I'm going to talk to you tonight about coming out of the closet, and not in the traditional sense, not just the gay closet. I think we all have closets. Your closet may be telling someone you love her for the first time, or telling someone that you're pregnant, or telling someone you have cancer, or any of the other hard conversations we have throughout our lives. All a closet is is a hard conversation, and although our topics may vary tremendously, the experience of being in and coming out of the closet is universal. It is scary, and we hate it, and it needs to be done.
Bugün sizinle sakladığımız şeyleri açığa çıkarmak için konuyşacağım geleneksel duygular değil, eşcinsel çekimserliği değil. Bence hepimizin gizli, içinde tuttuğu bir şey var. Gizlediklerinizi söylemek ilk defa birini sevdiğini söylemek, veya birine hamile olduğunuzu söylemek veya birine kanser olduğunuzu söylemek veya diğer zor konuşmalar hayatımız boyunca yaşadıklarımız. Tüm gizli şeyler zor konuşmadır ve tüm konular inanılmaz şekilde değişebilmesine rağmen gizlilikleri açığa çıkarmak ve deneyimde olmak evrensel bir şeydir. Korkunçtur, nefret ederiz ama yapılması gerekir.
Several years ago, I was working at the South Side Walnut Cafe, a local diner in town, and during my time there I would go through phases of militant lesbian intensity: not shaving my armpits, quoting Ani DiFranco lyrics as gospel. And depending on the bagginess of my cargo shorts and how recently I had shaved my head, the question would often be sprung on me, usually by a little kid:
Çok uzun yıllar önce, South Side Walnut kafe'de çalışıyordum ufak bir lokanta ve orada bulunduğum zaman içerisinde militanlaşan lezbeiyen sürecine girdim: koltukl altlarını traş etmemek, Ani Difranco'nun sözlerini kabul edip, alıntılar yapmak. Ve kargonun kısa kalıp sarkmasına bağlı olarak ve en son ne zaman kafamı traş ettiğimi Soru sürekli etrafımda dönüp duruyordu, çoğunlukla küçük bir çocuk tarafından:
"Um, are you a boy or are you a girl?"
"Hımm, sen bir erkek misin yoksa kız mı?"
And there would be an awkward silence at the table. I'd clench my jaw a little tighter, hold my coffee pot with a little more vengeance. The dad would awkwardly shuffle his newspaper and the mom would shoot a chilling stare at her kid. But I would say nothing, and I would seethe inside. And it got to the point where every time I walked up to a table that had a kid anywhere between three and 10 years old, I was ready to fight. (Laughter) And that is a terrible feeling. So I promised myself, the next time, I would say something. I would have that hard conversation.
Ve masada garip bir sessizlik olurdu. çenemi biraz daha sıkıyordum, fincandaki kahvemi biraz daha öc alma duygusu ile sıkıyordum. Babam garip bir şekilde gazetesini karıştırır ve annem caydırıcı bakışları ile çocuğuna bakardı. Hiçbir şey demezdim ama içinde dolup taşardım. Ve olay ben her masaya yürüdüğümde herhangi bir yerde dövüşmeye hazır olduğum 3 ve 10 yaşında bir çocuğun olduğu bir hal aldı. (Gülüşmeler) Ve bu çok kötü bir duygu. Bu yüzden bir daha ki sefer için kendime söz verdim. Bu zor konuşmayı yapacağım.
So within a matter of weeks, it happens again.
pekala bir kaç hafta içerisinde tekrar oldu.
"Are you a boy or are you a girl?"
"Sen bir erkek misin yoksa kız mısın?"
Familiar silence, but this time I'm ready, and I am about to go all Women's Studies 101 on this table. (Laughter) I've got my Betty Friedan quotes. I've got my Gloria Steinem quotes. I've even got this little bit from "Vagina Monologues" I'm going to do. So I take a deep breath and I look down and staring back at me is a four-year-old girl in a pink dress, not a challenge to a feminist duel, just a kid with a question: "Are you a boy or are you a girl?"
Aynı sessizlik ama bu sefer hazırdım ve masada Women's Studies 101 hepsi hakkında konuştum. (Gülüşmeler) Betty Friedan'dan alıntım vardı, Gloria Steinem'den alıntım vardı, Hatta "Vajina diyalogları'ndan" alıntılarım bile vardı. Bunu yapacaktım. Pekala derin bir nefes aldım aşağı baktım ve arkama baktım dört yaşında pembe giysili bir kız var, bir feminist kapışma için zor bir rakip değil, sadece bir çocuk ve sorusu: "Sen bir erkek misin veya kız mısın?"
So I take another deep breath, squat down to next to her, and say, "Hey, I know it's kind of confusing. My hair is short like a boy's, and I wear boy's clothes, but I'm a girl, and you know how sometimes you like to wear a pink dress, and sometimes you like to wear your comfy jammies? Well, I'm more of a comfy jammies kind of girl."
Pekala bir başka derin nefes al, yanına çömel ve dedim ki, "Hey bunun karmaşık geldiğini biliyorum. benim saçım erkeğin ki gibi ve erkek kıyafetleri giyiyorum ama ben bir kızım ve bilirsin bazen pembe elbiseler giymek istersin ve bazen rahat pijamalar giymek istersin? Peki, ben biraz daha fazla pijama kızıyım."
And this kid looks me dead in the eye, without missing a beat, and says, "My favorite pajamas are purple with fish. Can I get a pancake, please?" (Laughter) And that was it. Just, "Oh, okay. You're a girl. How about that pancake?"
ve çocuk gözlerime baktı hiç bir anını kaçırmaksızın dedi ki, "Benim en sevdiğim pijamalarım mor ve balıklı olanlar. Kek alabilir miyim lütfen? (Gülüşmeler) Ve sadece buydu. "Ahh, Tamam. Sen bir kızsın. Ya kekler nerede?"
It was the easiest hard conversation I have ever had. And why? Because Pancake Girl and I, we were both real with each other.
Yaptığım en kolay zor konuşmaydı hayatım boyunca. Ve neden? Çünkü kek kız ve ben gerçekten beraberdik.
So like many of us, I've lived in a few closets in my life, and yeah, most often, my walls happened to be rainbow. But inside, in the dark, you can't tell what color the walls are. You just know what it feels like to live in a closet. So really, my closet is no different than yours or yours or yours. Sure, I'll give you 100 reasons why coming out of my closet was harder than coming out of yours, but here's the thing: Hard is not relative. Hard is hard. Who can tell me that explaining to someone you've just declared bankruptcy is harder than telling someone you just cheated on them? Who can tell me that his coming out story is harder than telling your five-year-old you're getting a divorce? There is no harder, there is just hard. We need to stop ranking our hard against everyone else's hard to make us feel better or worse about our closets and just commiserate on the fact that we all have hard. At some point in our lives, we all live in closets, and they may feel safe, or at least safer than what lies on the other side of that door. But I am here to tell you, no matter what your walls are made of, a closet is no place for a person to live.
Pekala bizim gibi bir çoğu, Hayatımda bir kaç defa böyle içimdekiler ile yaşadım ve evet çok sık, benim duvarlarım gök kuşağı olurdu. Ama içimde, karanlıkta Duvarların ne renk olduğunu söyleyemezsin. Sadece içinde söylemek istediğin bir şey ile yaşamanın nasıl bir his olduğunu bilebilrsin. Pekala gerçekten, benim sırlarım, gizlerim sizinkilerden veya sizlerden farklı değil. Tabi ki neden benim içimdekileri açıklamamın sizin sizinkileri açıklamanızdan zor olduğunu dair 100 sebep verebilirim ama alın size bir şey: Zor göreceli değildir Zor zordur. Kim bana birine iflas ettiğinizi açıklamanın onu altığınızı söylemekten zor olduğunu açıklayabilir mi? Kim bana onun anlatması gerekenin sizin beş yaşındaki çocuğunuza boşandığınızı söylemenizden daha zor olduğunu söyleyebilir? Daha zor diye bir şey yok, sadece zor var. Zorluklarımızı başkalarının zorluklarına karşı değerlendirilmemeliyiz kendimizi daha iyi veya kötü hissetmemiz için bunu yapmamalıyız ve sadece şu konuya dert ortağı olmamız gerek hepimizin zorlukları var. Hayatımızda bazı zamanlarda, hepimiz sırlar içinde yaşarız ve güvende hissedebiliriz veya en azından kapının diğer tarafında olan şeylerden daha güvenli. Ama size anlatmak içn buradayım, duvarınız neyden yapılmış olursa olsun, içinizde kalan şeylerin bir insanın hayatında yeri yok.
Thanks. (Applause)
Teşekkürler. (Alkışlar)
So imagine yourself 20 years ago. Me, I had a ponytail, a strapless dress, and high-heeled shoes. I was not the militant lesbian ready to fight any four-year-old that walked into the cafe. I was frozen by fear, curled up in the corner of my pitch-black closet clutching my gay grenade, and moving one muscle is the scariest thing I have ever done. My family, my friends, complete strangers -- I had spent my entire life trying to not disappoint these people, and now I was turning the world upside down on purpose. I was burning the pages of the script we had all followed for so long, but if you do not throw that grenade, it will kill you.
Kendinizi 20 sene öncesinde hayal edin. Ben, benim at kuyruğum vardı, askısız bir elbise ve yüksek topuklu. Kafedeki 4 yaşındaki bir çocukla kavga etmeye hazır militan bir lezbiyen değildim. Korkudan donmuştum, benim siyah sırların köşesinde kıvrılmış gay el bombamı yakalamaya çalışıyordum ve hareket eden bir kas hayatım boyunca yaptığım en korkunç şeydi. Benim ailem, arkadaşlarım, tamamıyla yabancıydı -- Tüm hayatımı bu insanları hayal kırıklığına uğratmamaya çalıştım, ve şu an tüm dünyamı bir amaç uğruna ters düz ediyordum. Uzun zamandır takip ettiğim yazınların sayfalarını yakıyordum ama eğer el bombasını atmazsanız, o sizi öldürür.
One of my most memorable grenade tosses was at my sister's wedding. (Laughter) It was the first time that many in attendance knew I was gay, so in doing my maid of honor duties, in my black dress and heels, I walked around to tables and finally landed on a table of my parents' friends, folks that had known me for years. And after a little small talk, one of the women shouted out, "I love Nathan Lane!" And the battle of gay relatability had begun.
En unutulmaz el bombası atışlarımdan biri kız kardeşimin doğum günüydü. (Gülüşmeler) ilk defa bu kadar çok insanın gay olduğumu bildiği bir yerde idim, ve kız arkadaşımı onurlandık için siyah elbise ve topuklulularımla oradaydım, masaların etrafında yürüdüm ve sonunda akrabalarımın olduğu, beni yıllardır tanıyan arkadaşlarımın olduğu yere oturdum. Ve ufak kısa bir konuşmadan sonra kadının biri bağırdı, "Nathan Lane'i seviyorum" Ve eşcinsel özdeşleştirme şavaşı başlamıştı.
"Ash, have you ever been to the Castro?"
"Ash hiç Castro'da bulundun mu?"
"Well, yeah, actually, we have friends in San Francisco."
"Pekala evet aslında, San Francisco'da arkadaşlarla bulunmuştuk."
"Well, we've never been there but we've heard it's fabulous."
"pekala, orada asla bulunmadık ama harika olduğunu duymuştum."
"Ash, do you know my hairdresser Antonio? He's really good and he has never talked about a girlfriend."
"Ash benim berberim Antonio'yu tanıyor musun? O çok iyidir ve asla bir kız arkadaş hakkında konuşmadı."
"Ash, what's your favorite TV show? Our favorite TV show? Favorite: Will & Grace. And you know who we love? Jack. Jack is our favorite."
"Ash en sevdiğin tv yayını nedir? En sevdiğimiz tv yayını? En sevdiğim: Will&Grace. Ve kimi sevdiğimizi biliyor musunuz? Jack. Jack en sevdiğimiz."
And then one woman, stumped but wanting so desperately to show her support, to let me know she was on my side, she finally blurted out, "Well, sometimes my husband wears pink shirts." (Laughter)
Ve sonra bir kadın, affalladı ama o kadar umutsuzca desteğini göstermek istiyordu ki, onun benim tarafımda olduğunu belli etmeye çalışıyordu. sonunda patladı, "Pekala, bazen benim kocam da pembe t shirt giyiyor." (Gülüşmeler)
And I had a choice in that moment, as all grenade throwers do. I could go back to my girlfriend and my gay-loving table and mock their responses, chastise their unworldliness and their inability to jump through the politically correct gay hoops I had brought with me, or I could empathize with them and realize that that was maybe one of the hardest things they had ever done, that starting and having that conversation was them coming out of their closets. Sure, it would have been easy to point out where they felt short. It's a lot harder to meet them where they are and acknowledge the fact that they were trying. And what else can you ask someone to do but try? If you're going to be real with someone, you gotta be ready for real in return.
Ve o an seçme şansım vardı, tüm el bombacıların olduğu gibi. Kız arkadaşımın yanına gidebilirdik ve benim gay-seven masama ve cevapları ile alay edebilirdim, onların dünyasızlıklarını ve politik olarak doğru gay görüşlerine geçememelerini, bugüne kadar getirdiklerimle cezalandırabilirdim veya onlarla empati yapabilirdim ve onların yaptığı en zor şeylerden birini fark edebilirdim ki bu, bu konuşmayı başlatıp ve yapıp onların gizlerini açığa çıkarmaktı. Tabi ki, onların sıkıntıda kaldığı durumda işaret etmek kolay olurdu. oldukları yerde onlarla buluşmak oldukça zor ve gerçek şu ki deniyorlardı. Ve birinden denemesinden başka ne isteyebilirsiniz ki? Eğer biriyle gerçekten birlikte olacaksanız, gerçekten bir ödeme için hazır olmalısınız.
So hard conversations are still not my strong suit. Ask anybody I have ever dated. But I'm getting better, and I follow what I like to call the three Pancake Girl principles. Now, please view this through gay-colored lenses, but know what it takes to come out of any closet is essentially the same.
Zor konuşmalar hala benim için kolay değil. Çıktığım herhangi birine sorun. Ama daha iyiye gidiyorum ve üç Kek Kız dediğim ilkeleri takip ediyorum. Şimdi lütfen buna bir de gay gözlüklerinden bakın ama şunu bilin herhangi bir gizi çıkarmanın temel olarak aynı şeyi gerektirdiğini bilin.
Number one: Be authentic. Take the armor off. Be yourself. That kid in the cafe had no armor, but I was ready for battle. If you want someone to be real with you, they need to know that you bleed too.
Kural bir: Otantik olun. Zırhlarınızı çıkarın, kendiniz olun. Kafedeki şu çocuk zırfları yoktu ama savaş için hazırdı. Eğer gerçekten birinin sizinle olmasını istiyorsanız, onun gerçekten sizinde kanadığınızı bilmesi gerekiyor.
Number two: Be direct. Just say it. Rip the Band-Aid off. If you know you are gay, just say it. If you tell your parents you might be gay, they will hold out hope that this will change. Do not give them that sense of false hope. (Laughter)
İkinci kural: Doğrudan konuşun. Sadece söyleyin. Yara bandını sökün atın. Eğer gay olduğunuzu biliyorsanız, sadece söyleyin. Eğer ebeveynlerine gay olduğunuzu söylerseniz, bunun değişeceğine dair umutlarını bırakırlar. Onları yanlış hislere doğru yöneltmeyin. (Gülüşmeler)
And number three, and most important -- (Laughter) Be unapologetic. You are speaking your truth. Never apologize for that. And some folks may have gotten hurt along the way, so sure, apologize for what you've done, but never apologize for who you are. And yeah, some folks may be disappointed, but that is on them, not on you. Those are their expectations of who you are, not yours. That is their story, not yours. The only story that matters is the one that you want to write. So the next time you find yourself in a pitch-black closet clutching your grenade, know we have all been there before. And you may feel so very alone, but you are not. And we know it's hard but we need you out here, no matter what your walls are made of, because I guarantee you there are others peering through the keyholes of their closets looking for the next brave soul to bust a door open, so be that person and show the world that we are bigger than our closets and that a closet is no place for a person to truly live.
Ve üç numaralı kural ve en önemlisi -- (Gülüşmeler) Özür dilemeyin. Doğruyu konuşuyorsunuz. Asla özür dilemeyin. Ve bazı arkadaşlar bu yolda incilebilir, çok emin bir şekilde, yaptığınız için özür dileyin ama kim olduğunuz için asla özür dilemeyin. Ve evet bazı arkadaşlarımız hayal kırıklığına uğrayabilir, ama bu iş onlarda, sizde değil. Bunlar onların sizin kim olduğunuz hakkındaki beklentileri, siz değilsiniz. Bu onların hikayesi, sizin değil. Burada asıl mesele sizin yazdığınız. Bu yüzden gelecek sefere, kendinizi zift siyah gizinizin içinde el bombasını yakalayın ve bilin ki hepimiz bu durumda bulunduk. Çok yanlız hissedebilirsiniz, ama öyle değilsiniz. Zor olduğunu biliyoruz ama sizi oradan çıkarmak zorundayız, duvarlarınızın neyden yapıldığının bir önemi yok çünkü size garanti ediyorum, gizlerinin kapı deliklerinden bakıp, bunları açacak başka birilerini arayan insanlar var, öyle ise bu insan olun ve dünyaya içimizdeki sıkıntılardan büyük olduğumuzu gösterin ve böyle sıkıntılara bir insanın hayatında gerçekten yaşamak için ihtiyaç olamadığını.
Thank you, Boulder. Enjoy your night. (Applause)
Teşekkürler, Gecenin tadını çıkarın. (Alkışlar)