I believe big institutions have unique potential to create change, and I believe that we as individuals have unique power to influence the direction that those institutions take.
Büyük kurumların değişim yaratmak için büyük potansiyallere sahip olduğuna, ve biz bireylerin de bu kurumların gideceği yön üzerinde eşsiz bir etkiye sahip olduğumuza inanıyorum.
Now, these beliefs did not come naturally to me, because trusting big institutions, not really part of my family legacy. My mother escaped North Korea when she was 10 years old. To do so, she had to elude every big institution in her life: repressive governments, occupying armies and even armed border patrols. Later, when she decided she wanted to emigrate to the United States, she had to defy an entire culture that said the girls would never be the best and brightest. Only because her name happens to sound like a boy's was she able to finagle her way into the government immigration exam to come to the United States.
Aslına bakarsanız bu bana kendiliğinden gelmiş bir inanış değil çünkü büyük kurumlara güvenmek pek de aile mirasımın parçası değil. Annem 10 yaşındayken Güney Kore'den kaçtı. Bunu yapabilmek içinse hayatındaki her büyük kurumdan saklanmalıydı; baskılayıcı hükümetler, işgalci ordular hatta sınır devriyeleri. Sonra, Amerika'ya gitmeye karar verdiğinde genç kızların asla daha iyi ve daha parlak olamayacağı denilen bir kültüre meydan okumak zorunda kalmıştı. Çünkü hükümet göç sınavına girebilmek için adını erkek adı olarak değiştirdi, Amerika'ya gitmek için.
Because of her bravery and passion, I've had all the opportunities that she never did, and that has made my story so different. Instead of running away from big institutions, I've actually run toward them. I've had the chance over the course of my career to work for The Wall Street Journal, the White House and now one of the largest financial institutions in the world, where I lead sustainable investing.
Onun cesareti ve tutkusu sebebiyle sahip olamadığı fırsatlara sahip oldum ki, benim hikayemi farklı kılan budur. Büyük kurumlardan kaçmak yerine aslında, onlara doğru yöneldim. Yüksek kariyer yapma şansına sahip oldum, "Wall Street" gazetesinde, Beyaz Saray'da, ve şimdi yatırımlarının devamına öncülük ettiğim dünyanın en büyük finansal kurumunda çalışarak.
Now, these institutions are like tankers, and working inside of them, I've come to appreciate what large wakes they can leave, and I've become convinced that the institution of the global capital markets, the nearly 290 trillion dollars of stocks and bonds in the world, that that may be one of our most powerful forces for positive social change at our disposal, if we ask it to be.
Halen, bu finansal kurumlar tanker gibidir, ve onların içinde çalışmak, takdir etmeliyim ki, bırakabilecekleri ne büyük sermaye! Şuna eminim, dünya sermaye piyasaları kurumu dünyada yaklaşık 290 trilyon dolar sermaye ve senete sahip, bu belki de bizim en güçlü kudretlerimizden biri olabilir pozitif sosyal değişim için elimizin altında olabilir, eğer olmasını istersek.
Now, I know some of you are thinking, global capital markets, positive social change, not usually in the same sentence or even the same paragraph. I think many people think of the capital markets kind of like an ocean. It's a vast, impersonal, uncaring force of nature that is not affected by our wishes or desires. So the best that our little savings accounts or retirement accounts can do is to try to catch some waves in the good cycles and hope that we don't get inundated in the turbulent ones, but certainly our decisions on how to steer our little retirement accounts don't affect the tides, don't change the shape or size or direction of the waves.
Şu an, bazılarınızın aklından geçeni biliyorum, dünya sermaye piyasaları ve pozitif sosyal değişim, bunlar aynı paragrafta bulunamayacağı gibi aynı cümlede de yer almazlar. Sanırım, pek çok insan sermaye piyasalarıni bir okyanus gibi düşünüyor. Devasa, başıboş, yeryüzünün en başıbozuk gücü bizim isteklerimizden ve arzularımızdan etkilenmeyen. Şu an için en iyi şey, küçük tasarruf hesaplarımızı ve emeklilik hesaplarımızı yapabilmek için iyi döngülerdeki bazı dalgaları yakalayabilmek ve fırtınalı durumlardan kurtulmayı umut etmektir, ama şüphesiz, bizim küçük emeklilik hesaplarımızın nasıl olacağı yönündeki kararlarımız gelgitlerden etkilenmez, dalgaların yönünü, boyutunu veya şeklini değiştirmeye çalışmayın!
But why is that? Because actually, one third of this ocean of capital actually belongs to individuals like us, and most of the rest of the capital markets is controlled by the institutions that get their power and authority and their capital from us, as members, participants, beneficiaries, shareholders or citizens. So if we are the ultimate owners of the capital markets, why aren't we able to make our voices heard? Why can't we make some waves?
Peki neden? Çünkü aslında, bu okyanus sermayenin üçte biri bizim gibi bireylere aittir ve geri kalan sermaye piyasalarının çoğu güçlerini ve otoritelerini korumaya çalışan kurumlar tarafından kontrol edilir ve bizden aldıkları sermayelerini üyeler, katılımcılar, lehtarlar, hissedarlar ve vatandaşlar olarak. Eğer sermaye piyasalarının asıl sahibi bizler isek; niçin sesimizi duyuramayalım? Neden bazı dalgalanmalar yapamayalım?
So let me ask you a different question: did any of you buy fair trade coffee the last time you were at a supermarket or at Starbucks? OK. Do any of you go to the restaurant and order the sustainably farmed trout instead of the miso-glazed Chilean sea bass that you really wish you could have? Do any of you drive hybrid cars or even electric cars?
Şimdi size farklı bir soru sormama izin verin: sizden herhangi biriniz son zamanlarda bulunduğunuz bir süpermarketten veya Starbucks'tan kaliteli bir kahve satın aldınız mı Peki. Herhangi biriniz bir restoranta gidip iyi yetiştirilmiş bir çiftlik alabalığı sipariş verdiniz mi, miso şirülü Şili levrek balığı yerine gerçekten almak istediğiniz? Sizden herhangi biriniz hibrit araba veya elektrikli araba kullanıyor mu?
So why do we do these things? Right? One electric car doesn't amount to much in a fleet of 1.2 billion combustion engine vehicles. One fish is just one fish in the sea. And one cup of coffee doesn't amount to a hill of beans in this crazy world. But we do these things because we believe they matter, that our actions add up, that our choices might influence others and collectively, what an impact we can have.
Peki biz bunları neden yapıyoruz? Doğru değil mi? Bir elektrikli araba 1.2 milyar değerinde yanmalı motorlu araca denk gelmez. Bir balık, denizde sadece bir balıktır. Ve bir fincan kahve bu çılgın dünyada bir fasulye yığını etmez. Ama biz bunları yapıyoruz, çünkü bunların önemli olduğuna inanıyoruz, birlikte yaptığımız eylemlerimiz ve seçimlerimiz başkalarını etkileyebilir ve kollektif bir şekilde tesir edebiliriz.
So, in my bag I have a coffee mug that I bought a couple of years ago. It's a reusable mug. It has all these things printed on it. Look at some of the things that are on it, that it says.
Bir kaç yıl önce satın aldığım kahve kupasını halen yanımda taşıyorum. Bu yeniden kullanılabilir bir kupadır. Onun üzerine basılmış bir şeyler var. Üzerine yazılmış olan şu şeylere bakın:
"This one cup can be used again and again."
"Bu bir fincan tekrar tekrar kullanılabilir"
"This one cup may inspire others to use one too."
"Bu bir fincan bir şeyi çok kullanmak konusunda başkalarına ilham verebilir"
"This one cup helps save the planet." I had no idea this plastic cup was so powerful.
"Bu bir fincan gezegeni korumaya yardımcı olur," Bu plastik fincanın bu kadar güçlü olduğunu bilmezdim.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
So why do we think that our choice of a four dollar shade-grown fair trade artisanal cup of coffee in a reusable mug matters, but what we do with 4,000 dollars in our investment account for our IRA doesn't? Why can't we tell the supermarket and the capital markets that we care, that we care about fair labor standards, that we care about sustainable production methods and about healthy communities? Why aren't we voting with our investment dollars, but we would vote with our lattes?
Peki niçin şunu düşünüyoruz; gölgede yetişmiş, ticaret için uygun bir fincan kahve sadece dört dolara tercihimiz, tekrar kullanılabilir kupa içerisinde, peki yatırım hesabımızdaki 4 bin dolar ile ne yapıyoruz, bizim IRA için, öyle değil mi? Biz niçin süpermarketlere ve sermaye piyasalarına adil çalışma standartlarını, üretim yöntemlerini desteklemeyi, ve sağlıklı toplulukları önemsediğimizi söylemiyoruz? Niçin yatırım dolarlarımızla seçim yapamıyoruz, sütlü kahvemizle seçim yapabiliyorken?
So I think it has something to do with the myths, the fables that we all carry around in our collective consciousness. Do you remember the Grimm's fairy tale about the magic porridge pot? If you said to the pot, "Boil, little pot, boil," it would fill up with sweet porridge. And if you said, "Stop, little pot, stop," it would stop. But if you got the words wrong, it wouldn't listen, and things could go terribly awry. So I think when it comes to markets, we have a little bit of a similar fable in our heads. We believe that the markets is this magic pot that obeys only one command: make more money. Only those words said exactly that way will make the pot fill up with gold. Add in some extra words like "protect the environment," the spell might not work. Put in the wrong words like "promote social justice," and you might see your gold coins shrink or even vanish entirely, according to this fable.
Masallarla yapılacak bir şeyler olduğunu düşünüyorum, Masallar hepimizi kollektif bir şuura yönlendirir. Grimm'inin sihirli yulaflı kap hakkındaki peri masalını hatırlıyor musunuz? Eğer siz kaba "Kayna, küçük kap, kayna" derseniz kap tatlı yulafla dolacaktır. Ve siz "dur, küçük kap, dur" derseniz, o duracaktır. Fakat yanlış kelimeler söylerseniz, dinlemeyecektir, ve bir şeyler ters gidebilir. Sermaye piyasalarına gelinecek olursa, bu masalın bir benzerinin zihnimizde oluştuğunu düşünüyorum. Pazarların bu sihirli kap gibi olduğuna inanıyoruz, sadece bir emre itaat eder: Daha çok para kazanmak. Sadece bu kelimeler kabın altın ile dolmasını sağlayacak asıl yoldur. "Çevreyi koru!" gibi fazla sözcükler ekleyin, büyü işe yaramayabilir. "Sosyal adaleti destekle!" gibi yanlış sözcükler koy, altın paraların küçüldüğünü görebilirsin veya bu masala göre tamamen kaybolur.
So we asked people, what do you really think? And we actually went out and polled a thousand individual investors, and we found something fascinating. Overwhelmingly, people wanted to add those extra words into the formula. 71 percent of people said yes, they were interested in sustainable investing, which we define as taking the best in class investment process that you already have traditionally and adding in the extra information you get when you think about the environment and society and good governance. 71 percent wanted that. 72 percent said that they believe that companies who did that would actually do better financially. So people really do believe that you can do well by doing good. But here was the weird thing: 54 percent of the people still said if they put their money in those kinds of stocks, they thought that they would make less money.
Bu yüzden insanlara şunu sorduk, gerçekten ne düşünüyorsunuz? Nihayetinde özel olarak bin kadar yatırımcının nabzını yokladık ve şaşırtıcı bir şeyler bulduk. Ezici bir çoğunlukla, insanlar bu formüle fazladan kelime eklemek istediler. İnsanların % 71'i "evet" dedi, ,kaliteli yatırım sürecinde en iyisini alarak tanımladığımız öyle ki, geleneksel olarak sizin sahip olduğunuz ve ek olarak fazladan bilgi alabileceğiniz ve sosyal çevreyi ve iyi denetimi düşündüğünüz zaman, desteklenebilir yatırım ile ilgilendiler. % 71' i bunu istedi. % 72'si finansal olarak daha iyisini yapabilen şirketlere güvendiklerini söyledi. Böylece insanlar şuna inanır: iyisini yaparak daha iyisini yapabilirsin. Fakat burada garip bir şey vardı: insanların % 54'u hala şunu söylüyor; eğer paralarını bu çeşit sermaye içine koyarlarsa, daha az para kazanacaklarını düşünüyorlar.
So is it true? Do you get less sweet porridge if you invest in shade-grown coffee instead of drinking it? Well, you know, the investors in companies like Burt's Bees or Ben & Jerry's wouldn't say so. Right? Both of those started out as small, socially conscious companies that ended up becoming so popular with consumers that the giants Unilever and Clorox bought them for hundreds of millions of dollars each. But here's the important thing. Those corporations realized that if they wanted to protect the value of their investments, they had to preserve that socially conscious mission. If they didn't keep adding in those extra words of environmentally friendly and socially conscious, those brands wouldn't make more money.
Yani bu doğru mudur? Gölgede yetişmiş kahveye yatırım yaparsanız, daha az tatlı püre alır mısınız, ya da kahveyi içmek yerine? Evet, bilirsiniz, Burt's Bees veya Ben & Jerry's gibi şirketlerdeki yatırımcılar böyle söylemeyeceklerdir. Öyle değil mi? Bu şirketlerin her ikisi küçük, olarak başladılar, sosyal sorumluluk sahibi şirketler öyle ki, çok popüler müşterilere sahip olarak sonuçlandılar büyük Ünilever ve Clorox onların herbirini yüz milyonlarca dolara satın aldı. Fakat burada önemli bir şey var. Bu şirketler şunun farkına vardılar; eğer onlar yatırımlarının değerini korumak isteselerdi, sosyal sorumluluk görevini korumak zorunda kalırlardı. Eğer onlar fazladan sözler eklemeselerdi, çevre dostu ve sosyal bilince sahip olarak, bu markalar daha fazla para kazanamazlardı.
But maybe this is just the exception the proves the rule, right? The serious companies that fund our economy and that fund our retirements and that really make the world go round, they need to stick to making more money. So, Harvard Business School actually researched this, and they found something fascinating. If you had invested a dollar 20 years ago in a portfolio of companies that focused narrowly on making more money quarter by quarter, that one dollar would have grown to 14 dollars and 46 cents. That's not bad until you consider that if instead you'd invested that same dollar in a portfolio of companies that focused on growing their business and on the most important environmental and social issues, that one dollar would have grown to 28 dollars and 36 cents. almost twice as much sweet porridge.
Bu belki kuralı ispat eden tek bir istisna olabilir. Öyle değil mi? Ciddi şirketler ekonomimizin kaynağıdır, emekliliğimizin kaynağıdır ve gerçekten dünyanın her yerinde böyledir, daha fazla para kazanmaları için ayrılmamaları gerekir. Harvard Ticaret Üniversitesi bunun üzerine bir araştırma yapmış ve ilginç bir şey bulmuşlar. Eğer siz 20 yıl önce bir dolar yatırım yapmış olsaydınız, şirketlerin belgelerinde daha fazla para kazanmak üzerine dar bir çerçevede odaklanan kuruş kuruş, bu bir dolar, 14 dolar ve 46 sente kadar büyümüş olurdu. Göz önünde bulundurana kadar bu birikim fena değil, bunun yerine aynı dolarıa yatırım yapmış olsaydın, şirketlerin belgelerinde işlerini büyütmeye odaklanmış olsalardı ve en önemlisi çevresel ve sosyal konular üzerinde olsalardı, bu bir dolar 28 dolar ve 36 sente kadar büyümüş olacaktı. neredeyse iki katı kadar tatlı püresi.
Now, let's be clear, they didn't make that outperformance by giving away money to seem like a nice corporate citizen. They did it by focusing on the things that matter to their business, like wasting less energy and water in their manufacturing processes; like making sure the CEO contracts had the CEOs incentivized for the long-term results of the company and the communities they served, not just quarterly results; or building a first class culture that would have higher employee loyalty, retention and productivity. Now, Harvard's not alone. Oxford also did a research study where they examined 120 different studies looking at the effect of sustainability and economic results, and they found time and time and time again that the companies that cared about these kinds of important things actually had better operational efficiency, lower cost of capital and better performance in their stock price.
Şimdi, açık olalım, iyi bir vatandaş olabilmek için yatırım yaparak daha iyisini yapmadılar. Onlar kendi çıkarlarına odaklandılar, daha az enerji ve su kullanarak kendi üretim süreçlerinde CEO sözleşmelerinden emin olmak için, o sözleşmeler; şirketin uzun vadeli sonuçları ve topluluklarına hizmet için teşvik edilmiş CEO lara sahip sadece üç aylık sonuçlar için değil, birinci sınıf medeniyet inşa etmek için ki, böylece daha yüksek işçi sadakatine, koruma ve üreticilik anlayışına sahip olurlar. Şimdi Harvard yalnız değil. 120 farklı çalışmaların yapıldığı Oxford'da da bir araştırma yapıldı; desteklenebilir etkilerini ve ekonomik sonuçlarını inceleyerek, ve tekrar zaman, zaman ve zaman buldular. Şirketler şu çeşit önemli şeyleri önemsediler; aslında işletim verimliliği açısından daha iyi olan, sermayenin düşük fiyatı ve stok fiyatlarında daha iyi performans.
And then there's Al Gore. So 20 years ago, when I worked for Al Gore in the White House, he was one of the early pioneers pleading with businesses and governments to pay attention to the challenges of climate change. Post-White House, he opened an investment firm called Generation, where he baked environmental sustainability and other things right into the core investment process. And at the time there was a good bit of skepticism about his views. Ten years later, his track record is one more proof point that sustainable investing done right can be sound investing. Far from making less sweet porridge because he added sustainability into the mix, he actually significantly outperformed the benchmark.
Ve sonra, Al Gore var. 20 sene önce Beyaz Saray'da Al Gore için çalıştığım zamanlarda o, ilk çığır açanlardan biriydi iklim değişikliğinin zorluklarına işletmelerin ve hükümetlerin dikkatlerini çekmeye çalışarak. Post-Beyaz Saray, çevrenin desteklenmesini ve diğer şeyleri masaya yatırdığı yer olan yatırım sürecinin özünde Jenerasyon adında bir yatırım şirketi açtı, Ve o zaman onun görüşlerinde biraz şüphecilik vardı. On yıl sonra, onun sicili başka bir kanıtı gösterir; doğru desteklenebilir yatırım bir yatırımın sesi olabilir. Daha az tatlı püresi yapmaktan uzak. Çünkü o, desteklenebilirliği karışımın içine ekledi, o aslında önemli ölçüde kıyaslamayı daha iyi yaptı.
Now, sustainable investing, the good news is it doesn't require a magic spell and it doesn't require some investment secret, and it's not just for the elite. It is not just about private equity for billionaires. It's not just groovy-sounding investments like clean technology or microfinance in emerging markets or artisanal bakeries in Brooklyn. It's about stocks and bonds and Fortune 500 companies. It's about mutual funds. It's about all the things we already see in the market today.
Şimdi, desteklenebilir yatırımlar, iyi haber şu ki, sihirli büyü ve yatırım sırrı gerektirmez, sadece seçkin sınıf için değildir. Özel sermaye milyarderleri için değildir. kusursuz teknoloji gibi modern şatafatlı yatırımlar için, gelişmekte olan piyasalarda mikrofinans için veya Brooklyn'deki gibi zanaat fırınları için değil. O, sermaye ve senetlerle ve ilk 500 şirketlerin servetleri ile ilgilidir. O, ortak fonlarla alakalıdır. Bütün bunların hepsi bugün zaten piyasada gördüğümüzle ilgilidir.
So here's why I'm convinced that we collectively have the power to make sustainable investing the new normal.
İşte burası benim ikna olduğum noktadır, sıradan yatırımları desteklemek için böylece biz toplu olarak bir güce sahip oluruz.
First, the proof points are coming out all the time that sustainable investing done right, preserving all the same good principles of investing, the traditional sphere, can pay. It makes sense.
İlk olarak, her zaman kanıtlanmış olan şey şudur; desteklenen yatırım, doğru yapılan yatırımdır, yatırım ilkelerini aynı istikamette koruyabilmektir, geleneksel çevre, buna değer. Mantıklı olan budur.
Secondly, the biggest obstacle standing in our way may actually just be in our heads. We just need to let go of that myth that if you add your values into your investment thinking, that you get less sweet porridge. And once you get rid of the fable, you can actually start appreciating those facts we've been talking about.
İkinci olarak, yolumuzda duran en büyük engel aslında bizim zihnimizdedir. İhtiyacımız olan bu efsanenin gitmesine izin vermek böylece eğer yatırım düşüncelerinize değerli fikirlerinizi eklerseniz, daha az tatlı püresi alırsınız. Ve bir seferde efsaneden kurtulursunuz, aslında konuştuğumuz bu hakikatleri takdir etmeye başlayabilirsiniz.
And third, the future is already here. Sustainable investment today is a 20 trillion dollar market and it's the fastest-growing segment of the investment industry. In the United States, it has grown enormously, as you can see. It now represents one out of every six dollars under professional management in the United States.
Üçüncüsü, gelecek zaten burada. Desteklenen yatırım bugün 20 trilyon dolarlık piyasadır ve yatırım endüstrisinin en hızlı büyüyen bölümüdür. Gördüğünüz gibi Amerika'da o muazzam bir şekilde büyüdü. Desteklenen yatırım her altı dolarda birini dışarıya sunuyor, Amerika'da profesyonel yönetim altında.
So what are we waiting for? For me, it goes back to the inspiration that I received from my mother. She knew that she wanted a life where she would have the freedom to make her own choices and to have her voice heard and write her own story. She was passionate about that goal and she was clear that she would let no army, no obstacle, no big institution stand in her way. She made it to the States, and she became a teacher, an award-winning author and a mother, and ended up sending her daughters to Harvard. And these days, you can tell that she is amply comfortable holding court in the most powerful institutions in the world. It seems almost too prophetic that her name in Korean means "passionate clarity."
Peki biz neyi bekliyoruz? Ben annemden aldığım ilhama dönüş yaparım. O, istediği hayatı biliyordu, o hayat kendi seçimlerini kendi yapabildiği özgürlüğe sahip olduğu, kalp sesini dinlediği ve kendi hikayesini yazdığı yerdir. O hedefine tutkuyla bağlıydı ve o hiçbir silah ve engeli tanımayacak kadar netti, hiçbir büyük kuruluş onun yolunda duramazdı. Onu Amerika'da yaptı, bir öğretmen oldu, ödüllü bir yazar oldu bir anne oldu, ve kızlarını Harvard'a göndermesiyle sonuçlandı. Şu anda, dünyanın en güçlü kurumu olan mahkemede tutularak onun çok rahat olduğunu söyleyebilirsiniz Çok kahince isminin Korece'deki manasının "berrak bir tutku" olması.
Passionate clarity: that's what I think we need to drive change. Passion about the change we want to see in the world, and clarity that we are able to help chart the course. We have more opportunity today than ever before to make choices. We have more power than ever before to make our voices heard.
Berrak bir tutku: ihtiyacımız olan şeyin değişimi sağlamaya çalışmamız olmasıdır. Dünyada görmek istediğimiz değişim, tutku; berraklık ise plan gidişatına yardım edebilmektir. Bugün seçim yapabilmek için dünden daha çok fırsata sahibiz. Kalbimizden geçeni yapmak için bugün dünden daha çok güce sahibiz.
So change your perspective. Vote with your small change. Invest in the change you want to see in the world. Change the fables and change the markets.
Yani, perspektifinizi değiştirin. Küçük değişikliklerinizi gözden geçirin. Dünyada görmek istediğiniz değişikliğe yatırım yapın. Masalları değiştirin ve piyasayı değiştirin.
Thank you.
Teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkış)