What I'm going to try to do is explain to you quickly how to predict, and illustrate it with some predictions about what Iran is going to do in the next couple of years.
Bugün burada sizlere, bazı tahminleri kullanarak, İran'ın gelecek birkaç yıl içerisinde neler yapacağını, nasıl da öngörüp, açıklayabileceğimizi kısaca açıklamaya çalışacağım.
In order to predict effectively, we need to use science. And the reason that we need to use science is because then we can reproduce what we're doing; it's not just wisdom or guesswork. And if we can predict, then we can engineer the future. So if you are concerned to influence energy policy, or you are concerned to influence national security policy, or health policy, or education, science -- and a particular branch of science -- is a way to do it, not the way we've been doing it, which is seat-of-the-pants wisdom.
Etkili bir öngörü için, bilimi kullanmamız gerekir. Ve bilimi kullanmamızın nedeni de öngörülerimizi tekrardan üretebilmemize olanak sağlaması, bilgelikten kaynaklanmaması ya da kehanet olmamasıdır. Ve geleceği öngörebilirsek, geleceği şekillendirebiliriz. Diyelimki, enerji politikasını etkilemekle ilgileniyorsunuz, ya da milli güvenlik politikasını şekillendirmekle alakalısınız, ya da sağlık, ya da eğitim politikasını, bilim, ve bilimin özellikle bir dalı, bunları gerçekleştirmenin yoludur, bizim şimdiye kadar yaptığımız gibi, sadece tecrübeyle, değil.
Now before I get into how to do it let me give you a little truth in advertising, because I'm not engaged in the business of magic. There are lots of thing that the approach I take can predict, and there are some that it can't. It can predict complex negotiations or situations involving coercion -- that is in essence everything that has to do with politics, much of what has to do with business, but sorry, if you're looking to speculate in the stock market, I don't predict stock markets -- OK, it's not going up any time really soon. But I'm not engaged in doing that. I'm not engaged in predicting random number generators. I actually get phone calls from people who want to know what lottery numbers are going to win. I don't have a clue.
Nasıl yapılacağına girmeden önce, size dürüst davranmak istiyorum, büyücülükle ilgilenmediğimden ötürü, bu yaklaşımı kullanarak öngörebileceğim şeyler varken, öngöremeyeceğim konular da mevcut. Karmaşık pazarlıkları öngörebilirim ya da tehdit içeren durumları, aslına bakarsanız siyaset içeren her şeyi ya da işletmeyle ilgili birçok şeyi, ama kusura bakmayın, eğer borsada spekülasyon yapmak istiyorsanız, borsa tahmini yapmıyorum -- Tamam, gerçi yakın zamanda yükselmeyeceği de ortada. Ama borsalarla ilgilenmiyorum. Rastgele numara yaratıcılarını da öngörmekle ilgilenmiyorum, aslında insanlar beni arayıp loto da çıkacak numaraları öğrenmek istiyorlar. Hiçbir fikrim yok.
I engage in the use of game theory, game theory is a branch of mathematics and that means, sorry, that even in the study of politics, math has come into the picture. We can no longer pretend that we just speculate about politics, we need to look at this in a rigorous way. Now, what is game theory about? It assumes that people are looking out for what's good for them. That doesn't seem terribly shocking -- although it's controversial for a lot of people -- that we are self-interested. In order to look out for what's best for them or what they think is best for them, people have values -- they identify what they want, and what they don't want. And they have beliefs about what other people want, and what other people don't want, how much power other people have, how much those people could get in the way of whatever it is that you want. And they face limitations, constraints, they may be weak, they may be located in the wrong part of the world, they may be Einstein, stuck away farming someplace in a rural village in India not being noticed, as was the case for Ramanujan for a long time, a great mathematician but nobody noticed.
Oyun teorisiyle, ki matematiğin bir dalıdır, ilgileniyorum ve kusura bakmayın, matematik malesef siyaset dahi içerisinde bulunuyor. Artık, sadece siyaset hakkında spekülasyon yapmakla yetinemeyiz, siyasete daha titiz yaklaşmalıyız. Şimdi, nedir bu oyun teorisi? Oyun teorisi, insanların çıkarcı olduklarını varsayar. Şok edecek bir haber değil -- gerçi bu varsayım birçokları için çelişki içermektedir -- ama kabul edelim ki hepimiz çıkarcıyız. Çıkarları için en iyisini kollamak için, ya da çıkarları için en iyisi olduğunu düşündüklerini, kişiler değerlere sahiptirler ve bunlar, kişilerin ne istediklerini, ne istemediklerini tanımlar. Ve diğer kişilerin ne istediklerine, ya da istemediklerine, ya da diğer kişilerin ne kadar güçlü olduğuna, ya da bu kişilerin istediklerini elde etme yolunda nasıl araya girebileceklerine dair belli inançları vardır. Ve sınırlamalarla, kısıtlarla karşılaşırlar zayıf olabilirler, ya da dünyanın yanlış tarafında bulunuyorlardır, çiftçiliğe mahkum birer Einstein olabilirler, ya da Hindistan'ın kırsalında bir köyde fark edilmeyi beklerler, Ramanujan için de, uzun zaman önce, olan buydu, fark edilmemiş büyük bir matematikçi.
Now who is rational? A lot of people are worried about what is rationality about? You know, what if people are rational? Mother Theresa, she was rational. Terrorists, they're rational. Pretty much everybody is rational. I think there are only two exceptions that I'm aware of -- two-year-olds, they are not rational, they have very fickle preferences, they switch what they think all the time, and schizophrenics are probably not rational, but pretty much everybody else is rational. That is, they are just trying to do what they think is in their own best interest.
Peki kimler akılcıdır? Birçokları akılcılığın gerçekten neyle ilgili olduğuna dair şüphe eder. İnsanlar akılcıdır. Rahibe Teresa akılcıydı. Teröristler akılcılar. Neredeyse herkes akılcıdır. Sanırım ancak iki istisnadan bahsedebilirim -- küçük çocuklar akılcı değildir, çok maymun iştahlıdırlar, düşünceleri sürekli değişime uğrar, ve şizofrenler, büyük olasılıkla, akılcı değildir, ama geri kalanların neredeyse hepsi akılcıdır diyebiliriz. Yani, kendi çıkarları için en iyisi olduğunu düşüdüklerini yapmaya çalışırlar.
Now in order to work out what people are going to do to pursue their interests, we have to think about who has influence in the world. If you're trying to influence corporations to change their behavior, with regard to producing pollutants, one approach, the common approach, is to exhort them to be better, to explain to them what damage they're doing to the planet. And many of you may have noticed that doesn't have as big an effect, as perhaps you would like it to have. But if you show them that it's in their interest, then they're responsive.
Şimdi, insanların çıkarları doğrultusunda neler yapacaklarını anlamak için, dünya üzerinde kimlerin nüfuzu olduğunu düşünmemiz gerekir. Eğer şirketlerin kirlilik üretme konusundaki tavırlarını değiştirmeye çalışıyorsanız, bir yaklaşım, genel yaklaşım, şirketleri daha iyi olmaya teşvik etmektir, onlara Dünya'ya nasıl da zarar verdiklerini açıklamaktır. Ve çoğunuzun da fark ettiği üzere bu yaklaşımın, çok da büyük bir etkisi yok, ya da bizlerin istediği kadar büyük bir etkisi, ama şirketlere Dünya'yı kirletmemenin kendi çıkarlarına olduğunu gösterirseniz işte o zaman şirketler hevesli hale gelirler.
So, we have to work out who influences problems. If we're looking at Iran, the president of the United States we would like to think, may have some influence -- certainly the president in Iran has some influence -- but we make a mistake if we just pay attention to the person at the top of the power ladder because that person doesn't know much about Iran, or about energy policy, or about health care, or about any particular policy. That person surrounds himself or herself with advisers. If we're talking about national security problems, maybe it's the Secretary of State, maybe it's the Secretary of Defense, the Director of National Intelligence, maybe the ambassador to the United Nations, or somebody else who they think is going to know more about the particular problem. But let's face it, the Secretary of State doesn't know much about Iran. The secretary of defense doesn't know much about Iran. Each of those people in turn has advisers who advise them, so they can advise the president. There are lots of people shaping decisions and so if we want to predict correctly we have to pay attention to everybody who is trying to shape the outcome, not just the people at the pinnacle of the decision-making pyramid.
O zaman, sorunlara kimlerin nüfuz ettiğini anlamalıyız. İran'ı ele alırsak, Birleşik Devletler Başkanı öyle düşünmek istesek de, belki birazcık nüfuzu olabilir -- tabi ki İran Başkanı'nın bir miktar nüfuzu vardır -- fakat, sadece güç merdiveninin en üstündeki insana odaklanarak hata yapmış oluyoruz, çünkü bu insanlar İran, ya da enerji politikası ya da sağlık politikası, ya da herhangi bir politika hakkında aslında çok da bir şey bilmezler. Başkanlar etraflarını danışmanlarla çevirir. Eğer milli güvenlik hakkında konuşuyorsak, belki Dışişleri Bakanı, belki Savunma Bakanı, Milli İstihbarat Direktörü belki Birleşmiş Milletler elçisi, ya da bir başkası konu hakkında daha çok bilgisi olduğuna inandıkları birileri. Ama kabul edelim, Dışişleri Bakanı da İran hakkın da pek bir şey bilmez, ya da Savunma Bakanı. Bu insanların da her biri danışmanlarına danışır ki, Başkan'a akıl verebilsinler. Kararları şekillendiren bir sürü insan var ve eğer doğru öngörü yapmak istersek sonucu etkilemeye çalışan herkese dikkat etmeliyiz, sadece, karar alma mekanizmasının tepesindekilere değil.
Unfortunately, a lot of times we don't do that. There's a good reason that we don't do that, and there's a good reason that using game theory and computers, we can overcome the limitation of just looking at a few people. Imagine a problem with just five decision-makers. Imagine for example that Sally over here, wants to know what Harry, and Jane, and George and Frank are thinking, and sends messages to those people. Sally's giving her opinion to them, and they're giving their opinion to Sally. But Sally also wants to know what Harry is saying to these three, and what they're saying to Harry. And Harry wants to know what each of those people are saying to each other, and so on, and Sally would like to know what Harry thinks those people are saying. That's a complicated problem; that's a lot to know. With five decision-makers there are a lot of linkages -- 120, as a matter of fact, if you remember your factorials. Five factorial is 120. Now you may be surprised to know that smart people can keep 120 things straight in their head. Suppose we double the number of influencers from five to 10. Does that mean we've doubled the number of pieces of information we need to know, from 120 to 240? No. How about 10 times? To 1,200? No. We've increased it to 3.6 million. Nobody can keep that straight in their head. But computers, they can. They don't need coffee breaks, they don't need vacations, they don't need to go to sleep at night, they don't ask for raises either. They can keep this information straight and that means that we can process the information.
Ne yazık ki, çoğu zaman bunu yapmıyoruz. Ve aslında, yapmamak için iyi bir nedenimiz de var, aynı neden oyun teorisi ve bilgisayarları kullanmak ve kararlarımızı sadece birkaç insana bakarak alma sınırlamasını kaldırmak için de geçerli. 5 karar alıcının bulunduğu bir sorun düşünün. diyelim ki, şuradaki Sally Harry, Jane, George ve Frank'in ne düşündüğü bilmek istiyor, ve bu kişilere birer mesaj gönderiyor. Sally kendi görüşünü onlara, onlar da görüşlerini Sally'e veriyorlar. Ama Sally ayrıca Harry'nin diğer üçüne, diğer üçünün, Harry'e ne söylediğini bilmek istiyor. Ve Harry de tüm diğerlerinin birbirlerine neler söylediklerini bilmek istiyor, vesaire, ve Sally, Harry'nin diğerlerinin ne söylediği hakkındaki düşüncelerini bilmek istiyor. Baya karmaşık bir sorun, bilinecek bir sürü şey var. Sadece 5 karar alıcıyla bir sürü bağlantı oluşur -- aslına bakarsanız, 120 tane Faktöryelleri hatırlarsanız. 5 faktöryel, 120'ye eşittir. Buna şaşırabilirsiniz fakat, zeki insanlar 120 farklı şeyi düzgün şekilde hatırlayabilirler. Farz edelim, karar alıcıların sayısını iki katına çıkardık 5'ten 10'a. Peki, o zaman bu bilgi miktarını da ikiye katladığımız, yani 120'den 240'a, anlamına mı, geliyor? Hayır, ya 10 katı? Yani 1200? Hayır. 3.6 milyona arttı. Bu kadar farklı bilgiyi kimse zihninde tutamaz. Ama bilgisayarlar, işte onlar bunu yapabilirler. Bilgisayarlar kahve molasına çıkmazlar, tatile ihtiyaç duymazlar, geceleri uyumazlar, ya da maaşlarına zam istemezler. Bilgisayarlar, tüm bu bilgiyi düzgün şekilde zihinlerinde tutabilirler, ve bu da bizim bilgiyi işleyebileceğimiz anlamına gelir.
So I'm going to talk to you about how to process it, and I'm going to give you some examples out of Iran, and you're going to be wondering, "Why should we listen to this guy? Why should we believe what he's saying?" So I'm going to show you a factoid. This is an assessment by the Central Intelligence Agency of the percentage of time that the model I'm talking about is right in predicting things whose outcome is not yet known, when the experts who provided the data inputs got it wrong. That's not my claim, that's a CIA claim -- you can read it, it was declassified a while ago. You can read it in a volume edited by H. Bradford Westerfield, Yale University Press.
Şimdi sizlere, bu bilgiyi nasıl işlemek gerektiği hakkında konuşacağım, ve Iran'dan bazı örnekler vereceğim, ve sizler de, "Neden bu adamı dinlemeliyiz? Neden dediklerine inanalım?" diye, merak edebilirsiniz. O zaman size bir gerçekten bahsedeyim. CIA'nın yaptığı bir değerlendirmeye göre, bahsettiğim modelin, sonuçları belli olmayan olayları, verileri sağlayan uzmanlar dahi yanlış tahmin ettiğinde, olayların sonuçlarını doğru tahmin etmesinin yüzde olarak ifadesi. Bu benim değil, CIA'nın iddiasıdır -- sizler de okuyabilirsiniz, bir süre önce açıklandı. H. Bradford Westerfield, Yale University Press baskılı cildinde okuyabilirsiniz.
So, what do we need to know in order to predict? You may be surprised to find out we don't need to know very much. We do need to know who has a stake in trying to shape the outcome of a decision. We need to know what they say they want, not what they want in their heart of hearts, not what they think they can get, but what they say they want, because that is a strategically chosen position, and we can work backwards from that to draw inferences about important features of their decision-making. We need to know how focused they are on the problem at hand. That is, how willing are they to drop what they're doing when the issue comes up, and attend to it instead of something else that's on their plate -- how big a deal is it to them? And how much clout could they bring to bear if they chose to engage on the issue?
Peki, öngörüde bulunmak için neler bilmemiz gerekiyor? Aslında çok da bilmemiz gerekmediğini görünce şaşırabilirsiniz. Kararın sonucunda kimlerin çıkarı olduğunu bilmeliyiz. İstedikleri hakkında söylediklerini bilmeliyiz, kalpten ne istediklerini, ya da ne alabileceklerini düşündüklerini değil, İstedikleri hakkında söylediklerini bilmeliyiz, çünkü bu stratejik olarak seçilmiş bir konumdur, ve buradan geriye doğru çözümleme yaparak kendi karar alma süreçleri hakkında önemli çıkarsamalarda bulunabiliriz. Eldeki soruna ne kadar odaklandıklarını bilmeliyiz. Yani, bu mesele ortaya çıktığında eldeki işlerini bırakmak için, ve meseleyle ilgilenmek için ne kadar istekli oldukları -- Bu mesele onlar için ne kadar önemli? Ve eğer meseleyle ilgilenmeye başlarlarsa ne kadar nüfuz kullanabilirler.
If we know those things we can predict their behavior by assuming that everybody cares about two things on any decision. They care about the outcome. They'd like an outcome as close to what they are interested in as possible. They're careerists, they also care about getting credit -- there's ego involvement, they want to be seen as important in shaping the outcome, or as important, if it's their druthers, to block an outcome. And so we have to figure out how they balance those two things. Different people trade off between standing by their outcome, faithfully holding to it, going down in a blaze of glory, or giving it up, putting their finger in the wind, and doing whatever they think is going to be a winning position. Most people fall in between, and if we can work out where they fall we can work out how to negotiate with them to change their behavior.
İşte bunları bilirsek, herkesin bir karar için iki şeyi önemseyeceğini varsayarak, meseleye yönelik davranışlarını öngörebiliriz. Sonucu önemsereler. Sonucun, mümkün olduğu kadar kendi çıkarlarına yakın bir sonuç olmasını isterler. Ayrıca kariyercidirler, bu nedenle itibar da isterler -- biraz ego tatmini de söz konusudur, sonucun olmasını sağladıkları, ya da günlerindeyseler, sonucu engelledikleri için önemli olmayı isterler. O zaman, bu iki değişkeni nasıl dengelediklerini bulmak zorundayız. Farklı insanlar, elde ettikleri sonuçlarda ısrar etmek, ve inançlı bir şekilde buna tutunmak, ya da boş verip, parmağını rüzgara kaldırıp, kazanmak için gereken olarak düşündüklerini yapmak arasında bir açmaz yaşarlar. Bir çokları bu iki uç noktanın arasında bir yere denk gelir, ve eğer biz kişilerin bu iki uç nokta arasında nereye düştüklerini bulabilirsek, davranışlarını değiştirmeleri için nasıl pazarlık yapılması gerektiğini bulabiliriz.
So with just that little bit of input we can work out what the choices are that people have, what the chances are that they're willing to take, what they're after, what they value, what they want, and what they believe about other people. You might notice what we don't need to know: there's no history in here. How they got to where they are may be important in shaping the input information, but once we know where they are we're worried about where they're going to be headed in the future. How they got there turns out not to be terribly critical in predicting. I remind you of that 90 percent accuracy rate.
Yani, birazcık veri kullanarak, kişilerin seçimlerini, ya da risk anlayışlarını ya da neyin peşinde olduklarını, neye değer verdiklerini, ya da isteklerini, veya diğer kişiler hakkındaki inançlarını, bulabilir ve anlayabiliriz. Neyi bilmemiz gerekmediğini fark etmişsinizdir, tarihe burada yer yok. Oldukları yere nasıl geldikleri, veri girişini şekillendirmede önemli olabilir, fakat bir kere nerede olduklarını bildiğimiz vakit artık bulundukları yerden gelecekte nereye gidecekleriyle ilgiliyiz. Bulundukları yere nasıl geldiklerinin, öngörü sırasında aslında o kadar da önemli olmadığı ortaya çıkıyor. Size yüzde 90'lık doğruluk oranını hatırlatırım.
So where are we going to get this information? We can get this information from the Internet, from The Economist, The Financial Times, The New York Times, U.S. News and World Report, lots of sources like that, or we can get it from asking experts who spend their lives studying places and problems, because those experts know this information. If they don't know, who are the people trying to influence the decision, how much clout do they have, how much they care about this issue, and what do they say they want, are they experts? That's what it means to be an expert, that's the basic stuff an expert needs to know.
Peki, bu bilgileri nereden alıyoruz? Bu bilgileri, internet, Ekonomist, Financial Times, New York Times, U.S. News and World Report vb. daha bir çok farklı kaynaktan elde edebiliriz, ya da bulundukları alanın meselelerine hayatını adamış işin uzmanlarına sorabiliriz, çünkü bu uzmanlar halihazırda bu bilgiye sahipler. Meseleyi etkileyecek kişileri, bunların nüfuzunu, ya da meseleyle olan ilgilerini ya da istekleri hakkında söylediklerini bilmek, zaten mesele hakkında uzman olmak anlamına gelir, bir uzmanın bilmesi gereken en basit şeyler bunlardır.
Alright, lets turn to Iran. Let me make three important predictions -- you can check this out, time will tell. What is Iran going to do about its nuclear weapons program? How secure is the theocratic regime in Iran? What's its future? And everybody's best friend, Ahmadinejad. How are things going for him? How are things going to be working out for him in the next year or two? You take a look at this, this is not based on statistics. I want to be very clear here. I'm not projecting some past data into the future. I've taken inputs on positions and so forth, run it through a computer model that had simulated the dynamics of interaction, and these are the simulated dynamics, the predictions about the path of policy.
Peki, şimdi İran'a bakalım. Üç tane çok önemli öngörüde bulunacağım -- doğruluklarını kontrol edebilirsiniz, zaman gösterecektir. İran Nükleer Silah Programı hakkında ne yapacak? İran'daki teokratik rejim ne kadar güvencede? İran'ın geleceğinde ne yatıyor? Ve herkesin en iyi dostu, Ahmad-i Nejad. Onun için zaman ne gösterecek? Bir ya da iki sene içerisinde işler istediği gibi yürüyecek mi? Dikkatinizi çekerim, bunlar istatistiğe bağlı değil. Bir daha üzerine basmak isterim. Burada geçmiş veri kullanılarak geleceğe yönelik bir öngörüde bulunmuyorum. Stratejik konumlamalar vs. hakkında veriler topladım, bunları, ilişki dinamiklerini taklit eden bir bilgisayar modelinde işledim, ve tüm bunlar modelde ortaya çıkan sonuçlar, politika yönü hakkında öngörüler.
So you can see here on the vertical axis, I haven't shown it all the way down to zero, there are lots of other options, but here I'm just showing you the prediction, so I've narrowed the scale. Up at the top of the axis, "Build the Bomb." At 130, we start somewhere above 130, between building a bomb, and making enough weapons-grade fuel so that you could build a bomb. That's where, according to my analyses, the Iranians were at the beginning of this year. And then the model makes predictions down the road. At 115 they would only produce enough weapons grade fuel to show that they know how, but they wouldn't build a weapon: they would build a research quantity. It would achieve some national pride, but not go ahead and build a weapon. And down at 100 they would build civilian nuclear energy, which is what they say is their objective.
Dikey düşümde, Sıfıra kadar tüm olasılıkları göstermiyorum, birçok farklı sonuç ortaya çıkıyor, ben size asıl öngörüleri gösteriyorum, o nedenle ölçeği daralttım, Tepede, "Bombayı Üret." var. 130'da, ve biraz üzerinde, bomba üretmek ile silah sınıfı hammaddeyi üretmek arasında yani bomba üretebilirsiniz. Burası, benim analizlerime dayanarak, İran'ın bu sene başında bulunduğu nokta. Ve sonrasında model öngörülerde bulunmaya başlıyor, 115'te sadece silah sınıfı hammaddeyi üretirler böylece nasıl yapılacağını bildiklerini gösterebilirler, ama silahı üretmezler, araştırmalara yönelik bir miktarda üretirler. Böyle milli gurur elde ederler, ama bombayı üretmezler. 100'de sivil kullanıma yönelik nükleer enerji üretirler, ki zaten onlar da hedeflerinin bu olduğunu söylüyor.
The yellow line shows us the most likely path. The yellow line includes an analysis of 87 decision makers in Iran, and a vast number of outside influencers trying to pressure Iran into changing its behavior, various players in the United States, and Egypt, and Saudi Arabia, and Russia, European Union, Japan, so on and so forth. The white line reproduces the analysis if the international environment just left Iran to make its own internal decisions, under its own domestic political pressures. That's not going to be happening, but you can see that the line comes down faster if they're not put under international pressure, if they're allowed to pursue their own devices.
Sarı çizgi, en olası yolu gösteriyor. Sarı çizgi, İran'daki 87 karar mercinin, ve İran'ın davranışını değiştirmek isteyen birçok dış etkinin, ABD, Mısır, Suudi Arabistan, Rusya, Avrupa Birliği, Japonya vb. analizini içeriyor. Beyaz çizgiyse aynı analizi, uluslararası ortam İran'ı kendi iç kararları konusunda kendi iç siyasi baskılarıyla başbaşa bırakmasını, ki böyle bir şeyin olması mümkün değil, öngörerek yeniden yapıyor. Ama açıkça görüldüğü gibi çizgi daha hızlı düşmeye başlıyor. Eğer uluslararası baskı asltında bırakılmazsa, ve İran'ın kendi isteklerini kovalamasına izin verilirse.
But in any event, by the end of this year, beginning of next year, we get to a stable equilibrium outcome. And that equilibrium is not what the United States would like, but it's probably an equilibrium that the United States can live with, and that a lot of others can live with. And that is that Iran will achieve that nationalist pride by making enough weapons-grade fuel, through research, so that they could show that they know how to make weapons-grade fuel, but not enough to actually build a bomb. How is this happening? Over here you can see this is the distribution of power in favor of civilian nuclear energy today, this is what that power block is predicted to be like by the late parts of 2010, early parts of 2011. Just about nobody supports research on weapons-grade fuel today, but by 2011 that gets to be a big block, and you put these two together, that's the controlling influence in Iran.
Her halükarda, bu senenin sonunda gelecek senenin başında, istikrarlı bir denge noktasını elde ediyoruz. Ve bu denge noktası, her ne kadar ABD'nin istemediği, fakat hem ABD'nin hem de birçoklarının kaldırabileceği bir denge noktası. Ve bu da İran'ın araştırmalar sonucu silah için gerekli hammaddeyi üreterek, milli gururu elde eder ve böylece herkese silah sınıfı hammadde üretmeyi bildiklerini gösterir, fakat gerçek bir silah üretmezler. Peki, bu nasıl oluyor? Yukarıda bugünkü sivil nükleer enerji yanlısı güç bloğunu görebilirsiniz, bu da aynı güç bloğunun 2010 sonları 2011 başları gibi nasıl olacağı öngörüsü. Şu anda, neredeyse hiç kimse silah sınıfı hammadde üretimini desteklemezken, 2011'de bu büyük bir blok haline geliyor, ve bu ikisini bir araya getirdiğiniz zaman, İran'da hakim nüfuzu tanımlarsınız.
Out here today, there are a bunch of people -- Ahmadinejad for example -- who would like not only to build a bomb, but test a bomb. That power disappears completely; nobody supports that by 2011. These guys are all shrinking, the power is all drifting out here, so the outcome is going to be the weapons-grade fuel.
Şu aralar, bazıları Ahmedinejad mesela -- silah üretmekle yetinmeyip, ayrıca silahı deneme taraftarı da. 2011'de bu güç tamamen yok oluyor, kimse bu düşünceyi desteklemeyecek. Şunların hepsi ufalıyor, ve güç bu tarafa doğru sürükleniyor. yani sonuç, silah sınıfı hammade üretimi olacak.
Who are the winners and who are the losers in Iran? Take a look at these guys, they're growing in power, and by the way, this was done a while ago before the current economic crisis, and that's probably going to get steeper. These folks are the moneyed interests in Iran, the bankers, the oil people, the bazaaries. They are growing in political clout, as the mullahs are isolating themselves -- with the exception of one group of mullahs, who are not well known to Americans. That's this line here, growing in power, these are what the Iranians call the quietists. These are the Ayatollahs, mostly based in Qom, who have great clout in the religious community, have been quiet on politics and are going to be getting louder, because they see Iran going in an unhealthy direction, a direction contrary to what Khomeini had in mind. Here is Mr. Ahmadinejad. Two things to notice: he's getting weaker, and while he gets a lot of attention in the United States, he is not a major player in Iran. He is on the way down.
İran'da kazananlar ve kaybedenler kimler? Şu adamlara bakın, güçleniyorlar, ve bu arada, bu araştırma bir süre önce, ekonomik kriz öncesinde yapıldı yani bu artış daha da hızlanmış olabilir. Bu arkadaşlar da, İran'daki paralı çıkar çevreleri, bankerler, petrol zenginleri, bazariler, bir yandan mollalar kendilerini yalıtırlarken, paralı çıkar çevrelerin siyasi nüfuzu ise artmakta, yalnız bir grup molla diğerlerinden biraz farklı, Amerikalılar tarafından pek bilinmemekle beraber, şuradaki çizgi, güçleniyor Bunlar, İranlılar "dinginciler" olarak biliniyorlar. Bunlar Ayetullahçılar, çoğunlukla Kum şehri civarında yerleşik, dini kesimlerde büyük nüfuzları olmasına rağmen, siyasette sessiz kalmışlar, fakat İran'ın sağlıksız bir yöne doğru, Humeyni'nin aklındakilerinin tersine, gidişini gördüklerinden ötürü sesleri yükseliyor. Burada da Ahmedinejad Beyefendi. İki şeye dikkat, kendisi zayıflıyor, ve kendisine ABD tarafından çok fazla ihtimam gösterilse bile, İran'da büyük bir oyuncu değil, aşağı doğru bir yola girmiş halde.
OK, so I'd like you to take a little away from this. Everything is not predictable: the stock market is, at least for me, not predictable, but most complicated negotiations are predictable. Again, whether we're talking health policy, education, environment, energy, litigation, mergers, all of these are complicated problems that are predictable, that this sort of technology can be applied to. And the reason that being able to predict those things is important, is not just because you might run a hedge fund and make money off of it, but because if you can predict what people will do, you can engineer what they will do. And if you engineer what they do you can change the world, you can get a better result. I would like to leave you with one thought, which is for me, the dominant theme of this gathering, and is the dominant theme of this way of thinking about the world. When people say to you, "That's impossible," you say back to them, "When you say 'That's impossible,' you're confused with, 'I don't know how to do it.'" Thank you.
Tamam, şimdi sizleri bu konudan biraz uzaklaştıralım. Her şey öngörülebilir değildir, ya da borsa en azından benim için, öngörülebilir değil, ama çoğu karmaşık pazarlıklar öngörülebilirdirler. Yine, ister sağlık politikası, eğitim konuşalım, ister çevre, enerji, ya da davalar, şirket birleşmeleri, tüm bunlar, bu teknoloji ugulanarak, öngörülebilir hale gelebilirler. Ve bunları öngörebilemizin önemli olmasının nedeni, bir hedge fon yönetip, para kazanabilme ihtimaliniz değil, eğer insanların yapacaklarını öngörebilirseniz, ne yapacaklarının mühendisliğini yapabilirsiniz. Ve bu mühendisliği yapabilirseniz dünyayı değiştirebilir, ve daha iyi sonuçlar elde edebilirsiniz. Son olarak, bana göre bu toplantının anafikri, dünya hakkında bu şekilde düşünmenin anafikriyle örtüşüyor. İnsanlar size "Bu imkansızdır," dediklerinde siz de onlara dönüp, "Sen 'Bu imkansızdır,' dediğinde aslında 'nasıl yapılabileceğini bilmiyorum'la karıştırıyorsun." deyin. Teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)
Chris Anderson: One question for you. That was fascinating. I love that you put it out there. I got very nervous halfway through the talk though, just panicking whether you'd included in your model, the possibility that putting this prediction out there might change the result. We've got 800 people in Tehran who watch TEDTalks.
Chris Anderson: Bir soru Büyüleyiciydi. Bunları göstermene bayıldım. Yalnız konuşmanın yarısında modelinin içerisine, tüm bu öngörüyü insanlarla paylaşmanın sonuçları değiştirebileceği ihtimalini de ekleyip eklemediğin hakkında endişelenip, panikledim. Tahran'da TEDTalks izleyen 800 kişi var.
Bruce Bueno de Mesquita: I've thought about that, and since I've done a lot of work for the intelligence community, they've also pondered that. It would be a good thing if people paid more attention, took seriously, and engaged in the same sorts of calculations, because it would change things. But it would change things in two beneficial ways. It would hasten how quickly people arrive at an agreement, and so it would save everybody a lot of grief and time. And, it would arrive at an agreement that everybody was happy with, without having to manipulate them so much -- which is basically what I do, I manipulate them. So it would be a good thing.
Bruce Bueno de Mesquita: Aslına bakarsan düşündüm, Entelijensiyayla birçok işler yapmamdan ötürü, bunu da zihinlerinde tartmışlardır. Aslında insanlar, daha fazla ihtimam gösterse, ciddiye alsa, ve bu tarz hesaplamalarla uğraşsa ne iyi olurdu, çünkü böylece bir şeyler değişirdi. Ve iki türlü şekilde iyiye doğru değişiklik olurdu. İnsanların bir anlaşmaya varmasını hızlandırırdı, böylece herkese bir sürü zaman ve gamdan tasarruf ettirirdi. Ve, böylece herkesin mutlu olduğu anlaşmalara, insanları o kadar da idare etmeden ulaşılırdı -- ki benim de temelde yaptığım bu, insanları idare etmek. Yani, iyi bir şey olurdu.
CA: So you're kind of trying to say, "People of Iran, this is your destiny, lets go there."
CA: Yani demeye çalıştığın, "İran halkı, bu tahmin sizin kaderiniz, haydi gidelim."
BBM: Well, people of Iran, this is what many of you are going to evolve to want, and we could get there a lot sooner, and you would suffer a lot less trouble from economic sanctions, and we would suffer a lot less fear of the use of military force on our end, and the world would be a better place.
BBM: Şöyle ki, İran halkı, bu tahmin çoğunuzun yakında isteyeceği bir sonuç, ve bu sonucu çok daha çabuk elde edebiliriz, ve böylece sizler ekonomik yaptırımlardan çok daha az etkilenirken, bizler de kendi tarafımızda askeri güç kullanmanın korkusunu çok daha az yaşarız, ve dünya daha iyi bir yer haline gelir.
CA: Here's hoping they hear it that way. Thank you very much Bruce.
CA: Umalım ki, onlarda bu şekilde anlıyor olsunlar. Teşekkürler Bruce.
BBM: Thank you.
BBM: Teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)