I know you all have long to-do lists, but I hate wasting time so much that I have a to-don't list. Don't scroll on social media, don't check my phone in bed and don't turn on the TV unless I already know what I want to watch. But last year I found myself breaking all of those rules. I was staying up way past midnight, doomscrolling, playing endless games of online Scrabble and bingeing entire seasons of TV shows that weren't even good. The next morning I'd wake up in a daze and swear, "Tonight in bed by 10:00." But it kept happening night after night for weeks. What was I thinking?
Biliyorum hepinizin uzun yapılacaklar listesi var ancak yapılmayacaklar listesi için çok zaman harcamaktan nefret ediyorum. Sosyal medyada gezme, Yatakta telefona bakma ve televizyonu açma gibi, tabii eğer ne izlemek istediğimi bilmiyorsam. Ancak geçen sene bütün bu kuralları çiğnediğimi fark ettim. Gece geç saatlere kadar uyumuyor, kötü haberler okuyor, sayısız online Scrabble oyunu oynuyor ve pek de iyi olmayan dizilerin bütün bölümlerini art arda izliyordum. Ertesi sabah sersemlik içinde uyanıp “Bugün saat 10′da yatağa” diye yemin ediyordum. Ancak bu haftalarca her gece böyle devam etti. Ne düşünüyordum ki?
As an organizational psychologist, I have spent my whole career studying motivation, so it really bothers me when I can't explain my own behavior. I wasn't depressed. I still had hope. Wasn't burned out, had energy. Wasn't lonely, I was with my family. I just felt a little bit aimless and a little bit joyless. Eventually, I remembered there's a name for that feeling: languishing. Languishing as a sense of emptiness, stagnation and ennui. It was coined by a sociologist Corey Keyes and immortalized by a philosopher, Mariah Carey.
Bir örgüt psikoloğu olarak bütün kariyerim boyunca motivasyonu inceledim. O yüzden kendi davranışlarımı bile izah edememek beni rahatsız ediyor. Depresyonda değildim. Hâlâ umudum vardı. Tükenmiş değildim, enerjim vardı. Yalnız da değildim, ailemin yanındaydım. Sadece birazcık amaçsız ve biraz da neşesiz hissediyordum. Nihayet, bu hissin bir adı olduğunu hatırladım: durgunluk. Durgunluk bir boşluk, durağanlık ve can sıkıntısı hissidir. Sosyolog Corey Keyes tarafından adlandırılmış, felsefeci Mariah Carey tarafından ölümsüzleştirilmiş.
(Laughter)
(Kahkaha)
When you're languishing, it just feels like you're muddling through your days, looking at your life through a foggy windshield. So I'm curious how many of you have felt like that over the past few months. OK, those of you who didn't have the energy to raise your hands --
Durgunlaştığınızda günleri plansız bir şekilde geçiriyor, hayata sisli bir camdan bakıyormuş gibi hissedersiniz. Son aylarda kaçınız böyle hissetti merak ediyorum. Pekala, elini kaldıracak enerjisi olmayanlar --
(Laughter)
(Gülme sesleri)
you might be languishing right now. And you over here who didn't laugh, you're definitely languishing. Strangely enough --
şu anda durgunlaşıyor olabilirsiniz. Sen oradaki, sen gülmedin. Kesinlikle durgunlaşıyorsun. İlginç bir şekilde --
[How are you feeling today? Meh. Meh. Meh.]
[Bugün nasıl hissediyorsunuz? Eh. Eh. Eh.]
(Laughter)
(Gülme sesleri)
Some of you passed the quiz. Strangely enough, what rescued me from that feeling was playing Mario Kart. But let's back up for a second.
Bazılarınız testi geçti. İlginç bir şekilde, beni o histen kurtaran şey Mario Kart oynamaktı. Şimdi biraz geriye gidelim.
In the early days of covid, a lot of us were struggling with fear, grief and isolation. But as the pandemic dragged on with no end in sight, our acute anguish gave way to chronic languish. We were all living in “Groundhog Day.” It felt like the whole world was stagnating. So I wrote an article to put languishing on the map. I called it "the neglected middle child of mental health" and I suggested it might be the dominant emotion of our time. And soon it was everywhere. I was seeing it all over the media, being discussed by celebrities, by royalty. I've never seen people so excited to talk about their utter lack of excitement.
Covid’in başlarında birçoğumuz korku, üzüntü ve izolasyonla mücadele ediyordu. Ancak pandemi görünürde bitecek gibi olmayınca şiddetli acımız kronik durgunluğa sebep oldu. “Bugün Aslında Dündü”de yaşıyorduk. Bütün dünya durağanlaşıyor gibiydi. O yüzden durgunluğu tanıtmak için bir makale yazdım. “Akıl sağlığının ilgi görmemiş ortanca çocuğu” adını verdim ve zamanımızın baskın duygusu olabileceğini belirttim. Ardından makale her yerdeydi. Bütün medyada makalenin ünlülerden, kraliyet ailesinden ilgi gördüğünü okuyordum. İnsanların heyecan eksikliğinden bahsetmek için bu kadar çok heyecanlandığını hiç görmemiştim.
(Laughter)
(Kahkahalar)
And -- I think -- I think that naming languishing helped people make sense of some puzzling experiences. Why even after getting vaccinated people were having trouble looking forward to the rest of the year. Why when "National Treasure" came on TV, my wife already knew all the words by heart. And why I was staying up way too late, falling victim to what's known as revenge bedtime procrastination.
Ve -- Bence -- Bence durgunluğu adlandırmak insanların yaşadıkları karmaşık olaylara anlam vermesini sağladı. Örneğin, aşı olduktan sonra bile insanlar neden yılın geri kalanını beklemekte zorluk çekiyordu? Televizyonda “Büyük Hazine” çıktığında eşim neden bütün replikleri ezbere biliyordu? Gece geç saatlere kadar uyanık kalıp neden intikam amaçlı yatış ertelemesi denen şeye kurban gidiyordum?
(Laughter)
(Gülme sesleri)
We were looking for bliss in a blah day and purpose in a perpetual pandemic. But languishing is not unique to a pandemic. It's part of the human condition. Two decades of research show that languishing can disrupt your focus and dampen your motivation. It's also a risk factor for depression because languishing often lurks below the surface. You might not notice when your drive is dwindling or your delight is dulling You’re indifferent to your own indifference, which means you don't seek help and you might not even do anything to help yourself. Meh. Languishing isn't just hard to spot, though. In many cultures, it's hard to talk about, too. When people ask, "How are you?," you're expected to say, "Great!" or "Living my best life." That's called toxic positivity.
Sıradan bir günde mutluluk, bitmeyen bir pandemide amaç arıyorduk. Ancak durgunluk pandemiye özgü bir şey değil. İnsan olmanın bir parçası. 20 yıldır araştırmalar durgunluğun odaklanmayı bozabileceğini, motivasyonu düşürebileceğini gösteriyor. Ayrıca depresyona neden olan bir risk faktörü çünkü durgunluk genellikle fark edilmeyen bir yerde gizlenir. Motivasyonunuzun azaldığını, keyfinizin kaçtığını fark edemeyebilirsiniz. Kendi kayıtsızlığınıza kayıtsızsınız ki bu da yardıma başvurmadığınız, kendinizi iyileştirmek için hiçbir şey yapmadığınız anlamına gelir. Eh işte. Ancak zor olan sadece durgunluğu fark etmek değil. Birçok kültürde bundan bahsetmek de zor. İnsanlar “Nasılsın?” diye sorduğunda sizden “İyiyim!” veya “Yaşıyorum bu hayatı” demeniz beklenir. Buna toksik olumluluk denir.
(Laughter)
(Kahkahalar)
It's the pressure that we face to be optimistic and upbeat at all times. If you say, "You know, I'm just OK," then people might encourage you to look on the bright side or count your blessings, which isn't just annoying. It can actually be bad advice.
Bu her zaman iyimser olmamızı gerektiren baskıdır. Eğer “fena değilim” derseniz insanlar size bardağın dolu tarafından bakmanızı veya şükretmenizi söyleyecektir ki bu rahatsız edici değil. Aksine kötü bir tavsiye olur.
Can I get two volunteers? I will cold-call if I have to, don't all jump at once. OK, right over here. You can come up to a mic and can I get another volunteer right over there, up to this mic, please. A round of applause for our two volunteers.
İki gönüllü alabilir miyim? Mecbur kalırsam aranıza geleceğim, hepiniz kalkmayın. Evet siz. Mikrofona gelebilirsiniz. Diğer gönüllüyü alabilir miyim? Evet siz gelin, bu mikrofona lütfen. Gönüllülerimiz için bir alkış lütfen.
(Applause)
(Alkış)
Hi, what's your name?
Merhaba, adınız nedir?
Martin: Martin.
Martin: Martin.
Adam Grant: Thank you. Can you tell us three good things about your life, please?
Martin. Teşekkürler. Bize hayatınla ilgili üç güzel şey söyleyebilir misin lütfen?
Martin: I’m married and I’m healthy and I’m happy.
Martin: Evliyim, sağlıklıyım ve mutluyum.
AG: All right, I’m glad the marriage came in first. Well done. OK, over here. What’s your name?
Adam Grant: Evliliğin ilk geldiğine sevindim, bravo. Evet siz. Adınız nedir?
Lee: Lee.
Lee: Lee.
AG: Lee, can you tell us 42 good things about your life?
AG: Lee, hayatınla ilgili 42 güzel şey söyleyebilir misin?
Lee: My cat Titchypoo, my dog Enzo. And so my wife, Jazz.
Lee: Kedim Titchypoo, köpeğim Enzo ve eşim Jazz.
AG: Third behind the dog and the cat.
Köpek ve kediden sonra üçüncü geldi.
(Laughter)
(Kahkahalar)
Well played.
Güzel hareket.
Lee: My children, Indio and Walter, Manchester United Football Club, my friends, TED.
Lee: Çocuklarım Indio ve Walter, Manchester United Futbol Kulübü, arkadaşlarım, TED.
AG: TED coming in at ringing eighth.
AG: TED sekizinci sırada geldi.
Lee: TED is very high, TED is very high. The poetry of C.S. Lewis, E.E. Cummings, Dylan Thomas.
Lee: TED çok üst sıralarda. C.S. Lewis, E.E. Cummings ve Dylan Thomas şiirleri.
AG: You want to name all the poets you’ve ever heard of? Alright, Lee, thank you. We’re going to pause you there. Round of applause. Thank you both.
AG: Duyduğun bütün şairleri mi saymak istiyorsun? Pekala, Lee. Teşekkürler. Seni burada durduracağız. Bir alkış lütfen. İkinize de teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)
So for a long time, I assumed that people in Lee's position were going to be happier than Martin. But when I ran the experiment, I found the exact opposite. That people who are randomly assigned to count more blessings, are actually, on average, less happy because you start to run out of things to be optimistic about. And if you don't know that many poets ...
Uzun bir süre Lee’nin durumundaki insanların Martin’inkilerden daha mutlu olacağını düşündüm. Ancak deneyi yaptığımda tam tersini buldum. Daha fazla şükretmeleri gerektiği söylenen insanlar genel olarak aslında daha mutsuzdurlar çünkü iyimser olacağınız şeyler tükenmeye başlıyor. Eğer bu kadar çok şair bilmiyorsanız...
(Laughter)
(Gülme sesleri)
The harder it is to find good things about your life, the more you feel like, well, maybe my life isn't that good.
Hayatınızla ilgili güzel şeyler bulmak ne kadar zorlaşırsa o kadar çok “belki de hayatım o kadar iyi değil” hissine kapılırsınız.
In the early days of the pandemic, researchers found that the best predictor of well-being was not optimism. It was flow. Flow is that feeling of being in the zone, coined by the psychologist Mihály Csíkszentmihályi. It's that state of total absorption in an activity. For you, it might be cooking or running or gardening where you lose track of time and you might even lose your sense of self. Flow is the appeal of a Netflix binge because you get transported into a different world and immersed in a story. But bingeing is a temporary escape from languishing, not a cure. At best, it leaves you with a bunch of asymmetric relationships. You might love hanging out with your friends: Chandler, Arya, Dwight, Buffy -- Buffy, anyone? --
Pandeminin başlarında araştırmacılar sağlığın en iyi işaretinin iyimserlik olmadığını ortaya koydu. Bu işaret akıştı. Akış, bir formda olma duygusudur ve psikolog Mihály Csíkszentmihályi bulmuştur. Bir işe tamamen kendini verme halidir. Bu hal sizin için zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığınız, benlik duygunuzu kaybettiğiniz yemek pişirme, koşma veya bahçe işleri gibi şeyler olabilir. Akış, Netflix’te art arda bölüm izleme çekiciliğidir çünkü farklı bir dünyaya ışınlanıp bir hikayeye dalarsınız. Ama art arda bölüm izlemek durgunluktan geçici bir kaçıştır ve çare değildir. En fazla size bir sürü asimetrik ilişki bırakır. Arkadaşlarınızla takılmayı seviyorsunuzdur: Chandler, Arya, Dwight, Buffy -- Buffy var mı? --
(Laughter)
(Kahkaha)
Joe Exotic, Peppa Pig. (Whispers) But they don't know you exist. Bingeing is passive engagement in a fictional world, peak flow depends on active participation in the real world, which is why I was so surprised to find my flow while driving a cartoon car in a Nintendo game. When the pandemic first started, all three of our kids were at home in online school, and that lasted for a full year. It was not easy. One day we found this on our six-year-old's report card.
Joe Exotic, Peppa Pig. (Fısıldıyor) Sizin var olduğunuzu bilmiyorlar. Art arda bölüm izlemek hayali bir dünyada pasif olarak bulunmaktır. Zirve akışı gerçek dünyada aktif bir katılıma bağlıdır. Bir Nintendo oyununda araba sürerken akışımı bulmama işte bu yüzden bu kadar şaşırdım. Pandeminin başlarında üç çocuğumuz da evde uzaktan eğitim görüyordu ve bu bütün bir sene devam etti. Kolay değildi. Bir gün bunu 6 yaşındaki çocuğumuzun karnesinde bulduk.
[can independently mute and unmute himself when requested to do so]
[açıp kapatması istendiğinde mikrofonu kendisi açıp kapatabiliyor]
(Laughter)
(Kahkahalar)
You know, I know some adults who still haven't figured that out yet, not just online, but in real life, too. So I guess we had that to celebrate.
Bunu yapmayı henüz çözememiş yetişkinler tanıyorum; sadece online değil, gerçek hayatta da. Sanırım bunu kutlayabiliriz.
But like many of you, we were isolated from extended family. My sister was halfway across the country. And one day we were reminiscing about how much we love playing Mario Kart as we were kids. And she said, "Well, we could all play together online now." Why don't we start a family game? And soon we were playing every day with a video call running at the same time. And after a couple of weeks I stopped feeling so blah. I was living zen in the art of Mario Kart.
Ancak birçoğunuz gibi aile üyelerinden uzaktaydık. Kız kardeşim ülkenin öbür ucundaydı. Bir gün çocukken Mario Kart oynamayı ne kadar çok sevdiğimizden bahsediyorduk. Sonra “Beraber online oynayabiliriz” dedi. Neden bir aile oyunu oynamayalım ki? Sonra görüntülü aramayla birlikte her gün oynamaya başladık. Birkaç hafta sonra can sıkıntım gitmişti. Mario Kart sanatında Zen’i yaşıyordum.
(Laughter)
(Kahkahalar)
In the morning our kids were waking up, asking what time we would play. They were excited. And they loved it when I would gloat about an impending victory, only to be bombed by a flying blue shell and then just sit there watching all three of our kids drive past me to the finish line in tiny go-carts. We had so much fun that we started a new Saturday night tradition after the kids were asleep. Adult Mario Kart.
Sabah çocuklar uyanıyor, ne zaman oyun oynayacağımızı soruyorlardı. Heyecanlılardı. Sadece uçan mavi bir bombanın patladığı zafere yaklaşıp sonra çocukların küçük yarış arabalarıyla bitiş çizgisinde beni geçmelerini izlediğimde eğleniyorlardı. Çocuklar uyuduktan sonra yeni cumartesi gecesi geleneği başlatarak çok eğlendik. Yetişkin Mario Kart’ı.
(Laughter)
(Kahkahalar)
So after reflecting on that experience, I'm proud to present to you for the first time my Mario Kart theory of peak flow. It has three conditions: mastery, mindfulness and mattering.
Bu deneyim üzerine düşündükten sonra size ilk defa Mario Kart zirve akışı teorimi sunmaktan gurur duyuyorum. Üç koşulu var: uzmanlık, bilinçli farkındalık ve önemli olma.
Let's start with mastery. Mastery is something a lot of us have been having a hard time finding lately.
Uzmanlıkla başlayalım. Uzmanlık, çoğumuzun son zamanlarda bulmakta zorlandığı bir şeydir. (Kahkaha)
(Laughter)
Psikologlar, iş yerinde
Psychologists find that at work the strongest factor in daily motivation and joy is a sense of progress. We find that our happiness depends in Western cultures more on how our projects are going today than how they went yesterday. That's why Nike says, "Just do it." I guess if Nike had been started in a more past-focused country like China, their slogan would be, "Just did it." If languishing is stagnation, flow involves momentum. But mastery does not have to be a big accomplishment, it can be small wins. Small wins explain why I was drawn to online Scrabble for the rush of playing a seven-letter word. Small wins makes sense of why so many people were thrilled to bake their first loaf of sourdough bread. And small wins explain why one engineer spent an entire afternoon mastering the art of stacking M&M's on top of each other. Take a look.
motivasyon ve mutlulukta en güçlü faktörün ilerleme duygusu olduğunu ortaya koydular. Şunu anladık ki batı kültürlerinde mutluluğumuz projelerin dün nasıl gittiğinden ziyade bugün nasıl gittiğine bağlı. Ondan Nike “Sadece yap” diyor. Nike, Çin gibi geçmişe odaklı bir ülkede kurulsaydı sanırım sloganı “Sadece yaptı” olurdu. Durgunluk durağanlaşmaysa akış da momentum demektir. Ama uzmanlığın büyük bir başarı olmasına gerek yok, küçük başarılar da olabilir. Küçük başarılar neden yedi harfli bir kelime bulma yarışı için online Scrabble’a kapıldığımı açıklıyor. Küçük başarılar birçok insanın ilk somun ekmeğini yaparken neden bu kadar çok heyecanlandığına bir anlam veriyor. Küçük başarılar neden bir mühendisin M&M tanelerini üst üste dizmede ustalaşmak için bütün vaktini harcadığını açıklıyor. Bir bakalım.
(Video) This is going to be harder than I thought. Oh! Oh! Five M&Ms! Five M&Ms!
(Video) Bu düşündüğümden daha zor olacak. Oh! Oh! Beş tane! Beş tane!
(Laughter)
(Kahkaha)
AG: Turns out that was a world record.
AG: Bu bir dünya rekoruymuş.
(Laughter)
(Kahkaha)
That kind of mastery depends on a second condition for flow, mindfulness. Focusing your full attention on a single task, not something a lot of us are doing that much these days.
Bu tür bir uzmanlık akış için gereken ikinci koşula bağlı, bilinçli farkındalık. Bütün dikkatinizi tek bir işe vermek, yani çoğumuzun şu günlerde pek yapmadığı bir şey.
[Are you OK? You’re barely paying attention to your book, phone, show ... ] [ ... laptop and the crossword you started ten minutes ago.]
[İyi misin? Kitabına, telefonuna, dizine, laptopuna ve on dakika önce başladığın bulmacaya pek dikkatini vermiyorsun.
There's evidence that on average, people are checking emails 74 times a day, switching tasks every 10 minutes, and that creates what's been called time confetti, where we take what could be meaningful moments of our lives and we shred them into increasingly tiny, useless pieces. Time confetti is an enemy of both energy and of excellence. If we want to find flow, we need better boundaries.
İnsanların günde ortalama 74 kez epostalarını kontrol ettiklerine, her 10 dakikada bir yaptıkları işi bıraktıklarına dair kanıt var. Bu da hayatımızın değerli anlarını alıp onları küçük, işe yaramaz parçalara ayırdığımız, zaman konfetisi denen şeye denk geliyor. Zaman konfetisi hem enerji hem de mükemmellik düşmanıdır. Akışı bulmak istiyorsak, daha iyi sınırlara ihtiyacımız var.
[It keeps me from looking at my phone every two seconds.]
[Bu şey beni her iki saniyede bir telefona bakmaktan alıkoyuyor.]
(Laughter)
(Kahkahalar)
When I think about boundaries, I think of an experiment by organizational scholar Leslie Perlow. She went to a Fortune 500 company and she tested a quiet time policy. No interruptions three mornings a week before noon. On average, engineers spiked in productivity. 47 percent of them were more productive than usual. But the best part is that when the company made quiet time official policy, they had 65 percent above average productivity. I don't think there's anything magical about Tuesday, Thursday, Friday before noon. The lesson here is that we need to treat uninterrupted blocks of time as treasures to guard.
Sınırlar hakkında düşündüğümde aklıma örgüt psikolojisi akademisyeni Leslie Perlow’un deneyi geliyor. Bir Fortune 500 şirketine gidip sessizlik saati politikasını test etti. Bir haftada üç sabah öğleden önce hiçbir kesinti olmadı. Ortalama olarak mühendislerin üretkenliği arttı. Yüzde 47′si normalden daha üretken oldular. Ama en iyi kısım, şirketin sessizlik saatini resmiyete döktüğünde bunun ortalamanın üstünde, yüzde 65′e gelmesiydi. Salı, Perşembe, Cuma öğle öncesinin sihirli olduğunu düşünmüyorum. Buradan çıkarılacak ders, bölünmemiş zamanı bir hazine olarak görmemizdir.
Now, mastery and mindfulness will get you to flow, but there's a third condition that turns it into a peak experience. Mattering. Knowing that you make a difference to other people. Early in my career, I was studying fundraising callers who were trying to bring in alumni donations to a university, and I knew they were languishing when I saw this sign posted on their wall.
Uzmanlık ve bilinçli farkındalık sizi akışa götürecektir ancak bunu bir zirve deneyimine dönüştüren üçüncü bir koşul var. Önemli olma. Diğer insanlar için öneminiz olduğunu bilmek. Kariyerimin başlarında bir üniversite için mezun bağışı toplamaya çalışan bağış toplayıcılarını inceliyordum. Duvarlarına astıkları bu tabelayı gördüğümde durgunlaştıklarını fark ettim.
[Doing a good job here is like wetting your pants in a dark suit] [You get a warm feeling but no one else notices]
[Burada iyi iş yapmak siyah pantolonun içinde işemek gibidir] [Sizi ılık bir his kaplar ancak kimse fark etmez]
(Laughter)
(Kahkahalar)
I wanted to study how to show them that their work mattered. So I designed a series of experiments and over the next month, one group of callers on average more than doubled in weekly time on the phone and nearly tripled in weekly revenue. What moved the needle was randomly assigning them to meet one student whose scholarship had been funded by their work. Now, instead of focusing on the monotonous process of making calls, they were absorbed in a meaningful purpose of helping to fund tuition. So think about the people who would be worse off if your job didn't exist. Those are the people who make your work matter. You need to know their names, their faces and their stories, and you can find flow in projects that benefit them.
Onlara yaptıkları işin önemli olduğunu nasıl göstereceğimi çalıştım. Birkaç deney tasarladım ve gelecek ay boyunca toplayıcıların bir grubu haftalık telefonda geçirilen zamanı ikiye katladı, haftalık geliri ise neredeyse üç katına çıkardı. Onları harekete geçiren şey bursu onların çalışmalarından karşılanan bir öğrenciyle buluşmalarıydı. Monoton bir arama yapma sürecine odaklanmak yerine öğrenim ücretini karşılamak için anlamlı bir amaca dikkatlerini verdiler. İşiniz var olmasaydı daha kötü durumda olabilecek insanları düşünün. İşinizi önemli kılan insanlar bu insanlardır. İsimlerini, yüzlerini ve hikayelerini bilmeniz gerek. Böylece onların yararına olan projelerde akışı bulursunuz.
This all explains why Mario Kart was such a great experience for me. It gave me a feeling of mastery, the sweet satisfaction of a perfectly placed banana peel for my sister to slip on. It required mindfulness too. My brother-in-law was the best player. Beating him demanded total concentration, especially when my kids were ganging up with him against me. And it wasn't just a game. It mattered. Over the past year, we've all felt helpless in one way or another. I felt helpless to fix covid. I couldn't even do that much to make online school better. And I'm a teacher. But in Mario Kart, I felt helpful. I was able to give my kids something to look forward to when we couldn't go anywhere. I was able to keep my family close when we were far apart. We normally think of flow as an individual experience. But playing Nintendo, we were all immersed together. And although we don't play daily anymore, I feel closer to my sister and my brother-in-law than I ever had before. I learned that love is not the frequency of communication, it's the depth of connections. I also realized that the antidote to languishing does not have to be something productive, it can be something joyful. Our peak moments of flow are having fun with the people we love, which is now a daily task on my to-do list.
Bu, Mario Kart’ın benim için neden harika bir deneyim olduğunu gösteriyor. Bana uzmanlık hissini veriyordu, kız kardeşimin kayıp düşmesi için titizlikle yerleştirilmiş muz kabuğunun verdiği tatlı bir tatmin hissini. Bilinçli farkındalık da gerekti. Eniştem en iyi oyuncuydu. Onu yenmek için tam konsantrasyon lazımdı, özellikle çocuklarım bana karşı onunla birleştiği zaman. Sadece bir oyun değildi. Önemi vardı. Geçtiğimiz yıl boyunca hepimiz kendimizi öyle ya da böyle çaresiz hissettik. Covid’i bitirmekte çaresizdim. Uzaktan eğitimi geliştirmeye bile gücüm yetmiyordu. Üstelik öğretmenim. Ama Mario Kart’ta işe yaradığımı hissettim. Hiçbir yere gidemediğimizde çocuklarıma iple çektikleri bir şey sunabiliyordum. Uzakta olsak bile ailemi bir arada tutabiliyordum. Akışı genellikle bireysel bir deneyim olarak düşünürüz. Ama Nintendo oynarken hep birlikte oyunun içine dalıyorduk. Artık her gün oyun oynamasak da kendimi kız kardeşime ve enişteme hissetmediğim kadar yakın hissediyorum. Sevginin iletişimin frekansı değil, ilişkideki derinlik olduğunu öğrendim. Durgunluğun çaresinin verimli bir şey olması gerekmediğini, eğlenceli bir şey olabileceğini de fark ettim. Zirve akışı anlarımız sevdiklerimizle eğlenmektir ki bu da artık yapılacaklar listesinde günlük yapacağım şey.
So what's your version of Mario Kart? Where do you find mastery and mindfulness with the people who matter to you? I think we need to rethink our understanding of mental health and well-being. Not depressed doesn't mean you're not struggling. Not burned out doesn't mean you're fired up. When someone says, "How are you?," it's OK to say, "Honestly, I'm languishing." Or if you can only muster one syllable, "Meh."
Sizde Mario Kart’ın yerinde ne var? Değer verdiklerinizle beraber nerede uzmanlık ve farkındalık buluyorsunuz? Bence fiziki ve zihinsel sağlık anlayışımızı değiştirmemiz gerek. Depresyonda olmamak sorun yaşamadığınız anlamına gelmez. Kül olmamak yanmadığınız anlamına gelmez. Biri size “Nasılsın?” derse “Dürüst olmak gerekirse durgunlaşıyorum” demek normaldir. Veya iki kelimeyle de cevap verebilirseniz, “Eh işte.”
(Laughter)
(Kahkahalar)
And when you're ready, you can start finding the flow that lights a path out of the void.
Hazır olduğunuzda boşluktan çıkan yolu aydınlatan akışı bulmaya başlayabilirsiniz.
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkışlar)