Chris Anderson: So, you've been obsessed with this problem for the last few years. What is the problem, in your own words?
Chris Anderson: Son birkaç yıldır bu soruna takıntılısın. Kendi sözcüklerinle sorun nedir?
Andrew Forrest: Plastic. Simple as that. Our inability to use it for the tremendous energetic commodity that it is, and just throw it away.
Andrew Forrest: Plastik. Bu kadar basit. Bu muazzam dinamik ürünü kullanmadaki yetersizliğimiz ve doğrudan çöpe atmamız.
CA: And so we see waste everywhere. At its extreme, it looks a bit like this. I mean, where was this picture taken?
CA: Bu yüzden her yerde atık görüyoruz. En aşırı haliyle, biraz böyle görünüyor. Bu fotoğraf nerede çekilmişti?
AF: That's in the Philippines, and you know, there's a lot of rivers, ladies and gentlemen, which look exactly like that. And that's the Philippines. So it's all over Southeast Asia.
AF: Filipinler'de. Bayanlar ve baylar, tamamen böyle görünen çok sayıda nehir var. Burası Filipinler. Yani Güneydoğu Asya'nın her yeri.
CA: So plastic is thrown into the rivers, and from there, of course, it ends up in the ocean. I mean, we obviously see it on the beaches, but that's not even your main concern. It's what's actually happening to it in the oceans. Talk about that.
CA: Plastik nehirlere atılıyor ve oradan da okyanuslara karışıyor. Yani plastiği plajlarda açıkça görüyoruz ama sizin asıl endişeniz bu bile değil. Mesele, okyanuslarda başına gerçekten ne geldiği.
AF: OK, so look. Thank you, Chris.
Bunun hakkında konuşalım.
About four years ago, I thought I'd do something really barking crazy, and I committed to do a PhD in marine ecology. And the scary part about that was, sure, I learned a lot about marine life, but it taught me more about marine death and the extreme mass ecological fatality of fish, of marine life, marine mammals, very close biology to us, which are dying in the millions if not trillions that we can't count at the hands of plastic.
AF: Tamam. Teşekkürler Chris. Dört yıl kadar önce, gerçekten delice bir şey yapmak istedim ve deniz ekolojisi üzerine doktora yapmaya karar verdim. Bunun korkunç tarafı şuydu: Tabii ki deniz yaşamına dair birçok şey öğrendim fakat deniz ölümleri hakkında daha çok şey öğrendim ve balıkların, deniz yaşamının, deniz memelilerinin aşırı kitle halindeki ekolojik ölüm oranı hakkında daha çok şey öğrendim, biyolojileri bize çok yakın, milyonlarcası ölüyor, aksi halde plastiğin kontrolü altındayken sayamayacağımız kadar trilyonlarcası ölecek.
CA: But people think of plastic as ugly but stable. Right? You throw something in the ocean, "Hey, it'll just sit there forever. Can't do any damage, right?"
CA: İnsanlar plastiğin çirkin ama kalıcı olduğunu düşünüyorlar, değil mi? Okyanusa bir şey fırlatırsın; "Hey, sonsuza kadar orada duracak. Herhangi bir zarar veremez, değil mi?"
AF: See, Chris, it's an incredible substance designed for the economy. It is the worst substance possible for the environment. The worst thing about plastics, as soon as it hits the environment, is that it fragments. It never stops being plastic. It breaks down smaller and smaller and smaller, and the breaking science on this, Chris, which we've known in marine ecology for a few years now, but it's going to hit humans. We are aware now that nanoplastic, the very, very small particles of plastic, carrying their negative charge, can go straight through the pores of your skin. That's not the bad news. The bad news is that it goes straight through the blood-brain barrier, that protective coating which is there to protect your brain. Your brain's a little amorphous, wet mass full of little electrical charges. You put a negative particle into that, particularly a negative particle which can carry pathogens -- so you have a negative charge, it attracts positive-charge elements, like pathogens, toxins, mercury, lead. That's the breaking science we're going to see in the next 12 months.
AF: Chris, bu, ekonomi için tasarlanmış inanılmaz bir madde. Çevre için olası en kötü madde. Plastiklerle ilgili en kötü şey, çevreye ulaşır ulaşmaz parçalanmasıdır. Plastik olmayı asla bırakmaz. Çok daha küçük ve küçük parçalara ayrılır Chris, bu konuda birkaç senedir deniz ekolojisinde edindiğimiz son biyolojik gelişmelere göre, bu insanları da vuracak. Negatif yüklü çok küçük plastik partiküllerden oluşan nanoplastiğin deri gözeneklerinizden direkt geçebileceğinin şu an bilincindeyiz. Kötü haber bu değil. Kötü haber, bunun direkt beyninizi korumakla görevli olan ve koruyucu bir kılıf görevi gören kan-beyin bariyerine gitmesidir. Beyniniz küçük elektriksel yükle dolu, nemli, biçimsiz bir kütledir. Bunun içine negatif bir partikül bırakıyorsunuz, özellikle patojen taşıyabilen negatif yüklü bir partikül. Böylelikle patojenler, toksinler, cıva, kurşun gibi pozitif yüklü elementleri çeken negatif bir yüke sahipsiniz. Bu, önümüzdeki 12 ay içinde göreceğimiz bilimsel bir gelişme.
CA: So already I think you told me that there's like 600 plastic bags or so for every fish that size in the ocean, something like that. And they're breaking down, and there's going to be ever more of them, and we haven't even seen the start of the consequences of that.
CA: Okyanusta bulunan bu büyüklükteki her balık için yaklaşık 600 plastik poşet olduğunu zaten söyledin. Giderek parçalanıyorlar ve bunların çok daha fazlası olacak, bunun sonuçlarının başlangıcını henüz görmedik bile.
AF: No, we really haven't. The Ellen MacArthur Foundation, they're a bunch of good scientists, we've been working with them for a while. I've completely verified their work. They say there will be one ton of plastic, Chris, for every three tons of fish by, not 2050 -- and I really get impatient with people who talk about 2050 -- by 2025. That's around the corner. That's just the here and now. You don't need one ton of plastic to completely wipe out marine life. Less than that is going to do a fine job at it. So we have to end it straightaway. We've got no time.
AF: Evet, gerçekten görmedik. Ellen MacArthur Vakfı'nda bir grup iyi bilim insanı var. Bir süredir onlarla çalışıyoruz. Çalışmalarını tamamen onaylıyorum. Söylediklerine göre Chris, her üç ton balık için bir ton plastik olacak ve bu 2050'ye kadar değil -- 2050 hakkında konuşan insanlara tahammül edemiyorum -- bu sayı 2025'e kadar olacak. Eli kulağında. Gerçekleşmek üzere. Deniz yaşamını komple yok etmek için bir ton plastiğe ihtiyacınız yok. Daha azı bile güzel bir iş çıkarır. Dolayısıyla buna derhal bir son vermeliyiz, zamanımız yok.
CA: OK, so you have an idea for ending it, and you're coming at this not as a typical environmental campaigner, I would say, but as a businessman, as an entrepreneur, who has lived -- you've spent your whole life thinking about global economic systems and how they work. And if I understand it right, your idea depends on heroes who look something like this. What's her profession?
CA: Peki, bunu bitirmek için bir fikrin var ve bunu sanırım tipik bir çevre kampanyacısı olarak değil bir iş insanı ve girişimci olarak öne sürüyorsun. Tüm yaşamını küresel ekonomik sistemleri ve nasıl çalıştıklarını düşünerek geçiren biri olarak söylüyorsun. Doğru anladıysam fikrin buna benzeyen kahramanlara bağlı. Bu kız ne işle uğraşıyor?
AF: She, Chris, is a ragpicker, and there were 15, 20 million ragpickers like her, until China stopped taking everyone's waste. And the price of plastic, minuscule that it was, collapsed. That led to people like her, which, now -- she is a child who is a schoolchild. She should be at school. That's probably very akin to slavery. My daughter Grace and I have met hundreds of people like her.
AF: O bir eskici, Chris. Onun gibi 15-20 milyon eskici vardı, ta ki Çin herkesin çöpünü almayı bırakana kadar. Plastiğin fiyatı çok düşüktü ve çöktü. Bu durum, onun gibi insanları şuna itti -- o şu anda okul çağında bir çocuk. Okulda olması gerekiyor. Bu muhtemelen köleliğe oldukça benzer bir şey. Kızım Grace ve ben onun gibi yüzlerce insanla tanıştık.
CA: And there are many adults as well, literally millions around the world, and in some industries, they actually account for the fact that, for example, we don't see a lot of metal waste in the world.
CA: Böyle birçok yetişkin de var, dünya çapında abartısız milyonlarca insan var. Örneğin, dünyadaki bazı endüstrilerde çok fazla metal atık görmediğimizi söylüyorlar. AF: Kesinlikle doğru.
AF: That's exactly right. That little girl is, in fact, the hero of the environment. She's in competition with a great big petrochemical plant which is just down the road, the three-and-a-half-billion-dollar petrochemical plant. That's the problem. We've got more oil and gas in plastic and landfill than we have in the entire oil and gas resources of the United States. So she is the hero. And that's what that landfill looks like, ladies and gentlemen, and it's solid oil and gas.
Bu küçük kız gerçekten de çevre kahramanı. Şu an gelecekteki büyük bir petrokimya fabrikası ile yarışıyor. Bu 3,5 milyar dolarlık bir petrokimya fabrikası. İşte sorun bu. Plastik ve katı atık sahasında, Birleşik Devletler'de sahip olduğumuz tüm petrol ve benzin kaynaklarından daha fazla petrol ve benzin var. Bu yüzden, o bir kahraman. Bayanlar ve baylar, işte bir katı atık sahası böyle görünüyor, katı petrol ve benzin.
CA: So there's huge value potentially locked up in there that the world's ragpickers would, if they could, make a living from. But why can't they?
CA: Yani dünyadaki eskicilerin geçimlerini sağlayacakları, ki sağlayabilirlerse çok yüksek bir potansiyel orada hapsolunmuş. Peki ama neden yapamıyorlar?
AF: Because we have ingrained in us a price of plastic from fossil fuels, which sits just under what it takes to economically and profitably recycle plastic from plastic. See, all plastic is is building blocks from oil and gas. Plastic's 100 percent polymer, which is 100 percent oil and gas. And you know we've got enough plastic in the world for all our needs. And when we recycle plastic, if we can't recycle it cheaper than fossil fuel plastic, then, of course, the world just sticks to fossil fuel plastic.
AF: Çünkü fosil yakıtlardan bir plastik fiyatı işlettik ki bu, ekonomik ve kârlı olarak plastikten plastiğe geri dönüştürmek için mal olacağı şeye bağlı. Tüm plastikler petrol ve benzinden üretiliyor. Plastik %100 oranında polimerdir, polimer ise %100 petrol ve benzindir. Tüm ihtiyaçlarımız için dünyada yeteri kadar plastik var. Plastiği geri dönüştürdüğümüzde, eğer fosil yakıttan yapılan plastikten daha ucuza geri dönüştüremezsek, o zaman dünya tabii ki fosil yakıttan yapılan plastiğe mecbur kalır.
CA: So that's the fundamental problem, the price of recycled plastic is usually more than the price of just buying it made fresh from more oil. That's the fundamental problem.
CA: Temel sorun bu. Geri dönüştürülmüş plastiğin fiyatı, daha çok benzinle yeni yapılmış plastiğin fiyatından genellikle daha yüksek. İşte temel mesele bu.
AF: A slight tweak of the rules here, Chris. I'm a commodity person. I understand that we used to have scrap metal and rubbish iron and bits of copper lying all round the villages, particularly in the developing world. And people worked out it's got a value. It's actually an article of value, not of waste. Now the villages and the cities and the streets are clean, you don't trip over scrap copper or scrap iron now, because it's an article of value, it gets recycled.
AF: Burada, kurallarda ince bir ayar var, Chris. Ben bir madde insanıyım. Bütün köylerin etrafında eskiden hurda metal, moloz demir ve bakır parçalarının olduğunu anlıyorum, bu özellikle gelişen dünyada gerçekleşirdi. İnsanlar bunun değerinin olduğunu anladılar. Aslında kıymetli bir eşya, bir atık değil. Şu an köyler, şehirler ve caddeler temiz, bakır hurdasına ya da demir hurdasına takılıp düşmüyorsunuz. Çünkü kıymetli bir eşya ve geri dönüştürülüyor.
CA: So what's your idea, then, to try to change that in plastics?
CA: Peki, plastikte bu durumu değiştirmeye çalışmak adına fikrin nedir?
AF: OK, so Chris, for most part of that PhD, I've been doing research. And the good thing about being a businessperson who's done OK at it is that people want to see you. Other businesspeople, even if you're kind of a bit of a zoo animal species they'd like to check out, they'll say, yeah, OK, we'll all meet Twiggy Forrest. And so once you're in there, you can interrogate them. And I've been to most of the oil and gas and fast-moving consumer good companies in the world, and there is a real will to change. I mean, there's a couple of dinosaurs who are going to hope for the best and do nothing, but there's a real will to change. So what I've been discussing is, the seven and a half billion people in the world don't actually deserve to have their environment smashed by plastic, their oceans rendered depauperate or barren of sea life because of plastic. So you come down that chain, and there's tens of thousands of brands which we all buy heaps of products from, but then there's only a hundred major resin producers, big petrochemical plants, that spew out all the plastic which is single use.
AF: Peki, Chris, doktoramın büyük bir kısmında araştırma yaptım. Bu meslekte sorunu olmayan bir iş insanı olmanın iyi tarafı, insanların sizi görmek istemesi. Yani, diğer iş insanları, bir hayvanat bahçesindeki hayvan bile olsanız görmek isterler ve şöyle derler: "Peki, tamam, hepimiz Twiggy Forrest ile tanışacağız." Orayı bir kez girdiğinizde onları sorgulayabilirsiniz. Dünyadaki birçok petrol ve benzin şirketinde, hızla gelişen tüketim ürünleri şirketinde bulundum ve değişmek adına gerçek bir irade var. En iyisini umut eden ve hiçbir şey yapmayan birkaç dinozor var fakat değişmek adına gerçek bir irade var. Bu yüzden, tartıştığım şey dünyadaki 7,5 milyar insanın çevrelerinin plastikle tarumar edilmesini hak etmemeleri, okyanusları plastik yüzünden fakir ya da çorak deniz haline geliyor. Bu silsileye geliyorsunuz ve bir sürü ürün satın aldığımız on binlerce marka var fakat tek kullanımlık bütün plastiği püskürten sadece 100 tane reçine üreticisi ve petrokimya tesisi var.
CA: So one hundred companies are right at the base of this food chain, as it were.
CA: Yani, 100 tane şirket, bir bakıma bu besin zincirinin tam merkezinde.
AF: Yeah.
AF: Evet.
CA: And so what do you need those one hundred companies to do?
CA: Peki, bu 100 şirketin ne yapmasına ihtiyacınız var?
AF: OK, so we need them to simply raise the value of the building blocks of plastic from oil and gas, which I call "bad plastic," raise the value of that, so that when it spreads through the brands and onto us, the customers, we won't barely even notice an increase in our coffee cup or Coke or Pepsi, or anything.
AF: Peki, plastiğin yapı taşı olan petrolün ve benzinin değerini yükseltmelerine ihtiyacımız var, ki ben bunlara "kötü plastik" diyorum. Bunların değerini yükseltince bunlar markalara ve biz tüketicilere yayıldığı zaman kahve fincanımızdaki, koladaki, Pepsi'deki veya herhangi içecekteki artışı fark etmeyeceğiz bile.
CA: Like, what, like a cent extra?
CA: Ne kadar, bir sent kadar mı fazla?
AF: Less. Quarter of a cent, half a cent. It'll be absolutely minimal. But what it does, it makes every bit of plastic all over the world an article of value. Where you have the waste worst, say Southeast Asia, India, that's where the wealth is most.
AF: Daha az. Çeyrek sent ya da yarım sent. Kesinlikle çok küçücük artış. Fakat ne işe yarar? Tüm dünyadaki plastiğin kıymetli eşya olmasını sağlar. En kötü atık nerede? Diyelim ki Güneydoğu Asya'da, Hindistan'da, orada plastik en değerli olacak.
CA: OK, so it feels like there's two parts to this. One is, if they will charge more money but carve out that excess and pay it -- into what? -- a fund operated by someone to tackle this problem of -- what? What would that money be used for, that they charge the extra for?
CA: Peki, burada iki kısım var gibi hissediyorum. İlki, eğer daha çok para isterlerse ve bu aşırılığı biçimlendirip ödemesini yaparlarsa -- nereye ödeyecekler? Bu sorunu ele almak için işletilen bir fona -- hangi sorunu? Bu parayı ne için kullanacaklar? Ekstra aldıkları parayı kastediyorum.
AF: So when I speak to really big businesses, I say, "Look, I need you to change, and I need you to change really fast," their eyes are going to peel over in boredom, unless I say, "And it's good business." "OK, now you've got my attention, Andrew." So I say, "Right, I need you to make a contribution to an environmental and industry transition fund. Over two or three years, the entire global plastics industry can transition from getting its building blocks from fossil fuel to getting its building blocks from plastic. The technology is out there. It's proven." I've taken two multibillion-dollar operations from nothing, recognizing that the technology can be scaled. I see at least a dozen technologies in plastic to handle all types of plastic. So once those technologies have an economic margin, which this gives them, that's where the global public will get all their plastic from, from existing plastic.
AF: Çok büyük işletmelere seslendiğimde şöyle diyorum: "Sizi değiştirmek istiyorum ve bunu çok hızlı yapmak istiyorum." Ben şöyle demedikçe gözleri sıkıntıdan dökülüyor: "Bu iyi bir iş." "Peki, şimdi dikkatimizi çektin Andrew." Ben de şöyle diyorum: "Peki, çevresel ve endüstriyel bir geçiş fonuna katkıda bulunmanıza ihtiyacım var. İki-üç yıldır, tüm küresel plastik endüstrisi, yapı taşlarını fosil yakıtlardan elde etmek yerine plastikten elde etmek için geçiş halinde. Teknoloji oralarda. Bu kanıtlanmış." İki multi dolar milyarderi işletmesini sıfırdan aldım, onlara teknolojinin hesaplanabileceğini fark ettirdim. Plastik sektöründeki en azından bir düzine teknolojinin, her tür plastiği ele aldığını görüyorum. Bu yüzden, bu teknolojilerin bir kez ekonomik bir limiti olduğunda, ki bu durum onlara bunu sağlıyor, o zaman küresel toplum, bütün plastiği var olan plastikten alacak.
CA: So every sale of virgin plastic contributes money to a fund that is used to basically transition the industry and start to pay for things like cleanup and other pieces.
CA: Yani işlenmemiş plastiğin her satışı, esasen endüstrinin geçişi için temizlemeye ve başka parçalara ödeme yapmaya başlamak için kullanılan bir fona para katkısı yapıyor.
AF: Absolutely. Absolutely.
AF: Kesinlikle, kesinlikle.
CA: And it has the incredible side benefit, which is maybe even the main benefit, of creating a market. It suddenly makes recyclable plastic a giant business that can unlock millions of people around the world to find a new living collecting it.
CA: Ayrıca inanılmaz bir yan faydası da var ki bu bir pazar oluşturmanın temel bir faydası bile olabilir. Geri dönüştürülebilir plastiği, dünya çapındaki milyonlarca insanın saklamasının yeni bir yolunu bulmak için ortaya çıkarabilen devasa bir iş haline birden getirir.
AF: Yeah, exactly. So all you do is, you've got fossil fuel plastics at this value and recycled plastic at this value. You change it. So recycled plastic is cheaper. What I love about this most, Chris, is that, you know, we waste into the environment 300, 350 million tons of plastic. On the oil and gas companies own accounts, it's going to grow to 500 million tons. This is an accelerating problem. But every ton of that is polymer. Polymer is 1,000 dollars, 1,500 dollars a ton. That's half a trillion dollars which could go into business and could create jobs and opportunities and wealth right across the world, particularly in the most impoverished. Yet we throw it away.
AF: Evet, kesinlikle. Yani tek yaptığınız şu: Bu değerde fosil yakıttan elde edilmiş plastik var ve şu değerde de geri dönüştürülmüş plastik var. Bunu değiştiriyorsunuz. Böylece geri dönüştürülmüş plastik daha ucuz oluyor. Chris, bu konuda en sevdiğim şey, çevreye 300-350 milyon ton atık plastik boşaltıyoruz. Petrol ve benzin şirketlerinin kendi hesaplarında, bu miktar 500 milyon tona ulaşacak. Bu artış gösteren bir sorun. Fakat bunun her bir tonu polimer. Polimerin bir tonu, 1000-1500 dolar. Bu, yarım trilyon doların işe dahil olup istihdamlar, fırsatlar yaratabilmesi ve dünya çapındaki servetin özellikle en yoksul bölgelere adil dağıtılabilmesi demek. Şimdiye dek bunları kenara attık.
CA: So this would allow the big companies to invest in recycling plants literally all over the world --
CA: Yani bu durum büyük şirketlerin geri dönüşüm tesislerine yatırım yapmalarını sağlayacak
AF: All over the world.
-- hem de bütün dünyada.
Because the technology is low-capital cost, you can put it in at rubbish dumps, at the bottom of big hotels, garbage depots, everywhere, turn that waste into resin.
AF: Tüm dünyada. Çünkü teknoloji düşük sermayeli bir maliyet, onu atığı reçineye çeviren bir çöp kutusuna koyabilirsin, bir otelin dibine atabilirsin, atık deposuna, her yere atabilirsin.
CA: Now, you're a philanthropist, and you're ready to commit some of your own wealth to this. What is the role of philanthropy in this project?
CA: Sen bir hayırseversin ve kendi servetinin bir kısmını buna adamaya hazırsın. Hayırseverliğin bu projedeki rolü nedir?
AF: I think what we have to do is kick in the 40 to 50 million US dollars to get it going, and then we have to create absolute transparency so everyone can see exactly what's going on. From the resin producers to the brands to the consumers, everyone gets to see who is playing the game, who is protecting the Earth, and who doesn't care. And that'll cost about a million dollars a week, and we're going to underwrite that for five years. Total contribution is circa 300 million US dollars.
AF: Bence yapmak zorunda olduğumuz şey, bu işin sürmesi için 40-50 milyon dolar bağışlamak, sonra da tam bir şeffaflık yaratmak zorundayız, böylece herkes neler olduğunu tam olarak görebilir. Reçine üreticilerinden, markalara ve tüketicilere kadar herkes oyunu kimin oynadığını, dünyayı kimin koruduğunu ve kimin umurunda olmadığını görebilir. Bu, haftalık bir milyon dolara mal olacak ve bunu beş yıl boyunca finanse edeceğiz. Toplam katkı yaklaşık 300 milyon Amerikan Doları.
CA: Wow. Now --
CA: Vay canına. Peki --
(Applause)
(Alkış)
You've talked to other companies, like to the Coca-Colas of this world, who are willing to do this, they're willing to pay a higher price, they would like to pay a higher price, so long as it's fair.
Coca-Cola gibi diğer şirketlerle de görüştün, bunu yapmaya istekliler, daha yüksek ücret ödemeye istekliler, adil olduğu sürece, daha yüksek bir ücret ödemek istiyorlar.
AF: Yeah, it's fair. So, Coca-Cola wouldn't like Pepsi to play ball unless the whole world knew that Pepsi wasn't playing ball. Then they don't care. So it's that transparency of the market where, if people try and cheat the system, the market can see it, the consumers can see it. The consumers want a role to play in this. Seven and a half billion of us. We don't want our world smashed by a hundred companies.
AF: Evet, adil bir durum. Coca-Cola, Pepsi'nin her şeye evet demediğini tüm dünya öğrenmedikçe Pepsi ile işbirliği yapmak istemiyor. Sonra da umursamıyorlar. Bu, pazarın şeffaflığı, eğer insanlar sistemi dolandırmayı denerlerse pazar ve tüketiciler bunu görebilecek. Tüketiciler bunun içinde bir rol almayı istiyorlar. 7,5 milyar insanız. 100 şirket tarafından dünyamızın parçalanmasını istemiyoruz.
CA: Well, so tell us, you've said what the companies can do and what you're willing to do. What can people listening do?
CA: Şirketlerin ne yapabileceğini ve sizin ne yapmak istediğinizi söyledin. Bizi dinleyen insanlar ne yapabilir?
AF: OK, so I would like all of us, all around the world, to go a website called noplasticwaste.org. You contact your hundred resin producers which are in your region. You will have at least one within an email or Twitter or a telephone contact from you, and let them know that you would like them to make a contribution to a fund which industry can manage or the World Bank can manage. It raises tens of billions of dollars per year so you can transition the industry to getting all its plastic from plastic, not from fossil fuel. We don't need that. That's bad. This is good. And it can clean up the environment. We've got enough capital there, we've got tens of billions of dollars, Chris, per annum to clean up the environment.
AF: Peki, tüm dünyadaki herkesin noplasticwaste.org web sitesine girmesini istiyorum. 100 reçine üreticisinden bölgenizde bulunan bir tanesine ulaşın. E-posta, Twitter ya da telefon numarası olan en az bir tanesini bulun ve sizin adınıza bir fona katkıda bulunmalarını istediğinizi onlara bildirin. bu fonu endüstri ya da Dünya Bankası yönetiyor olabilir. Fonda, yılda onlarca milyar dolar artış oluyor, böylece endüstrinin plastiği fosil yakıttan ziyade plastikten elde etmeye geçişine katkı sağlayabilirsiniz. Buna ihtiyacımız yok. O kötü, bu iyi. Ayrıca bu plastik çevreyi temizleyebilir. Bunun için yeterli sermayemiz var, çevreyi temizlemek için yıllık onlarca milyar dolarımız var, Chris.
CA: You're in the recycling business. Isn't this a conflict of interest for you, or rather, a huge business opportunity for you?
CA: Geri dönüşüm sektöründesin. Bu durum muazzam bir iş fırsatından ziyade, senin için bir çıkar çatışması değil mi?
AF: Yeah, look, I'm in the iron ore business, and I compete against the scrap metal business, and that's why you don't have any scrap lying around to trip over, and cut your toe on, because it gets collected.
AF: Evet, ben demir cevheri işi yapıyorum, hurda metal sektörüyle rekabet halindeyim, bu yüzden etrafta düşüp duran ve ayak parmağınızı kesen hiçbir hurdanız yok çünkü bunlar toplanıyor.
CA: This isn't your excuse to go into the plastic recycling business.
CA: Plastik geri dönüşüm işine girmek senin için bir bahane değil.
AF: No, I am going to cheer for this boom. This will be the internet of plastic waste. This will be a boom industry which will spread all over the world, and particularly where poverty is worst because that's where the rubbish is most, and that's the resource. So I'm going to cheer for it and stand back.
AF: Bu yükselişe alkış tutacağım. Bu, plastik atığın interneti olacak. Tüm dünyaya yayılan canlı bir endüstri olacak ve yoksul yerlerdeki çöp daha fazla olduğundan, özellikle oralarda canlanacak. İşte bu da kaynak. Arkama yaslanıp buna alkış tutacağım.
CA: Twiggy, we're in an era where so many people around the world are craving a new, regenerative economy, these big supply chains, these big industries, to fundamentally transform. It strikes me as a giant idea, and you're going to need a lot of people cheering you on your way to make it happen. Thank you for sharing this with us.
CA: Twiggy, dünyadaki birçok insanın temelden dönüşüm geçirmek için canlandırıcı yeni ekonomilere, büyük tedarik zincirlerine, böyle büyük endüstrilere hasret kaldığı bir çağdayız. Bu, aklıma muazzam bir fikir getiriyor, bunu gerçekleştirmek için seni bu yolda destekleyecek çok insana ihtiyacın olacak. Bizimle paylaştığın için teşekkürler.
AF: Thank you very much. Thank you, Chris.
AF: Çok teşekkür ederim. Teşekkürler Chris.
(Applause)
(Alkış)