It has been 128 years since the last country in the world abolished slavery and 53 years since Martin Luther King pronounced his "I Have A Dream" speech. But we still live in a world where the color of our skin not only gives a first impression, but a lasting one that remains.
Dünyadaki son ülkenin köleliği yok etmesinin üzerinden 128 yıl, Martin Luther King'in "Bir hayalim var...'' konuşmasının üzerinden ise 53 yıl geçti. Ama hâlâ derinizin renginin sadece ilk izlenim vermekle kalmayıp sizinle ilgili akılda kalan son şey olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
I was born in a family full of colors. My father is the son of a maid from whom he inherited an intense dark chocolate tone. He was adopted by those who I know as my grandparents. The matriarch, my grandma, has a porcelain skin and cotton-like hair. My grandpa was somewhere between a vanilla and strawberry yogurt tone, like my uncle and my cousin. My mother is a cinnamon-skin daughter of a native Brazilian, with a pinch of hazel and honey, and a man [who is] a mix of coffee with milk, but with a lot of coffee. She has two sisters. One in a toasted-peanut skin and the other, also adopted, more on the beige side, like a pancake.
Çok renkli bir ailede doğdum. Babam yoğun çikolata renk tonunu aldığı bir hizmetçinin oğluydu. Babaannem ve dedem olarak tanıdığım kişiler tarafından evlatlık edinilmişti. Anne tarafımdan, anneannemin porselen rengi bir ten rengi ve pamuğa benzeyen saçları vardı. Dedem, amcam ve kuzenim gibi vanilya ve çilekli yoğurt tonları arasındaydı. Annem bir tutam fındık ve bal rengi tenli yerli bir Brezilyalının ve kahvesi bol bir sütlü kahve tenli adamın tarçın rengi tenli bir kızıydı. İki kız kardeşi vardı. Biri kavrulmuş yer fıstığı tenli ve evlatlık olan diğeri krep gibi daha bej bir tondaydı.
(Laughter)
(Kahkahalar)
Growing up in this family, color was never important for me. Outside home, however, things were different soon. Color had many other meanings.
Bu ailede büyüdüğümden dolayı renk benim için hiç önemli değildi. Ama evin dışında işler biraz daha farklıydı. Rengin birçok anlamı vardı.
I remember my first drawing lessons in school as a bunch of contradictory feelings. It was exciting and creative but I never understood the unique flesh-colored pencil. I was made of flesh but I wasn't pink. My skin was brown, and people said I was black. I was seven years old with a mess of colors in my head.
Okuldaki ilk resim derslerimi birtakım çelişkili duygular olarak hatırlıyorum. Resim dersleri heyecanlı ve yaratıcıydı fakat ten rengi kalemi asla anlayamadım. Benim de bir tenim vardı fakat pembe değildi. Benim tenim kahverengiydi ve insanlar siyah olduğumu söylüyorlardı. Kafamda bir renk karmaşası vardı ve yedi yaşımdaydım.
Later, when I took my cousin to school, I was usually taken for the nanny. By helping in the kitchen at a friend's party, people thought I was the maid. I was even treated like a prostitute just because I was walking alone on the beach with European friends. And many times, visiting my grandma or friends in upper class buildings, I was invited not to use the main elevator. Because in the end, with this color and this hair, I cannot belong to some places.
Sonra, kuzenimi okula götürdüğümde dadı olarak görülüyordum. Bir arkadaşın partisinde mutfakta yardım ederken insanlar hizmetçi olduğumu düşünüyorlardı. Sadece, sahilde Avrupalı arkadaşlarımla yalnız dolaştığım için fahişe muamelesi bile gördüm. Çoğu zaman üst tabaka binalarda oturan ninemi veya arkadaşlarımı ziyarete gittiğimde ana asansörü kullanmamam istendi. Çünkü sonunda, bu renkle ve saçla bazı yerlere ait olamazdım.
In some way, I get to used to it and accept part of it. However, something inside of me keeps revolving and struggling.
Bir açıdan, buna alıştım ve bir parçasını kabul ettim. Ama yine de içimden bir şey düşünmeyi ve mücadele etmeyi sürdürüyordu.
Years later I married a Spaniard. But not any Spaniard. I chose one with the skin color of a lobster when sunburnt.
Yıllar sonra bir İspanyol ile evlendim. Ama herhangi bir İspanyol değil. Güneş yanığı olduğunda teni bir karidese benzeyen birini seçtim.
(Laughter)
(Kahkahalar)
Since then, a new question started to chase me. What will be the color of your children? As you can understand, this is my last concern. But thinking about it, with my previous background, my story led me to make my personal exercise as a photographer. And that is how Humanae was born.
Sonra bir soru aklıma takıldı. Çocuklarımızın rengi ne olacaktı? Anlayacağınız üzere bu benim kaygılanacağım son şeydi. Ama bunu geçmişteki altyapımla düşündüğümde hikâyem beni kişisel eğitimimi fotoğrafçı olarak yapmaya götürdü. İşte Humanae böyle doğdu.
Humanae is a pursuit to highlight our true colors, rather than the untrue white, red, black or yellow associated with race. It's a kind of game to question our codes. It's a work in progress from a personal story to a global history.
Humanae ırklarla özdeşleştirilen beyaz, kırmızı, siyah, sarı gibi gerçek olmayan renklerdense gerçek olan renklerimizi vurgulamanın arayışı. Bu, kodlarımızı sorgulamak için bir tür oyun. Bu kişisel bir hikâyeden evrensel bir tarihe doğru gelişen bir çalışma.
I portray the subjects in a white background. Then I choose an 11-pixel square from the nose, paint the background, and look for the corresponding color in the industrial palette, Pantone.
Ben kişileri beyaz bir arka planda fotoğraflıyorum. Sonra arka planı boyamak için burundan 11 piksellik bir parça alıyorum ve endüstriyel paletten uyuşan rengi, Pantone'u arıyorum.
I started with my family and friends, then more and more people joined the adventure, thanks to public calls coming through the social media.
Önce ailemle ve arkadaşlarımla başladım. Sonra sosyal medyadan ulaşan umumî çağrılar sağ olsun, daha fazla kişi bu maceraya katıldı.
I thought that the main space to show my work was the Internet because I want an open concept that invites everybody to push the share button in both the computer and their brain.
Yaptığım işi göstermek için asıl alanın internet olduğunu düşündüm, çünkü insanları hem bilgisayarlarıyla, hem de beyinleriyle "Paylaş" butonuna basmaya davet eden açık bir konsept istiyordum.
The snowball started to roll. The project had a great welcome -- invitations, exhibitions, physical formats, galleries and museums ... just happened. And among them, my favorite: when Humanae occupies public spaces and appears in the street, it fosters a popular debate and creates a feeling of community.
Kar topu yuvarlanmaya başlamıştı. Proje çok iyi karşılandı, davetler, sergiler, fiziksel formatlar, galeriler ve müzeler oldu. Bunların arasında favorim: Humanae umumi alanlarda gerçekleştiğinde ve sokakta gösterildiğinde popüler bir tartışma ortaya atması ve toplumsal bir duyarlılık oluşturmasıydı.
I have portrayed more than 3,000 people in 13 different countries, 19 different cities around the world. Just to mention some of them -- from someone included in the Forbes list, to refugees who crossed the Mediterranean by boat. In Paris, from the UNESCO Headquarters to a shelter. And students both in Switzerland and favelas in Rio de Janeiro.
13 farklı ülkeden, 19 farklı şehirden, 3000'den fazla insanın fotoğrafını çektim. Onların bazılarından bahsetmek gerekirse, onlar, Forbes listesinde bulunan birinden Akdeniz'i bir botla geçmeye çalışan mültecilere, Paris'te UNESCO Merkezi'nden bir barınağa, İsviçre'den ve Rio de Janeiro'nun gecekondu
All kinds of beliefs,
mahallelerinden öğrencilere kadarlar.
gender identities or physical impairments, a newborn or terminally ill. We all together build Humanae.
Her türden inanç, cinsel kimlik ve fiziksel engelleri, yeni doğmuş veya ölümcül hasta. Biz hep beraber Humanae'yi kurduk.
Those portraits make us rethink how we see each other. When modern science is questioning the race concept, what does it mean for us to be black, white, yellow, red? Is it the eye, the nose, the mouth, the hair? Or does it have to do with our origin, nationality or bank account?
Bu portreler birbirimizi nasıl gördüğümüzü bize yeniden düşündürdü. Modern bilim ırk kavramını sorgularken, siyah, beyaz, sarı, kırmızı olmak bizim için ne ifade ediyor? Göz mü, burun mu, ağız veya saç mı ya da kökenimizle, milliyetimizle, banka hesabımızla mı alakalı?
This personal exercise turned out to be a discovery. Suddenly I realized that Humanae was useful for many people. It represents a sort of mirror for those who cannot find themselves reflected in any label.
Bu kişisel egzersiz bir keşfe dönüştü. Aniden Humanae'nin birçok insan için çok kullanışlı olduğunu fark ettim. Bu, kendini herhangi bir etikette ifade edilmiş olarak bulamayan insanlar için bir tür aynayı temsil ediyor.
It was amazing that people started to share their thoughts about the work with me. I have hundreds of that, I will share with you, too.
İnsanların bu işle alakalı fikirlerini benimle paylaşmaya başlaması inanılmazdı. Bunlardan yüzlercesi var, sizinle de paylaşacağım.
A mother of 11 years -- A mother of an 11-year-old girl wrote me, "Very good for me as a tool to work on her confidence, as this past weekend one of her girlfriends argued with her that she does not belong and should not be allowed to live in Norway. So your work has a very special place in my heart and it's very important for me."
11 yaşında bir çocuğun annesi- 11 yaşında bir kızın annesi şöyle yazmış, "Kızım bu hafta sonu bir arkadaşıyla Norveç'e ait olmadığı ve Norveç'te yaşamasına izin verilmemesi konusunda tartıştıktan sonra onun güvenini artırmak için çok iyi bir araç oldu. Yani yaptığınız işin kalbimde çok özel bir yeri var ve bu benim için çok önemli."
A woman shared her portrait on Facebook and wrote, "All my life, people from across the globe had difficulties to place me in a group, a stereotype, a box. Perhaps we should stop. Instead of framing, ask the individual, 'How would you label yourself?' Then I would say, 'Hi. I'm Massiel. I'm a Dominican-Dutch, I grew up in a mixed family and I'm a bisexual woman.' "
Bir kadın portresini Facebook'ta paylaşmış ve şöyle yazmış, "Hayatım boyunca dünyanın dört bir yanından insanlar beni bir gruba yerleştirirken zorlandı, bir kalıba, bir kutuya. Belki de artık durmalıyız. İnsanları bir kalıba sokmak yerine onlara "Kendini nasıl tanımlardın?" diye sormalıyız. Ben şöyle söylerdim, "Merhaba. Ben Massiel. Dominikli-Hollandalı'yım. Melez bir ailede büyüdüm ve biseksüel bir kadınım."
Besides these unexpected and touching reactions, Humanae finds a new life in a different variety of fields. Just to show you some examples, illustrators and art students using it as a reference for their sketches and their studies. It's a collection of faces.
Bu beklenmedik ve duygusal tepkilerin yanı sıra, Humanae değişik alanlarda yeni bir hayat buluyor. Örnek vermek gerekirse, çizerler ve resim öğrencileri eskizleri ve çalışmaları için referans olarak kullanıyorlar. Bu bir yüz koleksiyonu.
Researchers in the fields of anthropology, physics and neuroscience use Humanae with different scientific approaches related to human ethnicity, optophysiology, face recognition or Alzheimer's.
Araştırmacılar, antropoloji alanında, fizik ve nörobilim alanında insan etnik kökeni, optofizyoloji, yüz tanıma ya da Alzheimer için farklı bilimsel yaklaşımlarla Humanae'i ilişkilendirdi.
One of the most important impacts of the project is that Humanae was chosen to be the cover of Foreign Affairs, one of the most relevant political publications. And talking about foreign affairs, I found the perfect ambassadors for my project ... teachers. They are the ones that use Humanae as a tool for educational purposes. Their passion encourages me to go back to drawing classes, but this time as a teacher myself.
Projenin en önemli etkilerinden biri, bu resimler Dışişleri'nin önemli siyasi yayınlardan birinin kapağı seçildi. Dışişleri'nden bahsedince, projem için güzel bir elçi buldum ... Öğretmenler. Onlar eğitim amaçlı olarak Humanae kullanırlar. Onların tutkusu beni çizim derslerine geri dönmek için teşvik etti, şimdi bir öğretmen olarak ben de yapıyorum.
My students, both adults and kids, paint their self-portraits, trying to discover their own unique color.
Yetişkin ve çocuklar, tüm öğrencilerim, kendi portrelerini yaptılar, kendilerine mahsus ten rengini keşfetmeye çalıştılar.
As a photographer, I realize that I can be a channel for others to communicate. As an individual, as Angélica, every time I take a picture, I feel that I am sitting in front of a therapist. All the frustration, fear and loneliness that I once felt ... becomes love.
Bir fotoğrafçı olarak, anladım ki, diğerlerinin iletişimi için bir aracı olabilirim. Bir birey olarak, Angélica olarak, her fotoğraf çektiğimde, bir terapistin önünde oturuyormuş gibi hissederim. Tüm hayal kırıklığı, korku ve yalnızlık, bir zamanlar hissettiğim ... aşka dönüşür.
The last country -- the last country in the world who abolished slavery is the country where I was born, Brazil. We still have to work hard to abolish discrimination. That remains a common practice worldwide, and that will not disappear by itself.
Son ülke -- köleliğin kaldırıldığı son ülkede doğdum, Brezilya. Ayrımcılığın kalktığını anlamak için hâlâ çok uğraşıyoruz. Bu dünya çapında yaygın bir uygulama olarak devam etmektedir ve kendiliğinden yok olmayacak.
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)
Thank you.
Teşekkürler.