar, listeyi tekrar gözden geçirdiler, tabakları bulaşık makinesine yerleştirdiler, yeniden listeyi incelediler, hayvanları beslediler ya da ne işleri varsa onu yaptılar, bir kez daha incelediler listeyi, eşyalarını topladılar ve otobüslerine doğru yola koyuldular. Bugüne kadar görmüş olduğum en şaşırtıcı aile dinamiklerinden bir tanesiydi.
And when I strenuously objected this would never work in our house,
Ve ben bunun bizim evde asla işe yaramayacağını,
our kids needed way too much monitoring,
bizim çocuklarımızın çok daha fazla gözlenmeye ihtiyaçları olduğunu şiddetle savunurken
Eleanor looked at me.
Eleanor bana baktı.
"That's what I thought," she said. "I told David, 'keep your work out of my kitchen.' But I was wrong."
'Bende böyle düşünüyordum', dedi. David'e, 'İşini mutfağımdan uzak tut' dedim. Ama yanıldım.
So I turned to David: "So why does it work?"
Sonra David'e döndüm ve sordum: 'Peki niye işe yarıyor ?'
He said, "You can't underestimate the power of doing this." And he made a checkmark. He said, "In the workplace, adults love it. With kids, it's heaven."
Bana, ' Bunu yapmanın gücünü küçümseyemezsin' dedi. Ve bir onaylama işareti yaptı. Dedi ki :' İşyerlerinde yetişkinler buna bayılıyorlar. Çocuklara göreyse bundan daha iyisi olamaz.'
The week we introduced a morning checklist into our house, it cut parental screaming in half. (Laughter) But the real change didn't come until we had these family meetings. So following the agile model, we ask three questions: What worked well in our family this week, what didn't work well, and what will we agree to work on in the week ahead? Everyone throws out suggestions and then we pick two to focus on. And suddenly the most amazing things started coming out of our daughters' mouths. What worked well this week? Getting over our fear of riding bikes. Making our beds. What didn't work well? Our math sheets, or greeting visitors at the door. Like a lot of parents, our kids are something like Bermuda Triangles. Like, thoughts and ideas go in, but none ever comes out, I mean at least not that are revealing. This gave us access suddenly to their innermost thoughts. But the most surprising part was when we turned to, what are we going to work on in the week ahead? You know, the key idea of agile is that teams essentially manage themselves, and it works in software and it turns out that it works with kids. Our kids love this process. So they would come up with all these ideas. You know, greet five visitors at the door this week, get an extra 10 minutes of reading before bed. Kick someone, lose desserts for a month. It turns out, by the way, our girls are little Stalins. We constantly have to kind of dial them back. Now look, naturally there's a gap between their kind of conduct in these meetings and their behavior the rest of the week, but the truth is it didn't really bother us. It felt like we were kind of laying these underground cables that wouldn't light up their world for many years to come.
Evimize sabah kontrol listesi oluşturduğumuz o hafta aile içindeki bağırmalarımız yarı yarıya azaldı. (Gülüşmeler) Ama gerçek değişiklik aile toplantılarımızı başlatana kadar olmadı. Agile metodunu izleyerek üç soru soruyoruz: Bu hafta ailemizde ne yolunda gitti, ne yolunda gitmedi, ve önümüzdeki hafta neyin üzerinde çalışma konusunda anlaşacağız ? Herkes ortaya teklifler getiriyor ve biz onların arasından üzerine odaklanacağımız iki tanesini seçiyoruz. Ve birden kızlarımızın ağzından en inanılmaz şeyler dökülmeye başladı. Bu hafta ne yolunda gitti ? Bisiklete binme korkumuzu yenmek. Yataklarımızı yapmak. Ne yolunda gitmedi ? Matematik kağıtlarımız, veya kapıda misafirleri karşılamak. Birçok aile gibi, bizim çocuklarımız da Bermuda Şeytan Üçgeni gibiler. Yani, düşünceler ve fikirler içeri girer, ama dışarı hiçbirşey çıkmaz. Demek istediğim en azından onları açığa vuran hiçbirşey. Bu bize onların en derin düşüncelerine ulaşabilme imkanı verdi. En şaşırtıcı kısmıysa önümüzdeki hafta ne üzerinde çalışmalıyız sorusu oldu. Bildiğiniz gibi, agile'ın en anahtar fikri ekiplerin temelde kendi kendilerini yönetiyor olmaları, ve bu yazılım konusunda işe yarıyor ve gözüktüğü kadarıyla çocuklarla da işe yarıyor. Çocuklarımız bu süreci çok seviyorlar. Öyle ki bu fikirlerle ortaya çıkıyorlar. Yani, bu hafta kapıda beş misafiri karşılayın, yatmadan önce fazladan 10 dakika kitap okuyun. Birisine tekme atın, bir ay tatlı yemeyin. Bu arada, öyle gözüküyor ki kızlarımız küçük Stalin gibiler. Onları sürekli olarak, bir şekilde yatışırmamız gerekiyor. Bakın, doğal olarak onların bu toplantılardaki tavırlarıyla haftanın geri kalanındaki davranışları arasında bir fark var, ama bu gerçek bizi hiç de rahatsız etmedi. Sanki, onların dünyalarını önümüzdeki gelecek yıllara kadar aydınlatmayacak olan o yeraltı kablolarını döşüyormuş gibi hissettik.
Three years later -- our girls are almost eight now -- We're still holding these meetings. My wife counts them among her most treasured moments as a mom.
Üç sene sonra -- kızlarımız şu anda sekiz yaşındalar -- bu toplantılarımız hala sürüyor. Eşim bir anne olarak onları hayatının en değerli anları olarak görüyor.
So what did we learn? The word "agile" entered the lexicon in 2001 when Jeff Sutherland and a group of designers met in Utah and wrote a 12-point Agile Manifesto. I think the time is right for an Agile Family Manifesto. I've taken some ideas from the Starrs and from many other families I met. I'm proposing three planks.
Öyleyse ne öğrendik ? Kelime olarak 'agile' sözlüklere 2001 yılında Jeff Sutherland ve bir grup tasarımcı Utah'da buluştuklarında ve 12-maddeli Agile Manifesto'yu yazdıklarında girdi. Sanırım zaman 'Agile Aile Manifesto' su için uygun. Starr'lardan ve karşılaştığım başka birçok aileden bazı fikirler edindim. Üç önemli madde öneriyorum.
Plank number one: Adapt all the time.
Madde bir: Her zaman adapte edin.
When I became a parent, I figured, you know what? We'll set a few rules and we'll stick to them. That assumes, as parents, we can anticipate every problem that's going to arise. We can't. What's great about the agile system is you build in a system of change so that you can react to what's happening to you in real time. It's like they say in the Internet world: if you're doing the same thing today you were doing six months ago, you're doing the wrong thing. Parents can learn a lot from that. But to me, "adapt all the time" means something deeper, too. We have to break parents out of this straitjacket that the only ideas we can try at home are ones that come from shrinks or self-help gurus or other family experts. The truth is, their ideas are stale, whereas in all these other worlds there are these new ideas to make groups and teams work effectively.
Biliyor musunuz, bir ebeveyn olduğumda neyi uygulamaya koydum ? Birkaç kural koyacağız ve onlara bağlı kalacağız. Bu, anne-baba olarak, bizim ortaya çıkacak her türlü sorunu önceden görebileceğimizi varsayar. Mümkün değil. Agile sistem'de harika olan sizin bir değişim sistemi yaratarak gerçek zamanda size olanlara tepki gösterebiliyor olmanızdır. Tıpkı Internet dünyasında söyledikleri gibi: eğer şu anda da altı ay önce yaptığınızı yapıyorsanız yanlış şeyi yapıyorsunuz. Anne-babalar bundan çok şeyler öğrenebilirler. Ama benim için, 'her zaman adapte edin' çok daha derin bir anlam da içeriyor. Ebeveynleri, evde deneyebileceğimiz fikirlerin, sadece psikologlardan veya kendi kendine yardım gurularından ya da başka aile uzmanlarından gelebileceği saplantısından kurtarmalıyız. Gerçek ise, onların fikirlerinin bayatladığı, bunun yanında diğer tüm dünyalarda grupları ve ekipleri daha etkin çalıştıran bu yeni fikirlerin olduğudur.
Let's just take a few examples. Let's take the biggest issue of all: family dinner. Everybody knows that having family dinner with your children is good for the kids. But for so many of us, it doesn't work in our lives. I met a celebrity chef in New Orleans who said, "No problem, I'll just time-shift family dinner. I'm not home, can't make family dinner? We'll have family breakfast. We'll meet for a bedtime snack. We'll make Sunday meals more important." And the truth is, recent research backs him up. It turns out there's only 10 minutes of productive time in any family meal. The rest of it's taken up with "take your elbows off the table" and "pass the ketchup." You can take that 10 minutes and move it to any part of the day and have the same benefit. So time-shift family dinner. That's adaptability.
Hemen birkaç örnek alalım. Herkes için büyük bir olay olan konuyu alalım : aile ile yenen akşam yemeği. Herkes bilir ki çocuklarla yenen akşam yemeği çocuklar için iyidir. Ama çoğumuz için, hayatlarımızda bu böyle olmaz. New Orleans'da meşhur bir aşçı ile karşılaştım. 'Sorun değil, aile yemeğimizin saatini kaydırırım. Evde değilsem, akşam yemeği yiyemeyeceksek, aile kahvaltısı yaparız bizde. Yatmadan önce biraz atıştırırken bir araya geliriz o zaman. Pazar öğünlerini daha önemli bir hale getiririz.'' dedi bana. Gerçek şu ki, son araştırmalar onu destekliyor. Gözlenen o ki herhangi bir aile yemeğinde verimli olunan sadece 10 dakika var. Geri kalan zaman 'dirseklerini masadan indir' veya 'ketçapı verir misin' şeklinde geçiyor. Bu 10 dakikayı alıp günün herhangi bir anına taşıyıp aynı kazancı sağlayabilirsiniz. Öyleyse akşam yemeğinin zamanını değiştirin. Bu adaptasyondur.
An environmental psychologist told me, "If you're sitting in a hard chair on a rigid surface, you'll be more rigid. If you're sitting on a cushioned chair, you'll be more open." She told me, "When you're discipling your children, sit in an upright chair with a cushioned surface. The conversation will go better." My wife and I actually moved where we sit for difficult conversations because I was sitting above in the power position. So move where you sit. That's adaptability.
Bir çevre psikoloğu bana, 'Eğer esnemeyen bir yüzeyde sert bir sandalyede oturuyorsan, sende esnekliğini kaybedersin. Eğer şiltesi olan bir sandalyede oturuyorsan, daha açık olursun', demişti. Aynı zamanda da, 'Çocuklarını disipline ederken, dimdik ama altında şiltesi olan bir sandalyeye otur. Konuşmanız çok daha iyi geçecektir.' diye de eklemişti. Eşim ve ben zorlu konuşmalar için oturduğumuz yerleri değiştirdik çünkü ben daha yüksekte 'güç bende' pozisyonunda oturuyordum. Öyleyse siz de yerinizi değiştirin. Bu adaptasyondur.
The point is there are all these new ideas out there. We've got to hook them up with parents. So plank number one: Adapt all the time. Be flexible, be open-minded, let the best ideas win.
Önemli olan nokta, bu yeni fikirlerin orada olduğu. Onları ailelerle birleştirmeliyiz. O zaman madde bir : Her zaman adapte olun. Esnek olun, açık fikirli olun, bırakın en iyi fikirler kazansın.
Plank number two: Empower your children. Our instinct as parents is to order our kids around. It's easier, and frankly, we're usually right. There's a reason that few systems have been more waterfall over time than the family. But the single biggest lesson we learned is to reverse the waterfall as much as possible. Enlist the children in their own upbringing. Just yesterday, we were having our family meeting, and we had voted to work on overreacting. So we said, "Okay, give us a reward and give us a punishment. Okay?" So one of my daughters threw out, you get five minutes of overreacting time all week. So we kind of liked that. But then her sister started working the system. She said, "Do I get one five-minute overreaction or can I get 10 30-second overreactions?" I loved that. Spend the time however you want. Now give us a punishment. Okay. If we get 15 minutes of overreaction time, that's the limit. Every minute above that, we have to do one pushup. So you see, this is working. Now look, this system isn't lax. There's plenty of parental authority going on. But we're giving them practice becoming independent, which of course is our ultimate goal. Just as I was leaving to come here tonight, one of my daughters started screaming. The other one said, "Overreaction! Overreaction!" and started counting, and within 10 seconds it had ended. To me that is a certified agile miracle. (Laughter) (Applause) And by the way, research backs this up too. Children who plan their own goals, set weekly schedules, evaluate their own work build up their frontal cortex and take more control over their lives. The point is, we have to let our children succeed on their own terms, and yes, on occasion, fail on their own terms. I was talking to Warren Buffett's banker, and he was chiding me for not letting my children make mistakes with their allowance. And I said, "But what if they drive into a ditch?" He said, "It's much better to drive into a ditch with a $6 allowance than a $60,000-a-year salary or a $6 million inheritance." So the bottom line is, empower your children.
Madde iki : Çocuklarınızı yetkilendirin. Ebeveynler olarak içgüdümüz çocuklarımıza emir vermemizi söyler. Kolaydır, ve de açıkçası, genelde haklıyızdır. Zaman içinde, birkaç sistemin aileden daha çok 'waterfall' olmasının bir sebebi vardır. Ancak öğrendiğimiz basit ama en önemli ders ise 'waterfall' yaklaşımını mümkün olduğunca tersine çevirmektir. Çocuklarınızın kendi kendilerine yetişmelerine imkan tanıyın. Dün, aile toplantımızı yapıyorduk, ve 'aşırı tepki' konusunda oylama yapmıştık. Dedik ki, ' Tamam, bize bir ödül bir de ceza verin. Oldu mu ?' Kızlarımdan bir tanesi haftada yalnızca beş dakikalık 'aşırı tepki' fikrini ortaya attı. Fikri oldukça beğendik. Ama sonrasında kızkardeşi sistemi çalıştırmaya başladı. Dedi ki, ' Bir kereye mahsus beş dakikalık bir aşırı tepki hakkım mı olacak yoksa 10 kez 30 saniyelik aşırı tepki hakkım da olabilir mi ?' Bayıldım buna. Zamanı nasıl istiyorsan öyle harca. Şimdi de bize bir ceza verin. Tamam. 15 dakikalık aşırı tepki vermek limitimiz olsun. Onun üzerindeki herbir dakika için, bir şınav çekelim. Gördüğünüz gibi, işe yarıyor. Bakın, sistem gevşek değil. Ailelerin otoritesi fazlasıyla var. Ama biz onlara bağımsız olma pratiğini veriyoruz, esas amacımız da bu. Bu gece buraya gelmeden önce kızlarımdan bir tanesi bağırmaya başladı. Diğeri ise, 'Çok tepki veriyorsun ! Çok tepki veriyorsun !' dedi ve saymaya başladı, 10 saniye sonra bağırması kesilmişti. Benim için bu onaylanmış bir agile mucizesiydi. (Gülüşmeler) (Alkış) Bu arada, araştırmalar da bunun böyle olduğunu söylüyor. Kendi hedeflerini belirleyen, haftalık programlarını yapan, kendi çalışmalarını değerlendirebilen çocuklar beyinlerinin ön kortekslerini geliştiriyor ve hayatlarını daha iyi kontrol edebiliiyorlar. Esas nokta, çocuklarımıza kendi konumlarında başarılı olmaları için izin vermeliyiz, ve de tabii ki, ara sıra, başarısız olmaları için de... Warren Buffet'in bankacısıyla konuşuyordum, ve bana çocuklarıma kendi ödeneklerinden hata yapmalarına izin vermediğim için söyleniyordu. 'Ya bir hendeğe doğru sürerlerse ?' dedim. '6 $ lık bir ödenekle bir hendeğe sürmek 60.000 $ lık yıllık gelirle ya da 6 milyon $ lık bir mirasla hendeğe sürmekten çok daha iyidir' dedi. Yani esas olan çocuklarınızı yetkilendirmeniz...
Plank number three: Tell your story. Adaptability is fine, but we also need bedrock. Jim Collins, the author of "Good To Great," told me that successful human organizations of any kind have two things in common: they preserve the core, they stimulate progress. So agile is great for stimulating progress, but I kept hearing time and again, you need to preserve the core. So how do you do that? Collins coached us on doing something that businesses do, which is define your mission and identify your core values. So he led us through the process of creating a family mission statement. We did the family equivalent of a corporate retreat. We had a pajama party. I made popcorn. Actually, I burned one, so I made two. My wife bought a flip chart. And we had this great conversation, like, what's important to us? What values do we most uphold? And we ended up with 10 statements. We are travelers, not tourists. We don't like dilemmas. We like solutions. Again, research shows that parents should spend less time worrying about what they do wrong and more time focusing on what they do right, worry less about the bad times and build up the good times. This family mission statement is a great way to identify what it is that you do right.
Madde üç: Hikayenizi anlatın. Adaptasyon güzel bir şey, ama kökene de inmemiz lazım. 'İyi'den Mükemmel Şirkete' kitabının yazarı Jim Collins bana başarılı olan her çeşit insan organizasyonunun ortak iki noktasının olduğundan bahsetti: temel yapıyı korumaları, ilerlemeyi teşvik etmeleri. O yüzden de agile teşvik edici ilerleme için mükemmel, ama temel yapıyı korumanız gerektiğini de tekrar tekrar duymaya devam ettim. O zaman nasıl yaparsınız bunu ? Collins bize bu konuda şirketlerin yaptığı birşey olan, görev belirleme ve temel değerleri tanımlama konusunda koçluk yaptı. Yani, bizi bir aile görev tanımı yaratabilmemiz için izlememiz gereken süreç konusunda yönlendirdi. Bir kurumun çalışanları için düzenlediği seminerin ailesel karşılığını yaptık. Bir pijama partisi düzenledik. Ben mısır patlattım. Aslında bir tanesini yaktım, o yüzden iki tane yaptım. Eşim bir yazı tahtası aldı. Ve o harika konuşmayı yaptık, yani, bizim için önemli olan nedir ? Hangi değerlere daha çok bağlıyız ? Ve 10 cümle ile sonlandırdık. Biz yolcuyuz, turist değil. İkilemleri sevmeyiz. Çözümleri severiz. Yine, araştırma gösteriyor ki anne babalar neyi yanlış yaptıkları konusundaki endişelerine daha az vakit harcayıp neyi doğru yaptıklarına odaklanmalılar, kötü anları daha az endişe edip iyi anlar inşa etmeliler. Aile görev tanımı neyi doğru yaptığınızı tanımlama açısından harika bir yöntem.
A few weeks later, we got a call from the school. One of our daughters had gotten into a spat. And suddenly we were worried, like, do we have a mean girl on our hands? And we didn't really know what to do, so we called her into my office. The family mission statement was on the wall, and my wife said, "So, anything up there seem to apply?" And she kind of looked down the list, and she said, "Bring people together?" Suddenly we had a way into the conversation.
Birkaç hafta sonra, okuldan bir telefon geldi. Kızlarımızdan bir tanesi bir ağız dalaşına girmiş. Bir anda bayağı bir endişelendik acaba bizim huysuz bir kızımız mı var diye. Ve de ne yapacagımızı bilemedik, sonrasında onu çalışma odama çağırdık. Aile görev tanımımız duvarda asılıydı, ve eşim, 'Orada gördüklerinden uygun olanı var mı ?' diye sordu. Kızım listenin altına doğru baktı ve, 'Herkesi bir araya getirmek ?' dedi. Bir anda konuya giriverdik.
Another great way to tell your story is to tell your children where they came from. Researchers at Emory gave children a simple "what do you know" test. Do you know where your grandparents were born? Do you know where your parents went to high school? Do you know anybody in your family who had a difficult situation, an illness, and they overcame it? The children who scored highest on this "do you know" scale had the highest self-esteem and a greater sense they could control their lives. The "do you know" test was the single biggest predictor of emotional health and happiness. As the author of the study told me, children who have a sense of -- they're part of a larger narrative have greater self-confidence. So my final plank is, tell your story. Spend time retelling the story of your family's positive moments and how you overcame the negative ones. If you give children this happy narrative, you give them the tools to make themselves happier.
Hikayenizi anlatmanın başka harika bir yolu da çocuklarınıza onların nereden geldiklerini anlatmaktan geçer. Emory'deki araştırmacılar çocuklara basit bir 'ne biliyorsunuz' testi uyguladılar. Büyükanne ve büyükbabanızın nerede doğduklarını biliyor musunuz ? Anne ve babanızın liseye nerede gittiklerini biliyor musunuz ? Ailenizde tanıdığınız bir hastalık gibi zor bir durumla karşılaşan ama onun üstesinden gelen birisi var mı ? Bu testte 'biliyor musun' ölçüsüne göre en yüksek skoru elde eden çocuklar kendilerine en yüksek özsaygısı olan ve hayatlarını kontrol etme konusunda daha fazla sezgiye sahip olanlardı. 'Biliyor musun' testi duygusal sağlık ve mutluluğun tek ve en önemli belirleyici testiydi. Bu çalışmanın yazarının bana söylediği gibi geniş bir öykünün parçası olduğunu hisseden çocukların kendilerine daha fazla güveni var. Yani, son maddem: hikayenizi anlatın. Ailenizin pozitif zamanlarının, aynı zamanda da negatif anların nasıl üstesinden geldiğinizin hikayesini yeniden anlatın. Eğer çocuklarınıza bu mutlu hikayeyi anlatırsanız, onlara kendilerini daha da mutlu edecek aletleri de vermiş olursunuz.
I was a teenager when I first read "Anna Karenina" and its famous opening sentence, "All happy families are alike. Each unhappy family is unhappy in its own way." When I first read that, I thought, "That sentence is inane. Of course all happy families aren't alike." But as I began working on this project, I began changing my mind. Recent scholarship has allowed us, for the first time, to identify the building blocks that successful families have. I've mentioned just three here today: Adapt all the time, empower the children, tell your story. Is it possible, all these years later, to say Tolstoy was right? The answer, I believe, is yes. When Leo Tolstoy was five years old, his brother Nikolay came to him and said he had engraved the secret to universal happiness on a little green stick, which he had hidden in a ravine on the family's estate in Russia. If the stick were ever found, all humankind would be happy. Tolstoy became consumed with that stick, but he never found it. In fact, he asked to be buried in that ravine where he thought it was hidden. He still lies there today, covered in a layer of green grass. That story perfectly captures for me the final lesson that I learned: Happiness is not something we find, it's something we make. Almost anybody who's looked at well-run organizations has come to pretty much the same conclusion. Greatness is not a matter of circumstance. It's a matter of choice. You don't need some grand plan. You don't need a waterfall. You just need to take small steps, accumulate small wins, keep reaching for that green stick. In the end, this may be the greatest lesson of all. What's the secret to a happy family? Try.
'Anna Karenina' yı ilk okuduğumda delikanlıydım ve onun meshur açılış cümlesini, 'Tüm mutlu aileler birbirinin aynısıdır. Her mutsuz aile ise kendi yolunda mutsuzdur.' ilk okuduğumda, 'Bu cümle çok anlamsız. Tabii ki tüm mutlu aileler birbirinin aynısı değildir.' diye düşünmüştüm. Ama bu projede çalışmaya başlayınca, fikrimi değiştirmeye başladım. En son öğretiler, ilk kez, bize başarılı ailelerin sahip olduğu yapı bloklarını tanımlamamıza izin verdi. Bugün burada sadece üç tanesinden bahsettim: Her zaman adapte edin, çocuklarınızı yetkilendirin, hikayenizi anlatın. Bu kadar yıldan sonra Tolstoy'un haklı olduğunu söylemek mümkün müdür ? Cevap, sanırım, evet olacak. Leo Tolstoy beş yaşındayken kardeşi Nikolay ona geldi ve evrensel mutluluğun sırrını ailesinin Rusya'daki sahip olduğu bir vadide gizlediği yeşil bir sopanın üzerine kazıdığını söyledi. Eğer bu sopa bulunabilirse, tüm insanoğlu mutlu olacaktır. Tolstoy bu sopayı bulmak için kendini tüketti, ama onu hiçbir zaman bulamadı. Gerçekten, onun gizlendiğini düşündüğü o vadiye gömülmeyi istedi. Bugün hala orada yeşil çimlerle kaplı olarak yatıyor. Bu hikaye benim için mükemmel bir şekilde son öğrendiğim o dersi yakalıyor: Mutluluk bizim bulduğumuz değil, yarattığımız bir şeydir. Başarılı organizasyonlara bakan hemen her kişi yaklaşık aynı sonuca ulaşmıştır. Büyüklük bir durum meselesi değildir. Bir seçim meselesidir. Büyük bir plana ihtiyacınız yok. Şelale('waterfall') metoduna ihtiyacınız yok. Esas ihtiyacınız, küçük adımlar atmak, küçük kazançlar elde etmek, o yeşil sopaya ulaşmayı hedeflemek olmalı. Sonunda, bu tüm derslerin en önemlisi olabilir. Nedir başarılı bir ailenin sırrı ? Deneyin.
(Applause)
(Alkış)