The moment I say "school," so many memories come back to me. It's like after every exam, when I walk out, the teacher would say, "Hey, come. How did you do?" I would say with a great smile, "I will definitely pass." And I didn't understand why, in one hand they say, "Speak the truth," in the other hand, when you say the truth, they hated you. So it went on like that, and I didn't know where else to find myself. So I remember those nights I used to go to sleep with asking help from [the] Unknown because, for some reason, I couldn't believe what my father and mother hanged in the Puja room as a god, because my friend's family had something else as a god. So I thought, "I guess I'll pray to [the] Unknown and ask help," and started getting help from everywhere, each and every corner of my life at that time. My brothers started giving me a few tips about drawing and painting.
Okul dediğim zaman Öğretmenin her sınavdan sonra "Hey buraya gel, bunu nasıl yaptın?" söylemesi gibi bir çok şey geliyor aklıma. Ben de harika bir gülümsemeyle "Ben kesinlikle geçtim" derdim ve anlamazdım bir taraftan "doğruları söyle" derlerdi ama diğer taraftan sen doğruyu söylediğinde senden nefret ederlerdi. Bu da bunun gibi giderdi ve kendimi nerde bulacağımı bilemezdim. Yatmadan önce Bir "bilinmeyen" den yardım istediğim geceleri hatırlıyorum çünkü bazı sebeplerden dolayı Annemin ve Babam'ın Tanrı olarak tuttukları Pooja'ya inanamıyordum çünkü arkadaşımın ailesi de başka bir şeye Tanrı olarak inanıyordu. Sonra düşündüm, "Sanırım ben bir bilinmeyene dua edecek ve yardım dileyeceğim" sonrasında da hayatımın her köşesinde ve her anında bir çok yerden yardım almaya başladım Abim, çizimlerim ve resimlerim için bana harçlık vermeye başladı
Then, when I was in eighth standard around 13 years old, I started working in a part-time job in one of the signboard artists called Putu. And then school also started supporting me. "Oh, he's bad at studies, but let him send to the drawing competitions." So it was good to survive with that little tool that I found to find my own place in school. And one of those competitions, I just won a small, little transistor Philips radio. And I didn't have the patience to wait until I reached home. So I just switched on in the train, loudly. If you travel in Indian trains, you can see people listening to radio and, you know, even from their mobiles.
sonra 8.sınıfta 13 yaşındayken Putu isimli bir reklam panosu artisinin yanında part time olarak çalışmaya başladım sonrasında okul da beni destekledi. "Derslerde kötü ancak resim yarışmalarına gönderelim." Tabi bu okulda kendi yerimi bulabilmem açısından iyi bir kurtuluş yoluydu. Bu yarışmalardan bir tanesinde küçük bir philips radio'nun transistör'ünü kazandım ve eve gitmek için bekleyecek sabrım yoktu. Hemen trende sessizce açtım. Eğer Hint trenlerinde seyahat ettiyseniz insanların radyo dinlediklerini görürsünüz, cep telefonlarından bile.
So at that time -- and I was 13 -- and I was listening to just radio, and someone happened to sit next to me, like these three people are sitting here. You know, like just adjacent to me. He just started asking, "Where did you buy the radio? How much is it?" I said, "It's a prize from [an] art competition." And he said, "Oh, I teach at a college of arts. I think you should study in a school of art. You just quit school and come there." So, why I'm telling you this, you know, maybe, you know, whoever is sitting next to you can change your whole life -- it's possible. It is that we need we need to be open and fine-tuned. So that's what made me enter [the] college of arts after three attempts and just continue to inquire what I really want to do with art work, or art and finally I'm here in front of you.
O zamanlar 13 yaşındaydım ve sadece radio dinliyordum ve birden birisi gelip yanıma oturdu tıpkı şu 3 kişinin oturduğu gibi. Bilirsiniz bitişik bir şekilde. Sonra bana sormaya başladı, "Bu radyoyu nerden aldın? Ne kadara aldın?" Ben de "Bu bir sanat yarışmasının ödülü." dedim. O da bana "Ben de bir kolejde sanat üzerine eğitim veriyorum, Bence bir sanat okulunda okumalısın. Okuldan ayrıl ve oraya gel." Şimdi size bunu söylerken belki biliyorsunuz, yanınıza kim oturursa otursun bütün hayatınızı değiştirebilirsiniz, bu mümkün. İhtiyacımız olan şey açık olmak ve ince ayarlamak. İşte bu beni üç aşamadan sonra sanat okuluna girmemi ve sanat çalışmaları hakkında gerçekten istediğim araştırmaları yapmamı sağlayan etken oldu ve sonuç olarak şu anda sizlerin önündeyim.
When I look back, you know, on what happened between that time and now here -- the last 10/15 years -- I can see that most of the works revolve around three subjects, but it was not intentional. And I just start out with a trace because I was thinking, "What really makes us?" -- you know, it's actually [the] past, what makes a person. So I was thinking, but when you look at the past, the way to understand the past is only by the traces available, because we cannot go back [to] the past. It can be ruins, or it can be music, or it can be painting or drawing or writing, whatever it is. But it is just a kind of trace of that time. And that fascinated me, to explore that territory. So I was working on the line, but instead of working about traces, I started capturing traces.
Bu süreler arasında ne olduğuna geriye dönüp baktığım zaman biliyorsunuz son 10-15 yılda 3 konunun etrafında dönen bir çok çalışma gördüm ancak bunlar tasarlanmış çalışmalar değildi ve sadece geçmişin izlerini sürmeyi düşündüm çünkü "bizi biz yapan şey gerçekten nedir?" -- biliyorsunuz, aslında bizi biz yapan geçmiştir ancak geçmişte baktığınız zaman geçmişi anlamak için kullanılan yol sadece izleri takip etmekten geçer çünkü geçmişe geri dönemeyiz. Bu bir çöküş olabilir ya da bir müzik olabilir veya bir resim, bir yazı veya çizim olabilir, her ne ise. Ancak şu an bu sadece bir izdir ve işte beni büyüleyen şey bu alanı araştırmak. Bu yüzden bu çizgide çalışıyordum ancak sonra izler konusunda çalışmalar yapmaya başladım İzleri yakalamaya başladım.
So here are some of the works I would like to show you. So this is called "Self In Progress." It's just a trace of being in this body. So here, what happened then, you know -- what I really enjoyed the most is that this sculpture is nothing but a trace of myself. It's almost like a 3D photograph. So there is an element of performance, and there is an element of sculpture, and there is an element of feeling one's self, so close to one's self. So it's almost like fossils for the future. And then moved slowly to explore the other possibilities of capturing traces. So this is what I was talking about, while molding, it's such a great experience, because we have freedom of like walking, or moving my hand or, moving around in the space, but the moment this becomes solid, when you cannot move even an inch, because this is plaster of Paris, so the moment you pour it it's like liquid; but after 20 minutes, it's almost like a hard stone.
Ve işte burda size bir kaç çalışmamı göstermek istiyorum. Bu "Şahsi Gelişim" olarak isimlendiriliyor. Bu sadece bu bedenin bir izi. Ve burda ne oluyor, biliyorsunuz beden kalıptan hoşlanır ve işte bu heykel hiçbirşeydir ancak benden bir iz bulunuyor. Bu nerdeyse 3D bir resim. ve burda bir işleyişin unsurları bulunuyor ve heykelin unsurları ve "kendiniz gibi hissetmenin" unsurları, kendinize yakın. işte nerdeyse geleceğin kalıntılarıdır. ve şimdi diğer izleri yakalama olasılıklarına göz atalım. İşte bu kalıp benim bahsettiğim şey, gerçekten harika bir deneyim çünkü bizim yürüme özgürlüğümüz var, veya ellerimizi hareket ettirme, biliyorsunuz yeryüzünde hareket özgürlüğümüz var ancak bir inç bile hareket edemediğiniz an katılaşıyorsunuz. çünkü bu Paris alçısı ve siz onu dökerken likit gibi geliyor ancak 20 dk sonra nerdeyse sert bir taşa dönüşüyor.
So this is capturing the trace of a thumbprint because, knowingly or unknowingly, whatever we do, you know, we leave our traces here. So I just thought, "I'm going to capture thumbprint, footprint, or whatever traces we leave as humans." This is the trace of fire, this is the trace of sun. Because when I was capturing traces, you know, this thought comes to me always: is it, only when the object touches the thing and it leaves the trace, or is there other ways to capture it?" So this work is nothing but like -- because of the focal length of the lens, it just shows what is on the other side. So I just put the paper on the focal length, which was an etching print, then I got the portrait of [the] sun from sunlight. This is called "Dawn to Dawn." What I did here, I just put like 10 feet [of] paper then put a coconut rope, and just burnt it. So it took about 24 hours to get this line. So wherever the fire is eating the paper, that's what becomes the work -- detail.
ve işte bu yakalayış, parmak izleridir çünkü bilerek veya bilmeyerek ne yaparsak yapalım, biliyorsunuz ki izler bırakıyoruz. O yüzden ben ayak izlerini parmak izlerini ve insan olarak ne iz bırakıyorsak bunları yakalamayı düşündüm. Bu, ateşin izi, Bu güneşin izi çünkü biliyorsunuz ben izleri yakalıyordum bu düşünce bana her zaman şöyle geldi, biliyorsunuz; bir şey bir objeye dokunur and iz bırakır veya başka bir yolu var mı? bu çalışma hiçbir şey değil ancak objektifin odak uzaklığı yalnızca öbür tarafta ne olduğunu gösterir. Bu yüzden oyulmuş baskıyı ağıda odak uzaklığının üzerine koydum. sonra güneş ışığı üzerinden bir portre yakaladım Bunun adı "Dawn To Dawn" Burda sadece 10ft kağıt aldım ve (belirsiz) ve sadece (belirsiz) ve bu çizgiyi oluşturmak 24 saat sürdü. ve ateş kağıdı yemeye başladığı zaman, bu "çalışma" halini aldı. detay.
Even though we have traces when we try to understand them, the perception and context play a major role to understand it. So do we really understand what it is, or are we trying to get what we think it is? Then move towards questioning the perception because, even though there are traces, when you try to understand them, you know you play a major role. So like let's say even a simple act. How many of you saw a cow crossing in India while you were coming from Bangalore to Mysore? Can you just raise the hand?
izlerimiz olmasına rağmen onları anlamaya çalıştığımızda algı ve kontekst anlama konusunda baskın bir rol oynamaya başlar. öyleyse ne olduğunu gerçekten anlıyor muyuz yoksa ne olduğunu anlamaya mı çalışıyoruz? sonra kavramı sorgulamaya yöneliyoruz çünkü izler olsa bile onları anlamaya çalıştığınız zaman, biliyorsunuz, baskın bir rol oynuyorsunuz. Peki şimdi basit bir örnek verelim Kaçınız Bangalore'den Mysore'a gelirken bir ineğin kesildiğini gördü? Sadece ellerinizi kaldırır mısınız?
If you just ask an opinion of how, everyone can interpret it. Like, let's say, if a schoolteacher says, she'll simply say, "To get to the other side." Why the cow was crossing the road, you know. The answer can be so different if Potter said it. He would say, "For the greater good." Martin Luther King would say, "I imagine a world where all cows will be free to cross the road, without having their motives called into question." (Laughter) Imagine Moses comes now, and he sees the same cow walking around the street. He would definitely say, "God came down from heaven, and he said unto the cow, 'Thou shalt cross the road.' And cow crossed the road, and there was much rejoicing as a holy cow." (Laughter) Freud would say, "The fact that you're at all concerned reveals your underlying sexual insecurity." (Laughter) If we ask Einstein, he would say, "Whether the cow crossed the road, or the road moved underneath the cow, depends on your frame of reference." (Laughter) Or Buddha -- if he saw the same cow, he would say, "Asking this question denies your own nature [as a] cow."
Eğer yalnızca nasıl olduğuna dair fikir sormak isterseniz biliyorsunuz, herkes kafasında canlandırabilir. Örneğin, okuldaki öğretmen söylese, basit bir şekilde "öbür tarafa geç" diyecek. Neden inekler yolda kesiliyordu, biliyorsunuz. Cevap eğer Potter söylerse çok farklı olacaktır. Diyecek ki "Harika bir sevap için" Martin Luther King der ki; "İneklerin karşıya geçerken özgür olacağı gerekçelerini sorgulamadan özgür olacağı bir dünya hayal ediyorum. (Kahkaha) Bir düşünsenize, Hz. Musa geliyor ve aynı inek caddenin etrafında dolanıyor. Eminim derdi ki, "Tanrım, Cennetten aşağı in ve ineğe de derdi ki "Karşıya geçeceksin!" ve inek karşıya geçecek ve kutsal bir inek olarak daha mutlu bir şekilde olacaktır. (Kahkaha) Freud der ki; Endişe ettiğiniz herşeyin altında seksüel güvensizliğiniz ortaya çıkar. (Kahkaha) Eper Einstein'a sorarsak der ki : "İneğin yolun karşısına geçmesi veya yolun ineğin altından geçmesi referansı nerden aldığınıza bağlıdır. (Kahkaha) veya Buddha. Eğer aynı ineği görseydi, "Bu soruyu kendi doğanızı inkâr ederek bir inek olarak sorun"
(Laughter)
(Kahkaha)
So, what we see is just what we think often, and most of the time, we don't see what it is. It just all depends on one's perception. And context, what is really context? You know, I could just show you this little piece of paper. Because I always think meaning doesn't really exist. The meaning of what we create in this world doesn't exist. It's just created by the mind. If you look at this piece of paper, this is the breadth and this is called length. This is how we've been taught in school. But if you tear it in the middle -- now, I didn't touch this breadth, but still, the meaning of this changes. So what we conceive as a meaning is always not there; it's on the other side, even when we say dark, light, good, bad, tall, short -- all meaning it doesn't exist in reality. It's just that being a human, the way we train to perceive the reality creates this meaning.
Peki, gördüğümüz şey yalnızca düşündüğümüzdür genellikle ve çoğu zaman ne olduğunu görmeyiz. Bu sadece bakış açısına bağlıdır. ve içerik, gerçek içerik nedir? Biliyorsunuz, ben sadece size bu kağıdın ufak bir parçasını gösterebilirim. Çünkü her zaman düşünürüm ki anlam gerçekten çıkmaz. Bu dünyada oluşturduğumuz şeylerin gerçek anlamı çıkmaz. Bu sadece aklımızın oluşturduğu şeydir. Eğer bu kağıt parçasına bakarsanız bu genişlik, buna da uzunluk deniliyor. Bu okulda bize öğretilen şey ancak ortadan ikiye ayırırsanız... genişliğine dokunmadım ancak halen anlamı değişiyor. öyleyse anlam olarak neyi tasarlıyorsak her zaman ordadır. biz karanlık desek de, aydınlık desek de, iyi, kötü, kısa, uzun desek de her zaman öbür tarafında gerçek anlamını taşımaz. bu sadece, insan olarak anlam yaratmak için gerçeği algılamaya çalışma yoludur.
So this work from this period is mostly like -- you know, this is a work called "Light Makes Dark." It's just captured through from the lamp. So the lamp is not just giving a light, it's also giving a darkness. So this is a work of art, which is just trying to explore that. This is called "Limit Out." This shows how limited our eye or hearing sense or touch -- do we really see? This is an exact negative. It's about six inches deep in the wall, but it just appears like it's coming out of the wall. You know the wall is almost like -- this is the first skin, and this is the second, and there's a third, and each creates a meaning. And we're just pulling the wall off the gallery. Again, "Inward Out." It's a full-figure cast from myself. It's about eight inches deep.
İşte bu çalışma bu periyoddan beri daha çok biliyorsunuz, "Işık karanlığı yapar" olarak adlandırılıyor. Bu sadece lambadan yakalanan bir bölüm. Lamba sadece ışık vermez, aynı zamanda karanlık da verir. İşte bunu keşfetmeyi deneyen bu sanat çalışması "Limit doldu" olarak adlandırılıyor. Bu bize gözümüzün ve kulağımızın veya dokunma duyumuzun limitini gösteriyor. Gerçekten görüyor muyuz? Bu kesinlikle negatif. Bu, duvarın 6 inç derinliğine dair ancak duvarın dışından geliyormuş gibi gözüküyor. Biliyorsunuz duvar çoğunlukla --- bu ilk yüzdür ve bu da ikinci, ve üçüncüsü de orda ve her biri ayrı bir anlam oluşturuyor. ve biz de duvarı galeriden çıkartıyoruz. Tekrar, "İçeri Dışarı" Bu kendimden alçıladığım bütün bir figür. Bu 8 inç derinlikle ilgili.
When I was doing that, I always wondered since I've worked with creators -- and now you know, I've moved to questioning the perception -- whenever I see the bird flying in the sky, it just makes me feel like: is there anything behind, are there any traces up there, which as a human, we don't see them? Is there any way to capture the thought into visual art? I couldn't find it. But a solution arrived after being quiet and not working for about six, seven months, in the restroom, when I was changing the air freshener that goes from solid substance to vapor. It's called Odonil. This is the work I made out of that material. The process to get to make the sculpture was interesting, because I wrote to Balsara, who produces that air freshener called Odonil, saying, "Dear Sir, I am an artist. This is my catalogue. Will you help me to make this sculpture?" They never wrote back to me. Then I thought, "I will go to the Small Scale Industries Facilitating Unit and ask help." So I told them, "I'd like to start an air freshener company." They said, "Of course. This is the fee for the project report, and we will give you all the details," and they gave. Finally, I went back to them and said, "It's not for starting the company, it's just to make my own work. Please come for the show." And they did. And this work is in the Devi Art Foundation in Delhi.
Bunu yaparken kreatörler ile çalıştığımdan beri merak ettim ve biliyorsunuz algı sorusuna taşıdım. Ne zaman havada uçan bir kuş görsem biliyorsunuz bu beni arkasında bir şey var mı yahut bir insan gibi herhangi bir iz bırakmış mıdır arkasında diye düşündürmüşmüştür, biliyorsunuz onları göremeyiz. Onları görüp sanata taşıyabilmek için bir yol var mıdır? Ben bulamamıştım ancak çözüm 6-7 aylık çalışmalar yapmadan bir restoranda geldi. Hava temizleyiciyi değiştirirken katı şekli buhar olarak çıktı. "Odonil" olarak adlandırılıyor bu. Bu, bahsettiğim materyalden yapılan bir çalışma. Bu heykeli yaparken geçilen aşama çok ilginç Çünkü bu hava temizleyiciyi Odonil olarak adlandıran Balsara'ya "Ben artist değilim, bu benim kataloğum, bu heykeli yapmam için bana yardımcı olur musunuz?" diye yazmıştım ancak bana geri dönmediler. Sonra , "gidip yardım isteyeceğim" diye düşündüm. Ve hava temizleme şirketi ile işe başlayacağım dedim Onlar da "Tamam, bu da proje raporu için ücretimiz ve size her türlü detayı vereceğiz" dediler ve verdiler. Sonunda onlara döndüm ve "Bu, bir firma için değil kendi işim olacak, lütfen şovuma gelin" dedim ve geldiler. Ve bu çalışma Delhideki (net değil) Kuruluşundan.
In India, nobody really talks about works of art; they always talk about the appreciation of art. You buy this for 3,000 rupees, it'll become 30,000 in two months. This is the craft that was going on, but there are a few collectors who also collect art which can depreciate. And this was collected by Anupam -- which is like, finally in the end, he will not have anything, because it will evaporate. So this is after a few weeks, this is after a few months. It's just all about questioning the preconceptions. So if someone says, "Oh, I see the portrait," it may not be the portrait after a few months. And if they say it's solid, it will not be solid, it will evaporate. And if they say they don't get it, that's also not true, because it's in the air. It's in the same gallery or in the same museum. So they inhaled it, but they are not aware of it.
Hindistanda kimse sanat çalışmaları ile ilgili konuşmaz. Her zaman sanatın takdiri ile ilgili konuşurlar. Bunu 3.000 rupe'ye alırsınız, 2 ay içinde 30.000 rupe'ye dönüşür. bu devam eden bir yolsuzluk ancak değeri düşmüş olan parçaların kolleksiyonunu yapan bir kaç kişi var ve bu sonunda hiçbir şeye sahip olmamış gibi Anapum tarafından toplanıyor çünkü sonunda yok oluyor. ve bu bir kaç hafta sonrası. bu da bir kaç ay sonrası. bu sadece önyargıların soruları ile ilgili. eğer birisi "Ah, ben resmi gördüm" derse o bir kaç ay sonra o resim omlayabilir ve eğer somut olduğunu söylerlerse, o somut olmayacak, buharlaşacaktır. ve eğer anlamadıklarını söylerlerse bu gerçek değildir çünkü bu havadadır. O aynı galeri veya aynı müzededir ve onlar bunu solurlar ancak farkında değildirler.
While I was doing that work, my mom and my dad, they were looking at it and they said, "Why do you deal with negative subjects all the time?" And I was like, "What do you mean?" "Light makes dark and now evaporating self. Don't you think it remained something about death," they said. "Of course not. For me," I'm thinking, "this is tucked in some small solid, but the moment it evaporates, it's merged with the whole." But she said, "No. Still, I don't like it. Can you make something from nothing as a sculptor?" I said, "No, mom. It can't be. Because we can create a sculpture by gathering dust together, or we can break the sculpture and get the dust, but there is nowhere that we can bring dust into the universe."
Bu işi yaparken Annem ve babam baktılar ve "Neden sürekli negatif konularla uğraşıyorsun?" ve ben de "Ne demek istiyorsunuz?" dedim Onlar da "Karanlığı oluşturmak ve şimdi hücreleri buharlaştırmak. Bunların ölümle ilgili şeyler olduğunu düşünmüyor musun?" dediler. "Benim için elbette hayır" diye düşündüm "Bu katı ve küçük bir kalıba tıkılmıştır ama zaman onu buharlaştıran şeydir. ve o tamamı ile bütünleşmiştir." Ancak annem "Hayr, halen hoşuma gitmedi" dedi ve "Hiçbir şeyden bir şeyleri heykel olarak oluşturabilir misin?" diye sordu. "Hayır anne, yapamam" dedim "Çünkü biz heykelleri tozları bir araya getirerek yapıyoruz veya heykelleri kırıp toz elde ederek ancak tozları kainata oturtabilecek bir yer bulunmuyor" dedim
So, I did this work for her. It's called "Emerging Angel." This is the first day -- it just gives the appearance that one is becoming the other. So, the same sculpture after a few days. This is after 15/20 days. Through that small little slit between the glass box and the wood, the air goes underneath the sculpture and creates the other one. This gave me a greater faith. That evaporating sculpture gave me a greater faith that maybe there is many more possibilities to capture [the] invisible.
ve bu işi kendisi için yaptım. Bunun adı "Gün ışığına çıkan melek" Bu ilk gün. sonradan diğerine dönüşecek olan bir görüntü veriyor. ve işte aynı heykel bir kaç gün sonra. bu da 15, 20 gün sonrası. Bu küçük ve dar ve bardak kutusu ile odun arasında kalmış, hava heykelin altından geçiyor ve diğerini yaratıyor. Bu bana büyük bir şans getirdi. bu buharlaşan heykel bana büyük bir şans verdi başka görünmez anları yakalayabilecek imkânlar gibi.
So what you see now is called "Shadow Foreshadow." And what I'd like to tell you is we don't see shadow, and we don't see light too; we see the source of the light. We see where it's bouncing, but we don't see [them] as they exist. You know, that's why the night sky, we see the sky as dark, but it's filled with light all the time. When it's bounced on the moon, we see it. The same thing in the darkroom. The little dust particle will again, reflect the light, and we realize the existence of light. So we don't see dark, we don't see light, we don't see gravity, we don't see electricity. So, I just started doing this work to inquire further about how to sculpt the space between this object and there. Because, as a visual artist, if I'm seeing this and I'm seeing that -- but how to sculpt this, you know? If we sculpt this, this has two reference points. The skin of this is also representing this. And skin at the other end also represents the floor. I did this as an experiment of casting the shadow. So this is a corrugated box and its shadow. Then the second one -- the moment you bring any invisible into the visible world it will have all the characteristics of the visible existence. So that produced a shadow. Then I thought, okay, let me sculpt that. Then, again, that becomes an object. Again, throwing light, then the third one. So what you see is nothing but shadow of a shadow of a shadow. And then again, at that point, there is no shadow. I thought, "Oh, good. Work is finished." You can see the detail.
ve şimdi gördüğünüz "Gölgenin iması" Burda anlatmak istediğim şey gölgeleri ve ışığı görmediğimizdir. Bizler ışığın kaynağını görüyoruz. Biz onun nerde güçlendiğini görüyoruz ancak nerde varolduğunu göremiyoruz. Biliyorsunuz gökyüzünü geceleyin karanlık görürüz ancak o her zaman ışıkla doludur. O aya doğru yansıyınca, biz görürüz. Bu karanlık oda için de geçerlidir. küçük toz zerrecikleri tekrar tekrar ışığı yansıtır ve biz ışığın varlığını farkederiz. Öyleyse biz ışığı da karanlığı da görmüyoruz yer çekimini görmüyoruz, elektriği de görmüyoruz. İşte bu şekilde heykel hakkında ileriyi sorgulayarak çalışmaya başladım . Çünkü görsel sanatlarda, eğer bunu görürsem ancak nasıl heykel yapılır, biliyor musunuz? eğer buna şekil verirsek, burda iki tane referans noktamız olur Yüz, bunu zaten gösteriyor. diğer taraftan yüzü diğer katı gösteriyor. bu gölge dökümünü bir deneyim olarak yaptım. Bu da bükümlü bir kutu ve gölgesi. Ve ikincisi -- görünmezi görünen dünyaya soktuğunuz zaman görünen varlığın karakteristiğine sahip olmayı getirir. işte bu gölgeyi oluşturan şeydir. Sonra düşündüm, evet bırakın bunu şekillendireyim. sonra, tekrar bir objeye dönüştü. tekrar, ışığı yansıttı. sonra üçüncü defa. bu yüzden gördüğünüz şey hiçbir şeydir ancak gölgenin gölgesidir. ve sonra tekrar, işte bu noktada, gölge yok. Ve sonunda "Ah evet, işim bitti" diye düşündüm. Detayları görebilrisiniz.
This is called "Gravity." It's called "Breath." It's just two holes on the gallery wall. It's a false wall, which contains like 110 cubic feet. So that hole actually makes the air come out and go in. So where it's happening, we can see, but what is happening will remain invisible only. This is from the show called "Invisible," at Talwar Gallery. This is called "Kaayam." Detail.
Bu da "Gravity" Bu "Nefes". Bu galeri duvarında iki tane delik. bu yanlış bir duvar, içinde 110cubic ft bulunuyor. bu delik aslında havanın dışarı çıkmasına ve içeri girmesine yarıyor. bunun nerde olduğunu görebiliriz ancak neler olduğu görünmez olarak kalacaktır. Bu da Talwar Galeri'deki "Görünmez" şovdan bunun adı da "(net değil)" detay.
And what I'd like to tell you, our senses are so limited -- we cannot hear everything, we cannot see everything. We don't feel, "I am touching the air," but if the breeze is a little more faster, then I can feel it. So all of our construction of reality is through these limited senses. So my request was like, is there any way to use all this as just a symbol or a sign? And to really get to the point, we should move beyond, you know, go to the other side of the wall, like illogic, like are invisible. Because when we see someone walks, we see the footprint. But if we're just cutting that footprint from the whole thing and trying to analyze it, you will miss the point because the actual journey happens between those footprints, and the footprints are nothing but passing time.
Söylemek istediğim şey duyularımızın sınırlı olduğu, herşeyi alamaz, herşeyi göremeyiz. "Ben rüzgâra dokunuyorum" diye hissedemeyiz ancak esinti biraz hızlanırsa hissedebiliriz. Gerçeğin inşası duyularımızın sınırlı olduğudur. düşündüğümüz şey bütün bunları bir sembol veya işaret olarak kullanıp kullanamayacağımızdır. ve gerçekten ana fikre ulaşmak için, daha ileri gitmemiz gerekiyor, duvarın öbür tarafına geçin, mantık gibi, görünmez gibi. Çünkü birini yürürken görürsek, ayak izleri de görürüz ancak eğer ayakizlerini kesip bütünü görmez ve analiz etmeye çalışırsak ana temayı kaçırmış olursunuz çünkü gerçek yolculuk bu ayak izleri ile başlar ve ayak izleri hiçbir şey değildir ancak zaman geçiyor.
Thank you.
Teşekkürler
(Applause)
(Alkışlar)