I'm going to talk about a threat that most people don't want to think about. It's too frightening and it doesn't seem real. That threat is civil war.
Çoğu insanın düşünmek bile istemediği bir tehlike hakkında konuşacağım. Çok korkutucu ve gerçek gibi bile durmayan bir tehlike hakkında. Bu tehlike iç savaş.
Since 1946, over 250 civil wars have broken out and that number continues to increase. There are now almost 50 percent more civil wars than there were in 2001.
1946 yılından beri, 250′den fazla iç savaş çıktı, ve bu sayı artmaya devam ediyor. Şimdi 2001′de olduğundan neredeyse %50 daha fazla iç savaş var.
I've been studying civil wars for over 30 years. I've interviewed members of Hamas in the West Bank, ex-Sinn Féin members in Northern Ireland, former members of the FARC in Colombia. I've stood on top of the Golan Heights and stared into Syria at the top of the Syrian civil war. I've driven across Zimbabwe as the military was planning its coup against Robert Mugabe. I've been followed and interrogated by members of Myanmar's junta. In 2017, I was asked to serve on a task force run by the CIA called the Political Instability Task Force. One of the goals of that task force was to come up with a model to help the US government predict what countries around the world were likely to experience ethnic conflict and civil war. It turns out that predicting civil war is possible. Solid data exists on where and when these conflicts are likely to break out. It's just that most people don't know that.
İç savaşlar hakkında 30 yılı aşkındır çalışıyorum. Batı Şeria’da Hamas üyeleriyle, Kuzey İrlanda’da eski Sinn Féin üyeleriyle, Kolombiya’da eski FARC üyeleriyle röportaj yaptım. Suriye iç savaşının en ateşli olduğu dönemde Golan tepelerinde durdum ve Suriye’ye baktım. Zimbabwe’yi boydan boya gezdim, tam da ordu Robert Mugabe’ye darbe girişimi planlarken. Myanmar’daki cunta rejiminin üyeleri tarafından takip edildim ve sorgulandım. 2017′de, CIA tarafından yönetilen, Siyasi İstikrarsızlık Görev Timi adında bir görev timinde çalışmam istendi. Görev timinin amaçlarından biri, ABD hükümetine dünya üzerindeki hangi ülkelerde etnik çatışma ve iç savaş ihtimalinin fazla olduğunu öngörmesini sağlayan bir proje geliştirmekti. Görünüşe göre, iç savaşı öngörmek mümkün. Bu çatışmaların nerede ve ne zaman çıkacağına dair sağlam veriler mevcut. Sadece çoğu insan bunu bilmez.
The task force was comprised of two types of people, experts on civil war like myself and data analysts. The experts came up with 38 different factors that they thought could potentially lead a country towards civil war. And some of those factors seemed obvious, like whether a country was poor, had lots of income inequality or had a government that heavily discriminated against one particular group. It turns out that only two factors were highly predictive and they weren't the ones the experts expected.
Görev timi iki tür insandan oluşuyordu: benim gibi iç savaş uzmanları, ve veri analistleri. Uzmanlar, bir ülkeyi iç savaşa sürükleyebileceğini düşündükleri 38 faktör öne sürdü. Bu faktörlerden bazıları çok açıktı, örneğin bir ülkenin fakir olup olmaması, çok fazla gelir eşitsizliği olması, veya özellikle bir azınlığa karşı oldukça dışlayıcı bir hükümete sahip olmak gibi. Ortaya çıktı ki, sadece iki faktör oldukça öngörülebilirdi, ve onlar da uzmanların düşündükleri şeyler değildi.
The first was whether a country was an anocracy. Anocracy is just a fancy term for partial democracy. It's a government that's neither fully democratic nor fully autocratic. It's something in between. So think about Hungary today. Hungary holds elections. Hungarians eagerly go out and vote. It's just that whoever wins those elections can basically do whatever they want.
İlki bir ülkenin anokrasiyle yönetilip yönetilmediğiydi. Anokrasi, yarı demokrasi için kullanılan süslü bir tanımdan başka bir şey değil, ne tam anlamıyla demokratik olan, ne de tam anlamıyla otokratik olan bir hükümet, aralarda bir yerde. Örneğin Macaristan’ı ele alın. Macaristan seçim yapıyor, Macarlar istekli bir şekilde oy vermeye gidiyor. Sadece şu var ki, seçimi kim kazanırsa ne isterse onu yapabiliyor.
The second factor was whether citizens in these anocracies had formed political parties around identity rather than ideology. So rather than joining a party because you were liberal or conservative, capitalist or communist, you joined a party because you were Black or white, Christian or Muslim, Serb or Croat. If a country had these two features, the task force considered it at high risk of political violence and put it on a watchlist. It was actually called The Watchlist and it was sent to the White House.
İkinci faktör, bu anokrasilerdeki vatandaşların ideoloji yerine kimlik üzerine siyasal parti kurup kurmadıklarıydı. Yani, şöyle düşünün: siyasal bir partiye liberal veya muhafazakar olduğunuz için, ya da kapitalist veya komünist olduğunuz için katılmaktansa, partiye siyahi veya beyaz olduğunuz için, Hristiyan veya Müslüman olduğunuz için, ya da Sırp veya Hırvat olduğunuz için katılıyorsunuz. Eğer bir ülke bu iki faktöre sahipse, görev timi onu siyasal şiddet konusunda yüksek riskli olarak değerlendirdi, ve izleme listesine aldı. Aslında adı direkt harfiyen “İzleme Listesi” idi, ve Beyaz Saray’a gönderilmişti.
So here I was, sitting in a hotel conference room in suburban Virginia four times a year with a room full of really smart people. And we talked about countries in Africa, the Middle East, Central Asia, but we never, ever talked about the United States. That's because the CIA is legally not allowed to monitor the United States or its citizens. And that's exactly the way it should be. But I was a private citizen and I had this information and I could see that both of these factors were emerging in my own country and they were emerging at a surprisingly fast rate.
Ben de, yılda dört kere Virginia banliyösündeki bir otelin konferans salonunda gerçekten çok zeki insanlarla birlikte oturuyordum. Afrika’daki, Orta Doğu’daki, Orta Asya’daki ülkeler hakkında konuşurduk, fakat asla ama asla ABD hakkında konuşmazdık. Bunun sebebi, CIA’in yasal olarak ABD’yi ve vatandaşları izlemesine izin verilmemeseydi, ve olması gereken de zaten buydu. Fakat ben bir ABD vatandaşıydım ve bu bilgiye sahiptim, ve bu iki faktörün de kendi ülkemde su yüzüne çıktığını görebiliyordum, hem de şaşırtıcı şekilde hızlı bir oranda su yüzüne çıkıyorlardı.
The US's democracy has been downgraded three times since 2016. 2016, it was downgraded because international election monitors had considered the 2016 election free, but not entirely fair. America's own intelligence agencies had found that the Russians had, in fact, meddled in that election. It was downgraded again in 2019 when the White House refused to comply with requests by Congress for information. And it was downgraded a final time at the end of 2020 when President Trump refused to accept his loss in the 2020 election, and actively attempted to overturn the results.
ABD’nin demokrasisi 2016 yılından itibaren üç kere düşüş yaşadı. 2016′da düşüş yaşadı, çünkü uluslararası seçim gözlemcileri 2016 seçimlerinin özgür ama tam anlamıyla adil olmadığı kanısına vardı. Amerika’nın kendi istihbarat teşkilatı, aslında Rusların gerçekten de seçimlere karıştığını buldu. 2019′da, Beyaz Saray’ın Kongre’nin bilgi talebiplerine uymayı reddetmesi üzerine bir daha düşüş yaşadı. Ve 2020′nin sonunda son kez düşüşe uğradı: Başkan Trump’ın mağlubiyetini kabullenmeyi reddetmesi, ve aktif bir şekilde sonuçları tersine çevirme girişiminde bulunmasıyla birlikte.
Between December of 2020 and early 2021, the United States was officially classified as an anocracy. If the task force had been allowed to monitor and study the United States, it likely would have considered it at high risk of political instability and political violence in December of 2020, just a few weeks before the January 6 insurrection. And it likely would have put the United States on the watchlist.
2020 yılının Aralık ayı ve 2021 yılının başları arasında, ABD resmen anokrasi olarak sınıflandırıldı. Eğer görev timine ABD’yi izlemesi ve incelemesi izin verilseydi, Aralık 2020′de, ülkenin yüksek siyasi istikrarsızlık, ve siyasal şiddet riski altında olduğunu değerlendirecekti —sadece 6 Ocak ayaklanmasından birkaç hafta önce. Ve bu büyük ihtimalle ABD’yi İzleme Listesine koyacaktı.
We also know who tends to start civil wars. And again, it's not the people most of us think. It is not the poorest people in society. It is not the people who are most oppressed by their government. The people who tend to start civil wars, especially ethnically-based civil wars, are the groups that had once been politically dominant but are in decline.
Ayrıca kimin iç savaş çıkarma eğilimde olduğunu da bilebiliyoruz, ve tekrardan, çoğu düşündüğümüz insanlar değiller. Toplumdaki en fakir insanlar değiller, ya da hükümletleri tarafından en çok bastırılanlar da değiller. İç savaş çıkarma, özellikle de etnik temelli iç savaş çıkarma eğilimde olanlar, bir zamanlar politik olarak baskın ama son zamanlarda düşüşte olanlar.
If you think back to the former Yugoslavia. Serbs had enjoyed most of the positions in government and the military throughout the Cold War for decades, for decades. But they were the ones who stood to lose the most as Yugoslavia democratized. The Serbs started that war. Iraq's Sunnis similarly enjoyed most of the key positions in the military and in government under Saddam Hussein. But when the United States toppled Saddam Hussein, they also threw the Sunnis out of their positions. It was the Sunnis who started that war. In the United States, the rise of militias has been driven primarily by white men who see America's identity changing in ways that directly threatens their status. They were the ones who marched on the capital on January 6.
Yugoslavya’yı hatırlayacak olursanız, Sırplar, soğuk savaş boyunca onlarca yıl hükümetteki ve ordudaki çoğu pozisyonun tadını çıkardılar. Fakat Yugoslavya demokratikleştiğinde, en çok kaybeden onlardı. Savaşı Sırplar başlattı. Benzer bir şekilde, Irak’taki Sünniler de Saddam Hüseyin’in hükümetinde ve ordusunda önemli rollerin çoğuna sahiplerdi. Fakat ABD Saddam Hüseyin’i devirdiğinde, aynı zamanda Sünnileri de yerinden etti. Savaşı başlatanlar Sünnilerdi. ABD’de, milislerin yükselişi, başlıca beyaz erkekler tarafından başlatıldı —Amerika’nın kimliğinin kendi statülerini doğrudan tehdit edecek şekilde değiştiğini gören beyaz erkekler tarafından başlatıldı. 6 Ocak’ta başkente yürüyenler onlardı.
So why is this happening now? It's happening now because of demographic change. The United States is in the midst of a major transition from a country whose population is majority white to a country whose population will be majority non-white. The United States will be the first country to go through this, but others are going to follow. Canada is likely to be next, followed by New Zealand and then the UK, and eventually all the English-speaking countries of the world. This is likely to be especially true if climate change causes citizens from the global South to increasingly move north.
Peki bu neden şimdi oluyor? Demografik değişimden dolayı şimdi oluyor. ABD, çoğunluğun beyaz olduğu bir ülkeden, çoğunluğun beyaz olmadığı bir ülkeye doğru büyük bir değişimin tam ortasında. ABD bunu yaşayan ilk ülke olacak, ama diğerleri de takip edecek. Kanada, büyük ihtimalle, bir sonraki olacak. Bunu sonrasında Yeni Zelanda, daha sonrasında Birleşik Krallık, ve eninde sonunda bütün İngilizce konuşulan ülkeler takip edecek. Bu, iklim değişikliği sebebiyle dünyanın güneyindeki insanların artarak kuzeye göç etmesine sebep olursa daha da doğru.
These countries are going to be looking to the United States to see how we manage this demographic shift. Americans can allow this transition to tear us apart. Or we could use it to come together to show the world how to manage this change and in the process create a truly multiethnic, multi-religious democracy.
Bu ülkeler, bu demografik değişimi nasıl yöneteceğimizi görebilmek için gözlerini ABD’ye çevirmiş olacaklar. Amerikalılar bu değişimin bizi parçalamasına izin verebilir, ya da bunu bir araya gelmek için ve dünyaya bu değişimin nasıl yönetildiğini göstermek için kullanabiliriz, ve bu süreçte gerçek anlamda çok uluslu, çok dinli bir demokrasi yaratabiliriz.
So how do you do this? The first thing we have to do is address the two big risk factors of civil war. Anocracy and identity politics.
Peki bunu nasıl yaparsın? Yapmamız gereken ilk şey, iç savaşın iki büyük risk faktörünü ele almak: Anokrasi ve kimlik siyaseti.
To address anocracy, we have to improve the rule of law. We have to ensure equal access to every citizen to the vote. We have to reduce corruption and we have to improve the quality of government services. But reforming a government takes time. Those are not easy things to do and it often seems impossible. That's exactly where the United States is today, almost paralyzed.
Anokrasiyi ele almak için, hukukun üstünlüğünü geliştirmeliyiz. Her vatandaşın oy vermeye eşit derecede erişim sağlayabildiğinden emin olmalıyız. Yolsuzluğu düşürmeliyiz ve devlet hizmetlerinin kalitesini arttırmalıyız. Fakat bir hükümet reformu zaman alır. Bunlar yapılması kolay şeyler değiller, ve çoğu zaman da imkansız görünürler. ABD’nin bugün bulunduğu nokta tam da budur; neredeyse felç olmuş durumda.
This is where business can come in. Thirty years ago, most of us thought that South Africa was barreling towards civil war. Black South Africans were increasingly protesting the brutality of the white apartheid regime, and the government responded with more brutality. But then something happened. The business community stepped in and demanded real democracy. They did this because they had been suffering under years of crushing economic sanctions and eventually they had to choose between apartheid and profits, and they chose profits. And when they went to the government and said, "We will no longer support you," the apartheid regime knew it could not survive and reform happened quickly.
İşte burası ticaretin devreye girebileceği yer. 30 sene önce, çoğumuz Güney Afrika’nın iç savaşa sürüklendiğini düşündük. Siyahi Güney Afrikalılar, beyaz apartheid rejiminin gaddarlığını gittikçe daha çok protesto ediyorlardı, ve hükümet ise daha da fazla gaddarlık ile karşılık veriyordu. Ama sonra bir şey oldu. İş dünyası devreye girdi ve gerçek bir demokrasi talep etti. Bunu yaptılar çünkü kendileri de yıllardır ekonomik yaptırımlar altında eziliyorlardı ve eninde sonunda apartheid ve kâr arasında seçim yapmak zorundalardı, ve kâr yapmayı seçtiler. Hükümete gidip “Artık sizi desteklemeyeceğiz” dediklerinde, apartheid rejimi daha fazla dayanamayacağını biliyordu, ve bu yüzden reform hızlıca gerçekleşti.
The business community can also help address identity politics by investing in those communities that have been left behind by globalization and by free-trade agreements like NAFTA. In the United States, it was the working class that disproportionately suffered. Those are the communities that are the most angry and the most resentful today. Businesses can invest in better health care, better education and a higher minimum wage so that they create a group of people who are hopeful about the future and less vulnerable to the calls by extremists to burn the system down.
İş dünyası ek olarak kimlik siyasetini de ele almakta yardımcı olabilir —küreselleşmenin ve NAFTA gibi serbest ticaret anlaşmalarının geride bıraktığı topluluklara yatırım yaparak. ABD’de orantısız bir şekilde acı çeken kesim işçi sınıfıydı. Bugün en öfkeli, ve en kırgın olan topluluklar da onlar. İşletmeler daha iyi sağlık hizmetlerine, daha iyi eğitime ve daha yüksek asgari ücrete yatırım yapabilir, böylece gelecek hakkında daha umutlu, ve aşırılık yanlılarının sistemi çökertme çağrılarına daha az savunmasız topluluklar yaratabilirler.
But there's perhaps an easier solution, at least in the short term. At least in the short term. And that is to regulate social media, especially the algorithms that push out the most incendiary and divisive material. I'm not saying that we should censor free speech. Let people put whatever they want on social media, but do not allow the algorithms to amplify the messages by bullies and hatemongers and conspiracy theorists and enemies of democracy. If we take away their bullhorn, their influence will decline.
Ama belki de daha kolay bir çözüm vardır, en azından kısa vade için. En azından kısa vade için. Ve bu da sosyal medyayı düzene sokmak. Özellikle de en kışkırtıcı, ve ayrıştırıcı materyalleri ortaya çıkaran algoritmaları düzene sokmak. İfade özgürlüğünü sansürlememiz gerektiğini söylemiyorum. Bırakalım insanlar sosyal medyaya ne isterlerse koysunlar, ancak algoritmaların zorbaların, nefret tacirlerinin, komplo teorisyenlerinin ve demokrasi düşmanlarının mesajlarını güçlendirmesine izin vermeyin. Eğer megafonlarını alırsak, etkileri azalacaktır.
I've interviewed a lot of people who have lived through a civil war and they all say the same thing. "I didn't see it coming." "I didn't see it coming." Berina Kovac was a young mother living in Sarajevo at the beginning of the Bosnian civil war. She told me that in the months and weeks leading up to that war, life seemed normal. She went to work. She took weekend holidays with her husband. They went to the weddings of their friends. But then one night in March of 1992, when she was at home with her newborn son, the lights suddenly went out. And then she said, you started to hear machine guns.
İç savaş yaşamış birçok insanla röportaj yaptım, ve hepsi aynı şeyi söyledi: “Geldiğini göremedim.” “Geldiğini göremedim.” Berina Kovac, Bosna Savaşı’nın başında Saraybosna’da yaşayan genç bir anneydi. Bana söylediği şuydu, savaşa doğru giden aylarda ve haftalarda hayat normal görünüyordu. İşe gidiyordu. Eşiyle birlikte hafta sonu tatiline çıkıyordu. Arkadaşlarının düğünlerine gidiyorlardı. Ama sonra, 1992 yılının Mart ayında bir gece, yeni doğmuş oğluyla evindeyken, ışıklar birden bire kesildi. Ve dedi ki, “makineli tüfekler duymaya başlıyorsun.”
It doesn't have to be this way. We know an enormous amount about why these terrible wars start. We know that the people intent on violence have a playbook. We know what that playbook is. But there's no reason why we, the democracy-loving people of this world, can't create our own playbook to prevent civil war. But to do that, we have to be brave enough to fight for real democracy, strong democracy, because only by fighting for democracy can we ensure that we will truly get peace.
Bu, bu şekilde olmak zorunda değil. Bu korkunç savaşların neden başladığına dair çok fazla şey biliyoruz. Şiddete niyetli insanların bir taktik kitabına sahip olduğunu biliyoruz. Bu taktik kitabının ne olduğunu biliyoruz. Ancak bizim, bu dünyanın demokrasi sever insanlarının, iç savaşı önlemek için kendi taktik kitabımızı oluşturmamamız için hiçbir sebep yok. Ama bunu yapabilmek için, gerçek bir demokrasi, güçlü bir demokrasi için mücadele edebilecek kadar cesur olmamız lazım. Çünkü ancak demokrasi için mücadele ederek, gerçekten barışa kavuşacağımızı garanti altına alabiliriz.
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)